Multitasking - Nam-ı diğer: El işte göz oynaşta
“Çoklu işlevlilik” (multitasking) teriminin bilgisayar dünyasından insan dünyasına devşirilmiş olduğunu tahmin etmek zor değil. Aynı anda birden fazla görevi, süreci yürütebilmek demek, malumunuz... İş dünyasında bir performans ölçüsü gibi ele alınırken gündelik hayatta da hepimizi esir alan bir garip hal oldu. Artan uyarıcılar mı dersiniz, teknolojik kaynaklar ve bilginin çok hızlı paylaşılabiliyor olması mı; her nasılsa neredeyse hepimiz bir gözümüz televizyonda, bir parmağımız tablette, bir kulağımız telefonda yaşar olduk.
Bizler ekrandan ekrana sekeduralım, iş ilanları çoklu görev yerine getirecek kişiler arayadursun uzmanlar beynimizin yapısının bu gibi durumlara pek de uygun olmadığı söylüyorlar. Araştırmalar göstermiş ki; beynimizin yapısı iki zihinsel aktiviteyi aynı anda yapmaya uygun değil. Aynı anda hem konuşup hem de okuyamadığımızı bilmek için nörobilimci olmaya da gerek yok. Çoklu işlev olsa olsa ancak şu iki koşulda mümkün oluyormuş: 1) Çok alışkın olduğumuz, otomatik davranış haline gelmiş veya çok ustalaştığımız fiziksel bir aktiviteyle birlikte bir zihinsel aktiviteyi yapabiliyoruz. Örneğin yürürken konuşabiliyoruz, okurken bir şeyler içebiliyoruz. 2) Yaptığımız eylem beynin aynı merkezini meşgul eden iki şey değilse aynı anda yapabiliyoruz. Okurken enstrümantal müzik dinlememiz sorun değil ama sözlü şarkılar da dil merkezini uyardığı için beynin bilgi akışı kesintiye uğruyor.
Zihinsel olarak çoklu işlev mümkün olmadığına göre, aynı anda birden çok iş yapmak denince çoğunlukla kastedilen şey görevler arasında hızlı geçiş yapma becerisidir. Telefonla konuşurken bir e-postayı okumamız, ancak konuşma eylemini kesintiye uğratarak mümkün olur. Bu da aynı anda işlev değil kesintili işlevdir. Gerçek şu ki bu tür bir geçişli işlevlilik sanılanın aksine verimliliği azaltır. O zaman da bizim multitasking dediğimiz aslında “el işte göz oynaşta” durumuna bağlanır... Üstelik ne işin, ne de oynaşın hakkını vermiş olarak... :(
Okuduğum bir makalede bunu görebilmek için şöyle bir deney öneriyor: Boş bir kağıt alın ve ortasına yatay bir çizgi çizin. Bir de kronometre bulundurun. Çizginin üst kısmına “Ben mutlu bir insanım” yazın. Alt kısmına da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 yazın. Harcadığınız toplam süreyi not edin. Sonra başka bir kağıda yine yatay bir çizgi çizip aynı iki şeyi, bu kez üste cümleden bir harf alta da bir rakam olacak şekilde yazın. Yani B – 1, e – 2, n – 3, m – 4, u – 5 , ... şeklinde. Ben denedim süre ikinci metodla iki katına çıktı, yazım da daha çirkin oldu. Bu tür işlev geçişlerinin sayısı arttıkça verimlilik o oranda azalıyor.
2009 yılında yapılan bir başka araştırmaya göre (Hyman et al.) yürürken telefonla konuşan insanların çevresinde olup bitenlere karşı dikkatleri azalıyordu. Araştırmacılar, bir palyaçoyu bisikletle yaya yolunda gezdirdiler, telefonla konuşanların onu fark etme ve hatırlama oranları çok düşüktü. Umarım bu sonuç araba kullanırken telefonla konuşan, mesaj atan veya başka işlerle uğraşan arkadaşlar için uyarıcı nitelikte olur. Yeri gelmişken bunu da söylemeden edemedim. Ne zaman yolda trafik akışından çok yavaş giden veya yalpalayan bir araca rastlasam, direksiyonunda hep telefonla konuşan bir sürücü görüyorum. Ne kadar usta sürücü olursanız olun aldığınız riskin çok büyük olduğunu unutmayın. Bu riski almak verimlilikten çok daha büyük kayıplara yol açabilir.
On parmağınızda on marifet olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ama iki karpuzun bir koltuğa sığmadığı durumları görmek, anlamak belki de marifetlerin en büyüğü. İşleri bir arada yaparak iki katı süre harcamak yerine sıraya sokmak, trafikte kendimizin ve başkalarının hayatını riske atmak yerine bir mesajı, bir görüşmeyi erteleyebilmek belli alışkanlıklarla ve beklentilerle mücadele etmeyi gerektirse de buna değeceği kesin...
Ela Uysal Eres