AVRUPA YAZILARI; YÜKSEK MAHKEMENİN HDP KARARI; KOMİSYON VE KONSEY BAŞKANLARININ TÜRKİYE ZİYARETİ; BULGARİSTAN SEÇİMLERİ; AVRUPA’DA RAMAZAN

YÜKSEK MAHKEMENİN HDP KARARI

Geçtiğimiz hafta değinemedik, bu hafta değinelim. Bildiğiniz gibi çok uluslu şirketler diye bir tanımlama var. Çok uluslu ülkeler tanımlaması çok kullanılmasa bile bir vakıa ve Türkiye de bunlardan birisi. Suriyelilerin de gelmesiyle bu vakıa daha da perçinleşti. Bu nedenle “milliyetçilik” gibi sosyolojik tanımlamaların yeniden yapılması ve bu kavramların hangi hukuki metinlerde yer alacağının yeniden belirlenmesi gerekiyor.

Kürtler de Avrupa’da önemli topluluklardan. Avrupa’daki sosyal hareketlenmelerle Kürtler zamanla Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinden Avrupa’ya kadar geldiler. Bugün birçok Avrupa şehrinde Kürt varlığından bahsedebiliriz. Bunu bir yere koyalım.

Gelgelelim ki, HDP artık bir Kürt partisi değil. HDP geçtiğimiz senelerde bir açılım yaptı ve Türkiye’deki azınlıklar, liberaller, muhafazakarlar da partiye katılım sağladı. Şunu ifade edebiliriz, küreselleşmenin milliyet “siyasetini” sonlandırdığı gerçeğini. Milliyetler tabi ki kendine has özellikleriyle varlıklarını sürdürecek, ancak bu giderek azalacak. Sadeleştirme sürecek, arkadaşlar.

“Hadi canım” diyenlere hemen elinizdeki telefonun markasına bakın diyebiliriz.

Yüksek Mahkemenin HDP’nin kapatma davasını usule ilişkin bir konuya ilişkin olsa bile oybirliğiyle iade etmesi de Mahkemenin parti kapatmaya çok sıcak bakmadığını gösteriyor.

AVRUPA BİRLİĞİ KONSEY VE KOMİSYON BAŞKANLARININ TÜRKİYE ZİYARETİ

Oldukça önemli bir ziyaret. Şöyle bir geriye bakıyorum ancak Konsey ve Komisyon Başkanları’nın birlikte Türkiye’ye en son ne zaman geldiklerini hatırlamıyorum. Belki de bu bir ilkti. Bu nedenle Charles Michel ve Ursula von der Leyen’e ayrıca teşekkür etmek gerekir. Çünkü Türkiye bir çok açıdan Avrupa değerlerinin uzağında bulunmasına rağmen ikili bu ziyareti gerçekleştirdiler. Örneğin, Almanya’daki siyasetçilerden ziyaret için eleştiri geldi. Bir anlamda Avrupalı iki siyasetçi “siyasi risk” aldılar. Sayın Erdoğan da “geleceğimizi Avrupa’da görüyoruz” diyerek bir siyasi risk aldı. Dışişleri Bakanı Avrupa ülkelerine ziyaretler gerçekleştirdi. Ancak Türkiye ve Avrupa bütünleşmesinin vakti geldi geçiyor bile. Sadece 15 Temmuz’dan üç ay önce vize serbestliğini konuşuyorduk. Ve bu durum neredeyse gerçekleşecekti. Bir anlamda 15 Temmuz Türkiye’yi hukukun dışına çıkardı, sadece Avrupa’dan değil, İslam dünyasından ve dünyadan uzaklaştırdı. Bu da Türkiye Dış Politikasının bir başarısızlığıdır.

Türkiye Dış Politikası dökülüyor ancak bu konuya sonra değiniriz.

Diğer taraftan normali tekrar yakalamamız gerekiyor. Bunun için Türkiye’deki hükümet hukuki reformlar yapacağını duyurdu. Bu reformların hayata geçirilmesi gerekli.

Tabiki Avrupalıların da bazı istekleri bulunuyor. Örneğin mülteciler konusunda Türkiye’yle yapıldığı ifade edilen mutabakat. Bir kere şunu ifade edelim, bu dönem yani 15 Temmuz’a kadar gelen ve sonrası dönem Türkiye ve Avrupa’da yargılanacak bir dönem. Avrupalı siyasetçilerin de mülteci krizinde parmakları var. Aynı hatayı bir daha yapmamak için, Avrupa Birliği’nin, bütün üyelerinde kabul edilecek ve düzenli göçü öne çıkaran, Türkiye’nin Avrupa’ya entegrasyonunu sağlayacak düzenlemelerin uygulamaya konulması gerekiyor. Bu nedenle 2016 senesindeki “mülteci mutabakatı” hukuki açıdan sakat bir mutabakat.

Biraz sokak ağzıyla ifade etmek gerekirse “yok ben sana bir verecem, sen benden iki alacan” gibi pek anlam ifade etmeyen maddeler barındıran, yine İslam tarihinden örnekler içeren, Türkiye’yi Mekke yapalım Avrupa da Medine olsun gibi.. Uluslararası hukuk bir fantezi değil! Malesef Avrupa’da böyle akımlar oluşmuş. Bu nedenle mülteciler konusunda Türkiye’nin ve Avrupa’nın da yeni düzenlemeler yapması gerekiyor. Örneğin Türkiye’deki Suriyelilerin bütün Türkiye’ye yerleşik hale gelecek şekilde dağıtılması gerekli. Ancak Türkiye’de siyasi hesaplar içindeki mevcut İçişleri Bakanı’nın ve Bakanlığının bu durumu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği şüpheli.

BULGARİSTAN SEÇİMLERİ

Komşu ve Avrupa Birliği üyesi Bulgaristan’daki parlamento seçimleri bu hafta gerçekleşti. Bulgaristan’ı Türkiye ve Avrupa açısından önemli yapan hususlardan birisi, ülkede hatırı sayılır bir Türkiyeli topluluk bulunması. Bulgaristan ve Yunanistan gibi Balkan ülkeleri Türkiye ve Avrupa’nın ortak buluşma noktaları aslında. Bulgaristan’daki seçimleri mevcut Başbakan Borisov’un partisi %26’yla önde tamamladı. Bununla birlikte Borisov’un koalisyon görüşmeleri gerçekleştirmesi gerekiyor.

Avrupa’daki sorunlar genel olarak Bulgaristan’da da mevcut, görünüş böyle. Örneğin Borisov dördüncü dönemine hazırlanıyor. Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkeleri iyi anlamak için acaba bu ülkeler alfabelerini latin alfabesine mi dönüştürse diye düşünmüyor değilim. Bulgaristan’da Slav halkalarının çoğunda olduğu gibi bir Rusya etkisi inkar edilemez, ancak Bulgaristan Avrupa Birliği ülkesi.

Türkiye’de bazen şu şekilde tanımlamalar yapılıyor: “Türk azınlık” vebenzeri gibi. Hiç azınlık gibi durmuyor, Bulgaristan’daki Türkiyelilerin kurduğu “Hak ve Özgürlükler Hareketi” %10,3 oy aldı. Bakalım koalisyon hükümetinde yer alacaklar mı?

AVRUPA’DA RAMAZAN

Avrupa’da, Fransa’da sekizinci Ramazan ayını yaşıyorum. Hristiyanların oruç dönemi paskalyayla sona erdi, şimdi Müslümanlar Ramazan ayını idrak edecekler. Biraz öyle biraz böyle derken Ramazan’ı Fransızların da Avrupalıların da gündemine soktuk. Geldiğim zamanla şimdi arasında farklı bir Ramazan anlayışı ve görüşü var. Örneğin büyük marketlerde Ramazan’a özel yerler tahsis ediliyor, ürünler sergileniyor. Fransa’nın önde gelen şirketleri Ramazan kampanyaları gerçekleştiriyor. Ramazan’ın ticari hayattaki yeri yadsınamaz. Bununla birlikte yapılacaklar var. Ramazan ve Kurban Bayramlarının Avrupa’da ülke çapında tatil yapılması için çalışacağız. Paskalya tatili yapıyoruz, Bayram tatili neden yapmayalım? Di’mi yani?

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler