Kurum İçi Girişimcilik Ne Değildir?

Kurum İçi Girişimcilik Ne Değildir?

Kurum içi girişimcilik; kurum içindeki girişimcileri bulmak mı, yoksa girişimcilerden oluşan bir kurum kurmak mıdır?

Herkesin yapmaya çalıştığı şey kurum içindeki özgün fikirleri bulmak ama sorun şu ki fikirler yani girişimcilik kurumda değil bireyde bulunmaktadır. Peki kurum bunu nasıl öğrenecek? İşte asıl problem de burada.

 Türkiye'de çeşitli büyük kurumlarda çalışma ve mevcut yapılar içerisindeki diğer şirketleri analiz etme şansım oldu. Hem geçmişte içinde bulunduğum organizasyonlar, hem de çevremde son zamanlarda gözlemlediğim neredeyse bir çok önde gelen kurum “Kurum İçi Girişimcilik” sürecini hayata geçirmeye çalıştı, bunu yapmaya devam da edecek. Ancak bu süreç, genelinde büyük başarısızlıklarla sonuçlandı. Ana nedenine gelince; kurumun bunu içerideki kültürde temel bir değişim olarak görmesi değil de herkes tarafından uygulanan bir trend olarak görmesi. Bu nedenle son zamanlarda kurumlarda hackathon, demoday, fikir portali gibi kavramları çok fazla duymaya başladık. Peki ya sonuç? Henüz spin-off etmiş ve ardından büyümüş bir unicorn göremedik. Aslında, benzetmek gerekirse, eğer giyim tarzınız buna uygun değilse doğal olarak elbise üzerinizde emanet duruyor.

Bir girişimci değilim ancak uzun zamandır çalıştığım kurumlarda girişimcilerle yakın çalışmaya ve her fırsatta birlikte sinerji yaratmaya çalışıyorum. Şu ana kadar yaptığım gözlemleri değerlendirdiğimde düşünce ve çalışma tarzlarının çok farklı olduğunu görüyorum. Dolayısı ile başarılı olmaları bir tesadüf gibi gözükmüyor, aksine altında çok önemli kavramlar var.

 Çevremdeki başarılı girişimcilere baktığımda başarılarının altında yatan ana etkenin Tutku ve Kararlılık (Azim) olduğunu görüyorum. Bunun yanına emek ve riski de koyduklarında başarı yolunda emin adımlarla yürümeye başlıyorlar. Arkasından da iyi bir süreç, sermaye ve tasarım takip ediyor. Bu çalışma modeli ile donatılmış, Türkiye’de ve global pazarda başarılı olmuş birçok girişimciyi örnek olarak gösterebilirim. Hatta bu konuda çok önemli iki isim olan Jobs ve Musk ‘ın hayatlarına baktığımızda da başarının altındaki gizli kavramların, hiç yılmadan, usanmadan, fikirleri uğrunda her şeyini verecek ya da kaybedecek kadar tutkulu ve hayallerini gerçekleştirmek için yılmadan usanmadan sabırla önüne çıkan her bir engeli tek tek aşacak kadar güçlü ve kararlı olmak olduğunu görüyorum. Dolayısı ile başarının tesadüf olmadığını söylemek mümkün tabiki bunlar da tek başına yeterli değil.

 Üzerinde çalıştığım bazı projeleri hayata geçirebilmek için, o konuda başarılı ya da başarısız olmuş bir çok Startup (Girişim) sahibi ile çalışma ve sohbet etme fırsatım oluyor. Başarılı olan bu girişimlerde tutku ve kararlılık dışında keşfettiğim farklı ortak kavramlar da var ve hatta neredeyse birçoğunun düşünme ve çalışma metodolojisi de aynı. Probleme odaklan, Çözüm geliştir, Dene, Öğren ve tekrar çözüm geliştir. Tıpkı Musk’un SpaceX’de her uçuşu başarısızlıkla sonuçlanan Falcon ‘u 50. kez yılmadan, usanmadan denemesi gibi.

Bu çalışma ve düşünce biçimini birkaç cümlede toparlamaya çalışayım. Daha önce iyi çözülmemiş bir problemi en iyi şekilde çözmek için Probleme odaklan ve çözümünü hızlıca geliştirerek bir prototip ile müşterine sun. Müşterilerinden başarısızlıklarını ve başardıklarını öğren ve öğrendiklerin ile çözüm metodunu güncelleyerek daha iyi bir şekilde tekrar müşterine sun ve tekrar öğren. Bu yöntem ile hiç bıkmadan, usanmadan azim ile çözüme ve fikrine tutku ile bağlan ve uğrunda fedakarlıklar yapmaya hazır ol.

Günümüzde Airbnb’leri, Uber’leri neredeyse her ortamda duyuyoruz. Bunlar dışında onlarca girişimin gelişim modeli de birbiri ile neredeyse aynı. Hiçbirisi ilk çıktığı fikir ile hayatlarına devam etmiyorlar, pivot (iş modeli deişikliği) ediyorlar. Bu öğrenme dolu yolculuk ile odaklandıkları problemi gerçekten çözdüklerinde başladıkları fikirden çok farklı bir noktaya geliyorlar.

Peki büyük kurumların yapıları “Girişimci gibi” çalışmaya ne kadar uygun? Kişisel fikrim, çok az. Kurumlar kısa ve orta vadede müşteri memnuniyetine, verimliliğe, üretkenliğe, dolayısı ile karlılığa direk dokunacak proje, fikir, süreç ve ürünlere odaklanmış durumdalar. Nedeni çok açık; rekabet, yanlış bir strateji de değil bu; hayatta kalmak, rakiplerine karşı güçlü olmak ve finansal olarak ayakta kalabilmek ve kar edebilmek için doğru bir yöntem. Ancak, tekrar edeyim bunlar kısa ve orta vadeli stratejiler. Uzun vade için farklı bakmaya, fark yaratmaya, değişime ve yeniliğe odaklanmak gerekiyor. İşte tam da bu noktada bazı kuruluşlar bunu keşfetmiş olmalılar ki İnovasyon’a, Kurum içi girişimciliğe odaklanıyorlar. İnovasyon konusunu, İnsan Odaklı İnovasyon başlığı ile ayrı bir yazıda ele alacağım ancak, kurum İçi girişimciliği uygulayan şirketlere baktığımda, şirketlerin bu süreçten bir çıktı beklentisi uzun vadeli gibi gözükse de, aslında beklentiler orta bile değil kısa vadeli. Yani 1 sene sonra bir şeye dönüşmesi, en kötü ihtimal ile bir sonraki sene finansal olarak bir gelir getirmesi bekleniyor. Sebebi çok açık; şirket buna kaynak ayırıyor, hedefler koyuluyor, hemen müşterinin karşısına çıkararak gelire dönüşmesi bekleniyor. Dolayısı ile normal girişimlerin gelişim sürecine benzer bir şekilde olayın içinde problem ve çözüm kavramları var ancak, dene, öğren, tekrar çözüm üret, tekrar dene tarzında bir bakış açısı kurumsal kültürde olmayan bir düşünce tarzı. Çünkü kurum kültüründe bu tarz düşünceye sahip kişiler, kaynaklar ve yatırımcılar yok. Hal böyle olunca genellikle fikirden yola çıkılan çözümler üretmeye odaklanılıyor ve ortaya çıkan şeyin değere dönüşmemesi durumunda da bir müddet sonra öldürülüyor. Hem sabır yok hem de boşa harcanacak para yok. Aslında ölmek üzere olan bir projenin de bir getirisi olduğu, yanlışlardan ders alınabileceği ve bunun da finansal bir karşılığı olduğu ve tekrar denenebileceği, hatta sürekli denenebileceği göz ardı ediliyor.

Birazda Tutku kavramından bahsedeyim. Günün sonunda şirket içerisinde üretilen tüm fikir, ürün, servis ve hizmetlerin mülkiyeti şirketindir. Fikir sahibi günün sonunda tebrik edilir, ödüllendirilir yada kariyeri için bir fayda sağlamış olur ama içinde gerçek tutku olması için o fikrin sahibi olarak tüm aşamalarında sürecin içinde kalmaya devam etmesi gerekir. Yani olaya tersten bakmaya çalıştığımızda, fikir şirketin değil kişinin olduğu düşünülürse şirketin o fikre ortak olması gerekir ki kişideki tutku devam etsin ve peşinde azim ile hiç yılmadan usanmadan koşabilsin. Bir taraftan operasyon işleri ile, rol sorumluklarında belirtilen işlerle uğraşmaya devam ederken diğer taraftan da fikrini her ortamda savunabilsin, geliştirmek için fedakarlık gösterebilsin. Bir taraftan hedef kartındaki hedefleri tutturmak için gece gündüz çalışırken diğer taraftan şirket ile ortaklık kurduğu efsane fikri için boş kaldığı her anında, gece gündüz, hafta sonu tıpkı dışarıdaki diğer girişimciler gibi her türlü fedakarlığa katlanarak hayallerinin peşinden koşabilsin.

 Kurum içi girişimcilik ne değildir? Şirket içerisinde fikir çalıştaylarında (brainstorming session) ürettilen fikirleri bir oylama yaparak en iyilerini herhangi bir metoda dayanmadan seçmek, öne çıkan fikirlerin sahiplerine fikrini projelendir ve ne zaman hayata geçirebileceğini bizlere ilet demek değildir. Ardından fizibilitesini yap, bu fikrin bize 1 yıl içerisinde ne kadar gelir getirebileceğini hesapla ve sunumunu yap demek değildir. 1 yıl geçti, hala hedeflerimizin en başındayız demek değildir.

 Peki kurum içi girişimcilik nedir? Şirket dışında hizmet verdiğimiz müşterilerimiz üzerinde yapılacak özel bir gözlem çalışması ile (design thinking) problemlerin tespitini yapmak ve problemleri şirket strateji ve hedefleri doğrultusunda sınıflandırarak öncelik sırası belirlemektir. Önceliği yüksek olanları seçerek ilk fazda çözülmesi hedeflenen Proje grubuna almak ve diğerlerini de öldürmeden bir sonraki faza bırakmaktır. Problemleri şirket içinde duyurarak, çözüm için belli bir metodoloji ile çalışanlardan fikirleri toplamak (dijital yada bir çalışatay vasıtası ile) ve fikirleri gerçekleştirebilme, gerçeklik payı, daha önce benzeri olmaması, mümkünse denenmemiş olması, çok uzun vadeli olmayacak şekilde sınıflandırarak elemek ve gerçekten fark yaratacak çözümlerden birkaç tanesini (Bence 5’i geçmemeli) fikir sahiplerini sponsor yada proje sahibi yapacak şekilde ortaya çıkarmaktır. Her bir fikir hayata geçtiğinde fikir sahibinin bundan ne fayda sağlayacağını başta belirlemek, iletişimini yapmak ve tutku ile fikrinin peşinden koşmasını sağlamaktır. Fikirlerin belli küçük bütçeler ve yaratıcılıklarla sahada müşterilerin karşısına çıkarılmasını (prototip), müşterilerden öğrendikleri deneyim ve bilgi ile fikirlerinin hayata geçtiğinde o sorunu gerçekten çözebileceğini ispatlamaya çalışmalarına izin vermektir. Öğrendikleri deneyim ile ürünlerini biraz daha geliştirip tekrar müşterilerinin karşısında çıkararak sonuçlarından tekrar öğrenip, çözümünü geliştirmeye devam etmektir. Kapalı kapılar arkasında oturup uzunca süren toplantılarda analiz dökümanları ve proje planları hazırlamak yerine, kısa hedeflerle hızlıca geliştirip parçalar halinde müşterisinin tepkisini ölçerek geliştirmeye devam etmektir. Ve en önemlisi, girişimci bu düşünce ve çalışma tarzı ile devam ederken tüm yönetim ekibi ve organizasyondan maksimum destek almasını sağlamak, her başarısızlık yaşadığında tekrar denemesi için motive etmek, arkasında durmaktır.

 Kurumların bu çalışma ve düşünme tarzını öğrenmesi gerekiyor. Eğer bu mümkün değil ise fikirlerini kurum içinde değil, fikir sahiplerini finansal olarak destekleyerek zaten böyle çalışan yapılar içerisinde “inkübasyon merkezleri, hızlandırma programları vb..” geliştirmelerine izin vermelidirler. Aksi halde kişi için üzerinde bitirilmesi gereken bir projeden farkı olmayan, kurum için de bitmesi gereken bir proje olmaktan farkı olmayacaktır.

 Fikrileri öldürmemek önemli ama fikir sahiplerini öldürmemek daha önemlidir.

Yusuf Ercan Güvenç

Robusta Design Studio robotlara iş süreçlerinin öğretildiği ana bileşendir. No code yaklaşımıyla süreç tasarım imkanı sunar.

5y

Sayın yazar, Google amcaya göre;"çok tutulan bir dizinin sevilen karakterlerinden birini diziden ayırıp ayrı bir dizi haline getirmeye spin-off" deniyormuş.E öyleyse bizim tarihimiz gerçek dizilerle ve kahramanlarla dolu. Galiba bizde senarist eksik.Birde tersten bakalım senarist çok ama karakter yok anlamı mı çıkıyor sizce ?

Beğen
Yanıtla

Güzel bir yazı olmuş. Biz #rezervis olarak tam sizin olması gereken diye bahsettiğiniz bir kurumsal girişim örneğiyiz. Ayrıca spin-off etmiş bir girişimiz, sizinle tecrübelerimizi ve kurumsal hayatta bu sürece nasıl geldiğimizi paylaşabiliriz. 

Taner Yüksel

Senior Manager @ Accenture | PMP & SAP Certified, Business Analysis

5y

Güzel ve bilgilendirici bir yazı olmus elinize sağlık. Yazıda onemli tespitler var. Özellikle girişimcinin tutkusunu öldurmemek gerektiğini ifade eden son paragraftaki tespit fevkalade önemli. Farklı düşünduğum bir konu var. Yazinin bir kisminda kurumların 1 yıl icinde girisimin finansal getirisi ne olacak seklindeki yaklasimina keskin bir itirazıniz oldugunu goruyorum. Burda bir parca farkli dusuncedeyim. Hem startup dunyasinda hem de kurumsal hayatta deneyim elde ettigim icin tecrubelerimden yola cikarak sunu ifade etmek isterim. Yeni bir girisimde ilk fatura kesilme zamanı onemli bir kriter. Eger hizli bir sekilde girisim gelir yaratamiyorsa istisnalar disinda cogunlukla degerli bir sirket haline gelemiyor. Ben bu sureyi kabaca 6 ay olarak ongoruyorum. 6 ayda fatura kesememis bir girisimin pivot yapsa da basari sansi azaliyor. Bu nedenle buyuk kurumlarin kendi iclerindeki girisim projelerinde 1 yil icerisinde finansal getiri istemesi bana cok da anormal bir durum gibi gelmiyor. Zira startuplarda da benzer yaklasim var. Eric Reis Yalın Girisim adli kitabinda bu konuyu orneklerle cok iyi anlatır.

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler