İnşaat Sektöründe Yolun Sonu mu?
1. Genel Tespitler
İnşaat sektörü, pek çok sektörü dolaylı etkilemesi nedeniyle stratejik bir iş alanı olmakla birlikte ülkemizde ayni zamanda büyük gelir ve rantların hızla akümüle ve transfer edilebildiği spekülasyonlara açık bir oyun alanı olarak algılanmaktadır. Keza, ülkemiz inşaat sektörü, az eğitimli iş gücünün istihdamına katkı sağladığı ve ekonomide kaynağı belirsiz paranın legalize olmasına olanak verdiği için siyasetin bir aracı olarak da kullanılmaktadır.
Türk İnşaat Sektörü güncel durum itibariyle;
1) Gayrimenkul Geliştirme,
2) Yurtiçi ve Dışı Taahhüt,
olmak üzere 2 alt sektör olarak değerlendirilmektedir.
Gayrimenkul Geliştirme Sektöründe son yıllarda oluşan arz fazlası ve aşırı rekabet nedeniyle küçülme, Taahhüt Sektöründe ise yurtiçinde yaşanan ekonomik sorunlara bağlı finansal zafiyet nedeniyle sektör firmaları arasında konsolidasyon ve büyük oranda yurtdışına yönelme-kaçış söz konusudur.
9. ve 10. Kalkınma Planlarında Türk İnşaat Sektörü için planlanan hemen hiçbir konuda ilerleme kaydedilememiş, sektörde belirlenen eğilimlere ve önerilen stratejik programlara herhangi bir yanıt verilememiştir.
Sektörde global çevrede son 10 yılda ortaya çıkan teknolojik ve kültürel yenilikler o denli hızlı ve çabuk olmuştur ki, Türkiye; ayni “4G-5G İletişim” ve “Klasik araç-Elektrikli araç” üretimi ikilemleri ve tercihlerinde olduğu gibi “geleneksel bina üretiminden doğruca BIM kavramı ile sanal bina üretimi”ne geçme tercihiyle karşı karşıyadır.
Bu yönde bir tercihin kullanılması, Türk İnşaat Sektörüne Prof. Daron Acemoğlu’nun “Ulusların Çöküşü” kitabında belirttiği üzere bir tür “Yaratıcı Yıkım (Creative Destruction)” (*) fırsatı vermektedir. Türkiye, ya bu fırsatı yakalayacak, ya da ülkenin lokomotif sektörü olarak görülen Türk inşaat sektörü kısa süre içinde gerileme ve zamanla çöküş riski ile karşı karşıya kalacaktır.
(*) Yaratıcı Yıkım (Creative Destruction)
2. Dünyada İnşaat Sektörünün Durumu ve Genel Eğilimler
İnşaat sektörü tüm dünyada maliyetlerin yüksek, verimin ise diğer sektörlere oranla görece hep en düşük olduğu İki bin yıllık geleneksel bir sektördür. Gelişmiş ülkelerde bu verimsizliğin başlıca nedeni olarak, oldukça karmaşık olan yapı üretim sürecinin çeşitli disiplinleri, evreleri ve paydaşları arasındaki iletişimsizlik görülmüştür.
İletişim Sorunsalı, Süreçlerde Bütünleşme ve Verimlilik Artışına Yönelik Gelişmeler
Gelişmiş ülkelerde son yıllarda, proje ölçeklerinin büyümesine ve süreçlerin ayrışmasına bağlı olarak, iletişimin güçlenmesi, rekabetin ve sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla;
1. Tasarımla yapımın bütünleştirildiği DB (Tasarla-Yap), BOT (Yap-İşlet-Devret), PPP (Kamu-Özel Sektör Ortaklığı) ve türevi modelleri,
2. EPC (Mühendislik-Tedarik-İnşaat) modelleri,
3. CPM (Süre-Maliyet-Risk Planlama) ve ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) modelleri,
4. Yapının önce sanal ortamda inşa edildiği Bina Bilgi Modelleme (BIM) Yöntemleri,
5. VR (Sanal Gerçeklik), 3D Printer Üretim Teknikleri
6. Risklerin ve birlikte yaratılan değerlerin ödülünün paylaşıldığı IPD (Bütünleşik Proje Teslimatı) modelleri
7. Yapım sürecinde verimliliğe odaklanılan Yalın Yönetim ve LC (Yalın İnşaat) modelleri,
8. Değer Analizi ve Değer Mühendisliği (VA/VE) ve EV (Kazanılan Değer),
9. LLC (Yaşam Boyu Maliyet),
vb. gibi her biri ortaya çıktığında “devrim” niteliği taşıyan pek çok yeni fikir, teori, anlayış, kavram, metodoloji, teknoloji, araç ve tekniklerin ortaya çıktığını gördük ve hala da görüyoruz.
Sektör, bu model ve sistemler doğrultusunda aşağıda özetlenen ve yenilikçiliğe dayalı ARGE çalışmaları yapmaya devam ediyor:
1. İş süreçleri arasında oluşan aksamaların giderilmesi ve işbirliği ve verimliliği artırmak amacıyla “süreçler bütünleştiriliyor”.
2. Proje paydaşlarının sayısının ve aralarındaki ilişkilerin giderek artmasına bağlı aksaklıkların giderilmesi amacıyla “paydaşlar arasındaki veri paylaşımı merkezileştiriliyor”.
3. “Verimlilik”, “yaşam boyu maliyet”, “şeffaf iletişim” ve “işbirliği” ilkeleri öne çıkarılıyor.
4. Proje Teslim Modellerinde daha “bütünleşik” ve “yalın” alternatif çözümler aranıyor.
5. Risk ve ödülün adil paylaşımına, “yaratıcılığa ve yaratılan değere”, salt süreye değil “kaynakların verimli kullanımı”na büyük özen gösteriliyor.
6. Projenin daha tasarım aşamasında “3 Boyutlu” olarak, zaman ve maliyet boyutları da dahil olmak üzere, önce sanal ortamda inşa edilmesi sağlanıyor.
7. Dijital çağın getirdiği olanaklardan (3D Printer) yapı üretiminde ve montajda da yararlanılıyor.
Teknoloji-İnovasyon Kullanımı ve İnşaat Endüstrisinde 4.0’a Geçiş
İnşaat endüstrisi genelde tutucudur ve değişimlere direnç gösterir ve hala geleneksel tedarik ve proje teslim yöntemlerini kullanmayı sürdürme eğilimindedir. Ancak, günümüzde BIM’in (Bina Bilgi Modellemesi) olağanüstü ve heyecan verici bir gelişme hızıyla inşaat endüstrisine çok farklı alanlarda bir devrim yaşattığına şahit oluyoruz. Başta ABD, İngiltere, Almanya, Çin, Japonya gibi pek çok ülkede mimar, mühendis, inşaatçı, malzeme üreticisi ve yatırımcılar, BIM’in bütünsel bir inşaat proje yönetim aracı olduğunu fark ettiler ve giderek daha çok kullanmaya başladı.
BIM, tasarım ve yapım alanında inovasyon olarak tanımlanabilecek bir yaklaşımla artık tüm dünyada inşaat endüstrisinin belkemiğini oluşturmaya başladı. Uluslararası alanda bu konuda yeterince standart geliştirildi ve sistem giderek olgunlaşmaya başladı. BIM kullanımı, bu ülkelerde yaşamsal öneme sahip başka teknoloji araçlarının zengin bilgi kaynaklarıyla da bütünleşiyor, önemi ve kullanımı hızla artıyor.
Gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında hükümetler ülkelerinin BIM ile ilgili hedef, strateji ve programlarını belirledi ve yasal düzenlemelerini tamamladı. Ancak, ülkemizin gerek yasal düzenleyici kurumlarında ve gerekse meslek örgütlerinde henüz bu yönde bir hareket görünmüyor.
3. Ülkemiz İnşaat Sektörünün Durumu
Ülkemiz; nüfusu, nüfus artış hızı, hızla artan kentleşme oranı ve nitelikli altyapı ihtiyacı nedeniyle gayrisafi milli hasılasında inşaat sektörünün en yüksek pay aldığı ülkelerden biri konumundadır. Ekonomik büyüklüğüne ve yurt dışı operasyonlarına bağlı olarak inşaat sektöründe dünyanın ilk üç ülkesi arasında yer almaktadır.
Plansız ve hızla açılan çok sayıda üniversitenin en ucuz ve en çok öğrenci yetiştiren bölümlerinin mimarlık ve inşaat fakülteleri olması nedeniyle mimarlık ve mühendislik insan kaynağında arz fazlası oluşmuştur. Eğitim kalitesinin de düşmesiyle günümüzde inşaat mühendisliği ve mimarlık artık eski itibarı olmayan, çağdaş gelişmelerin uzağında, sıradan meslekler haline gelmiş ve mühendislik, müşavirlik ve inşaat taahhüt şirketleri büyük oranda küçük ölçekli, düşük ücretli personel çalıştıran, kurumsallıktan uzak ve gelişme potansiyelleri kısıtlı yapılara dönüşmüştür.
İnşaat Sektörü ülkemizde 2 farklı gruba/lige ayrılmış görünmektedir:
1. Lig’de, çağdaş fikir, teknik ve süreçleri benimseyerek ve yurt dışına yönelerek ülke içindeki şeffaf olmayan karar ve siyasi etkilerden uzaklaşmayı tercih eden görece daha kurumsal ve uluslararası standartlarda çalışma arzusundaki firmalar yer almaktadır. Türkiye’yi ENR’da üst sıralara taşıyanlar genelde TMB, UMB ve TürkMMMB üyeleri olan bu grup temsilcileridir. Sayıları ülke inşaat sektöründe yer alan firma sayısına göre çok düşüktür (%1 oranında) ama ölçekleri görece büyüktür.
2. Ligde ise, genelde farklı sektörlerden inşaat sektörüne hiçbir denetime tabi olmadan giriş yapmış, mühendislik ve yapım işini salt işgücü istihdamı veya malzeme tedariki olarak gören, “ne pahasına olursa olsun daha ucuza” odaklı, çağdaş yönetim bilgisi ve deneyimden yoksun, yeni türeyen üst yapı müteahhitleri, farklı sektörlerden giriş yapan gayrimenkul yatırımcıları ve teknik hizmet firmaları yer almaktadır. Bu firmalar farklı meslek örgütleri ya da dernekler altında toplanmakta ve genelde siyasal iktidarın kısa vadeli politik amaç ve hedefleriyle uyumlu hareket etmeyi tercih etmektedir.
Bunların arasında gayrimenkul yatırımcısı şapkalarının yanı sıra müteahhitlik şapkası da taşıyan bir kısım firmalar, müteahhitlik bilgi ve deneyimine de sahip olmamaları nedeniyle insan emeğini verimsiz kullanmakta, büyük oranda kayıt dışı ve ülkenin mevcut sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıyla uyumlu şekilde plansız ve programsız çalışmakta, tarım sektöründen düşük vasıflı işgücü devşirmekte, işçi sağlığı ve güvenliğini bir külfet olarak görmekte, çağdaş proje yönetimi araç ve tekniklerini kullanmaya ihtiyaç duymamaktadır. Bu firmalar genelde küçük ölçekte kalmakta, organizasyonel yapılarını geliştirip verimliliklerini artıramamakta ve pazarda kalıcı olamamaktadır. Ülke içindeki inşaat faaliyetleri arasında çok önemli yer tutan Kentsel Dönüşüm uygulamalarının sağlıklı işlememesinde ve Kamu İhalelerinin dejenere edilmesinde en büyük paya sahip olan bu gruptur.
Kalkınma Planlarına Uyulmaması
Kalkınma Planları, özellikle inşaat sektörü siyasetin güdümünde ve hükümetlerin politikalarına bağımlı olduğu için objektif olarak konulan hedefler ve stratejilere uyulmamaktadır.
Sektörün Hükümet Politikalarının Manivelası Olarak Kullanılması
Türk İnşaat Sektörü, az eğitimli iş gücünün istihdamına katkı sağladığı ve ekonomide kaynağı belirsiz paranın legalize olmasına olanak verdiği için hükümet politikalarının manivelası ve siyasetin bir aracı olarak kullanılmaktadır.
Dünyadaki Gelişmeleri Okuyacak ve Bütünsel Değerlendirecek Bir Merci/Kurum Olmaması
Türk İnşaat Sektörünün en büyük handikapı, sektörün en önemli oyuncuları olan Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik alanında dünyadaki gelişmeleri okuyacak ve bütünsel değerlendirecek, SPK, EPDK benzeri düzenleyici bir kuruma sahip olmaması ve bu alanda yasal bir düzenleme olmamasıdır.
Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Sektörlerinde Pazara Giriş Bariyeri Olmaması
Türkiye’de gerek müteahhitlik ve gerekse teknik müşavirlik sektörüne girişte bir bariyer yoktur.
Hemen her yatırımcının ya bir inşaat şirketi ya da şirketinin ana sözleşmesinde “inşaat yapma ve yaptırma” maddesi ile hemen her büyük müteahhitlik kuruluşunun bir tasarım, mühendislik teknik müşavirlik şirketi ya da ana sözleşmelerinde “danışmanlık yapma” maddesi vardır.
Bu anlayış o denli yaygındır ki, bırakın bir ticari işletmeyi, spor kulüplerinin dahi yatırımcı+inşaat müteahhidi sıfatıyla kendi stadyumunu kendisinin inşa etme hakkı vardır. Firmalar ya da kuruluşlar, bu hakka dayanarak, Sosyal Güvenlik Kurumunda doğrudan inşaatın müteahhidi sıfatıyla hesap açtırabilmekte, kimse de kendilerine “senin müteahhitlik ehliyetin, becerin, kapasiten, insan kaynağın, ekipmanın var mı?” diye sormamaktadır.
Böylece gerçekte yatırımcı konumundaki İşverenler;
1) Müteahhitlik donanım, bilgi ve birikiminin ve üstlenilen sorumluluk, genel gider ve risklerin karşılığı olan bedeli ödemeden, kendilerini ayni zamanda müteahhit konumuna koyarak,
2) Tasarımcıyı uygulama sürecinde mesleki kontrollük görev ve sorumluluklarından dışlayarak,
3) Yapı Denetiminin zorunlu bedel ve kurallarını illegal özel anlaşmalarla hafifleterek,
4) Bünyelerinde oluşturdukları yetersiz ve niteliksiz kadrolarla “proje yönetimi” kavramının içini boşaltarak,
5) Kayıtsız finansman girişine bağlı çift defter tutma ve istihdam ettikleri personeli asgari ücretli gösterip, bakiyesini zarf içinde kayıtsız ödeme alışkanlıklarından vazgeçmeyerek,
yatırım maliyetlerinden ciddi oranda tasarruf ederken sektörde pek çok verimsizliğe, haksızlığa ve olumsuzluğa neden olmaktadırlar.
Bu durumun 1. Derecede sorumlusunun Kamu Yönetimi olduğu açıktır. Kamu Yönetimi, örneğin SPK, Gayrimenkul Yatırım Ortaklıklarını KDV (Katma Değer Vergisi) avantajları ile teşvik eder ve bir müteahhitle çalışma zorunluluğu getirirken, piyasada türeyen on binlerce geliştirici ve yatırımcı ayni zamanda Müteahhit gibi hareket etme fırsatı bulmakta ve KDV’den tasarruf etmektedir. Böylece, inşaat sektörü ile hiçbir ilgisi ve deneyimi olmayan kişi ve kuruluşlar hiçbir bariyer olmaksızın, kolayca sektöre giriş olanağı ve cesareti buldukları bu sektörde verimsizlik oranları ve iş kazaları ile dünya rekoru kırmaktadır.
Konutun ülkemiz inşaat sektöründeki payı %60 dolayındadır. Özellikle konut inşaat sektörüne farklı sektörlerden giren ve kurumsal yapı oluşturmak yerine “geçici proje markaları” ve “çekici medya ilanları” yla bilinçsiz vatandaşı ikna yolunu seçen bu firmalar, uzun vadeli ve şeffaf hareket etme endişesi duymadan Maliye’nin başıboş bıraktığı bir ortamda, kayıt dışılığın tüm olanaklarından yararlanmaktadır.
Türk inşaat sektöründe gelir vergisi ve sigorta maliyetlerinden kaçmak için muhasebede çift defter kullanımı ve personeli eksik bordrolama ve kapalı zarf yöntemi çok yaygındır. Tüm sektörü kanser hücresi gibi saran bu yöntemler nedeniyle şişen kasa bakiyeleri zaman zaman yayınlanan torba yasalar ile legalleştirilmektedir.
Ek olarak, konut pazarında alım yapan yakın coğrafyadan yabancı uyruklu müşteriler de kayıt dışı kaynaklarını gayrimenkul alımında kullanmakta ve bu da yatırımcıları mal ve hizmet alımlarını büyük oranda kayıt dışı yapmaya teşvik etmektedir.
Tüm bunların sonucunda, devletin vergi ve sigorta kaybının dışında, dürüst çalışan firmaların devlete güveni sarsılmakta ve sektörde hukuk ve adalet kavramı zedelenmektedir.
Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Firmalarının İşverenler Karşısındaki Risk Paylaşımı
Gerek kamu ve gerekse özel sektörde tüm İşverenler, başladıkları her projede “minimum risk” üstlenmeyi hedefler. Bu doğaldır. Ancak ülkemizde bu durum, hakkaniyetsizlik ve diğer paydaşların istismarı boyutuna taşınmıştır. İşveren tüm risklerini, tasarım dahil Müteahhide transfer ederken, kendi adına hak ve menfaatlerini korumak üzere görev yapan Teknik Müşavire “tavşana kaç, tazıya tut” rolü vererek olası proje risklerini sıfırlamaya çalışmaktadır. Özellikle Merkezi veya Yerel Yönetimler, Kamu İhale Yasasında tanımlandığı şekilde Teknik Müşaviri, Müteahhitlerle “müştereken ve müteselsilen sorumlu” kılarak en küçük bir riskin dahi sorumluluğundan kaçmaya çalışmaktadır.
Teknik Müşavirlik Firmalarının Ölçek, Kapasite ve Finansman Sorunları
Türk İnşaat sektörünün en büyük zafiyeti, Teknik Müşavirlik sektörünün ölçek ve finansal zafiyetidir. Ülke genelinde tahmin edilen 22.000 firma ve 85.000 personel ile ortalama büyüklüğü 3,86 kişi olan bir sektörün verimli çalışabilmesi ve sinerji yaratabilmesi mümkün değildir. Bu sektörün sağlıklı gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi, merkezi ve yerel yönetimler ile kamu kuruluşlarının hizmetlerini “in-house” temin etmesi ise, bir diğeri KİK Kamu İhale Kanunundaki “en ucuz fiyat, müteselsil ve müşterek sorumluluk” vb gibi hatalı düzenlemelerdir.
“En Düşük Fiyat” usulünün iyileştirilmesi yönünde KİK’in çalışmaları olsa da dünyadaki “En Yüksek Kalite” anlayışı ve uygulamalarının çok uzağında olduğunu kabul etmeliyiz.
Öte yandan, Kamu İhale Kanununda yer alan “Müştereken ve müteselsilen sorumluluk” maddesi ve Mesleki Sorumluluk Sigortasının yasal olarak zorunlu olmaması nedeniyle Teknik Müşavirler, yönetemeyecekleri ve karşılayamayacakları risklerle karşı karşıya kalmakta ve ciddi firmalar bu riskleri üstlenen “bugün var yarın yok” firmalar karşısında haksız rekabet yaşamaktadır. Sigorta kuruluşları ise, Teknik Müşavirleri, sözleşmelerindeki bu madde nedeniyle sigortalamaktan imtina etmekte, keza uluslararası standartlarda iş yapan yerli ya da yabancı kuruluşlar kamunun açtığı ihalelere bu madde nedeniyle katılmamakta ve esas arzu edilen kalitede rekabet ortamı oluşmamaktadır.
Kamu İhale Kurumu ülkemizde bir tür referans kurum niteliği taşıdığı için, kamu kurumu niteliği taşıyan ya da taşımayan pek çok kurum, bu maddeyi sözleşmelerinde bilinçsizce kopyalayarak/ kullanarak, sektörün DNA’sını bozma noktasına getirmektedir.
İnşaat Sektörünü Olumsuz Etkileyen Bazı Kamusal Paydaşların Durumu
TOKİ, Emlak GYO ve İhale Modeli
1. Her 2 kurum da “Hasılat Paylaşımı” ihalelerinde yatırımcı-finansör nitelikleri yerine müteahhit nitelikleri ve referansları arayarak, ihaleyi alacak firmayı müteahhit şapkası giymeye zorlamaktadır.
2. Hasılat Paylaşımı yoluyla özel sektöre devrolmuş inşaatları, tapuyu inşaat süresince devretmeyerek Yapı Denetiminden muaf tutmakta ve Yatırımcı firmaya rekabet koşullarını hiçe sayarak vergi ve harç avantajları sağlamaktadır.
SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) ve GYO Düzenlemesi
1. SPK, yasada açıkça düzenlendiği halde GYO gibi “halka açık” şirketlerin dolaylı-gizli ortaklıklarla müteahhitlik yapmasını ve kaldıramayacakları riskler üstlenmesini göz ardı etmektedir.
ÇŞB (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) ve Yapı Denetimi Uygulamaları
1. Müteahhitlik sektörüne denetimsiz girişin önlenmesine yönelik akılcı bir düzenleme yapmamaktadır.
2. Yapı Denetimi kamu yapılarından muaf tutulmaya devam etmektedir.
3. Yapı Denetimi şirketlerine mesleki sorumluluk sigorta sistemleri zorunlu tutulmamaktadır.
KİK (Kamu İhale Kurumu)
1. “En düşük fiyat esaslı” ihale yöntemini hala genel geçer anlayış olarak kabul etmektedir.
2. Teknik Müşavirlere müteahhitlerle “müştereken ve müteselsilen sorumluluk” maddesini işletmeye devam etmektedir.
3. 2002 yılından bu yana yaptığı pek çok düzenleme ile çok sayıda kamu kurumunu KİK kapsamı dışına çıkararak, sistemin doğru kurgulanmadığı ve doğru çalışmadığını teyit etmektedir.
Şartname, Kodlama ve Maliyet Modelleme Sistemlerinin Eksikliği
Proje Yönetiminin temel disiplinlerinden “Süre-Maliyet-Kalite” üçgeni içinde yer alan Maliyet Yönetimi ve bağlantılı olarak Yapısal Kodlama Sistemi ve Teknik Şartnameler maalesef inşaat sektörümüzün yumuşak karnıdır.
Daha fikir aşamasından itibaren, ne Proje Geliştirici-Yatırımcı (Kamu ya da özel sektör), ne Tasarımcı-Mühendis ve ne de Müteahhit yapılacak yapının maliyetini bilmeden, tasarım değişikliklerinin maliyete etkilerini mukayeseli olarak görmeden yatırıma girişmek zorunda kaldığı için tüm paydaşlar ciddi risk taşımakta ve bu durum ülke çapında verimsizlik yaratmaktadır.
Geçmişte Bayındırlık Bakanlığının ve bazı kamu kurumlarının (TCK, DSI vb) kendi geliştirdikleri uyguladığı, halen daha çok kamu ihalelerinde kullanılan farklı bazdaki maliyet kodlama ve şartname sistemleri günümüzde güncelliğini ve itibarını kaybetmiştir. Paralel olarak, özel sektör firmaları da globalleşen dünya koşullarına uygun olarak, yurtdışından edindikleri deneyimle daha çok uluslararası kodlama sistemleri ve teknik şartnameleri (CSI ve SfB vb) kullanma, ya da kendi kurumsal sistemlerini kurma yönüne gitmekte, bu da sektörde ciddi bir karmaşaya ve paydaşlar arasında iletişimsizliğe yol açmaktadır.
Sektörde BİM (Yapı Bilgi Modelleme) Kavramının Yanlış Algılanma Biçimi
Sektörde BIM kavramı bir şekilde gündeme gelmiştir. Ancak, sektör paydaşlarının amaçları, BIM’e bakış açıları ve algıları birbirinden oldukça farklıdır. Şöyle ki;
– Mimarlar; 3D tasarım ve görselleştirme aracı olarak,
– Yatırımcılar; algı yaratma ve pazarlama aracı olarak,
– İnşaatçılar; metraj-keşif çıkarma ve kontrol aracı olarak,
– Mülk Sahipleri; işletme ve bakım destek aracı olarak,
algılamakta ve her paydaş BIM’i kendi dar ve kısa vadeli hedefleriyle değerlendirmektedir. BIM’in çok daha derin, çağını etkileyen bütünsel yapısı, sektör liderlerinin pek dikkatini çekmemektedir.
İnşaat sektöründe BIM’e geçmek, ilgili paydaşların tek başlarına alacakları bir karar olmadığı için, öncelikle sektördeki bu eksik-yanlış algıların değişmesi, paydaşların bilinçlenmesi, özellikle “kamunun gerekli yasal düzenlemeleri yapması” vb. pek çok unsurun bir arada düşünülmesi gerekmektedir.
Gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında hükümetler ülkelerinin BIM ile ilgili hedef, strateji ve uygulama programlarını belirlemiş ve yasal düzenlemelerini tamamlamıştır. Ancak, ülkemizin gerek yasal düzenleyici kurumlarında ve gerekse meslek örgütlerinde henüz bu yönde bir hareket görünmemektedir.
Prof.Dr / Istanbul Technical University
4yElinize sağlık Haluk bey. Sektörde ne oluyor, ne olmuyor tüm bilgileri içeren çok güzel bir metin.