Kendime Soruyorum
En çok hangisi korkutuyor acaba beni? Hazırlıksız yakalanmak mı yoksa hazır olmak için geçirdiğim sürede heyecanımı kaybetmek mi?
Her sabah yaptığım yazma rutinimde, bu soru birden zihnime düştü.Kelimelere şimdi dökülüyor olsa da, aslında uzun zamandır; olaylara,yeni fikirlere veya henüz tanıştığım insanlara karşı heyecanını yitirmiş ama ne yapacağını,ne söyleyeceğini çok iyi bilen biri olarak yakalıyorum kendimi.
Fikrin ham, yani zihnime ilk düştüğü hali ile çok heyecanlanıyorum.Bu durum; yeni tanışacağım insanların olduğu davet,başlayacağım bir spor, yeni bir iş fikri geliştirme veya da katılacağım bir eğitim olabilir.Konular, benim için hazırlık gerektiren veya gerektirmeyen olarak ayrılmıyor.Zihnimin “yeni,farklı,bilinmeyen” kabul ettiği her durum,olay,ilişki,karar için geçerli.Önemli bir sunum öncesi detaylı bir ön hazırlık yaptığım gibi, katılacağım bir eğitim öncesi en iyi bildiğim kendimi tanıtma bölümü için de zihnimde, tanıtım cümleleri ile hazırlık yapabiliyorum.
Hala heyecan duyma aşamasındayken “daha tam değil,az hazırlandın devam et,ne kadar eminsin” gibi sabotör sesler ve bu seslerin eşlikçisi olan“utanma,yetersizlik,suçlanma,kaygı” gibi duyguların varlığı ile heyecan duyma halinden uzaklaşıp, zihinsel becerilerimi kullanarak performans peşine düşmüşken, yakalıyorum kendimi.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Hazırlıksız yakalanmaktan ölesiye korkuyorum! anlayacağınız..
“Ölesiye korkuyorum” cümlesi zihnimde yankılanıyor şu an.Bu yankıyla hemen zihnime bir soru düşüyor. Hazırlıksız yakalanmaktan ölesiye korkarken, bu korkunu eğip bükmeden, en çıplak hali ile üstelik; az-biraz hazırlık gerektiren ve herkese açık bu platformda ve de ilk post olarak, bu şeffaflıkta ortaya dökmek de neyin nesi?Siz de duyabiliyor musunuz bu azarlayan, parmak sallayan ve hızlı hızlı kelimelerini sıralayan sesi?Hazırlığın olmadığı her durumda, işte böyle bağırarak kendini gösteren eleştiren parçam.Uzun sessizlik anı, bir düşünceyi doğuruyor..bir fark etme anı: “neyin nesi” diye eleştiren bu ses, bu postu yazarak göstermiş olduğum cesareti fark etmemi sağlıyor şu an.Aşama aşama ilerliyorum..şunu da fark ediyorum ki,ilerleme hızım kelimeye dökme hızımdan daha fazla,o yüzden okuduklarınız yüzeye çıkabilenler.
Yazmak o yüzden iyi gelmiştir hep bana, en büyük aydınlanmalarım yazarken ki keşiflerim.Şu an yazarken de yeni bir keşfin eşiğindeyim; Uzun zamandır hemhal olduğum korkumu yazıya döküyorum ve siz de bu yazıyı okuyorsunuz.Ben yazarak ortaya çıkıyorum, siz de okuyarak bu duruma şahit oluyorsunuz aslında.Şu an şahitler huzurunda tüm korku ve kırılganlığımla kendime meydan okuyorum ve bunu ilan ediyorum.Bu benim için büyük cesaret. Tek başıma kaldığımda, kendime meydan okumam “hadi bir kahve yap da içelim ile sonuçlanabilirdi”. Ama sizin eşlikçiliğinizde öyle değil, sesim gür çıkıyor. “Hadi bakalım” der gibi “alın size görünmesinden kaçtığım en kırılgan halim, buyrun” dercesine önünüze bırakıyorum. Bırakıyorum,bırakıyorum ve hafifliyorum..
Hafifledikçe bir deli heyecan basıyor beni.. Kendimde, açığa çıkmasından ölesiye korktuğum başka neler var, hadi hadi ara vermeden devam et diyor sanki..açıktan meydan okuma çağrısı bu..bu meydan okuma ile bir soru düşüyor zihnime: bu veya benzeri platformlarda veya gerçek yaşamda bizim dışımızdaki bir insanı,konuyu,fikri,işyerini protesto ederek karşı duruşumuzu ifade ediyoruz da,bir insan kendini protesto edebiliyor mu? edebiliyorsa,bu protestoyu kendimizi hırpalamadan,polis müdahalesi gerektirmeyecek şekilde yapmak mümkün mü?
İnsan Kaynakları Danışmanı
2ySevgili Pürenim dürüst açık ve özgürce aktardığın duygularını alkışlıyorum👏👏👏 ve kendimle yolculuğuma ışık olarak alıyorum🙏heyecanla içinden dökülen yeni yazılarını heyecanla bekliyorum🤗yolculuğunu kutluyorum🏆
tanıdığım en iyi İK uzmanından harika bir öz değerlendirme, iç dinleme. Bir iki nokta yakaladım, geri bildirim vermek isterim ama anca TR ye gelince 😉😊