Sessiz Çığlık
İnsan, anne karnında başlayan hayat serüvenine her gün ve her an ekler birşeyler, adeta yazarıdır ölümle neticelenen romanının. Bazı anlarını mutluluğun sembolü tebessümle, bazılarını ise temizliğin ve duruluğun kaynağı, safi ruhların sinelerinde yüce rabbimizin merhametini aradığı gözyaşlarıyla.
Hayatımız boyunca türlü türlü badireler atlatırız,kişiliğimiz ve benliğimiz oturuncaya ,kendimizi kendimiz olarak hissedeceğimiz ana kadar. Bilgiye muhtacızdır, emeklediğimiz günden beri. İlk başta tadarak, dokunarak ve hissederek ve nitekim kitaplardan okuyarak anlarız ve belki dinleriz temiz dimağlardan kitapların anlatamadıklarını.
Kainatın ne denli bir sanat eseri olduğunu, insanların tarif edilemez tahrifatlarına rağmen hiç bir vakit onu yaradanını unutmadığını gözlemleriz öteye matuf gözlerle ,çünkü budur bizim gaye-i hilkatimiz. Anlayıp sırrına vasıl olmak, Hakk’a kul olmaktır gerektiğince, nasiplendiğimiz ve ötesince insanlığa bir ebedi iksiri sunmaktır peygamberimizden öğrendimiz.
Anlatmaktır, arkadaş dur hele! Dinle! Nedir senin gayen böyle? Yaşamak mıdır yoksa yaşatmak mı? Yıkmak mı yoksa yapmak mı? Evet kimileri yaşar gönlünce,kimileri yıkar tahribatının farkında bile olmadan,ama insanlık hiç bir zaman muhtaç olmadı imar edecek babayiğitlere olduğu kadar şu an!
Niçin ? Çünkü viraneler çok ,viranerlerde ağlayan ,sızlayan ,gönlünü sadece Rabbine döken çok, fakat onların sessiz çığlıklarına ,iniltilerine ses veren ve onlara bağrını açan yok! Maalesef yok ! Hatta onların dualarına eşlik eden bile yok. İşte bunun için be kardeş!
Babayiğit diyorum, çünkü yiğit olmayanlar bu yola baş koyamaz, Allah’ın insanlar arasında vaz ettiği hukuku ayaklar altından alıp baş tacı ettiremez,kırılmış kalplere sahip çıkamaz,dünyaya ne yapayım seni bana cennetler vadedilmişken diyemez ve takılır yolda kalır böylelikle seyircisi olur zulmün altında inleyenlerin…
Insanlık bu kadar sukut etmedi hiç bir coğrafyada…Üstadın tereyağına misal verdiği bozulmuş müslümanlık zehir oldu, içirdi kendini kana kana Anadolu’ya, tam da gönüller bamteline dokunurken, yaradanını hatırlamaya başlarken, söndürdüler ümitlerimizi ,şahlanıp yüce olacak aziz bir milleti aldılar elimizden değiştirdiler bir üçüncü dünya ülkesiyle, tanıyamaz olduk kardeşimizi dostumuzu ,ilişkiler çıkar doğrultusunda ,zulüm arşa dayansa da neme lazım sessizliği hakim korku devletinin vatandaşlarında…
Ama yinede ,herşeye rağmen ümitvarız ,çünkü zulüm daim değildir elbet bir gün geçer bu günler ,toprağın bağrına gömdüğümüz filizler açar ve aleme yeniden hayat saçarlar. Belki biz olamayız bu yıkılmış dünyanın mamurları ama o yolda yürümeliyiz karınca misalince… Vazgeçmek yok iyilik yolunda koşturmaktan!
Sabır en acı odumuzdur ama ondan gayrı yoktur ilaç ,olana - onu var edenden ötürü sabredeceğiz ve gönüllerimizi yeniden bir kez daha O’na tevcih edip açacağız ellerimizi bu zulüm bitene kadar, bu zulüm bitene kadar ve insanlık kendini yeniden hatırlayana kadar!
Ne diyelim Mevlam görem neyler, neylerse güzel eyler! Rabbim son nefesimize kadar vazgeçirmesin onun yolunda koşturmaktan, ayırmasın niyetlerimizi iyilikten ve güzellikten !