Şu eğitimden: Sürdürülebilirliğin Esasları: Temel Kavramlar
Döngüsel üretim ve tüketim modeli
- Bu kursun ilk üç videosunda sürdürülebilirliğin farklı boyutlarını tanıttım ve hepsinin nasıl bağlantılı olduğunu vurguladım. Önümüzdeki üç videoda sürdürülebilir bir geleceğe nasıl dönüştüğümüzden bahsedeceğim. Şu anda bizi sürdürülemez bir yola sürükleyen üç temel paradigmada değişim ihtiyacını ortaya koyacağım. Sürdürülebilirlik zorluklarımızın altında yatan ilk büyük paradigma, üretim ve tüketime doğrusal bir yaklaşımla karakterize edilen günümüz ekonomik modelimizdir. Bunu bir konveyör bandı gibi düşünün. Mineraller ve ağaçlar gibi kaynaklar topraktan koparılır, bir ürüne dönüştürülür, kısa bir süre zevk alır ve sonra atılır. Genellikle al-yap-atık döngüsü olarak adlandırılan bu yolculuk, doğadan çöpe yalnızca bir yönde gider. Yol boyunca, ardında büyük miktarda atık, zayıflamış ekosistemler ve bağımlı olduğumuz sürekli küçülen bir doğal kaynak havuzu bırakıyor. Peki ya bu konveyör bandını yeniden yönlendirebilseydik ve onu kaynakların dolaşmaya devam ettiği bir döngüye dönüştürebilseydik? Döngüsel ekonominin arkasındaki fikir budur, ancak bu pratikte ne anlama geliyor? Ellen MacArthur Vakfı tarafından belirtildiği gibi, döngüsel ekonomi üç ilkeye dayanmaktadır. İlk ilke, atık ve kirliliği ortadan kaldırmaktır. Bunun, yeni ürün ve hizmetler tasarlamanın ilk aşamasında yapılması gerekir. Başka bir deyişle, yenilenebilir veya geri dönüştürülmüş malzemeler kullanarak, zararlı maddeleri en aza indirerek ve ürün ömrünü uzatarak atıkları ve kirliliği tasarlamaya başlamamız gerekiyor. Ellen MacArthur Vakfı'nın dediği gibi, "Atıkları bir tasarım hatası olarak ele alın." Bir ürün tasarladığımızda, sürecin bir parçası kendimize ömrünün sonunda o ürüne ne olacağını sormak olmalıdır. Döngüsel ekonominin ikinci ilkesi, ürün ve malzemeleri mümkün olduğu kadar uzun süre en yüksek değer seviyesinde kullanımda tutmaktır. Bu, bir ürün artık kullanılamadığında, bileşenlerinin veya hammaddelerinin atık olarak atılmak yerine yeniden kullanılması veya geri dönüştürülmesi anlamına gelir. Bu, malzemelerin değerini korumaya ve israfı azaltmaya yardımcı olur. Örneğin, bir telefon veya bilgisayar hakkında düşünün. İdeal olarak, bunlar bakım ve onarım döngüleri yoluyla mümkün olduğu kadar uzun süre kullanımda tutulacaktır. Sonunda, artık kullanılamadığında, parçalarına ayrılacak ve bunlar yeniden üretilecek veya geri dönüştürülecektir. Son olarak, döngüsel ekonomideki üçüncü ilke, doğal sistemlerimizi yenilemeye odaklanan ilkedir. Bu, sadece zararı azaltmanın veya statükoyu korumanın ötesine geçer. Bunun yerine, ekosistemleri aktif olarak restore etmek, yenilemek ve canlandırmak, sadece hayatta kalmalarını değil, aynı zamanda gelişmelerini sağlamakla ilgilidir. Bunun en iyi örneği, yalnızca toprağı tüketmekten kaçınmakla kalmayıp aynı zamanda onu aktif olarak zenginleştiren rejeneratif tarımdır. Çiftçiler, sentetik gübreler ve böcek ilaçları kullanmak yerine, örtü bitkileri ekebilir, ürün rotasyonları uygulayabilir ve hayvan otlatmayı entegre edebilir, bunların tümü toprak sağlığını iyileştirir, karbon depolama kapasitesini artırır ve uzun vadede daha yüksek üretkenlik ve esneklik sağlar. Çalışmalar, rejeneratif tarımın değerini göstermiştir. Örneğin, IUCN tarafından yapılan bir çalışma komisyonu, Afrika'da rejeneratif tarım uygulamalarının uygulanmasının, aynı zamanda toprak sağlığını iyileştirirken ve toprak erozyonunu azaltırken mahsul verimini %13 artırabileceğini tahmin ediyor. Hükümetler, işletmeler ve topluluklar döngüsel ekonomiye dönüşümün önemini giderek daha fazla kabul ediyor. Bu paradigma değişimine doğru ivme kazanıyor, ancak değişimin hızının artması gerekiyor.