REKTÖR TARTIŞMALARI ÜZERİNE

Boğaziçi Üniversitesine yaşamım boyunca tek bir kez gittim. O da tam 40 yıl önce, Boğaziçi'nde okuyan arkadaşlarımı ziyaret etmek içindi. Boğaziçi mezunu çok kişi tanıdım. Genelde hepsi düzgün ve zeki insanlardı. Şu anda bir oğlum Boğaziçi Üniversitesinde 2.sınıf öğrencisi. Hem toplumsal duyarlılığım hem de oğlumun bu güzide okulun öğrencisi olması nedeniyle, tüm olanları yakından takip ediyorum ve üzülüyorum. Kişi nasıl anılmak ister kendi bilir elbet ama ben hem iyi anılmak hem de iyi anmak isterim kişileri. Aşağıda Prof. Dr. Emre Kongar'ın bir yazısından alıntı okuyacaksınız. ODTÜ'lüler 1977 yılında Rektörlük görevi yapmaya çalışan ama asla kabul görmeyen Hasan Tan'ı hiç iyi anmaz. Oysa hiç tanışma imkanı bulamadığımız Rektör Kemal Kurdaş beyin 2011 yılında vefatı nedeniyle Teşvikiye camisinde katıldığımız cenaze töreninde ben ve sınıf arkadaşım eşim, Kemal beye,gıyabında, üniversitemize kattıkları için minnettarlığımızı sessizce de olsa ifade etmekten çok mutlu olmuştuk ve onu çok iyi duygularla anıyoruz daima , tıpkı Prof Dr. Cahit Arf'ı ve pek çoklarını andığımız gibi.

Makam, zenginlik...geçici şeyler. Dünyada kalıyorlar.

Ben adımdan bahsedilirken 'SAYGI VE HAYRANLIK ' duyulmasını tercih edenlerdenim işin doğrusu.

Prof Dr. Emre Kongar yazısından alıntı

ODTÜ’nün kurucu rektörü, Texas Üniversitesi’nde 25 yıl dekanlık yapmış deneyimli bir akademisyen olan Prof. W.R. Woolrich’tir. Bugün “ODTÜ sistemi” dediğimiz ve başarıda en önemli rolü oynayan sistemi kuran bu kişidir.

Ondan sonra kısa sürelerle rektörlük yapan Turhan Feyzioğlu ve Seha Meray ise üniversiteye Türk üniversitesi niteliği kazandırdılar. Tüm yönetmelikler bu iki rektör döneminde hazırlandı. Feyzioğlu ve Meray, saygın kişilikleri ile kamuoyunda ve devlette yaygın olan “Gecekondu üniversitesi” imajını sildiler ve ODTÜ’yü kurumsallaştırdılar.

Sayın Kurdaş rektör olarak geldiğinde ODTÜ, üstün öğretim üyesi kadrosuyla ve oturaklı 4 dekanı ile pistte duruyordu ama havalanmak için bir pilota gereksinmesi vardı. Uçağı pistten Kemal Kurdaş kaldırdı. Bugünkü yerleşke tamamen onun eseridir. Evet. Kurdaş ODTÜ tarihinin en başarılı rektörüdür.

Hemen aklıma gelmişken söyleyeyim, ODTÜ hiçbir zaman vakıf üniversitesi olmadı. ODTÜ, özel yasa ile yönetilen bir devlet üniversitesiydi.

Özel yasasına göre ODTÜ, Bakanlar Kurulu’nca seçilen 9 kişilik bir mütevelli heyetçe yönetiliyordu. Bu heyetin 1/3’ü 4 yılda bir yenileniyordu. Yasayı yapanlar, bir iktidarın tüm heyeti aynı anda atamasını engellemeyi amaçlamışlardı.

1961’de Milli Birlik Komitesi anlayamadığımız bir nedenle yasayı değiştirdi ve heyetin tümünün aynı anda atanmasını öngören bir madde koydu. Kanımca daha sonraki yıllardaki krizlerde bu yasa değişikliği çok önemli rol oynadı.

Yetmişli yılların sonunda iktidarda bulunan Milliyetçi Cephe Hükümeti kendi paralelinde bir mütevelli heyet atamıştı ODTÜ’ye. Onlar da Hasan Tan’ı rektör atamışlardı. Hasan Tan’ın atanması yasal olmasına yasaldı ama ODTÜ’nün Tan’ı rektör olarak benimsemesi olanaksızdı.

Tarihi bir olay yaşandı, tüm rektör yardımcıları, dekanlar ve bölüm başkanları istifa etiler. Üniversite Konseyi, Cahit Arf, ben, Rona Aybay ve Mustafa Doruk’tan oluşan bir “icra komitesi” oluşturdu. Komite, öğretim üyelerinin akademik yöneticilik görevini kabul etmeyerek rektörün yalnız bırakılmasını önerdi.

Bu öneriye birkaç istisna dışında uyuldu ve 9 ay boyunca görev kabul etmedi öğretim üyeleri. Dokuz ay sonunda Tan gitmek zorunda kaldı.

Sağcı basın bizim komiteyi “ihtilal komitesi” olarak niteledi ve hücuma geçti.

Biz de basın toplantıları yaparak ve teker teker tüm parti liderlerini ziyaret ederek üniversitedeki direnişin siyasi olmadığını, tam tersine sokulmak istenen siyasete karşı bir hareket olduğunu vurguladık.

O sırada Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’dan bir haber geldi.

Direnişin nedenlerini O da bizden dinlemek istiyordu. Gittik. Grubun sözcüsü bendim.

Olanları özetledim. Sunuşumun sonunda Semih Paşa, “Benim aklımı kurcalayan bir nokta var. Benim de üniversitem var, Harp Okulu. Orada çıt çıkmıyor, ODTÜ’de ise sık sık sorunlar oluyor. Bunun nedenini bana anlatabilir misiniz?” dedi.

Bu soruya nasıl yanıt vereyim diye düşünürken, Cahit Arf Hoca, “Emre, paşamın bu sorusuna ben cevap vereyim” demez mi? Üzerimden büyük yük kalktı.

Cahit Hoca’nın cevabı harika bir üniversite tanımıydı. Önce soru sordu:

“Paşam siz Harp Okulu’nda öğrencilere ne öğreteceğinizi biliyor musunuz?”

Olumlu cevap aldıktan sonra devam etti:

“Paşam işte sorunuzun cevabı burada. Biz ne öğreteceğimizi tam bilmiyoruz. Üniversite, gerçeğin araştırıldığı yerdir. Gerçek araştırılırken çeşitli fikirler ortaya atılır ve bunlar da tartışmayı zorunlu kılar.”

***

Prof. Cahit Arf, dünya çapında bir matematikçimizdir, resmi, on liralık kâğıt paralarımızı süslemektedir…

Hasan Tan’ın kim olduğunu bilen var mı?

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler