HYPATIA | KARANLIĞA İNAT
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü'ne İthafen...
Büyük İskender’in M.Ö. 332 yılında kurduğu İskenderiye, limanları, bilginleri, kültür merkezi, kütüphanesi ve üniversitesiyle ticaretin ve aydınlanmanın merkeziydi. M.Ö. 30’larda Roma’nın hâkimiyetine geçen kentte barış ortamı M.S. 300'lere kadar sürdü.
Ünlü bilim insanı, matematikçi, gökbilimci Theon’un kızı Hypatia MS 370 yılında İskenderiye’de doğmuş ve babasının gözetiminde henüz genç yaşında ünlü bir bilim insanı olmuştu. Hypatia da babası gibi matematik, felsefe ve astronomi dersleri veriyor, dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerle fikirlerini paylaşıyordu.
MS 382 yılında kurulan İskenderiye kütüphanesi'nin kurulmasında büyük pay sahibi olan Hypatia, kütüphane için dünyanın dört bir yanına elçiler göndererek kitap talep etmiştir. Döneminde İskenderiye Kütüphanesinde 700.000'den fazla kitap toplanmıştır. Şehre giren her kitabın bir kopyasını almak için, kütüphaneye bir süreliğine ödünç verilmesini yasa olarak kabul ettirmiştir.
Kentin dokusu Hristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından hızla değişti. İktidara egemen olan Hristiyanlar, Pagan ve Yahudiler başta olmak üzere farklı inançlara sahip kim varsa hedef aldılar. Kentte ardı ardına cinayetler işlenirken Theon ve Hypatia çalışmalarını aralıksız sürdürüyordu. “Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla; ve bu yüzden tüm insanlar eşittir, kardeştir” öğretisinde bulunuyordu.
skenderiye Üniversitesi’ni inançsızlığın merkezi olarak gören Hristiyanlar, Serapis Tapınağı, müze ve kütüphanenin yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Kitapların parçalandığı, heykellerin yıkıldığı, insanların öldürüldüğü kanlı saldırıda yüzyılların bilimsel birikimi de yok edildi. Tarihte bilnen ilk kadın matematikçi Hypatia'nın yazdığı eserler de bunların arasıdaydı. Bu saldırıda babasını da kaybeden Hypatia, artık yapayalnızdı. Ancak ona söz verdiği gibi gerçeği aramaktan asla vazgeçmedi. Hypatia çalışmalarını sürdürürken kötülük yerinde durmuyor, örgütleniyordu.
İskenderiye Patrikhanesi’nin Başpsikoposu Krill'in Hypatia’ya duyduğu kin her geçen gün artıyordu. Hypatia’nın öldürülmesi için tezgâh kuruldu. Başpiskopos pazar ayininde yaptığı konuşmada kadının toplumda olması gerektiği yeri tanımladı: Asla bir erkekle eşit olamayacağını, erkeğe akıl veremeyeceğini, kıyafetlerinden hareketlerine kadar dikkat edeceğini anlattı uzun uzun. Ardından Hypatia’yı hedef göstererek İskederiye’de haddini aşmış bir kadının yaşadığını, büyücü, günahkâr bir şeytan olduğunu söyledi. Kalabalık soluğu Hypatia’nın kapısında aldı.
Hypatia’yı önce saçından sürüklediler. Sonra çırılçıplak soyup en acı şekilde nasıl öldürebileceklerini tartıştılar. Biri “taşlayalım”, diğeri “derisini yüzelim” diye bağırdı, öteki ''ateşe verelim'' diye haykırdı. Karar veremediler...
Kilise medyanına getirilen Hypatia'nın, etrafını sarmış kara cübbelilerin arasında bembeyaz ayakta durduğu, ölmeden önce ''göğe son kez uzun uzun baktığı'' söylenir.
Çarmıha gerilen Hyptia ölene kadar dövüldü ve taşlandı. Sonra cesedi parçalandı, eti kemiklerinden istiridye kabukları ile sıyrıldı. Ondan geriye kalanlar da meydanda ateşe verildi.
Hypatia’nın katli bir bilim insanın ölümünden çok daha fazlasıdır. Aydınlıkla karanlığın savaşında bir dönemeçtir. Peki karanlık mı kazanmıştı?
Hayır, çünkü Hypatia’nın insanlığa son bir dersi daha vardı: Karanlığa İnat Göğe Bakalım...