Fil ve Binici

Son yıllarda üzerinde yoğunlaştığım ve etraflıca araştırdığım konuların başında ‘karar verme’ süreçleri geliyor.
İnsanoğlu dünyada var olduğu andan itibaren neye dayanarak karar veriyor? Kararlarının arkasındaki temel motivasyon kaynağı nedir? Karar verirken hangi ölçütleri kullanıyor?

İnsanların karar verme konusunda çok da parlak olmayan sicili göz önünde bulundurulduğunda bu sorular az bile kalır. Bir an için kişisel karar verme süreçlerinizi düşünün!

Örneğin; evlilik kararını nasıl aldınız? Okul tercihinizi neye göre yaptınız? Ayakkabı almaya karar verdiğinizde hangi unsurların etkisi altında kaldınız? Araba sahibi olmak istemenizin temel nedeni üzerinde, detaylı düşündünüz mü hiç?

Ya da sabahları evden çıkmadan önceki kıyafet seçim sürecinizi… Bir markanın herhangi bir ürününe sahip olmak isteğimizin arkasında yatan şey nedir? Uzun yıllar çalıştığımız şirketle ilişkilerimizi bir çırpıda koparırken tam olarak ne düşünüyoruz…

Çorap tercihimizi neye göre yapıyoruz? Ya da şampuan alırken neden A markasını değil de B markasını tercih ediyoruz?

Bütün bu soruları çeşitlendirmek ve sonsuza kadar sürdürmek mümkündür.

Gündelik hayatımızdan tutun da yaşamımızın en kritik anlarındaki kararlarımızı göz önünde bulundurduğumuzda neyi neden yaptığımızı aslında tam olarak bilmeyiz. Daha doğru bir ifadeyle hayatımızın büyük bölümündeki kararlarımız otomatik süreçlerin eseridir. Bunun da kaynağı büyük oranda alışkanlıklardır.

Gündelik hayatımızda çoğu davranışımız otomatik olarak gelişir ve sonuçlanır. Sabahları yüzümüzü yıkamak için çok fazla düşünmeyiz; hatta hiç düşünmeyiz lavaboya gider, yıkar ve çıkarız.

İşe giderken çantamızı şoförümüzün mü yoksa kendimizin mi taşıması gerektiği üzerinde kafa yormayız! Çünkü cebinizde otobüs kartından başka bir şey yoktur. Otomatik bir davranış sergiler, otobüse biner ve muhtemelen oturmak istediğimiz en güzel koltuğa da oturamayız.

Bütün bunlardan dolayı karar verme süreci konforlu bir yaşamın kritik unsurlarından birisi haline gelir. Günümüzde bu hayati bir konudur. Seçeneklerimizin çok fazla olması, herhangi bir objenin bizim için birden çok anlam ifade etmesi gibi nedenlerden dolayı karar vermekte zorlanırız. Hafta sonları evden çıkıp çıkmama ya da deniz kenarına mı şirin bir dağ köyüne mi gitme konusu çoğu zaman sancılı bir hal alır. Şık bir siyah takım elbisenin altına beyaz ya da siyah çorap giyip giymeme süreci genelde baş ağrıtır.

Gece yarısı gelen kokoreç partisi davetine gidip gitmemeye karar vermezsiniz sonucu eşinizin eğilimi belirler. Evde kitap okumak için uygun zamanı kollarsınız, fakat koltuğa oturduğunuz anda melek yavrunuzun “hadi biraz oyun oynayalım” çağrısı pozisyonunuzu değiştirmenize neden olur? Aslında kitap okumak istiyorsunuzdur ama kendinizi kızınızla Barbie oynarken bulursunuz.

Çoğu kararımızın arkasında sanıldığı kadar sofistike süreçler söz konusu olmaz. Dan Heath ve Chip Heath kardeşlerin Switch kitabında bu konu ile ilgili oldukça akılcı bir değerlendirme yer alır. Heath kardeşler kararlarımızın temelinde yatan şeyin aslında davranışsal değil durumsal olduğundan söz eder. Ve insanların durumu değiştiğinde kararların ve davranışların da değişeceğini ifade eder.

Sabahları ne giyeceğimize karar verme süreci can sıkıcı bir hal aldığında aynı renkten üç gömlek, üç pantolon ve üç çorap sahibi olmak hayat kurtarabilir. Eğer bir kredi kartı sahibi olmazsanız borçlarınızdan dolayı banka soymayı düşünmezsiniz bile! Hafta sonu nereye gideceğinize karar veremediğinizde yazı tura atmanız sizi büyük bir yükten kurtarabilir.

Seçenekleri daraltmak hayatımızı kolaylaştırmanın yanında karar süreçlerinde bizim için bir can simidine dönüşebilir.

Kararlarımızın arkasında çok çetin bir mücadele söz konusudur. Bu mücadele duygularımızla mantığımız arasında gerçekleşir. Heath kardeşlerin de bahsettiği gibi duygularımız tonlarca ağırlığa sahip bir fil, mantığımız ise filin binicisidir. İkisinin aynı yönde ilerlemesi için genelde filin kafasını çevirmesi yeterlidir. Fakat duygularımızla hareket etmenin maliyetine her zaman katlanamayabiliriz. Bu maliyetin hiç ortaya çıkmaması ya da minimize edilmesi binicinin file hükmetmesiyle ilgilidir. Binici bilinçli zihnimizi temsil ederken, fil gönlümüzün götürdüğü yere yönelen tarafımızdır. İnsanoğlunun var olduğu andan itibaren yaşadığı tüm süreçler fil ve binici arasındaki mücadeleyle ilgilidir. Basit bir alışveriş sırasındaki davranışımız ya da kritik konulardaki yaklaşımlarımızın kalitesi fil ve binici arasındaki uyuma bağlıdır. Karar verme savaşında kimin galip geleceği fili mi biniciyi mi beslediğimizle ilgilidir.   

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler