Devlet en büyük öneme sahiptir, ancak nihai ölçüt değildir
Giriş:
Toplum meselelerinde derin bilgi sahibi olan düşünür "İbn Haldun"un şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır, bu güçlü insanlar ise iyi zamanlar (rahat bir yaşam) oluşturur; iyi zamanlar zayıf (güçsüz) insanlar yaratır, zayıf insanlar da zor zamanlar yaratır."
Aynı şekilde, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen ve her ne kadar bazı rivayetçiler tarafından zayıf olarak değerlendirilse de anlam bakımından âlimler tarafından sahih kabul edilen hadislerden biri de şudur: “Hakim, devlet başkanı veya kral, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir; zayıf olanlar ona sığınır, mazlum olanlar onunla güven bulur ve haklarını alır. Allah'ın yeryüzündeki sultanını dünyada saygı gösteren bir kimseye, Allah da kıyamet gününde saygı gösterir.”
(السُّلطانُ ظلُّ اللَّهِ في الأرضِ، يَأوي إليهِ الضَّعيفُ، وبهِ ينتصرُ المظلومُ ومَن أكرمَ سلطانَ اللَّهِ في الدُّنيا أكرمَهُ اللَّهُ يومَ القيامةِ).
Aynı şekilde, din bilgisi konusunda derin bir birikime sahip olan İmam İbn Teymiyye’den şu söz nakledilmiştir: “Allah, adaletle yönetilen devleti destekler, Müslüman olmasa bile; zulümle yönetilen devleti ise yıkar, Müslüman olsa bile.” Burada anlatılmak istenen, bir devletin hukukunun ve yönetim biçiminin adalete dayalı olması durumunda Allah’ın o devleti destekleyeceği, zulmü ilke edinen bir devleti ise Müslüman olsa bile yok edeceğidir.
Bu yazıya başlamadan önce, değerli Okurların şu sorular üzerine düşünmelerini rica ediyorum:
Bu yazıda, bu sorulara kapsamlı ve tatmin edici yanıtlar vermeye çalışacağım.
Birinci: Verilerin birbiriyle uyum sağlanması:
İlk bilgiyle başlarsak, ünlü düşünür "İbn Haldun" tarafından ortaya konan görüşün tarihe geçmiş bir söz olarak kabul edildiğini söyleyebiliriz. Günümüzde üniversiteler ve akademik çevreler tarafından yaygın olarak kabul edilen bu görüş, birçok bilim adamları tarafından doğruluğu kanıtlanmış bir söz olarak değerlendirilmektedir. Ancak, bu görüşün eksik bir yönü vardır: Devlet görevinin sürekli olarak toplum için iyi günler sağlamak ve zor zamanlardan kurtulmak olduğunun belirgin hale getirilmelidir. Bu konuyu beşinci maddede daha ayrıntılı olarak ele alacağız.
Ayrıca, bu bilginin ortaya atılmasından bu yana sekiz asır geçmiş olması, o dönemin devlet yönetimi yapısının bugünkünden farklı olduğunu da göstermektedir. Ancak bu, bilginin genel olarak geçerli olduğu gerçeğini değiştirmez.
Güzel veya rahat zamanların insanların zayıf veya kırılgan olmalarına yol açmasının sebebine dönersek, bunun eğitim veya bilgi eksikliğinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu durum; bilgi eksikliği, özdenetim eksikliği, düzensizlik, uyuşturucu bağımlılığı ve radikalizme açıklık gibi faktörlere dayanmaktadır. Bunun yerine; bilgi edinimi, özdenetim, hukuka uyum, düzen ve radikalizm ile uyuşturucuya karşı mücadele gibi faktörlerin inşa edilmesi gereklidir.
Ayrıca, iyi günlerin sağlanması için Somali halkının hukuk sistemini ikiye ayırması gerektiğini anlaması önemlidir: İlk olarak, toplum için belirlenen üst Anayasa ve derin Anayasayı ayarlayabiliriz, derin Anayasa derken sözde yazılmayan ancak düşünce ve davranışla hakim olan anayasa hakkında konuşmaktayız, ayrıca gelecekte bu derin Anayasa hakkında ayrıntlı bir makale yazırız inşallah. İkinci olarak ise, halk tarafından benimsenmesi gereken iç hukuk. Bu, Somali ve Afrika Boynuzu'nda istikrarın temel dayanağı olacak ve adalet ile eşitliğe dayanan devletin temel ilkelerine uyum sağlayacaktır.
İkinci bilgiye dönersek, yöneticinin veya devlet başkanının önemli rolünü görmekteyiz. Adalet sağlanması ve yasaların çiğnenmesinden doğan kaosun önlenmesi için yönetici, devletin temel dayanağıdır. Şeriat ve yürütme organları tarafından sağlanan bu destek, doğru bir şekilde uygulanmazsa, bugün olduğu gibi Doğu Afrika'da devletin çöküşüne sebep olabilir.
Peygamber Efendimiz (sav) tarafından bildirilen bu hadis, devlet başkanının toplum ve devletin yapılandırılmasında ne kadar önemli bir pozisyona sahip olduğunu açıkça ifade etmektedir. İslam ülkesi yöneticisinin itaate ve saygıya layık olduğunu belirten hadis, aynı zamanda yöneticinin toplum için görev ve sorumluluklarını da hatırlatır. Hadis, bir Müslüman devlet başkanına saygının, toplum için düzen ve refahın teminatı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Üçüncü bilgiye geri dönersek, devletin varlığının adalet ve dürüst yargı ile bağlantılı olduğunu görmekteyiz. İbn Teymiyye'nin sözünü göre adaletli bir şekilde yönetilen devleti desteklediği ve adaletsiz bir devleti, Müslüman olsa dahi yıkıma mahkum ettiği, İlahi bir yasayı yansıtmaktadır. Bu görüş, adalet ve dürüst yargının toplum için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Sonuç: Uç farklı bilgiyi uyum açısından değerlendirdiğimizde, aslında hiçbirinin birbiriyle çelişmediğini, aksine birbirini tamamlayan bilgiler olduğunu görebiliriz. Bu bilgiler, iyi bir devlet yönetiminin ve ülke ile halkı ileriye taşıyan yasalara ve kurallara uyum sağlamanın önemini bize anlatmaktadır. Aynı zamanda, halkının refahı ve adalet için çalışan liderlere duyulması gereken saygının ne kadar kıymetli olduğunu da vurgulamaktadır. Liderlik, herkesin talip olduğu bir makam değil, ancak ülkeyi ve halkı bir arada tutabilecek niteliklere sahip kişilere verilmesi gereken bir görevdir. Bu görev, anayasada belirlenen kurallara ve toplumun örflerine göre, toplumun nüfus ve kalite özellikleri gözetilerek uygulanır. Ayrıca, toplumun birlikteliğini ve devamlılığını sağlamak için adaletin önemini vurgulamak gerekir; bu, devletin devamlılığı ve toplumun bütünlüğünün korunması açısından zorunlu olup, Doğu Afrika'daki toplumların karşılaşabileceği tehdit ve düşmanlıklara karşı iyi bir devlet yönetimi ve kalkınmayı sağlamak için gereklidir.
İkinci: Devlet oluşumun önemi:
Devlet yönetiminin önemi, onu hâlihazırda yaşamayanlar tarafından en iyi anlaşılan bir kavramdır; bu durum, sağlığın taç misali sağlıklı bireylerin başında olduğu ancak hastaların bunu derinden hissettiği atasözüne benzetilebilir. Bu da devlet yönetimine sahip olan bir kimsenin diğerlerinden birçok yönden daha avantajlı olduğunu gösterir. Söz konusu devlet yönetimi, barış ve kalkınma temelinde şekillenen bir yapıdır. Ülkeler karşılaştırıldığında, her toplumun devlet yönetimine verdiği değer ve halkın yasalara uyum sağlayarak devlet yönetimine katkısı önemle gözlemlenir.
İyi bir devlet yönetiminin kıymetini anlamak için Allah’ın Mekkede yaşamış Kureyş halkına, sağladığı nimetleri ve iki temel unsuru, yani güvenlik ve ekonomik refahı vermesi, devletin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Bu iki unsur, kalkınmanın temelini oluşturan kavramlar olarak daha önce de ifade edildiği gibi büyük bir öneme sahiptir.
Öte yandan, devletin yokluğunun getirdiği olumsuz etkiler, devlet yönetiminin değerini açıkça ortaya koymaktadır. Herkesin bildiği gibi, bir devletin olmadığı durumlarda yerini çeşitli gruplar, çeteler veya terör örgütleri doldurur. Bu gruplar, karşılarındakine acıma göstermeyen, kendilerine özgü bir din anlayışı ile hareket eden oluşumlardır; bu yapılar İslam bilginleri tarafından günümüzdeki Hariciler olarak tanımlanmaktadır.
Üçüncü: Devlet oluşumun nihai amacı veya en yüce hedefi:
LinkedIn tarafından öneriliyor
Devlet yönetiminin nihai amacı, dinini ve kültürünü koruyan, aynı zamanda daima gelişen bir toplum ve ülke oluşturmaktır; bu toplum, yaşadığı toprakların özelliklerini en iyi şekilde yansıtan, sağlıklı ve adalet temelli bir yaşam standardına sahip bir toplum olmalıdır.
Ayrıca, kalkınmanın sona ermeyen bir süreç olduğu unutulmamalıdır. Bu sürekli gelişim; bilgi, araştırma ve toplumun mevcut ve gelecek nesilleri için planlamayla desteklenen yasal düzenlemelere dayanır. Bu hedefe ulaşmak için de daha önce belirttiğimiz gibi iki temel düşmana karşı mücadele edilmesi gerekmektedir: birinci düşman cehalet, yani bilgisizliktir; ikinci düşman ise yoksulluk veya ekonomik yetersizliktir.
Dördüncü: Somalililerin Müslüman kardeşleri ve Doğu Afrikadaki diğer halklarla huzur içinde yaşamaları mümkün:
Somalililer, Allah’ın uzun zaman önce kendilerine bahşettiği geniş ve bereketli bir toprak parçasına sahiptirler. Somali halkının sahip olduğu bu geniş toprakların büyüklüğünü düşündüğümüzde, Somali halkı ekonomik kaynaklarla birlikte bu büyük alanı paylaşan nadir toplumlardan biridir. Bu durum bize diğer halklardan üstün olduğumuzu değil, Allah’ın bize bahşettiği bir nimeti ifade eder ve bu nimetten faydalanmamız gerektiğini gösterir.
Somali toprakları, sınır komşusu olarak bizimle akrabalık bağları olan ve aynı kökenden gelen birçok toplumla çevrilidir. Bunların arasında nüfusu kırk milyona ulaşan Oromo halkı ve Somali halkına baktığımızda otuz beş milyona yakın bulunmaktadır. Diğer bir komşumuz olan Afar halkı ise Müslümandır ve etnik olarak da bize yakınlık gösterir. Oromo, Afar ve Somali halklarının tamamı aynı Küşitik kökeni paylaşır. Ayrıca aynı etnik kökenden gelen, ancak din açısından bizden farklı olan Habeşliler ve Kikuyular gibi halklar da bulunmaktadır. Bu durum, Somali halkının sınır komşusu olduğu bu topluluklarla barış ve istikrar içinde yaşamasını mümkün kılmaktadır.
Ancak Somali atasözünün de dediği gibi, "Barış istiyorsan savaşa hazırlan," yani barışı sağlamak isteyen kişi hem barışa hem de çatışmaya hazır olmalıdır. Somali’de bir diğer atasözü olan “Tedbirli olan tehlike yaşamaz” da yine bu durumu destekler; tedbirli olan kişi ya da toplum hiçbir zaman tehlikeye düşmez. Somali halkı, din ve etnik köken paylaşımı olan komşularıyla, onların kendilerine nasıl yaklaştığını ve onları nasıl desteklediğini kavrarsa, barış içinde bir arada yaşayabilir. Bu da bilgiye dayalı, akılcı bir yaklaşımla sağlanabilir. Örneğin, Küşitik halkların tarihini ve dillerini öğreten eğitim merkezleri kurulabilir ve bu, diğer halkları Somali dilini öğrenmeye teşvik ederek bilgi ve ekonomik fayda sağlamalarını destekleyebilir.
Bu, diğer halkları küçümsemek değil; aksine, din ve etnik köken paylaştığımız topluluklarla yakınlaşmak ve birlikte daha iyi bir gelecek ve sürekli bir gelişim elde etme çabasıdır.
Beşinci: “Devlet en büyük öneme sahiptir, ancak nihai ölçüt değildir” Bu konu bize emrettiği ve bize tanıdığı görevler ve haklar:
Bu durum, bizim hem Dünyada hem de Ahirette güzel bir yaşam elde etmek için çalışmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Ayrıca, dünya ve ahirette iyi bir yaşam elde etmenin yolunu bize gösterir; bu nedenle, iyi bir hayat elde etmek için mücadele etmek kaçınılmaz bir zorunluluk olup, bundan taviz vermek mümkün değildir. Bu da toplumların en büyük iki düşmanının, yani cehaletin ve hastalıklar ya da afetlerin üstesinden gelmekle mümkündür.
Bu durumun bize yüklediği görevlerden biri, ülke liderlerine, halkın ve ülkenin çıkarına ve ilerlemesine katkıda bulundukları sürece saygı göstermek ve onlara itaat etmektir. Bu, toplumu kaosa sürüklemeyi ve barışı bozmaya yönelik her türlü kargaşa yaratma girişimini yasaklar. Aynı zamanda bireysel ve toplumsal adaleti sağlamak için çalışmanın da gerekli olduğunu bize öğretir. Çünkü İmam İbn Teymiye’nin dediği gibi, adalet üzerine kurulu bir devlet, gayrimüslim bile olsa ayakta kalır, ama zulüm üzerine kurulu bir devlet, Müslüman olsa bile çöker.
Bu durum bize her canlı bireyin hak ettiğini belirten beş temel hak da sunar:
1. Dini Korumak: Her bireyin dinini ve ibadetini özgürce koruma hakkı vardır, bu hak diğer insanların haklarına tecavüz etmeden gerçekleştirilmelidir. Bu da her toplumda Medeni Kanunların temelini oluşturur.
2. Canı Korumak: Her bireyin yaşamını koruma hakkı vardır. Yaşam hakkı kutsaldır ve korunması bir zorunluluktur. Bu, suçlulara uygulanacak olan kısas gibi cezai kanunların temelini oluşturur.
3. Akıl Sağlığını Korumak: Akıl, insan bedeninin en değerli organıdır ve her bireyin akıl sağlığını koruma hakkı vardır. Bu nedenle, bağımlılık yapan maddeler, uyuşturucular gibi akla zarar verecek her türlü unsurdan korunma zorunluluğu, Sağlık ve Toplum Güvenliği Kanunu’nun temelini oluşturur.
4. Onur ve Şerefi Korumak: Her bireyin onur ve itibarını koruma hakkı vardır. Bu da bireyin itibarının herhangi bir şekilde pazarlık konusu yapılmasını yasaklar. Bu, Basın Yasası gibi medya özgürlüğünün ve bağımsızlığının temelini oluşturur.
5. Mülkiyeti Korumak: Bireylerin ve şirketlerin mülkiyet hakları kutsaldır; ülke yasalarına ve vergisel yükümlülüklere uygun olduğu sürece bu haklara müdahale edilemez. Bu da toplumun sahip olduğu Mal ve Ekonomi Düzenleme Kanunu’nun temelini teşkil eder.
Sonuç: Yukarıda tartışılan alıntılar ve bilgiler ışığında, devlet olgusunun toplum için adaletin, güvenliğin ve kalkınmanın korunmasına dayalı büyük bir önem taşıdığını anlayabiliriz. İbn Haldun’un toplumlar ve yaşamın farklı dönemleri üzerindeki etkisi hakkındaki görüşü, Peygamber Efendimiz’in (SAV) yönetim hakkındaki hadisleri ve İbn Teymiye’nin adalet ve zulüm konusundaki düşünceleri bize açıkça göstermektedir ki, iyi bir devlet yönetimi ve yasalara uyum, toplumun ve kalkınmanın en önemli dayanaklarıdır.
İslam tarihinin ve devlet felsefesinin çeşitli aşamaları göz önüne alındığında, adaletin ve toplum haklarının korunmasının kalıcı bir devletin anahtarı olduğu sonucuna varabiliriz. Devletin yokluğu ise kaos ve düzensizliğe yol açabilir ve bu da toplumda ve çevrede önemli zararlara neden olur. Bu nedenle, iyi bir devlet yönetimi, topluma sürekli kalkınma ve adalet, güvenlik ve sağlık üzerine kurulu bir yaşam sağlayan tek unsurdur.
Ayrıca, devletin cehalet ve yoksulluk gibi toplum için büyük tehlike oluşturan iki düşmana karşı toplumun korunmasında önemli bir rol oynadığını belirttik. Bu iki düşman, toplumun yaşamına, sağlığına ve onuruna zarar verebilir. Devlet anlayışı ile halk ve liderler arasındaki ilişki de devletin, insanları ve ülkeyi koruyarak sürekli bir kalkınma sağladığını göstermektedir. Adaletin sağlanması durumunda, Doğu Afrika’da yaşayan Somalililerin, komşuları olan Müslüman ve diğer toplumlarla güven ve uyum içinde yaşayabilecekleri mümkündür.
Son olarak, İslam’ın din, can, akıl, onur ve mal koruması olarak belirlediği beş temel hak, her bireyin ve tüm toplumun yaşamında temeldir. Bu ilkelerin korunması, toplumun birliğini, güvenliğini ve dayanışmasını güçlendirir ve nihayetinde etkin ve kalıcı bir devlet yönetimi sağlar.
Bu nedenle, Somali halkı ve liderleri, çatışmalardan ve sürtüşmelerden uzak, güvenli, sağlıklı ve kendine güvenen bir toplum oluşturmak için adaleti, yasaların uygulanmasını ve toplumun bilgi düzeyinin artırılmasını sağlamak için çaba göstermelidir. Aynı zamanda, toplumu ilerleme ve istikrardan alıkoyan her türlü düşmana karşı direnmeleri, özellikle eğitimi teşvik etmeleri ve ekonomik büyümeyi korumaya odaklanmaları gerekmektedir.
Kaynaklar: