Bankacılık sektörü dayanıklılık sınavından geçti
KPMG Türkiye olarak, Türkiye ekonomisinin yönünü incelediğimiz Sektörel Bakış – İlk Yarı serisini yayımladık. Bankacılık sektör değerlendirmemiz, sektörde yaraların sarıldığını gösteriyor. Türk bankacılık sektörü, küresel ve yerel belirsizliklerin hakim olduğu 2019’un ilk yarısını temkinli şekilde dengelenme sürecinde geride bıraktı.
Büyümede yavaşlama ve gerileyen karlılığa rağmen sektörün finansal dayanıklılık göstergeleri hala çok iyi durumda. Sektör yüzde 17,1 olan sermaye yeterlilik oranı ile pek çok gelişmekte olan ekonominin bankacılık sektöründen daha sağlam bir görüntü veriyor. 2018 yılında yaşanan finansal çalkantının ve ardından yaşanan ekonomik daralmanın sektör üzerindeki etkisinin iyi yönetildiği görülüyor. Ancak bunun yayılma riski ve diğer sektörleri nasıl etkileyeceği konusunda ise belirsizliğin sürdüğünü belirtmekte fayda görüyoruz.
Çalışmamızdan ilginizi çekeceğini düşündüğümüz bazı başlıklar şöyle:
Krediler
- BDDK’nın verilerine göre, Türk Bankacılık Sektörü’nde 2018 sonunda 2 trilyon 392,8 milyar TL olan toplam kredi hacmi, ilk altı ayda yüzde 6 büyüyerek 2019 Haziran sonu itibarıyla 2 trilyon 537,4 milyar TL’ye ulaştı.
- Döviz kurlarındaki oynaklık özellikle ticari kredi segmentinde dalgalanmalara yol açsa da döviz kuru etkilerinden arındırılmış rakamlar, toplam kredilerde kayda değer bir genişleme göstermiyor.
- Döviz kurlarındaki yükseliş ve genel ekonomideki daralma kaliteli kredi müşterisi bulmayı zorlaştırdı. Çünkü dalgalı seyir izleyen kredi faizleri, talepteki zayıflık ve küresel faiz hadlerindeki gerileme nedeniyle fon talebinde bulunanlar açısından cazip görünmüyor.
Takipteki alacaklar
- Ekonomik aktivitedeki daralma ve fonlama maliyetlerindeki artışlar nedeniyle sektörde takipteki alacaklar artmaya devam ediyor. 2018 sonunda 93,7 milyar TL olan takipteki alacaklar ilk yarıyılda yüzde 24,1 artarak 116,2 seviyesine yükseldi.
Mevduat
- Sektörde mevduatlar ise ilk yarıyılda döviz kurlarının da etkisiyle kredilerden daha hızlı bir büyüme performansı gösterdi. 2018 sonunda 2 trilyon 44,4 milyar TL olan sektördeki mevduat hacmi ilk yarıda yüzde 12,1 büyüyerek 2 trilyon 292,6 milyar TL seviyesine çıktı.
- 2018 sonunda yüzde 19,2 olan mevduatların yıllık büyüme hızı Haziran sonu itibarıyla döviz kurlarındaki yükselişin desteği ile yüzde 19,9 seviyesine geldi.
- Mevduat sahiplerinin dövize olan talebinin sürmesi nedeniyle, mevduatlar içinde yabancı para mevduatların oranı 2018 sonundaki yüzde 48,6’dan Haziran sonu itibarıyla yüzde 54,2’e yükseldi.
Karlılık
- Kredilerin büyüme hızı mevduatların büyüme temposunun gerisinde kaldı, sektörün dış borç çevirme oranları da belirgin şekilde geriledi. Sektör Ocak-Mayıs döneminde vadesi gelen 14,7 milyar dolar tutarındaki dış borcunu yüzde 74,8 oranında yenileyerek, nette ödeyici konumda yer aldı. Böylece 12 aylık toplamlara göre, 2018 sonunda yüzde 76,4 olan sektörün dış borç çevirme oranı Mayıs sonunda yüzde 65,3 ile 2009 küresel krizi sonrası en düşük seviyeye indi.
- Türk bankacılık sektörünün, büyüme temposundaki bu yavaşlamanın yanında artan fonlama ve risk maliyetleri nedeniyle karlılığı zayıflıyor. 2018 yılında yüzde 11,3 artışla 54,1 milyar TL net kar elde eden Türk Bankacılık sektöründe 2019 Ocak-Mayıs döneminde net kar geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17,3 azalışla 19,7 milyar TL seviyesinde gerçekleşti.
Sektörün dayanıklılığı
- Büyüme temposu ve karlılıktaki bozulma sektörün finansal dayanıklılığını gösteren parametrelerde bir miktar zayıflıklara yol açsa da uluslararası karşılaştırmalarda hala çok iyi konumda yer alıyor.
- Sektörün Mayıs 2018’de yüzde 15,9 olan sermaye yeterlilik oranı Mayıs 2019 itibarıyla yüzde 17,1 ile hem yüzde 8’lik yasal sınır hem de yüzde 12’lik hedef oranın oldukça üzerinde seyrediyor.
- Sektör bu seviyede bir sermaye yeterlilik oranı ile Rusya, Çin, Hindistan ve Meksika gibi pek çok gelişmekte olan ekonominin bankacılık sektöründen daha sağlam bir pozisyonda bulunuyor.
- Bununla birlikte, geçen yıl ortalarında yüzde 120’nin de üzerine çıkan kredi-mevduat rasyosu, son bir yılda 10 puandan fazla azalarak yüzde 110’a indi ve sektörün dengelenme sürecinde kat ettiği mesafeyi ortaya koydu. Buradan hareketle de sektörün, belirsizliklerin azalması durumunda Türkiye ekonomisinin lokomotifi olma özelliğini eskisinden de etkili bir şekilde yerine getirebilecek olduğunu düşünüyoruz.
Riskler
- Talepteki zayıflık ve küresel koşullar kredi ve mevduat faizlerini sınırlamaya devam edebilir. Ancak risk primindeki yüksek seviyeler nedeniyle finansal piyasalarda yaşanacak oynaklıklar sektörde de kredi ve mevduat faizlerinde yukarı yönlü riskleri canlı tutabilir.
- İşsizlikte devam eden yükseliş sektörde takipteki alacaklar üzerindeki yukarı yönlü riskleri canlı tutuyor. Bu nedenle sektörün temkinli yaklaşımını bir süre daha koruması bekleniyor.
- Temkinlilik büyümenin sınırlı kalmasını beraberinde getirdiğinden, karlılık için maliyet kontrolünün sürdürülmesi tek seçenek olarak öne çıkıyor.
- Özel sektörün, enerji başta olmak üzere borç yüklerine ilişkin yeniden yapılanma süreci ihtiyacı, bankaların ana gündem maddelerinden biri olmaya devam edecek gibi görünüyor.
KPMG Türkiye web sitemizde yer alan "Bankacılık sektörü dayanıklılık sınavından geçti" başlıklı bültenimize ise buradan ulaşabilirsiniz.
Business Development Consultant @ Previous PepsiCo Int Manager | Market Development, Sales Growth I Composer I Writer
5yTebrik ediyorum Sinem hanım, çok açıklayıcı bir metin olmuş...
Consultant / Professional Audit
5yElinize saglik degerli bir calisma olmus. Belki Bankacilik sektörünü degerlendirirken bir kac veriyi de dikkate almakta uzun vadeli perspektif acisindan fayda olabilir. Özellikle hepmizin bildigi veriler acisindan CDS seviyeleri hala cok yüksek, olasi Iran-USA ve diger ülkelerin katilacagi bir catisma bölgesel riski sicak tutuyor. Kur riski ve hatta örtülü enflasyon verileri, 2004 yilinda uygulanan enflasyon muhasebesi döneminin (TEFE > 1 yil %10 / 3 yil %100) cok uzaginda miyiz sorusunu akla getiriyor. Kurlardaki dalgalanmanin SYR'na etkisinin ne boyutta oldugu ve hangi kur seviyesinde bir kirilma yasanabilecegi ve bunun saglikli bir gösterge ile takip edilip edilemeyecegi bende hep bir merak konusu.