Açılan Kapılar

Açılan Kapılar

Açılan kapılar (Sliding doors/1998) filmi son anda metroya yetişmekte olan bir kadının, kapının açılması ve açılmaması olasılığıyla ikiye bölünen hayatını konu ediniyor. Küçücük bir farkın varabileceği devasa sonuçlar ve sonsuz olasılıklar içerisinde kaderin düğüm noktalarında sebep değişse bile aynı kaçınılmaz kaybın yaşanabileceği alt metnini de içinde barındırıyor. Ne kadar da uzun ve de anlatım bozukluğu var havası taşıyan bir cümleydi o öyle:) Neyse buraya kadar zaten bir filmi anlatacağım "önyargısı" ile başlayanlar gittiğine göre şimdi asıl meseleye gelelim. Başıma bir iş getirme olasılığı yüksek yazılarda genelde bu tarz yüzeysel bir giriş paragrafı yazarım:) Herhangi bir faydasını da görmedim. Ama neyse artık.

Bu yazının varlık sebebi de bana açılmayan ama gözümün önünde başkasına açılan bir kapı. Bir kaç haftadır ağır halsizlik, öksürük ama ona rağmen ne grip ne ateş olmayan bir hastalıkla mücadele içerisindeyim. En son yeterlilik sınavı zamanı içten içe çok hasta olduğumu biliyor ama sapasağlam duruyordum. Çünkü şu beden dediğimiz makine eğer sağlam odaklanır ve hayır hasta olmamam lazım telkinini sağlam şekilde yaparsanız gerçekten sizi süründürecek hastalık belirtilerini bastırabiliyor. Bir nevi iradi kortizon etkisi. Bu ay da pratik dersleri olduğu için hastalığı dizginledim ve son pratik dersi de dün bitince ateş oldu 38, gözlerimi açamıyorum bu sabah. Bu kadar beden kontrolü ve metabolizmayı baskı altında tutmak iyi midir kötü müdür bilemem ama tam bir görev insanı (görev adamı değil!) olarak dedim artık ölebilirsin sorun yok:)) Neyse.. Arkaplan bu işte. Aslında ağır hastayım ama başka bir baskı unsuru da anne olmak.. Anneler bilir.. Hiç bir zaman yatak döşek hasta olma lüksü yoktur.. En azından çocuğu kreşe bırakacak kadar sağlam durmak gerekir. İşte bu motivasyonla Bora'yı kreşe bırakıp hastalığımın kaldığım yerinden devam etmek kararlılığıyla pijamamın üstüne kazak pantolon geçirip çıktım evden. O kadar kararlıydım. Ama şimdi içimde pijamalarımla fakültedeyim ve bu yazıyı yazıyorum.

Çalıştığım üniversitede bir kaç gündür bazı saatlerde bazı kapılar açık bazı kapılar kapalı.. Bazen çıktığın yerden giremiyorsun bazen de girdiğin yerden çıkamıyorsun.. Bu labirentvari uygulamanın sebebi üniversite personeli olmayan kişilerin transit geçişlerini engellemekmiş. Gülmeyin.. Amaç bu. Tüm kapılarda plaka tanıma ve HGS okuma sistemleri var. Ve yine tüm kapılarda memurlar görevli. 4 yıldır neredeyse otomatik kapılardan geçiyorum. Arabamın ruhsatı, personel kimliğim ve HGS numaramı bir dilekçeyle verdim ve aracım tanımlandı. Ve yıllardır o otomatik bariyer beni tanıyor ve arabamı "görünce" kapıyı açıyor. Misafir girişi ve otomatik giriş yan yana.. Ve ben her sabah o otomatik bariyer beni tanıyıp açılınca hem kendim hem arabam için "evet ya, işte bu.. Ben bu kurumda çalışıyorum. Burası benim diyorum. Aidiyet hissini bana her sabah o otomatik açılan kapı yaşatıyor. Arş. Gör. "DR" olarak aidiyet duygumun yegane dayanağı o otomatik açılan kapıydı. Ama bugün kreşe gitmek için kullandığım çıkış da kapatılmış. Önüne bir tuhaf setler çekilmiş. Yandaki girişteki otomatik bariyer şimdilik hala çalışıyor. Sonra 38 dereceye fırlamış ateşin bana verdiği yetkiyle hiç "neden kapalı, ulaşım hakkım, seyahat özgürlüğüm, buranın personeliyim" vs diye de bu tuhaf uygulamaya karşı çıkmadım biliyor musun:)) Dedim ki "kapıların kapanacağına dair mail atılmadı!!" İşte hukuk, özgürlük, akıl ve makul çözümlerin gruptan ayrıldığı an da bu oldu.. Personel olmayanların transit geçişlerini engellemek amacının dayanağı her sabah ve her akşam binlerce aracın geçmesi. Bu araçlar kapının bir ucunda adliye diğer ucunda emniyet müdürlüğü olduğu için aslında polis, hakim, savcı ve avukatların transit geçişlerini önlemeyi niyet ediyor. Ama ne oluyor biliyor musunuz. Ben "kreş bu kapının önünde, mail atılsaydı başka yoldan giderdim" şeklinde bir tuhaf kabullenme ve sitemle derdimi anlatırken o yığma bariyeri bir memur başka bir araç için açtı. "Kimse geçemez" diyen memura "e o neden geçti" dediğimde "çünkü o hakim" yanıtını aldım. Şimdi bir toparlayalım isterseniz. Hakim ve savcılar transit geçmesin diye kapı kapatılıyor ve onlarca memur dikiliyor. Sonra o yığma bariyerler sadece hakim ve savcılara açılıyor. Personel kampüsün içinde bir çıkış yolu bulmak için dolanıyor da dolanıyor.... Bu saçmalık halı saha maçı için giden savcının sahada oynayanları toplatıp gözaltına aldırması ve kendi arkadaş grubunu oynatması olayını hatırlarlattı. Tam bir akıl tutulması. Eski ben olsaydım.. Arabada bir çocuk olmasaydı.. Hatta evli olmasaydım.. Binbir sorumluluk belimi bükmeseydi.. Tabi kadın olmanın da ağırlığı üstüme çökmeseydi. O yığma bariyerin önüne arabamı park eder, kilitler inerdim. Bana açılmayan kapı asıl geçmemesi gerekenlere bir de önüne memur dikilerek açılıyorsa, personel olarak biz geçemeyeceksek kimse geçmesin derdim. Ama nasıl rahatlatırdı bu pasif direniş anlatamam. Ama yapamadım. Sadece içimi acıtan her yığma bariyerin başına bir iki memur dikmeleri. İnsan kaynağı, sabahın köründe geçmesinler diye yollar kapatılan kişilere kapı açmak için görevlendiriliyor. Her yığma setin gerisinde plaka tanıma sistemi olan otomatik bariyerler de varken! Kendi personelin kendi personeline haklısınız, haklısınız diyor.. Kimse bu durumdan memnun değil. Otomatik açılan kapatılan bariyerlerin önüne setler yığan memur da üç kuruş benzin hesabı yapan ama her sabah tüm kampüsü turlamak zorunda bırakılan personel de durumdan rahatsız...

Oysa ki tüm kapılardan güvenlik görevlileri çekilse, sadece plakası tanımlı araçlara yıllardır sorunsuz bariyeri açıp kapatan sistem bir kendi başına bırakılsa sorun da otomatik çözülecek. O bariyer bana hep açıldı. Arada önümdeki araçlara açılmadığı oldu. Hemen cam açıp görevlilerle kısa bir konuşma ve görevlinin makine başındaki memura bariyeri aç hareketiyle açıldı sonra. Makinelere müdahale edildikçe otomatik bariyerler sık sık arızalanıyor. Bence otomatik bariyerler de bir protesto içerisinde. O işini aslında düzgün yapıyor ama sürekli manuel bir müdahale altında olunca da sonunda indiriyor şalterleri. Bu arada hiç otomatik bariyerin arabaya aniden indiği olmadı. Sadece bir kere otomatik bariyer arızalı olduğu için misafir girişinden girdiğimde memur dalgınlıkla tam geçerken kapattı bariyeri:)) Nereden başladım nereye bağladım.. değil mi.. Çare otomatik kapılar.. Çünkü otomatik kapılara ben kimim biliyor musun diyemezseniz, bir telefon açtığınızda o kapıya dışarıdan talimatla açılmaması gereken bir bariyeri açtıramazsınız. Ancak manuel olarak müdahale ederek işini yapmasını engellersiniz ve bu süreklilik alırsa kapı "bozulur". İnsan çalışanlar da bozuluyor aslında.. Ama çalışmayı sürdürdükleri için bu manevi çöküntüyü göremiyorsunuz. Şimdi kitaplarımı ve bilgisayarımı toplayıp evime gideceğim. İçimde pijamalarla evden çıkan ben hastalığımı çoktan unuttum bile. Çok çalışmak zorundayız, dinlenmeden, hastalanmadan, ve her şeye rağmen "bozulmadan" sürekli çalışmalıyız... İşimizi elimizden alacak olan makinelere karşı mücadele ettiğini düşünen o sanayi devriminin işçileri gibi değil. Makinelerin de sizin de işinizi engelleyen hep başka insanlar oldu ve olacak... İnsanın cehennemi başka bir insandır.. Bu saatten sonra diğer pek çok meslektaşım gibi çalışma ortamımı eve taşımalıyım belki de.. Neticede burada beni tanıyan ve her sabah hoşgeldin diyen bir kapım bile kalmadı artık.

Eğer o kapı kapanmamış olsaydı, hadi kapandı.. Geçmemesi gereken kişilere açılmamış olsaydı.. Bu yazı hiç olmayacak, ben haftalardır ötelediğim hasta olma hakkımı kullanacak, dinlenecek ve belki de daha pozitif bir insan olma yolunda ilerleyecektim. Ama olmadı. Sadece bir kapı deyip geçmemek lazım. Açılan kapılar önemlidir. O kapı bu yazıya sebebiyet verdi, bu yazı kim bilir nelere sebebiyet verecek:) Filmi izlerseniz göreceksiniz. Kaderin düğüm noktaları her zaman sabit. Ne yaparsanız yapın, ne yapmazsanız yapmayın.. Bazı olacak olanlara mani olamıyorsunuz. Dilerim o düğüm noktasında akıl gruba tekrar katılmış olur. Her sabah bugün bakalım kimler hangi hakkımı engellemiş, bugün kaç kadın öldürülmüş, hangi kaybedilmiş hakların iadesi için kimler toplanmış, kimin hakkı ne kadar erimiş, hangi hakkın içeriği boşaltılmış, hangi koltuk hangi şahsi çıkar için kullanılmış vs. vs. diye uyanmak inanılmaz yorucu olmaya başladı... İmkanı olan evin kapısını bile açmıyor artık.. Dışarı çıkmanın pek bir numarası kalmadı değil mi.. Evler de aman aman bir konfor sunmuyor eskisi gibi.. Aidiyet hissimizin aldığı yara nasıl iyileşir hiç bilmiyorum...

Mücahit Arikan

Samsun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

2y

Üslubunuz ile olanları çok güzel ilişkilendirmiş ve bize aktarmışsınız Sevda Hocam. Okudukça, sistemde ve insanlarda ortaya çıkan çürümeleri daha yakından hissettim. Umarım kanunlar önündeki eşitliğimizi gerçek hayatta da bulabiliriz.

Beğen
Yanıtla
BANU BOZKURT

Asst. Prof. Dr. on Maritime Law, Admiralty Law, Insurance Law and Aviation Law

2y

👏👏👏 Zaman olgusu hakkinda her izlediğimde beni düşüncelere gark eden muhteşem bir filmdir Kalemine, emeğine sağlık Sevda hocam 💕

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler