Bakış Açısı ve Hayatı Algılama Şeklimiz
İnsan psikolojisini anlayabilmek için pek çok teori geliştirilmiş. Bunlardan en ilginçlerinden bir tanesi de, bakış açımıza göre hayatı algıladığımıza dair geliştirilmiş teori. Bu teoriye birden çok İngilizce isim verdiklerinden, haliyle Türkçe'ye çevrilmesi de oldukça zor oluyor, ancak teoriyi anlamak ve anlamlandırmak oldukça önemli.
Eylem tanımlama teorisi (Vallacher ve Wegner, 1989), bir eylemin, bir kişinin neden veya nasıl davrandığına dair bilişsel bir hiyerarşi ile tanımlanabileceğini öne sürer. Bir eylemdeki deneyim düzeyi, üst düzey kimliklerin bir eyleme ilişkin küresel, genelleştirilmiş bir görüşe sahip olarak belirlendiği "neden" sorusunu yoğunlaştırır. Buna karşılık, deneyim düzeyi azaldıkça, “nasıl” sorusu, bir eylemin yerel, somut görünümüne erişen alt düzey kimlikleri belirler. Vallacher ve Wegner (1989) tarafından ortaya atılan bu neden ve nasıl kavramlarıi daha sonra Liberman ve Trope (1998) tarafından kurgusal özdeşleşmenin bireysel varyasyonuna dayalı olarak Kuramsal Düzey Kuramı olarak geliştirilmiş. Buna göre, bireylerin algıladıklarına bağlı olarak yüksek düzeyli (soyut) veya düşük düzeyli (somut) kurgusal zihniyetler oluşturduklarını belirtilmiş.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Genel olarak, psikolojik mesafe (yakınlığa karşı) yüksek seviyeli (düşük seviyeye karşı) işlemeyi arttırdığı ve bunun tersi olduğu için yüksek ve düşük seviyeli işleme ve psikolojik mesafe arasındaki ilişkinin çift yönlü olduğuna inanılmaktadır (Liberman, Trope, McCrea ve Sherman, 2007). Bireyler psikolojik olarak uzak (yani zamansal mesafe, uzamsal mesafe, sosyal mesafe veya varsayımsal mesafe açısından uzak) eylemlerin yüksek düzeyde, soyut zihinsel temsillerini oluştururken, psikolojik olarak yakın olan eylemlerin daha düşük düzeyde, somut zihinsel temsillerini oluştururlar. (Liberman ve diğerleri, 2007). Önceki araştırmalar, bir olayın zamansal mesafesinin, o olayın kurgusal zihniyetini değiştirerek bireylerin gelecekteki olaylara tepkisini etkilediğini belirtmekte (Liberman ve diğerleri, 2007). Spesifik olarak, zamansal olarak yakın olaylar (3 gün içinde gidilecek bir tatil) daha somut (düşük seviye) olarak yorumlanırken, zamansal olarak daha ileri olaylar (3 yıl içinde gidilecek bir tatil) daha soyut (yüksek seviye) olarak yorumlanır (Garcia, Rosenberg ve Siddiqui, 2011). Bu bağlamda, önceki araştırmalar, katılımcıların olay yakın gelecekte gerçekleştiğinde ikincil, uygulanabilir ve spesifik ve uzak bir gelecekte gerçekleştiğinde birincil, arzu edilir ve genel olan argümanları tercih ettiklerini göstermektedir (Fujita ve Han, 2009; Liberman et al. al., 2007).
Ağır teorik cümleleri bir kenara bırakırsak eğer, bize "uzak" olan her şeyi genel hatlarıyla bilirken, bize "yakın" olan şeyleri detaylı olarak biliriz. İlginç olan şey şudur ki, bu uzak ve yakın kavramları fiziksel uzaklık ve yakınlıktan daha çok, bakış açımıza göre hayatı kavramlaştırdığımız uzaklık ve yakınlık kavramlarıyla ilişkindir. Bir başkasını yargılarken eleştiri seviyemizi yüksek tutmamız, kendimize geldiğinde küçük harflerle konuşmamız, belki de bu sebeptendir. Ya da alışveriş yaparken ürünlerin rengi, şekli, reklamda kullandığı kişi, müzik ve dokular tanımadığımız bir markayı alma tercihimizde etkiliyken, tanıdığımız markaları alırken bu cafcaflı dış görünüşe daha az bakarız. Buna göre neye, kime uzak veya yakın hissediyorsak kendimizi, bakış açımızı o yönde kilitliyorsak, dünyayı algılama şeklimiz de o ölçüde değişecektir. İlginç, basit gözükse de pratik ve düşünmeye değer bir teori, öyle değil mi?
Laber kimya firmasında Satın Alma sorumlusu
2y👏👏
Export&Sales Manager
2y👍👍👏👏