LOGOTERAPİ - Logotherapy
Özet
Bu makale, biyografik ve kuramsal kısımlarıyla Viktor Frankl’ın hikayesi ve katkılarını anlatır. Frankl’ın düşünsel gelişimi 1920’lerin başlarında Adler ve Freud’la kısaca tanışmasıyla başlar. Kendi kuramı ve terapisi olan logoterapi’nin esaslarını Büyük Buhran sırasında Viyana’ya hizmet sunarken oluşturdu. Logoterapi, insanın temel dürtüsünün, motivasyonun, güç veya tatmin arayışı olmadığını ve bunun yerine varoluşunun amacını bulmak olduğunu iddia eder. Noölojik boyut ve varoluşçu ruhsal gerilim kavramları dahil olmak üzere, çeşitli varoluşçu fikirler tartışılmıştır. Makale sonucunda logoterapinin, çağdaş tıp, psikoloji ve iş çevreleri ortamlarında pek çok uygulaması olabileceği vurgulanır. Hayatta anlam ve amaç arayışı 21inci yüzyılın mega eğilimi olmuştur. Sahanın bir çalışanı bu eğilimi bilinçteki bir kaymaya yormakta, ve böylece insanlığın günlük hayatta neyin gerçekten önemli olduğuna inanıyorsa ona odaklanmasına imkan verdiğini düşünmekte (Pattakos, 2009). Dr. Viktor Emil Frankl (1905-1997), Viyana’lı bir psikiyatr ve nörologdur ve yaşamın birincil motivasyon gücünün anlam bulmak olduğu fikrinin öncüsüdür (Zaizer, 2005). Frankl en çok, İnsanın Anlam Arayışı romanı ile tanınmıştır. Bu roman 20 dilde 11 milyon adet satılmıştır (Boeree, 2006). Frankl’ın kitabının almanca orijinal adı: Trotzdem Ja Zum Leben Sagen’dir ve çevirisi, “Her şeye rağmen hayata evet demek”tir. Kitabında konsantrasyon kamplarındaki dehşetengiz deneyimleri ile logoterapi uygulamasına dair temelleri anlatmaktadır. Frankl dört farklı Nazi kampında mahkum edilmiş ve kimliği safi bir sayıya indirgenerek insanlık dışı bırakılmıştır: 119,104 (Benvenga, 1998). Ayrıca Naziler eşini, annesini, babasını ve doğmamış çocuğunu katletmişler ve buna rağmen Frankl bunca acısı içinde yaşamak için bir amaç bulabilmiştir (Frankl, 1959). Frankl insanlığın temel kaygısının haz veya üstünlük arayışı olmayıp, varoluşunun anlamını keşfetmek olduğunda ısrarcıdır (Ponsaran, 2007). Frankl, insanların, Freud’çu hayatın yaşam ve ölüm dürtülerine indirgenemeyeceğini, bunun yerine insanların şartlar dehşet verici olsa bile “vereceği tepkiyi seçme özgürlüğü” sahibi oldukları fikrini desteklemiştir (Cowen, 2005). Felsefeci ve maneviyatçılar Frankl’ın logoterapisinin insanlar arasında çok daha geniş yer bulacağını çünkü artık herkesin daha varoluşçu sorular sorduğunu ortaya koyuyorlar, örneğin, “yaşamın anlamı nedir?” gibi (Pattakos, 2009). Tam olarak logoterapi, anlam yolu ile tedavidir: Ancak logoterapi, müşterilerinin hayatlarının anlamını bulmalarına yardımcı olmanın çok ötesine geçebilmektedir (Hoffman, 1995). Örneğin psikoterapik teknik olarak logoterapi hastalara uykusuzluk, iktidarsızlık ve anksiyete konularında yarar sağlamaktadır (Zaiser, 2005). Kuşkusuz, logoterapiyi şekillendirmesinde Frankl’ın yaşamındaki deneyimler ve tarif edilemez acıları büyük rol oynamıştır.
Logoterapi
Logoterapi genellikle beşeri psikoloji ve varoluşçu psikoloji başlıkları altında kapsanır (Ponsaran, 2007). Ayrıca logoterapi Viyana’nın Üçüncü Psikoterapi Öğretisi olarak anılır (Hatt, 1965). Adler gücün iradesini öne çıkartmıştır, Freud haz ilkesine vurgu yapmıştır ve Frankl ise anlamın iradesini ileri sürmüştür (Boeree, 2006). Freud’un psikolojisine derinlik psikolojisi dendiği gibi, ilk zamanlarda logoterapi için yükseklik psikolojisi denmiştir. Derinlik psikolojisi kişinin içindeki doğal ve bilinç dışı süreçlerine odaklanır oysa yükseklik psikolojisi insanların bu doğal süreçleri aşabileceği fikrini benimser (Pytell, 2003). Logoterapi, psikanalizden, yöntemlerinin daha az geriye bakan ve daha az içe dönük olması ile farklılaşır. (Frankl, 1959). Logoterapi bir hastanın gelecekteki yaşamına odaklıdır, daha doğrusu kişinin gerçekleştirmek isteyeceği anlama odaklanır (Boeree, 2006). Logos yunanca bir sözcüktür ve anlam manasını taşır. Yani logoterapi insanın anlam arayışına odaklıdır. Kişinin hayatındaki bu anlam arayışı birincil güdüm gücü olarak düşünülür (Frankl, 1959). Frankl bu anlam arayışının maneviyat veya dinle alakası olmayıp, insanın hayatında veya işlerinde edineceği amaçla ilgili olduğuna açıklık getirmiştir (Somani, 2009). Üstelik logoterapi uygulayıcıları hastalarına birer anlam reçete etmezler, bunun yerine anlamın nasıl elde edilebileceğine dair süreçleri anlatırlar ve hastaya bir tatmin hissine ulaşmasını sağlamayı vaad ederler (Thorne & Henley 2005). Böylece logoterapi kendine hastanın hayatta anlam bulmasına yardımcı olmak görevini biçer (Frankl, 1959).
Anlamı Keşfetmek
Logoterapi üç temel ilkeden ibarettir. Birinci temel ilke, yaşamın, en kötüsünde bile, her durum için anlamı olduğudur. İkinci temel ilke insanın birincil güdüsünün yaşamda anlam bulma arzusu olduğudur. Son olarak üçüncü temel ilke, insanlığın, değiştirilemez ızdırap altında bile, tavırsal seçim özgürlüğü olmasıdır (Frankl, 1959). Böylece Frankl insanların yaratıcı, deneyimsel ve davranışsal değerlerden anlam yaratabileceklerini düşünür (Hatt,1965). Yaratıcı değerler bir resim boyamak veya gül bahçesi dermek gibi işlerin başarılması olabilir (Boeree, 2006). Deneyimsel değerler başka bir insanla, örneğin sevgili ile, karşılaşmak veya dünyayı alıcı olarak deneyimlemek, doğal bir güzelliği özümsemek gibi, olabilir (Hatt, 1965). Davranışsal değerler, çile ve kötülük durumlarında anlamlı tercihler yapmak potansiyeline atfendir (Gelman & Gallo, 2009). Frankl bir insandan her şeyini alabileceğinizi ancak tavır seçme özgürlüğünü alamayacağınızı söyler (Frankl, 1959). İnsanların sırf anlam bulmak için gereksiz yere çile çekmemelerini, ama çile kaçınılmaz olduğunda bile anlam bulmalarının mümkün olduğunu vurgular. Örneğin kişi onulmaz hastalığa yakalanabilir veya konsantrasyon kampına atılabilir ve durumu çok çetin olsa bile anlam keşfedebilir (Hatt, 1965). Üstelik trajik iyimserlik demek, insanların en kötü durumda bile iyimser olma kapasitesi olmasınıdır. Frankl tüm insanların mutlaka suçluluk, ölüm ve engellenemez çileden oluşan, trajik üçlemeyi tadacağına inanır (Ponsaran, 2007). Frankl’a göre hayatın anlamı kişiden kişiye ve durumdan duruma değişkenlik gösterir. Yani tüm insanlık için tek bir genel anlamın olmadığını, nev i şahsına münhasır olarak her an değişebilen bir şey olduğunu vurgular (Frankl, 1959). Frankl aynı zamanda insan varoluşunun öz-aşkınlığına da değinir, yani insanlar kendi özlerinden öte ve başka bir şeye veya kişiye de yönelerek yaşamlarında anlam ve amaç bulabilirler. Onun bu öz-aşkınlık kavramı süper-anlam fikri ile bağlantılıdır (Hatt, 1965). Süper-anlam, insanlığın düşünsel kapasitesini aşan bir üst-anlamı kasteder. Felsefeciler insanlığın, hayatın anlamsızlığını yüklenmek durumunda olduğunu söyleseler de, Frankl insanlığın bunun yerine anlamlılığın sınırsız doğasını, yani üst-anlamı, anlayamamakla yüzleşmek zorunda olduklarını önerir (Frankl, 1959).
Varoluşçu Hayal Kırıklığı
İnsanın anlam arayışı hayal kırıcı olabilir. Frankl bu yanlış yönlendirilmiş anlam hadisesini açıklamak için bu Varoluşçu Hayal Kırıklığı terimini kullandı. Varoluşçu Haya Kırıklığı uzatmalı sıkılma ve nefret etme dönemlerinden ortaya çıkabilir (Zaiser, 2005). Anlamsal hayal kırıklığını anlatmak için Frankl varoluşçu vakum benzetmesini kullanır. Anlamsızlık bir deliktir ve doldurulması gereken bir vakum yaratır. Vakum olduğuna göre anlamsızlığın boşluğunu her şey hızla doldurmaya çalışacaktır. Oysa bu doldurma çabalarının çoğu yüzeysel ve geçici olacaktır (Boeree,2006). Frankl, depresyon, agresyon ve bağımlılık gibi uyum sağlama özürlülüğü içeren davranışların çoğunun yanlış yönlendirilmiş anlam algısı nedenli olduğuna inandı (Thorne & Henley 2005). Her neslin kendine has uyumsuzluk davranışları geliştirdiğine işaret ederek toplu nevroz terimini kullandı (Frankl, 1959).
Noölojik Boyut
Noölojik tabiri yunanca noös sözcüğünden gelir ve zihin veya ruh anlamındadır. Noölojik Boyut tabiri özel olarak anlam bulmaya dair safi insan boyutu veya beşeri boyutuna ait olan herşeye atıfta bulunmaktadır. Noölojik boyut, insanın bilinci ve sorumluluğunun diyarı olarak düşünülür ve özgürlüğünün de sınırlarıdır (Hatt, 1965). Frankl hayvanların sadece biyolojik ve psikolojik boyutları olduğunu çünkü öz-aşkınlığın gücünü toparlayamadıklarını iddia eder. Böylece psikolojik olanın insiyaki davranışlara has olduğunu söyler. Üstelik insanlar öz-aşkınlık becerisine sahip yegane varlık olduklarından, biyolojik, psikolojik ve noölojik diyarlarda mevcutturlar. (Hatt, 1965). Varoluşçu hayal kırıklığı noölojik nevroza neden olabilir. Noölojik nevroz psikolojik değil, noölojik boyuttan doğar. Noölojik nevroz dürtü ve sezgilerin çelişmesinden değil, varoluşsal sorunlardan ortaya çıkar. Anlam iradesi hayal kırıklığı bu tür sorunlar arasındadır. Frankl noölojik nevrozu amaçsızlık yaşamakta olan hastaların kendilerine, başkalarına ve topluma zarar verecek davranışlara yönelmelerinde fark etti. Ancak Frankl’a göre bir insanın hayatın anlamsızlığına dair kaygı ve elemi aslında bir akıl hastalığı olmayıp, varoluşsal bir tehlike çağrısıdır. Ayrıca Frankl’a göre insanlar yaşamlarında devamlılık değil de kendi tabiri ile noö-dinamizm ararlar. Noö-dinamizm varoluşsal gerilimin kabulüne dairdir. Örneğin gerilimin kutupsal bir durumunda, kutuplardan biri bir kişi tarafından gerçekleştirilecek bir anlamı temsil ederken, diğer kutup ise bunu zaten gerçekleştirmiş olan birini temsil eder. Dolayısı ile, anlam iç dengeden değil, iç gerilimden doğacaktır (Frankl, 1959).
Nevrozun Tedavisi
Frankl’a göre iki tür nörotik hastalık yapıcı vardır, aşırı-kasıt ve aşırı-yansıtma.
Aşırı-kasıt sonuç almayı imkansız kılan bir zorlama kasıt olmasıdır (Boeree, 2006). Frankl buna bir kadının orgazm olabildiğini gösterme çabası içinde aşırı-kasıt uygulayarak başarısız olmasını örnek gösterir (Frankl, 1959). Öte yanda aşırı-yansıtma kendine çok fazla odaklanmadır. Aşırı-yansıtma, kişinin hedefine ulaşmasına, odağının hedeften kayıp kendisine yönelmesi nedeniyle, engel olur (Boeree, 2006). Ayrıca Frankl bir de beklenti kaygısından bahseder ki bunun anlamı bir sonuçtan o kadar korkmak ki o sonucun olasılığını arttırmaktır (Frankl, 1959). Beklenti kaygısı yaşayan hastalara uygulanan logoterapi tekniğine çelişkisel kasıt dendi (Hatt,1965). Çelişkisel kasıt, hastayı en korktuğunu istemeye, kast etmeye yöneltir. Bu tedavi beklenti kaygısı ve aşırı-kasıt durumlarının nevrotik döngülerini kırabilmiştir. Örneğin uykusuzluk korkusu (beklenti kaygısı) olan bir hasta uyumak için aşırı çaba (aşırı-kasıt) harcayacak ve uyuyabilme kapasitesini düşürecektir. Logoterapist uyumamaya çalışma çelişkisel kastını önerecektir, ki bunu uyuma takip edecektir (Frankl, 1959). Çelişkisel kasıtın başarısı, yansıtmama veya dikkat ve yansıtmanın yeniden odaklama ile doğru nesneye yöneltilmesiyle açıklanmaktadır (Ponsaran, 2007). Bilinmeli ki Frankl çelişkisel kasıt yönteminin her derde deva olmasını değil, fobilerin ve obsesif kompülsiyonların tedavisinde etkili olan özgün bir yöntem olmasını düşünmüştür (Frankl, 1959).
Determinizm (gerekircilik) Yandaşlığı
Frankl psikologların determinizm sevdasına dair takıntılarını eleştirdi. Determinizm Yandaşlığı insanların dürtüsel oldukları ve hiç bir durumda tercih yapma kapasiteleri olmadığı görüşüdür. Frankl ise insanların tamamen koşullanmış ve belirlenmiş olmadıklarını ve kendi kendilerine de belirleyici olabildiklerine inanır (Ponsaran, 2007). Sadece varolmakla kalmayıp varoluşlarının ne olarak süreceğini de seçtikleri için insanların kendi akıbetlerini belirlediklerini söyler. Böylece Frankl psikoloji ve psikiyatriyi yeniden insanlaşmaya davet eder. Çok kez bu iki alan insan zihnini ve davranışını safi mekanikleştirir. Frankl psikiyatrları insanları mikrop ve makinalar olarak görmeyi bırakıp ardındaki kişiyi görmeye çağırır (Frankl, 1959).
Bugün Logoterapi
Çağdaş tıp, psikoloji ve iş dünyası alanlarında logoterapinin pek çok uygulaması mevcut. Bu çevrelerde logoterapinin yararlarını ortaya çıkartan çeşitli çalışmalar var. Böyle çalışmalardan biri ölümcül kansere yakalanmış ergenler üzerinde uygulanan logoterapi programının etkilerini değerlendirmek için yürütüldü. Çalışmanın sonucu logoterapinin ölümcül kansere yakalanan ileri ergenlerde yaşam anlamı ve kalitesini arttırıcı etkisi olduğunu gösterdi. Ayrıca logoterapinin ergenlerin varoluş gerilimi yaşamalarını en aza indirecek önleyici etkisi olduğunu da gösterdi (Kang, Shim, Jeon,& Koh, 2009). Psikososyal işlevselliği engelleyici unsurlar olarak çatışmalarda bulunmaktan doğan Post-traumatic Stress Disorder (PTSD) (travma sonrası gerilim bozukluğu) ve alkolizm gösterilebilir. Çalışmalardan biri logoterapinin PTSD hastası gaziler üzerinde uyguladığı çelişkisel kasıt ve yansıtmama tekniklerine odaklandı. Çalışma logoterapi uygulandıktan sonra, kalabalık içinde olma korkusu olan ve savaş konusundan tamamen kaçınan kişiler bile kalabalıklara kendi savaş öykülerini anlatabilmeye başladılar (Southwick, Gilmartin, McDonough, & Morrissey, 2006). Başka bir çalışma logoterapinin alkolden kurtulma guruplarına uygulanmasının verimliliğini ölçmek istedi. Bunun sonucunda logoterapi alan guruplar yaşama amaçlarında bir artış ile alkolizm ve intihara eğimlilikte, diğer guruplara göre azalma gösterdiler (Crumbaugh, & Carr 1979). Yakın zamanda iş adamları iş ortamlarına anlam sağlamak için logoterapiye başvurmaya başladılar. Çalışanlar genellikle işlerindeki tek düze ve sıkıcı tekrarlı faaliyetlerden bezerler. Logoterapi bireylere yerine getirdikleri işlerle nasıl katma değer sağladıklarını göstererek takım üyeleri yaratılmasına katkı sağlar. Böylece işletme yöneticileri çalışma ortamında verimlilik ve yimserliği yükseltmek için bu anlam güdümlü terapiye başvuruyorlar (Somani, 2009). Örneğin bir çalışma Quebec’teki hemşireler arasındaki iş tatmini oranını inceledi. Hemşirelerin işi son erece gerilimli ve duygusal açıdan yüklü bir iş. Araştırmacılar bu ortamlara logoterapi uygulandığında hemşirelerin iş tatmini ve yaşam kalitelerinin arttığını gözlemlediler (Fillion, Duval, Dumont, Gagnon, Tremblay, Bairati, & Breitbart, 2009).
Sonuç
Carol Rogers Frankl’ın yaptığı işin son elli yılda psikolojiye en çok katkısı olan iş olduğunu söyledi (Frankl, 1997). Frankl’ın Adler ve Freud ile erken yaşta çalışmış olması logoterapiyi daha iyimser bir uygulama olarak geliştirmesine yardımcı oldu. Frankl Freud teorisine, insanlığın temel güdüsel etkeninin anlam arayışı olduğunu söyleyerek karşı çıktı. İnsanların dürtüsel güdülerle çalışan mekanik parçalardan öte olduklarını ve bireylerin en kötü şartlar altında bile anlam bulabileceklerini söyledi. Onun Nazi kamplarında yaşadığı korkunç felaketler anlam teorisini çok etkiledi. Frankl safi iskelete indirgense bile Nazilerin kendisinden o bir tek şeyi alamayacaklarını fark etti: Tavrını seçme özgürlüğü. Logoterapi din, psikoloji ve felsefe fikirlerini zerafetle birleştirir. Ek olarak Frankl’ın logoterapisi psikolojik yazına noölojik boyutun etrafında pek çok terim kazandırdı. Frankl çelişkisel kasıt gibi pek çok logoterapi yönteminin geliştirilmesine katkı verdi. Logoterapi zaman aşımı testini de geçti ve çağdaş dünyada pek çok uygulaması var. Viktor Frankl, trajik üçlemenin katliamından kurtulmuş, herşeyini kaybetmiş ve her şeye rağmen yine de yaşama evet demiş bir kahramandır.