Sürdürülebilirlik, Verimlilik, İklim ve Enerji
İklim Değişikliği ve Yaşanabilir bir Dünya

Sürdürülebilirlik, Verimlilik, İklim ve Enerji

1970’lere kadar yalnızca bireylerin yaşam düzeylerinin artırılmasını hedefleyen ekonomik gelişmeye odaklanan insanoğlu, 1970’li yılların başında çevre konusunda da bilinçlenmeye başlamış ve 1987 yılında “Sürdürülebilirlik” düşüncesinin yazına girmesi ile hız kazanmıştır.

Süreç içerisinde gelişen çok çeşitli tanımlar arasında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu "sürdürülebilirlik” kavramını; “insanların mevcut ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kaynakların miktarını ve şeklini etkilemeden karşılayabilmesi” olarak tanımlamıştır.

Verimlilik ve sürdürülebilir gelişme arasında yakın pozitif bağlantılar olduğu açıktır. Eko Verimlilik (Temiz Üretim), Enerji Verimliliği, Su Verimliliği gibi yaklaşımlarla sağlanacak olan kaynak tasarrufu ile bir yandan aşırı enerji kullanımı, aşırı tüketim ve aşırı atık oluşumu kaynağında önlenerek azaltılabilecek; diğer yandan ise zarar gören çevrenin kendini yenileyebilmesine, küresel ısınmanın hızının azaltılmasına ve doğal çevreden gelecek nesillerin de faydalanmasına olanak sağlanacaktır.

Bu bağlamda “verimlilik kavramının günümüzde, yalnızca üretimde kullanılan etmenler ile üretilen mal ve hizmetlerin nitelik ve niceliği arasında bir oran” olarak açıklanması, çeşitli yönlerden yeterli görülmemekte; “tüketim” alanının da “verimlilik alanı” olarak algılanması zorunlu olmaktadır. İklim değişikliği ve enerji verimliliği politikaları küresel büyüme, istihdam ve sosyal çevre olarak 3 kategoride ele alınabilir.

  • Ekonomi
  • Çevre
  • Sosyal Boyut

İklim Politikaları

İklim politikaları, iklim değişikliği, küresel ısınma ve üretim faaliyetleri sonucunda oluşan sera gazı salınımlarını azaltmak için gerekli finansal araçların ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi, özellikle bundan en çok etkilenen gelişmekte olan ülke ve toplumların yönetimsel politikalarını içermektedir. Küresel ısınma, atmosfer içerisinde sera gazlarının birikimi nedeniyle oluşmaktadır.

Sera gazı salınımına en çok neden olan sektörler ulaştırma, çimento, demir-çelik, tarım, hayvancılık ve ormancılık faaliyetleri ve fosil kaynaklı enerji üretim santralleridir. İklim politikaları bu sektörlerde verimlilik, teknolojik değişim ve gelişim, ikame sistemler ve üretim süreçlerinde "iklim-doğa" bakış açısı kazandırmaya yöneliktir.

Pek çok Avrupa ülkesi emisyonların azaltılmasını hedefleyen ulusal programlar kabul etmiştir. Avrupa İklim Değişikliği Programı yoluyla, AB düzeyinde çeşitli politikalar ve tedbirler de kabul edilmiş olup, bunlar aşağıda verilen çalışmalarla gerçekleştirilecektir:

  • daha fazla yenilenebilir enerji kullanımı (rüzgar, güneş, biyokütle) ve birleşik ısı ve elektrik tesisleri
  • örneğin binalarda, endüstride, elektrikli ev aletlerinde enerji verimliliği hususunda iyileşmeler
  • yeni yolcu arabalarından kaynaklanan karbon dioksit emisyonlarının azaltılması
  • imalat endüstrisinde emisyon azaltma tedbirleri
  • atık depolamadan kaynaklanan emisyonların azaltılmasına yönelik tedbirler.

Türkiye’de enerji verimlilik potansiyeli bina sektöründe %30, sanayi sektöründe %20 ve ulaşım sektöründe %15 olmak üzere belirlenmiştir. Bu tasarruf 25 milyon TEP olarak ifade edilebilir. Bu hedefin;

-  Arz tarafında sıfır emisyonlu yenilenebilir enerji

-  Talep tarafında enerji verimliliği ile

sağlanması planlanmıştır.

Nüfus ve Büyüme

Endüstri Devrimi sonucunda ortaya çıkan hızlı küresel ekonomik büyüme, insanların refah seviyesinin artmasına sağlarken doğal kaynakların da hızla tükenmesine neden olmuştur. Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre önümüzdeki on yıllık dönemlerde ortalama yıllık %3,6'lık küresel ekonomik büyüme beklenmekte ve bu yerkürenin zaten limitli olan doğal ve enerji kaynaklarını daha da kısıtlı hale sokmaktadır.

Dünyada verimli yeni teknolojilerin yaygınlaşma hızı, enerji talebinin artış hızından çok daha yavaş gerçekleşiyor. Bu açıdan enerji verimliliği ülkelerin sürdürülebilirliği için en önemli anahtar haline gelmiştir.

Büyümenin engellemesi mümkün olmadığı gibi ve Çin gibi özellikle yüksek gelişme hızına sahip ülkelerin teknoloji ve yenilik adaptasyonunda yaşadığı sıkıntılar önümüzdeki dönemde büyük problemlere neden olacaktır.

Geçtiğimiz on yıl içinde nüfusu 1 milyarı geçen iki ülke Çin ve Hindistan'ın ortalama yıllık ekonomik büyümesi %8'in üzerinde gerçekleşti. Bu gelişme sürecini desteklemek için gerekli enerji talebini karşılamak amacıyla birçok yatırım yapılmıştır. Buna paralel olarak enerjinin fosil kaynaklı yakıtlardan tedariği artmış ve kişi başı karbon salınımları 10 yıl öncesine göre 1.5 katına çıkmıştır. 2025 yılına geldiğimizde dünya nüfusunun 8 milyarı aşması ve enerji kaynaklı karbon salınımının yaratacağı İklim değişikliği de göz önüne alındığında 10 yıl, 20 yıl hatta 100 yıllık süreçte doğal kaynakların verimli ve etkin kullanımının önemini ortaya çıkmaktadır.

Enerji ve İklim Değişikliği

İklim Değişikliğinin ana sebebi sera gazı salınımları olup, Kyoto Protokolünde de verildiği üzere bu gazların içinde en önemlisi karbondioksit olarak ortaya çıkmaktadır. Dünyada "Enerji" tüketimine bağlı karbondioksit salınımı 2035'e kadar %43 oranında artacağı ve 43 milyar tona yükseleceği öngörülmektedir.

Karbondioksit salınımı ve enerji tüketimi arasındaki ilişki ülkeler için farklı parametrelerin incelenmesiyle ortaya koyulmaktadır. Bu değişkenler karbon yoğunluğu (birim enerji üretimi başına CO2 miktarı), enerji yoğunluğu (gayri safi milli hasıla başına tüketilen enerji miktarı), kişi başı milli gelir ve nüfus olarak belirlenebilir. Karbon yoğunluğu ve enerji yoğunluğu ülkelerin "Teknolojik Gelişmişlik" düzeylerinin bir gösterge iken, gayri safi milli hasıla ise ülkenin refah seviyesini ifade etmektedir. Yani Teknoloji, Refah ve Nüfus faktörleri karbon salınımını belirlemektedir.

Yapılan çalışmalar, "ekonomideki enerji yoğunluğu" ve "enerjinin karbon yoğunluğu" faktörlerini karşımıza çıkarmıştır. Sonuç olarak CO2 salınımını düşürmenin politik ve teknik olarak uygulanabilir yönteminin Düşük Karbon Ekonomisi'ne geçiş olduğu ve bunun da Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Enerji Verimliliği ile sağlanabileceği açıktır.

İklim değişikliği özellikle son yıllarda kendini daha da şiddetli bir şekilde hissettirmeye başladı. Meteoroloji raporlarına incelediğimizde 1940-2000 yılları arasındaki 60 yılda ülkemizde toplam 8 adet hortum kaydedilmişken, 2000-2010 yılları arasında toplam 23 adet hortum gözlenmiştir.

Karbon salınımlarının artışı ile gelen dünya sıcaklığındaki artış geçtiğimiz yüzyıl için (1900-2000) 1°C iken, içinde bulunduğumuz yüzyıl için 3 farklı senaryo öne sürülmekte ve en iyi senaryoya göre 2°C ve en kötü senaryoya göre 6°C'lik bir sıcaklık artışı beklenmektedir.

Avrupa Birliği uzun yıllardır bu konuda yaptığı çalışmalarla karbon azaltım politikalarını ortaya koymuştur. Bu kapsamda Save ve Alterner gibi programlarla enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı konularını yaygınlaştırma da adımlar atmıştır. 1980'lerin ikici yarısında başlayan bu çalışmalar yönetmelik ve tebliğler ile yasal zorunluluk haline getirilmiştir. Enerji Etiketleme, Eko Tasarım ve Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği gibi yasal çalışmalarla birlikte Avrupa Birliği enerji yoğunluğunu ve karbon salınımlarını çok düşük seviyelere çekmeye devam etmektedir.

Avrupa Konseyi’nin 2020 yılı için koyduğu enerji ve iklim değişikliği hedeflerini yüksek önem arz ediyor. Sera gazı salınımlarının %20 azaltılması ve uygun koşullarda hedefin %30'a çıkarılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji üretimindeki payının %20'ye çıkarılması ve enerji verimliliğinin %20 artırılması gibi hedefler zorlayıcı olsa da adım adım yeni uygulamalarla başarılabilir.

Kaynaklar

Dr. Levent Kılıç

Elektrik Yüksek Mühendisi

7y

Elinize sağlık Hamdi bey. Bu ve benzer konulu yazılarınızı pdf olarak paylaşmanız mümkün müdür? Teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler