OFİSE GİRERKEN EGONU KAPIDA BIRAK
Dünya kaç yaşında? İşte bu savaş da o kadar eski. İnsanlığın en büyük savaşı bu: insanın kendisi ile savaşı.
En “oldum” diyenin düşeceği yer cehennemin en dibi, savaşın tam ortasıdır. Aştım dersin bir bakmışsın yolun başındasın. Başkalarının egosundan dert yanıyorsan, ilk başta senin egonla dertte o dertli başın.
İşyerinde kariyer basamaklarını tırmanırken canla başla çalıştığın işinde bir de en içeride süren savaşını bitirmemişsen henüz; sana ve çevrendekilere sabır diliyorum. Yine de yapılacaklar var.
Savaşı bitirenleri yüzlerindeki aydınlıktan, huzurdan anlarsın. Onlar zaten işi yapan değil, işin kendisi olmuşlardır. Kırkıncı odaları derli topludur. Çok ender de olsa dağılsalar bile yine aynı aşkla sarılırlar işlerine. Elbette o ana gelene kadar ne savaşlar vermişlerdir ki sonunda anda olmanın huzuruna ermişlerdir. Onlarla dolu bir odaya girdiğinde çalışmak baldan tatlıdır inan; zamanı unutursun. Bilgi okyanusunun içine düşmüşsündür de yüzmekten daha keyifli bir şey yoktur orada; inan başka yerde olmayı istemezsin. Seni deniz kenarında tatile gönderelim deseler elinin tersiyle itersin. İşler zor olsa da bir yolu bulunur ve kolayca çözümlenir. Orada herkes bir ve bütün olmuştur. Çok enerjiklerdir ve aynı zamanda içlerinde derin bir huzur hissedersin. Ta derinlere baktığında korkuyu değil, sevgiyi görürsün. Beynimiz alfa dalgaları yaydığında en verimli ve yaratıcı seviyesine ulaşır; konsantre olmak çok daha kolay olur.Sürekli gelişmeye hevesli ve gelişim içindedirler. Konsantrasyonu sağlarlar ve kendini işe adarsın.
Savaşı bitmeyenlerin arasında en büyük imtihandasın; çünkü bir yerlerde senin de egon konuştuğunda dayanabilmesi zor bir ortamdasın, sabır gerekiyor. Ermiş olabilmen için bir fırsattır belki de. Savaşı bitmeyenlerin arasında olduğunu nasıl anlarsın? Beyin dalgaları betada olduğunda insanlar söylenen herşeye tepkisel yaklaşırlar; “her an olumsuz bir şey olabilir, biri bir şey yapabilir” korkusu ve gerginliği içinde söylenenlere gergin tepkiler verirler. Korku içindedirler. Egolar konuştuğu için işin hallolmasından çok ne kadar haklı, ne kadar güçlü ve ne kadar sözü geçen kimlikler olduğunu kanıtlamaya çalışır gibilerdir. İşi yapılmasından çok bir güç gösterisidir gözlemlediğin. İşler daha yıkıcı, vurucu, kırıcı ve hatta zorbalıkla hallolur. Kimse birbirine güvenmez. Kaskatıdır herkes. Duygularını belli etmez.
Pozisyon dinlemez savaş. Bazen kapıdaki görevlide görürsün en büyük ermişliği, bazen hep bana diyen bir çocuk gördüğünde bir patronun içinde, şaşırır kalırsın.
Nereye gidersen git, her şirkette ikisinden de var.
İşyeri, savaşı bitenlerin ve bitmeyenlerin karma bir okulu gibidir. Peki ne yapmalı?
Gavura kızıp da oruç bozma.
Ayşe’ye, Fatma’ya, Ali’ye, Veli’ye kızıp da işinden soğuma. Kaçmak yok. Bu aslında senin önemli bir sınavın. Kimseyi değiştiremezsin. Kendi içine dönüp içindeki Ayşe’yi, Fatma’yı bul ve ehlileştir onu.
Kimseyi değiştiremezsin ama iletişimindeki enerjiyi değiştirebilirsin.
7’sinde neyse… Neden böyle? Çünkü öyle. De-ğiş-ti-re-mez-sin.
İletişimdeki enerjiyi pozitife çevirebilmen mümkün. Sen kendi içinde bir ve bütün olabilirsen olumlu enerjine kimse dayanamaz. Yeter ki bir adım at.
Ofise girerken egonu kapıda bırak ne olur.
İster savaşı bitenlerle, ister bitmeyenlerle birlikte çalış, şu egonu kapıda bırak da gir içeri ne olur. Herkes haklı olma, güçlü olma çabasına düşsün; sen iş ol sadece. Hiç ol. Tüm varlığını koy yaptığın işe, özen, bezen, ada kendini. Yüzde yüz odaklanma, yüzde yüz başarı getirir.
Aman duygularımı göstermeyeyim deme.
“Business Romantic” adlı kitap işyerinde duygularını ifade edebilen ve yaşayabilenlerin daha başarılı olduğundan bahsediyor. İş ile duyguları karıştırma diyenlere aldırma. Sen hissedemeyeceksen ofisteki bir masadan, bir dolaptan ne farkın var. İşi hisset, heyecanlan, heveslen, sev, başarı duygusunu sonuna kadar yaşa. Acı çekiyorsan, öfkeleniyorsan bunları da biriktirmeden sağlıklı bir şekilde ifade et. Ancak kendi duygularınla ilişkide olabilirsen bir başkasınınkileri anlayabilirsin ve bir insanın kalbini kazandığında o insanı işyerinde tutabilirsin. Çalışanlar, kalpleri kırıldığı için gidiyorlar; yani “Bekleme ama takdir et” bölümünde bahsi geçen vitaminlerden alamadıkları için.
Bekleme ama sen takdir et.
Saatler boyunca çalışıp da başardığın bir iş için bir şekilde ödül, belki bir teşekkür beklemen doğaldır. Bekleme, sürpriz olsun. Önce sen kendine teşekkür et, kendini takdir et, olumlu özelliklerini farket, güçlendir. Bunu yaparken tıpkı senin gibi olan iş arkadaşlarına hangi pozisyonda olursa olsun olumlu özelliklerini dile getir, takdir et, motive et, hatta coştur, koştur… Olumsuz bir şey söyleyeceksen bunu sandviç yaparak söyle. İnsanların en önemli vitaminleri, var olma ihtiyacı, önemli hissetme, değerli hissetme, sevildiğini bilme, destek alma ve destek vermedir.
Var olduğunu hissettir: “iyi ki varsın” demek için binbir türlü yol var. Önemli ve değerli olduğunu hissettir. İş arkadaşını takdir ederek yardımını iste, mutlu olacaktır. Yardım et, yine mutlu olacaktır. Görsel ise göster, işitselse söyle, kinestetikse yaşat, hissettir. Yani ver coşkuyu.
Bağlı olduğun yöneticine de işini aktarırken görsel, işitsel, kinestetik ipuçlarından yararlanabilirsin. Görsel bir yöneticin varsa renkli tablolarla yaptığın işi aktarmalısın örneğin. İşitsel ise mutlaka yanına gidip konuşarak, anlatarak bunu yapabilirsin.
Tabii bu vitaminleri her gün kendine ver.
Önyargıları bırak, sevmeyi dene.
“Sevmek zorunda değilsin, saygı duymak zorundasın” türü duygudan uzak yaklaşımlar artık eskide kaldı. Hayatında işten başka bir şeye 10 saat hatta daha fazlasını ayırıyor musun? Öylese hayatının bu koca diliminde işini, iş arkadaşını, masanı, sandalyeni, kahveni, masa süsünü, hedeflerini, yaptıklarını, yapamadıklarını sevmeyeceksen… “ot değilsin, yeniden bitmezsin” şiiri geliyor aklıma. İşyerinde kızdığın, anlaşamadığın, anlayamadığın, anlatamadığın kim varsa önce olduğu gibi kabul et. Sevmeyi dene. İçindeki çocuğu gör. O da bir annenin babanın nazlı evladı ve kimbilir hangi tamamlanmayan ihtiyacı sebebi ile öyle davranıyor. Adım at, cevap alamadıysan bırak öyle kalsın.
Böyle gelmiş böyle gider deme.
Farklı bir fikrin varsa, yutma. Belki bir çok kişinin aklına gelmiştir; ama söylenemediğinden uygulanamamıştır. İlk söyleyen sen ol. Nazikçe dile getirilen her fikir dikkate alınır, düşünülür. Belki uygulanmayabilir, belki daha sonra uygulanmak üzere ertelenebilir. Sen yine de nazikçe söyle.
Orası işyerin, hapishane değil.
Vakit doldururcasına isteksizce iş yapmak, saatleri saymak, oflamak, sıkılmak niye? Orası senin işyerin. Hayallerine bir adım daha yaklaşacağın yer.
Zekiyim, çok çalışmasam da olur deme.
Bu öğrencilik zamanlarından kalma bir kandırmaca… halen devam ediyor mu? Çok çalışmazsan olmaz. Başarı hikayeleri hep çok çalışan ve kendini adayanlarla doludur.
Başarılı insanlar eğleniyorlar.
Başarılı insanlar işlerini yaparken o kadar mutlular ki; arada bir yakınmalarına hiç bakmayın. Onlar zor koşullarda bile işlerini yaparken içten içe eğleniyorlar. Zamanı unutuyorlar. Eğlenin.
Yangın olur, biz yangına gideriz deme.
Yangın olmadan önce tedbirini al. Artık olmadan önce tedbiri almak ve gerekli çalışmaları gerçekleştirmek in. Olduktan sonra pişman olmak out.
Kutla.
Başarılarını kutla. Böylece başarı duygun daha uzun süre devam eder. Başardım algısına sahip olan insanlar işlerin üstesinden daha kolay gelebiliyor.
Ördek gibi olmak gerek bu devirde ördek/ Ördekten daha zor işimiz yetmiyor vakvak demek
Suyun üzerinde süzülen huzurlu, pozitif bir ördek gibi ol. Huzur zihninin boş olmasıdır. Zihin huzur içindeyken tam anlamıyla yüzde yüz o an okuduğuna, yazdığına, söylediğine, çalıştığına odaklanabilir. Huzurunu koru.
Öyleyse çalışsın paletler
Suyun altında paletlerini de olabildiğince çalıştırmalısın. Bahane yok. Bir iş yapılabiliyorsa, o anda yapılmalıdır. Üşenmeden, ertelemeden… Paletler çalışmalı.
Üzüm mü yiyeceksin, bağcıyı mı döveceksin?
Amacın üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Çözüme hizmet etmeyen hiçbir konuya takılma. Dedikodu yapma. Çözüme yararı olacaksa konuş, paylaş, tartış.
Dene, dene…yine dene.
Bugün Edison hala ismini yaşatabiliyorsa vazgeçmediği içindir. Dene, dene, yine dene…
Liderinin peşinden git.
Eğer yapabileceğine olan inancını kuvvetlendiren, sana ilham veren savaşı bitmiş bir liderin olursa, onu sakın bırakma. Yanında ol. İlham alırken, onun gücüne güç kat. Peşinden git onun.
Sevgiyle,
İzlem Aydın
ESG Manager
7yçok teşekkür ediyorum.
Defence,Security and Strategic management Consulting and board of directors'coaching
7yBen buna tamamen katılıyorum. Hayatımda da Uygulamaya çalıştım. Huzurlu,mutlu ve başarılı oldum. Size de öneririm
Masaüstü ve Web Yazılım
7yFormül süpermiş
Advisor
8yFarkında mıdır ki söyleyebilsin?
Owner and General Manager - TROYA PROSES A.Ş.
8yBırakmadığını söyleyebilecek kadar cesarete, özgüvene, olgunluğa ulaşmış birisi var mı peki?