PANİK VE REHAVET

PANİK VE REHAVET

Öncelikle benden daha fazla yazmamı bekleyen dostlara küçük bir özür borcum var. Malum sağlık sorunlarım nedeniyle vaktimin ciddi bir bölümünü dinlenmeye ayırıyorum, o yüzden klavye başına geçmek kolay olmuyor.

Daha ciddi konulara gelirsek, malum seçime 60 günden az kala, görüntüler giderek daha netleşmeye başladı.

Öncelikle iktidar cephesindeki panik havasına yakından bakmaya çalışalım.

Erdoğan’ın çok istediği Kemal Bey’in Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasından en azından şimdilik çok hoşnut olunmadığı açık. Daha Yeşil Sol Parti (HDP’nin kapatılması ihtimaline karşı HDP eş başkanı Mithat Sancar YSP bünyesinde seçim ittifakına gideceklerini açıkladı) Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacaklarını açıklamadan önce, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın önünde yer aldığını gösteren kamuoyu anketlerine bu yeni durum da eklenince, iktidar cephesinde ciddi bir panik havasının oluştuğu kesin.

Ufak tefek oyları kendi cephelerinde konsolide edebilmek için yapılan üç hamlenin de ciddi bir fiyasko ile neticelendiğini hep beraber izledik.

Önce Yeniden Refah Partisi’nin talepleri ve olası ittifakı reddi, Erbakan’ın kendi Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklaması hem ciddi prestij kaybına, hem de getirilen taleplerin kadın haklarını neredeyse yok sayma noktasına kadar öne çıkması, AKP içindeki rahatsızlıkları da ortaya çıkardı. Hani içinde yaşadığımız çağda kadının bu denli yok sayılması ne kadar kabul edilebilir? Bu tür önerileri olan bir partiye hangi kadın oy verir bir başka tartışma konusu…

İkinci hamle eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yeni dönemde tekrar iş başına getirileceği algısının ortaya atılmasıydı. Şimşek’in tekrar göreve çağrılması pek çok açıdan değerlendirmelere yol açar mahiyetteydi. Öncelikle ve özellikle piyasalara güvenin yeniden kazanılması, yabancı sermayenin tekrar Türkiye’ye yöneleceği algısının ön plana çıkartılması, kısaca kaybedilen güvenin tekrar kazanılacağı mesajının verilmesi ön plana çıkıyordu. Ama eş zamanlı olarak izlenilen ekonomi politikanın ne kadar hatalı olduğunun da itirafı niteliğindeydi. Bu görünüm altında görüşme gerçekleşti, Mehmet Şimşek kameraların önüne geçip mutlu beraberliği müjdelemektense, arka kapıdan sessizce mekanı terk etmeyi yeğledi.

Üçüncü hamle ise Hüda-Par ile seçim ittifakına gidilmesi. Evet Yeşil Sol Parti’nin Güney Doğu’da özellikle Kılıçdaroğlu’na kazandıracağı oylara karşı en azından muhafazakar Kürt oylarının Cumhur İttifakına kaydırılması için bir çözüm gibi gözükebilir. Ancak getirisi ile götürüsü oldukça fazla tartışmaya açık. Gaffar Okan cinayetinin sanıkları kimdi sorusu ile başlayan, kadın konusunda Yeniden Refah Partisinden çok da farklı düşünmeyen, laiklikten nefret eden hatta Türk bayrağına tahammülü olmayan bir partiyle ittifaka girmek Cumhur İttifakında yeni çatlaklara yol açmaz mı? En azından HDP’yi PKK ile eşitleyen Sayın Bahçeli’nin pozisyonu ciddi merak konusu. Hani sükut ikrardan gelir desek ne kadar haklı oluruz bilemiyoruz.

Evet iktidar cephesinde ciddi bir panik havası ve panik haline bağlı bir dizi yanlış adımı izliyoruz. Doğal olarak bu paniğin arka perdesinde kötü ekonomi yönetimi olduğu kadar, deprem felaketindeki beceri yoksunluklarının ortaya çıkması da büyük önem taşıyor. Geçen günlerde bir arkadaşım 1999 depremine referans yaparak “depremle geldiler, depremle gidecekler!” dedi. Haklı olabilir.

Peki muhalefet cephesi dişe dokunur bir şey yapıyor mu?

Görünürde çok fazla bir şey şimdilik yok.

En büyük korkum mevcut gidişe bakarak rehavete kapılması. Bu endişemi paylaştığım dostlarım, biraz bekle, daha işin başındayız diyorlar. Hani işin başı demek için biraz geç dediğim zaman da bana çok kızıyorlar. Umarım bu rehavet meselesinde yanılıyorum.

Hani neredeyse bütün yazılarımı enseyi karartmayalım diye bitiririm. 15 Mayıs sabahı enseyi karartmama konusunda hepimizin mutabık kalacağı bir Türkiye’ye uyanmak için biraz dişimizi sıkmanın vaktidir.

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Market in Türkiye adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler