Astroloji Felsefesi 1


Taoizm’in kurucusu Lao Tzu ve Chuang Tzu ile Tasavvufi/Hermetik birikimi en kapsamlı şekilde kağıda dökmüş olan Muhyiddin-i Arabi’ye göre aslında her şey yaşanmış ve bitmiştir. Yani “O”, “ol” demiş ve olmuştur. Gece gökyüzünde gördüğümüz yıldızların aslında milyonlarca, milyarlarca yıl önceki hallerine bakarız. Belki de o yıldız çoktan ölüp gitmiştir. Bizim gördüğümüz o yıldızın şimdiki hali değil, ışığı henüz bize ulaşmış çok önceki halidir gerçekte. Bunun gibi zihnimizde şimdiki zaman olarak yaşanan şey, esasen kavranamaz bir zamansızlıkta olup bitmiş şeylerin gölgesidir…

İnsan idraki bu gerçeği kavramakta zorlanır. Çünkü bizim zihin dünyamızda zaman “lineer”dir. Her şeyin bir başlangıcı vardır, bir de sonu. Başlangıçsızlığı ve sonsuzluğu, eski tabirlerle “ezeli” ve “ebedi”  olanı kavramak “düalist” bir yöntem ile çalışan zihnimizi aşan bir gerçekliktir. O yüzden eskiler bu hakikati beynimiz ile değil kalbimiz ile kavrayabileceğimizi söylemişlerdir hep. Çünkü beynimiz siyah ile beyazı, güzel ile çirkini, zengin ile fakiri ayırt edebilir ama bu ayırdına varma işlemi için birbirine zıt iki kavrama ihtiyacı vardır. Zıttı ya da benzeri olmayan gerçeklikleri kavrayamaz. Teklik ya da “tevhid” eskilerin deyimi ile “kalp gözü” ile görülebilir ancak…

Peki bizler gibi belki de kalp gözü edebiyyen kapalı kalacak günahkarlar için gerçeği kavramanın bir yolu yok mu? Var! . O da antik Yunanlıların “Tanrı İlmi” dedikleri Matematik’tir. Galilei’nin dediği gibi “Matematik, Tanrı’nın Evreni Yazdığı Dildir!” Biz sonsuzluğu hissedemeyiz belki ama matematiksel olarak kavrayabiliriz.


Nitekim hem Lao Tzu hem de Muhyiddin-i Arabi – çok farklı zamanlarda, çok farklı coğrafyalarda bu kadim gerçekliği çarpıcı şekilde ifade eden iki büyük düşünür- Zorunlu varlığın (Allah’ın, Hakk’ın, Tao’nun, Nirvana’nın vd) sonsuz, sınırsız, tanımsız halinden (mutlak bilinmezlik, tevhid ) ontolojik olarak nüzul ederken (kendinden kendine doğru tenzil ederken) matematiksel bir illiyeti takip ettiğini ifade ederler. Bu konuyu anlatmak biraz zordur ama olabildiğince basitleştirerek birkaç cümlede anlatmaya çalışayım:


İslam terminolojisinde “Vahdet-i Vücud” olarak kavramsallaştırılan bu düşünceye göre esasen Hakk’tan başka hiçbir gerçeklik yoktur. Gördüğümüz, bildiğimiz ,deneyimlediğimiz her şey Hakk’ın farklı farklı tezahürleri (belirtileri)dir. Muhyiddin-i Arabi bunu meşhur “Ayna” metaforu ile ifade etmeye çalışır. “Hakk, aynaya baktı, kendini gördü. Gördüğü şey evrendi.” Onun yüzlerce sayfada anlattığını birkaç cümlede anlatabilecek kadar gücüm yok ama esas anlatmak istediğim bu ontolojik gerçeklik olmadığı için kısaca geçmek durumundayım. Merak eden “Fusus-ul Hikem”i okuyup anlamaya çalışabilir…


İşte “Hakk” bu mutlak bilinmezlik halinden önce “Uluhiyyet“ makamına, oradan “Rububiyyet” makamına, oradan “Alem-i Misal” makamına en nihayet “Alem-i Şuhud” makamına ( görünen dünya, şeyler, eşyalar) nüzul ederken (kendini indirgerken) matematiksel bir yöntem izler. O matematiksel yöntemin ne olduğunu keşfedebilen zihinler en üstün zihinlerdir. O matematiksel yolu hissedebilen, kalben kavrayabilen insanlar da “veliler”dir.  Veliler işin matematiği ile ilgilenmezler, onlar sezerler. Tasavvufi tabirle “keşif ehli”dirler. Yunus Emre demiş ya “Alimler, ülemalar medrese de bulmuşlar, ben harabat içinde buldum ise ne oldu?” Evrenin ve yaratılışın en derin sırlarını sezgi yolu ile bilecek kadar koca bir yüreğimiz yoksa matematiğin yolundan şaşmamamız gerekir!


“O “ol” der ve olur” ama bu oluş hali her bir dünyada ( kuantum dünyası, atomlar dünyası, bitkiler dünyası, insanlar dünyası, bizatihi yaşadığımız dünyanın kendisi, güneş sistemi, samanyolu, galaksiler dünyası vd) farklı ama aralarında korelatif bir bağ olan sonuçlar yaratır.

Bunu matematiksel olarak ifade etmek istersek “İlahi Emr” kuantum dünyasında çıktısı “2” olan bir sonuç yaratırken, bu sonuç “atomlar dünyasında “4”, insanlar dünyasında “8”, güneş sisteminde “16”, samanyolunda “32”, galaksiler dünyasında “64” dür. Yani sonuçlar farklı farklı olsa da yukarıdaki örnekte olduğu gibi aralarında matematiksel bir ilinti vardır. Aynı “İlahi Emr” in her bir varlıkta, her bir canlıda, her bir insanda yarattığı müstakil sonuçları da hesaba kattığımızda etrafta hepsi “1” den doğmuş milyarca farklı rakam görürüz. Tıpkı “Matrix” filmindeki meşhur, boşlukta kayıp giden binlerce yeşil rakam gibi…

Bu rakam bombardımanı, gerçeği kavrayamayan zihinler için büyük bir karmaşa yaratsa da, işin aslını bilenler onların hakikate giden formüller, ipuçları olduğunu bilir.

Bu durum aynı zamanda evrendeki en küçük nesneden en büyük nesnelere kadar (kuantumlardan galaksilere) her şeyin birbiri ile ilinti halinde olduğunun göstergesidir. Kaos fiziğinin ünlü mottosu “ Afrika’da kanat çırpan bir kelebek, Amerika’da fırtına yaratabilir” sözünün ifade etmeye çalıştığı gibi… Fakat yukarıdaki meşhur söz bizim düşüncemize göre büyük bir yanılgı içermektedir. Minik bir nüans devasa bir anlam kayması yaratıyor. Çünkü esasen “Afrika’da kelebeklerin kanat çırpması ile Amerika’da kasırga olmasının sebebi aynı şeydir. Aralarındaki eş zamanlılık birini diğerinin nedeni ya da sonucu olarak gösterebilir. Oysa bu bir yanılgıdır.

İşte tam burada, bu uzun ve zaruri girizgahtan sonra esas konuya gelelim:

Aynı “kelebek ve kasırga” ilişkisindeki gibi yıldızlar (gezegenler) ve insanlar arasında biri diğerinin sonucu ya da sebebi olan bir ilişki yoktur. Yani Satürn, Mars ile kare açı yaptığı için insanlar aleminde şöyle ya da böyle olaylar olmaz yahut Güneş tutulduğu için, Merkür gerilediği için bizim başımıza şu ya da bu şekilde şeyler gelmez. Bilakis yukarıda biraz bahsettiğim çok da detayına giremediğim “İlahi Emr” in ya da daha çağdaş ifadeler ile yaratılış matematiğinin bir sonucu olarak eş zamanlı bir şekilde bizim bilgisayarımız bozulur ve aynı zamanlarda Merkür geriler… Merkür gerilediği için bilgisayarımız bozulmaz yahut bilgisayarımız bozulduğu için Merkür gerilemez. Bu ikisi aynı “ilahi emr” in eş zamanlı bir sonucudur.

“Ay, dolunay oldu vücudumuzun yüzde yetmişi olan su med cezir eyledi, o nedenle ilişkin darmaduman oldu” “Satürn’ün alçak frekansları ta oralardan yetişti senin yüksek frekansını bozdu. Bu sebeple işin gücün berhava oldu” türü yaklaşımlar zorlama yaklaşımlardır. Toplam bütünsellik içinde her şey birbiri ile ilişki halindedir ama hadiseler, esasen sürekli akıp giden ilksel nedenin (ilahi emir, varoluş matematiği) her boyutta birbirinden farklı ama eşzamanlı ve aralarında anlamlı bir örüntü oluşturan yansımalarından ibarettir.

Kurani ifade ile “ Göklerde ve yerde bulunanlar her şeyi ondan isterler. O her an yeni bir tasarruftadır” (Rahman Suresi 29. Ayet) İşte o her “an” yeni bir tasarrufta bulunan, yeni bir “emir” veren “Hakk” ın farklı alemlerde, aynı zamanda, farklı şekillerde ama bu farklı şekiller arasında matematiksel bir bağ bulunan tezahürleridir, yaratılış diye adlandırdığımız şey.

Mademki Allah her an bir emir veriyor ve bu emir farklı boyutlarda birbirleri ile ilişkili farklı sonuçlar yaratıyor. Öyleyse biz, bu alametlerden yararlanarak bizim için henüz gerçekleşmemiş bir zamanda olacak şeyleri öngörebilir miyiz? Evet öngörebiliriz! Ama nasıl?

Kararsız kuantum dünyası hakkında henüz çok az şey biliyoruz. Atomlar alemi hakkında bilgilerimiz de sınırlı. En çok kendimize yabancıyız, en çok kendimiz ile birlikte olsak dahi. İçinde olduğunu düşündüğümüz varlık hakkında bilgimiz de kontrolümüz de yok denecek kadar az. Sen bu yazıyı okurken kalbin çarpıyor, kanın binlerce kilometreden oluşan damarlarında geziniyor, miden ve bağırsakların hazımda, karaciğer güldür güldür çalışıyor ve bilinçaltında çocukluktan kalma bir korku migren yapıyor sende akşamüstleri…Hepsi biz sandığımız şeyin içinde ama bizden habersiz, biz de o olanlardan bihaberiz.

Galaksiler dünyası ise henüz yeni yeni keşfettiğimiz devasa büyüklükler…Sayıları, büyüklükleri, sistemlerinde bulundurdukları yıldızlar ve gezegenler hakkında yeterli bilgimiz yok, günümüzde neredeyse her ay yeni bir galaksi keşfediliyor.

Bizzat kendimiz dahil ilahi emrin hüküm sürdüğü neredeyse tüm sistemler hakkında denilebilir ki körkütük cahiliz. Biri hariç!

Güneş Sistemi…

İnsanoğlu, uzun gözlemlerden sonra güneş sistemindeki tüm planetleri keşfetmiş, onların yörüngelerini, kendileri ve güneşin etrafında dönüş sürelerini tespit etmiştir. Bunun ile yetinmemiş burçlar kuşağını, burçlar kuşağındaki önemli yıldızları gözlemlemiştir.

Teleskopu ve trigonemetriyi icat eden insanoğlu ta Uluğ Bey döneminde, o dönemler bilinen 5 gezegenin, ayın, güneşin yıllık hareket değerlerini günümüze çok yakın bir şekilde hesaplamış 48 takım yıldızın içinde yer alan 1018 yıldızın ekliptik koordinatlarını belirlemiştir.

Ta Sümerlerden Kalde’lilere kimi gören ve düşünen insanlar kimi gökcisimlerinin birbirleri ile yaptığı kimi açıların yeryüzünde her defasında benzer vakalar ile eş zamanlı gerçekleştiğini fark etmiş, bu gerçeğin üzerine, Türkler, Araplar, Yahudiler, Acemler, Hintliler, Çinliler, Antik Yunanlar, Mayalar, Aztekler, Endülüslüler, Avrupalılar vd.  birbirlerinin devamı yahut birbirlerinden bağımsız olarak birer tuğla koyarak astronomi, geometri, trigonometri ve coğrafya ilimlerini ilerletmişlerdir.

Çok uzun zamandır güneş sistemi hakkında çok sağlam bilgilere sahibiz. Yarın bize ne olacağını bilemesek de yüzyıl sonra, bin yıl sonra, Güneş’in, Ay’ın, Satürn’ün, Mars’ın gökyüzünde hangi gün hangi konumda olacağını biliyoruz.

Aslında bildiğimiz şey, bin yıl sonra o an ,güneş sisteminde “ilahi emr” in nasıl tecelli edeceğidir. İlahi emrin her boyutta birbiri ile bağıntılı sonuçlar yarattığını da bildiğimizden bin yıl sonra o gün, o an insanoğlunun ne yaşayacağını da öngörebiliriz.

Bu sezgisel bir biliş değil, matematiksel bir biliştir. Tabi o matematiği yorumlamamızı sağlayan Sümerler’den bu yana insanoğlunun  kayıtlara geçmiş 6.000 yıllık tecrübesinden de yararlanmak kaydıyla…

Vel hasılı kelam, astroloji çoluk çocuğun elindeki bir oyuncak değildir. Televizyonlarda, sosyal medyada döktüren kimi şarlatanların da haza. Astroloji, 12 evin ifade ettiği 12 disipline de hakim ( Davranış bilimleri, ekonomi, sosyoloji, tarih, genetik, sağlık, hukuk, ezoterizm, felsefe, meslekler, örgütler, ruhbilim, psikoloji) sadece gezegenlerin, burçların, açıların anlamlarını değil, kendini (insanı) de bilen hakim insanların sanatıdır.

Ne denilmiş:

“Kendini bilen Rabbini bilir”

Musa Yeşiltaş

7 Mayıs 2021

03:27

Cuma


Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler