Dengenin Ne Tarafındasın?
Hayatta hep bir akışın olduğunu söyler dururum yazılarımda. Eminim ki sen de gerek benim yazılarımda gerekse sosyal yaşantında oldukça sık maruz kalıyorsundur bu yargıya. Sen onunla akmaya niyetli olsan da olmasan da bu akış hiç sekteye uğramıyor ve sen farkında olmadan seni döngüsüne katarak yoluna devam ediyor. Biz de tıpkı bir akarsu gibi bazen çok şiddetli bir şekilde akarken hayatla birlikte, bazen yavaşlıyoruz; hatta duruyoruz. Bunun bir nedeni var elbet: Sırtımıza yüklediğimiz o kocaman ağırlıklar… Alma verme dengesini unutuşumuz… Peki, neymiş bu alma verme dengesi, gel konuşalım!
Yaşam düzeni bir denge üzerine oturtulmuş vaziyettedir. Her şeyde dengeyi arar durur insanoğlu yaşamı boyunca. Gerek mantığıyla duyguları arasında arar bunu, gerek bedeniyle zihni arasında. Hatta oturduğu koltukta bile arar dengeyi. Birazcık kıpırdayınca rahatsız olur, güvensiz hisseder kendini. İşte tüm bu arayışın ve sorgulamaların özünde “alma verme” dengesi vardır.
Bugün “dengenin hangi tarafında olduğumuzu ve neden denge kurmamız gerektiğini” konuşmalıyız diye düşünüyorum; belki böylece hayatına dair küçük bir farkındalık yaratırız birlikte. Önce sen dengenin ne tarafındasın onu belirleyelim. Şimdi düşünmeni istiyorum senden. İlişkilerinden yola çıkarak koyulalım işe. Bu ilişkilerden kastım hem varsa hayatındaki o özel kişiyle olan ilişkin, hem de aile-akraba ilişkilerin… Daha çok kendinden ödün veren, hayatındaki kişileri merkeze alan, fedakârlıkta sınır tanımayan tarafta mısın; yoksa hep sevilmeye alışan, ben gitmeyeyim o gelsin, ben yapmayayım o yapsın diyen tarafta mı? Sakın yanlış anlama beni! Hangi tarafta olursan ol seni yargılamıyorum. Aksine kucaklıyorum seni! Çünkü sen bensin; ben de senim. İki tarafta da oluyor Büşra zaman zaman. Tıpkı Osho’ nun dediği gibi: “İnsan insanın aynasıdır.” Sen de beni aynalıyorsun bu süreçte. Aslında hangi tarafta olduğumuz dönemsel olarak değişiyor. Olaylara ve kişilere göre uyumlanan canlılarız çünkü. Bazı durumlarda alan kişi olmayı seçerken, bazen diğer tarafa geçmeyi seçiyoruz. Çok kolay alışıyoruz o seçtiğimiz taraflara, hele ki alan kişiysek. Ama genel itibarı ile taraflarımız biraz daha yerleşik vaziyette. Hem genetik kodlanmalarımız hem de sosyal çevremiz, özellikle de çocukluk ve genç yetişkinlik döneminde, bizim yapımızı şekillendiren belirleyici faktörlerden oluyor.
Kendimden pay biçersem; o kadar sevgi dolu bir ailede büyüdüm ki karşılık beklentisi hiç gütmedim. Çünkü biliyordum ki onlar hep benimleydi aldığım her kararda. Sevgimi hiç sakınmadım mesela çevremden, karşımdaki kişilerden ve olaylardan bağımsız bir duyguydu çünkü sevgi benim için. Ailemde de bunu gördüm, koşulsuz severlerdi herkesi. O nedenle yetişkinliğimde kurduğum tüm bağlarda da fark etmeden verici taraf oldum aslında. Sadece duygusal olarak bakmanıza da gerek yok, iş yaşantımda üstlendiğim sorumluluklarda da gerçekleştirdim bunu. Ne yazık ki bunu yaparken denge kavramından pek haberdar değildim. Sonuç olarak en başta bahsettiğim gibi, hayatla birlikte akarken yavaşladığımı hissettim. Herkesin yükünü hafifleteyim derken kendi sırtıma tonlarca ağırlık koymuşum meğer. Çok sevmişim, çok susmuşum, çokça da sorumluluk almışım ve haliyle dengem şaşmış. Onca ağırlıkla yürümek hiç de kolay değil tahmin edersiniz. Bir de baktım ki yıllarca varlığından bihaber olduğum “denge” kavramı bir anda gelip karşıma oturdu benim. Onca yılın hesabını sormadı bana, sanki “Şimdiye odaklan ve ne yapabilirsin ona bak!” dedi. Herkesin hayatında böyle anlar vardır muhakkak; farkındalık yaratan, sorgulatan, kaba tabirle seni silkeleyen anlar. Eğer ki o popüler kavram olan tükenmişlik sendromuna yakalanmak veya çevrendekilerin yakalanmasına vesile olmak istemiyorsan, hangi taraftasın onu görmeli ve dengeyi kurmak için çaba göstermelisin. Sana şunu yap, bunu yap demeyeceğim. Seni en iyi yine sen bilebilirsin. Naçizane olarak kendine sınırlar çizme, özünü kalıplara uydurmaya çalışma diyorum. Eğer alıcı tarafta gördüysen kendini biraz adım at, konfor alanından çık ve verici olmayı dene. Aksine verici taraftaysan da artık susma, iletişim kur, karşındakilerden ne beklediğini açıkça ifade et ve hayatına insanları dâhil ederken bu bağlamda düşün.
Unutmayasın ki dengeyi bozan her nasıl ki bizlersek, tekrar kurmak da senin, benim elimde.
Şimdi itiraf et bakalım: Sen dengenin ne tarafındasın?
Tüm kalbimle…
Psk. Büşra ÇAK