Hayal........
Fazlalık görülürdü amcasının evinde.Ve anne babası öldüğünden beri getirildiği bu evde diken üstünde yaşamıştı... En küçük hatasında hem azar hemde dayak yerdi. Amcası, eşinin dolduruşuna gelip öz yeğeni Galip'in kilerde yatmasına bile göz yummuş, üstelik evde yaşayabilmesi için çalışıp eve katkı yapmasını bile şart koşmuştu.
O da mecburebn Anne babasından kalan son parayı sermaye yapıp bir fırına gidip poğaça ve açma almış hergün sokaklarda satmaya başlamıştı poğaçalarını.
Akşama kadar sokaklarda satış yapıp kuruşu kuruşuna amcasına teslim ederdi parayı. Sonrada yengesi kapıdan bir tepsi tadı bozulmuş yemek uzatır kilere gönderirdi Galip'i...Kimi zaman yiyemezdi bile tadı bozuk yemekleri. Yarı aç yarı tok devam ederdi hayatına.İşler iyi gitmediğinde eve az parayla gidince ise gururunu kıracak laflar ederdi amcası. Bazen de "hırsız" diye bağırıp ağlatıncaya kadar vururdu Galip'e...
Son günlerde ise tezgahının karşısına bir sokak çocuğu gelip masum masum bakar olmuştu poğaça ve açmalara. İçi giderdi Galip'in. Eksik para götürmemek için kendisinin dahi tadına bakamadığı poğaçaları nasıl verebilirdi ki o çocuğa? Kendisinden belki beş yaş küçük olan çocuğun açlığı her halinden okadar belli oluyorduki...Üzeri başı son derece eskiydi.
-"Bana birtane poğaça verirsen okadar mutlu olurumki.Dostun olurum senin.Bir poğaçaya kazaacağın paradan çok daha faslasını kazanmış olursun-" dediğinde cevap bile verememişti.Eve eksik para götürse olacakları çok iyi biliyordu. Ama çocuğun açlıktan ağlamaklı halinede dayanamıyordu.
O an ise bir müşteri geldi. Son kalan poğaça ve açmasını isteyen müşteriye uzun uzun baktı.
-" Satıldı efendim. Sizden önce şurada duran arkadaş aldı son iki poğaçayı-"dediğinde küçük çocuğun gözleri yaşarmıştı.Belki üç gündür boğazından tek lokma bile geçmemişti. Gözyaşlarıyla, defalarca teşekkür ederek büyük bir iştahla yemeğe başladı sonrada Galip'in uzattığı poğaçaları... Akşamına ise amcasından iki poğaça yüzünden öyle çok azar ve tokat yemiştiki Galip. Üstelik ceza olarak aç kalmıştı...
Ertesi gün yine aynı saatlerde o sokak çocuğu geldiğinde elinde sokakta bulduğu birkaç misketi uzatmıştı Galip'e.
-"Sahip olduğum en değerli şeyler bunlar arkadaşım..." dediğinde gözleri nemlendi Galip'in. Misketleri alıp iki poğaça daha uzattı adının Şamil olduğunu öğrendiği çocuğa...
O günden sonra uğruna azar ve dayak yediği candan arkadaşı olup çıkmıştı Şamil. Hergün iki poğaça verip karnını doyurduğu çocuk öyle bir bağ ile bağlanmıştı ki Galip'e...
Derdini paylaştı onunla. Hayatta en sevdiği şey olarak türküleri anlattı. Ve hayalini...Galip o güzel sesiyle poğaça tezgahının başında türkü söylemeye başladığında sokaktaki insanlar dönüp bakmadan edemezdi ona. En büyük hayali ise ülkenin şöhretli türkücüsü Hazal Soylu ile birgün görüşüp ona türkülerini dinletebilmek, onunla birlikte bir türkü söyleyebilmekti...
Gazetelerde gördüğü, sokak çocuklarını ve onlara yardım etmeyi çok seven o ünlü türkücüye bir gün rast geleceğine dair umut ve hayallere dalardı çoğu zaman.Radyoda onun türküsü çıktığında ise yüreği öyle hızlı atardıki...
Şamil ise hergün arkadaşının verdiği poğaçalarla karnını doyururken onun güzel sesini ve hayallerini dinlemeye bayılırdı.Hiçkimsesi yokken herşeyi olan Galip'in hayallerine kavuşabilmesi için hergün dua ederdi ALLAH'a....Ve bu güzel arkadaşlık ölene kadar sürsün isterdi. Hergün Galip'in güleryüzüyle ona uzattığı poğaça verdiği günler hiç bitmesin, arkadaşı ondan hiç vazgeçmesin isterdi...İki poğaça için Galip'in neler çektiğini nerden bilebilirdi ki?
Ama her güzel şeyin bir sonu vardı işte.Galip bir akşam tezgahını toplayıp eve giderken, dönüş yolunda bir kaza geçirmiş, freni patlayan kamyonun çarpmasıyla metrelerce ileriye savrulmuştu bedeni kanlar içinde olduğu halde. Sonrası ise tam bir kabustu Galip için...Günlerce süren tedaviler, ameliyatlar...
Ayakları sakat kalmış, konuşamayan yatalak bir hasta olmuştu o günden sonra... Amcası ve yengesi ise üzerlerine daha fazla yük olan Galip'i devlet destekli bir bakımevinin önüne bırakıp kaçmışlardı...
Acılar içinde gözyaşı döktüğü o günler hayallerinden bir parça daha uzaklaştırmıştı Galip'i... Tanımadığı, hergün bakımıyla ilgilenen kaba saba bakıcıların kırıcı sözlerine maruz kalmak ise yüreğini öyle yakıyordu ki...
Bir gün ise onu belkide en sevindirecek şey olmuştu. Şamil gelmişti bakımevine...Yanağındaki derin yarası çarptı gözüne ilk anda... Sonra ise yattığı yerde sevinç gözyaşlarına boğulmuştu konuşamasada. Şamil saçlarını okşarken öyle mutlu olmuştu ki... Günlerce başucundan ayrılmadı. Ona güç vermeye çalışıyor, moralini yükseltiyordu elinden gelen herşeyi yaparak...
Fizik tedavi için gelen doktorun söylediklerini eksiksiz yaptırmaya çalışıyordu arkadaşına. O küçük yaşında büyük bir sorumluluk almıştı aylarca karnını doyuran Galip'e borcunu ödeyebilmek için...
Aylarca bakımevinden hiç ayrılmadı Şamil. Geceleri arkadaşının baş ucunda ona gelecekte kavuşacağı hayallerden bahsediyor ikisi birden o hayallere dalıp göz yaşı döküyorlar, sonrada dalıp gidiyorlardı uykularına...
Bir gün bakımevindeki televizyonda o çok sevdiği türkücünün bir şehirdeki sokak çocuklarına oyuncaklar dağıttığını gördüğünde Galip okadar heyecanlanmıştıki. Hazal Soylu'nun haberini izlerken gözleri parıldamıştı konuşup hislerini belli edemesede...
-"Bir gün... -" diyebildi belli belirsiz duyulan sesiyle... O an ise Şamil arkadaşının hayallerinin derinliğini hissetmişti... Yeniden türkü söyleyebilmeli, yürüyebilmeli, birgün o ünlü türkücünün karşısına çıkmalıydı... Herşeyi yapacaktı bütün bunların olabilmesi için.
Gecesini gündüzüne katarak fizik tedavi doktorunun söylediği tüm haraketleri yaptırdı Galip'e. Tüm dertlerini yüklendiği gibi, omuzlarında taşımaktanda asla yorulmadı arkadaşını...
Ve bir gün o mucize gerçek oldu. Adımlarını tekrar atmaya başladı Galip.Arkadaşının desteğiyle tekrar hayata bağlanmıştı işte... Gözyaşlarıyla adımlarını ilk attığı an ise adeta yüreğinden akan cümlelerle ilk türküsünüde besteliyordu hafızasına kazıyarak.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Galip tam bir buçuk yılda çok zorluklar çekerek te olsa ayağa kalkmıştı.Ve güçlükle olsa da eskisi gibi türkü söyleyebiliyordu. Can arkadaşı Şamil'in yaptığı herşeyden okadar mutluyduki... Ölene kadar ayrılmayacaklarına yeminler ettiler... Ve para kazanmak yerine, bir arkadaş kazanmayı tercih ettiği için o an ne kadarda huzurlu hissetmişti. Yüreği titriyordu.Sevgi dokunulacak birşeymiydi?... Yanıbaşındaki arkadaşına dokunduğunda sonsuz bir sevgi hissediyordu Galip...
Ama birgün uyandığında göremedi Şamil'i. Ne kadar arasada yoktu. Tüm gün gözleri kapıda bekledi arkadaşını. Ama gelmemişti. Bir gün geçti aradan... Bir hafta bitti... Ama yoktu. Verdiği sözden vazmıgeçmişti? Arkadaşına bakmak ağır mı gelmişti Şamil'e? Gecelerce gözyaşı döktü. Ve en küçük bir seste kapıya çevirdi gözlerini. Ama gelmemişti işte... Arkadaşını okadar özlemişti ki...
Bir ay geçti aradan. Bir bakımevi'nin önünde büyük bir kalabalık olurmuştu. İnsanların, ve
-"Hazal Soylu... Hazal soylu gelmiş-" diyen hastabakıcıların sesini duyduğunda okadar heyecanlanmıştı ki... Çok yardımsever bir sanatçı olduğunu çok defa duymuştu.Sokak çocuklarıyla çok ilgilendiğinide...
Bakımevindeki hastaları ziyarete gelmiş olduğu geldi ilk anda aklına...
Sonra ise kapı açılıp içeriye Şamil'in elini tutmuş halde Hazal soylu girdiğinde yüreği yerinden çıkacaktı sanki... Tir tir titriyordu heyecandan. Hayali girmişti kapıdan içeriye...
Şamil nemli gözlerle seslendio an arkadaşına,
-"Hayallerin hayallerim olmuştu arkadaşım... Şimdi o hayalleri gerçekleştirme vakti-" dediğinde sanki bir rüyadaydı. Şamil'in üzerindeki yepyeni kıyafetleri daha ilk anda dikkatini çekmişti. Zaman durmuştu o an Galip için...
Sedyeyle dışarıdaki lüks arabaya taşınırken, ünlü türkücü Hazal soylu Şamil'in elini, Şamil ise arkadaşının elini bir an bırakmıyordu...
Çok güzel bir köşkün öninde durana kadar Şamil hiçbir sorusunu cevaplamamıştı Galip'in.Okadar merak etmiştiki neler olduğunu oysa...
Köşke girdiklerinde ise, Şamil gülümseyerek,
-"Hayallerini gerçekleştirmek için Hazal Soylu'ya ulaşmam gerekiyordu. Bir gün yaşadığımız şehre konser ve sokak çocuklarına yardım için geleceğini duydum. Korumalarını çok zorda aşıp en sonunda ulaştım ona.Gözyaşlarıyla seni ve hayallerini anlattım... Garip garip baktı yanağımdaki derin yara izine... Hiçbirşey anlamamıştım... Menejerine bakıp, bir mucize olabilir mi? Senelerdir sokaklarda aradığım yavrum bana dönmüş olabilirmi? diyerek ağladığında hiçbirşey anlamamıştım. Hastahaneye götürdüler beni. Biryığın test yapıldı... Sonra ise benim Hazal Soylu'nun ünlü olmadan önce kaybolan oğlu olduğum anlaşıldı... Şaşkın,heyecanlı , hem annemi bulduğum hemde senin hayallerini gerçekleştireceğim için çok mutluydum. Tıpkı söz verdiğimiz gibi ölene dek beraber olacağız arkadaşım-"dediğinde Hazal hanım ve iki çocuğun da gözyaşları yanaklarına inmişti çoktan...
Bir süre daha fizik tedavi gördükten sonra eski haline dönebilmişti Galip. Arkadaşı Şamil'in desteğiyle olmuştu herşey...Ve ikiside okadar mutluydu ki...
İki ay sonra İstanbul da bir konser vermeyi planladı ünlü türkücü Hazal Soylu. Ve tahmin edin ne oldu? Sahneye "ikinci evladım" dediği Galip ile çıkmıştı... Ve o an çok güzel bir müzik eşliğinde Galip, Şamil için yazdığı türküyü söylemeye başlamışlardı...
-"Bir kardeşten ötedir bazen arkadaş.
Dertlerine ortak olur, yoluna yoldaş.
Bir yürek kazanmak herşeyden önemli.
Yüreğini verir sana arkadaş.
Düştüğünde tutup elini kaldırır seni.
Tek bir bedenden alır gibi nefesi.
Düştüğün çölde dinlendiğin ağaç gölgesi.
Nefesin kesilse nefes olur yaşatır seni arkadaş... "-
Para kazanmaktan çok daha değerli birşey varsa bu dünyada. O da insan kazanmaktır... Günümüzde anlamını yitiren bu değerleri tekrar hatırlamamız dileğiyle...........................sö.