Beterböcek Beterböcek - İnceleme

Beterböcek Beterböcek inceleme

Beterböcek Beterböcek, 6 Eylül 2024'te vizyona girecek.

---

Tim Burton geri döndü! Beterböcek (Beetlejuice), Sleepy Hollow, Dark Shadows ve tabii Edward Makaseller gibi efsaneleri yöneten Burton, son filmi Dumbo’dan sonra bir süre inzivaya çekilmiş, birkaç yılın ardından yeni projesini duyurunca büyük heyacan yaratmıştı. Heyacanlandık çünkü Burton, 1988 tarihli korku – komedi harikası Beterböcek’in devam filmini çekecekti. Üstelik bir de orijinal filmin kadrosundan önemli isimler de geri dönüyordu!

Beterböcek Beterböcek Be...

İlk filmde yeni evli ve yeni ölü bir çiftin, evlerine taşınan yaşayanları kovması için bir bio-exorcist olan Beterböcek’i çağırmalarıyla başlayan garip, komik, yer yer ürperten ama kesinlikle bambaşka bir dünyaya ait bir hikaye izlemiştik. Hem Öteki Dünya’nın hem de yönetmenin gotik hayal gücünün ürününü. Devam filminde ise artık ünlü bir TV programcısına dönüşmüş olan Lydia Deetz ile yeni nesil bir başka Deetz’in ve olmazsa olmaz ahlaksız, umursamaz ve haşarı iblisimiz Beterböcek’in güncel serüvenini izliyoruz.

" Geçmişe dair bizi bekleyen bolca anı var ancak hiç biri de zorlama ya da anlamsız değil.

En baştan söyleyeyim, Burton ve senaryo ekibi harika bir tercih yaparak çoğu benzeri devam filminin aksine sırtını nostaljiye ve fan service göndermelere dayama kolaylığına kaçmamış. Evet, geçmişe dair bizi bekleyen bolca anı var ancak hiç biri de zorlama ya da anlamsız değil.

Hayalet Evi adlı doğaüstü bir TV programı yapan ve artık orta yaşlarına gelmiş Lydia, birkaç yıl önce eşini bir kazada kaybetmiş, yaptığı meslek yüzünden de arası kızıyla bozuk. İlk filmdeki asi ve ölüme meraklı genç Lydia’nın yerine bu defa daha da depresif, ürkek ve hatta menajeri olan Rory’nin kontrolünde bir karakter portresi var. Ölüleri görmemek için hayatını ilaçlara teslim etmiş bir Lydia. Babasını kaybettiğini öğrenir öğrenmez üvey annesi Delia’nın yanında soluğu alan kahramanımız, kendisiyle görüşmeyen kızı Astrid’i de yanına alıp o malum eve dönüyorlar.

Mirasını sömürmemiş

Beterböcek Beterböcek, mirasını devam ettiren filmlerinin yolundan gidip benzer bir izlek tercih ediyor. Abartıya kaçmadan orijinal filme farklı yöntemlerle saygısını sunarken, bir yandan da günceli yakalayıp kendi evreninin içine dahil ediyor. Para tuzağı New Age kendini bulma kamplarıyla, kariyer peşindeki influencer’larla ince ince dalgasını geçerken, öncülünün o ayrıksı dünyasını neredeyse bire bir perdeye geri getiriyor.

Tim Burton, günümüz sinemacılarının aksine özel efektler için dijital destekten çok pratik efektlere yer verip, hem o nostaljiyi yaşatmış hem de Öteki Dünya’nın eskisi gibi nefes alıp veren (ya da alıp veremeyen) kurgu evrenini canlandırmış. Siyah beyaz karolarla kaplı, çarpık koridorlarda, her şeyin ölülere göre uyarlandığı ve bürokrasinin hiç sona ermediği ölüler diyarında değişen fazla bir şey yok yani. Alman dışavurumculuğunun Tim Burton’laştırılmış, gotik, karanlık ve haşarı yüzü yine sizi bekliyor.

Burton aynı şekilde sinema dünyasına olan sevgisini de birden fazla kez göstermiş. Beterböcek’in köken hikayesini izlediğimiz, İltalyanca seslendirmeli siyah beyaz Monica Belluci’li sahneler filmin hem en sağlam bölümlerinden biri hem de erken dönem korku yönetmen ve senaristi Mario Bava’ya saygı duruşu. Aynı durum pop kültürün çoktan bir parçası olmuş Carrie gibi eserler için de geçerli ve asla yersiz hissettirmiyorlar.

İyi hoş da ya senaryo?

Filmin pek çok artısının yanında aslında kolayca es geçilebilecek eksikleri de var. Senaryonun teslim edildiği Wednesday dizisinin yaratıcısı Miles Millar ve ortağı yazar Alfred Gough ile korku yazarı Seth Grahame-Smith’in kaleme aldıkları hikaye her ne kadar çok keyifli ve hatta yer yer kahkaha attıracak kadar sağlamsa, bir o kadar da yalın. Beterböcek filmi de izleyebileceğiniz en kompeks hikayeye sahip değil ancak üçlünün hikaye anlatımı açısından biraz kolaya kaçtığını söyleyebilirim. Bunun en büyük örneği de intikam peşindeki iblisi canlandıran Monica Belluci’ye biçilen rol.

"Cinsel suçlardan hüküm giyen Jeffrey Jones için yönetmen clay stop-motion yöntemi ile harika bir çözüm bulmuş.

Konuk oyuncu Danny DeVito’yla tanıştıktan sonra parçalanmış bedenini bir araya getirdiği sahne ile büyüleyen Belluci’nin karakteri başlarda heyecan uyandırsa da bu ilgi çabuk sönüyor. Kendisinin hikayeye sunduğu katkı çok az ve potansiyeli değerlendirilemiyor. Aynı şey aksiyon B filmleri yıldızıyken, öteki dünyada bir dedektife dönüşen Willem Dafoe’nun karakteri için de geçerli. İki büyük efsane bir bakıma yer tutucu görevi görüyorlar ve akıp giden olaylara katkıları yok denecek kadar az.

Bu arada bir dip not: cinsel suçlardan hüküm giyen ve filmde karakterinin cenazesini izlediğimiz Jeffrey Jones için yönetmen clay stop-motion yöntemi ile harika bir çözüm bulmuş.

Oyunculardan bahsetmişken, 36 yıl sonra aynı role dönen Michael Keaton bir kez daha nefes kesici. Beterböcek’in terapistlik yaptığı sahneler ya da yine herkese zorla şarkı söylettiği anlarda kusursuz. Benzer şekilde Lydia rolündeki Winona Ryder ile üvey anne Delia rolündeki Catherine O’Hara da formunda. Kadroya Lydia’nın kızı olarak katılan, Wednesday dizisi ve Çığlık filmleriyle yıldızı iyice parlayan Jenna Ortega da kendinden bekleneni veriyor.

İncelemenin başında söylediğim gibi, Tim Burton bu filmle beraber kariyerinin o eski pırıltılı günlerine küçük çaplı bir dönüş yapmış. Eksantrik devasa setleri, stop-motion ara sahneleri ve Danny Elfman’la olan iş birliği sayesinde ister ilk filmin benim gibi eski izleyicilerinden olun, ister olmayın, salondan tatmin olmuş ayrılacaksınız. Ah, keşke senaryo da aynı güce sahip olsaydı.