Su gibi aziz olmak için onu korumak gerek
Kokusuz, tatsız, renksiz bir temel gıda...kızıl dalga boylarında ışığı hafifçe emebildiğinde mavi rengi ile büyüleyici bir bileşen ve hayatın vazgeçilmezi... SU
Dünyanın % 80 si, yetişkin bir insanın ortalama % 60’ı...SU
Ancak dünyadaki suların sadece %3 ‘ü tatlı SU
Dünyadaki tatlı suların %68,5’i kutuplarda ve dağlık alanlardaki buzullarda.
Yeraltı sularının %31,4 ‘i nehir ve göllerde, %0,3’ü bataklıklarda.
Yeryüzü coğrafyasında tatlı su kaynakları pek de adil dağılım göstermiyor.
Amerika kıtası , Asya’nın kuzeyi, Orta Afrika ve Avustralya’da kişi başına düşen su miktarı yeterliyken , Kuzey Afrika , Orta Doğu , Batı Avrupa ve Güneydoğu Asya’da ciddi su sıkıntıları yaşanıyor.
Günümüzde dünya nüfusunun beşte biri su kaynaklarının yanlış kullanımı ve kirlilik gibi nedenlerle sağlıklı, temiz ve içilebilir suya sahip değil.
Su ihtiyacı son yirmi beş yılda dünya genelinde % 60 artış gösteriyor.
Halen dünyada 1,3 milyar kişi su sıkıntısı çekerken, gelecek 25 yılda bu sayının iki katına çıkmasından korkuluyor.
FAO verilerine göre, küresel su kullanımı, geçtiğimiz yüzyılda altı kat artarak, nüfus artış hızının iki katına çıkmış. Ne yazık ki, kıtlık, iklim değişikliği ve kirlilikten, kapasite ve altyapı eksikliğine kadar pek çok faktör zor günlerin ufukta olabileceğinin sinyallerini veriyor. Suyun kalitesinin azalması, sağlıklı suya erişimin güçleşmesi su stresini arttırıyor. Gittikçe ısınan dünya, yağışların azalması, kuraklık koşulları, enerji ve sanayi alanındaki taleplerin artma eğilimi, yetersiz altyapı, su miktarı ve kalitesindeki eksikleri şiddetlendiriyor. İklim ve çevresel nedenlere dayalı göç kavramı giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bu konudaki trendleri zamanında anlamak ve ön plana çıkarmak için daha fazla veri ve titiz araştırmalara ihtiyaç var. FAO Raporun önemli bir bulgusu, Hindistan, Orta Asya, Orta Doğu için göç-su bağlantısının dinamikleri hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulduğunun bir göstergesi. Su kıtlığının yoğunlaşma eğilimi, ülkemizde ve dünya genelinde en önemli tehditler arasında yer almaya devam ediyor.
Sağlıklı suya ulaşım 1 milyar insan için tatlı bir hayal
Dünyada az ve orta gelirli yaklaşık 145 ülkede temiz suya ulaşamadan yaşayan bir milyar kişi var. Güvenli bir su kaynağına ulaşamadan yaşayan insanların sayısı 663 milyondan fazla. Oysa temiz suya ulaşabilse yılda 361 bin küçük çocuk hayatta kalabilecek. Öte yandan kötü arıtma ve hijyen koşullarının uygun olmaması nedeniyle yılda 842,000 kişi hayatını kaybediyor. Genel olarak atık suların % 80’inden fazlası tekrar arıtılmaksızın ekosisteme geri dönüyor. Üstelik 1,8 milyar kişi, dışkı ile kirlenmiş içme suyu kullanarak kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalıklara yakalanma riskiyle karşı karşıya.
İyileşme görülen bir nokta; içme suyuna erişimde biraz ilerleme kaydedilmiş olması. 2015 yılında, 6,6 milyar insan yani dünya nüfusunun yüzde 91’i, 2000 yılında yüzde 82’ye kıyasla gelişmiş bir içme suyu kaynağı kullanabilmiş. Bu iyileşmeye rağmen, tahmini 663 milyon insan halen iyileştirilmemiş su kaynakları kullanıyor.
Belki bu gerçeklerin pek çoğunu farklı şekillerde biliyoruz. Ama bunları listelediğimizde nasıl bir ürkütücü ortama tam gaz gittiğimizi daha net görebilmek mümkün. Ülkemizde sahip olduğumuz sağlıklı su kaynaklarını daha özenle korumak ve kollamak konusunda, kamuoyu bilincini geliştirilen projelere destek vermek şart.
DSİ – Devlet Su İşleri Kurumu, 2018 yılı Dünya Su Günü nedeniyle anlamlı bir bilgi notu yayınlamış. Bu bilgi notunda özetle deniyor ki;
“Dünyadaki temiz ve güvenilir su talebinin artmaya devam etmesi nedeniyle, su kaynaklarını çevreleyen arazilerin korunması hayati önem taşıyor. Sağlıklı su için doğal tabanlı çözümlerin önemi tartışılmaz. Özellikle kıyı ve nehir taşkınlarının korunması, su kaynakları ve yağmur suyu yönetimi, su temini, atıksu arıtımı ve kirliliğin önlenmesi gibi su yönetimi alanındaki uygulamalara daha fazla özen gösterelim. Doğa esasına dayalı çözümler, iyi tasarlandığında, çevre, toplum ve ekonomi için fayda katsayısı artacaktır. “
Doğanın korunmasına yönelik kurumların yayınladığı raporlarda, dünyada büyük şehirleri çevreleyen havzalarda biyoçeşitliliği korumanın su kaynaklarını korumadaki önemine her zaman vurgu yapılır. Unutmayalım ki; sağlıklı suyun korunmasıyla her bir dönüm toprak ve korunan her bir canlı türü milli gelirde artış sağlar. Toprağın ve suyun korunmasında gelişmiş tarım uygulamaları ve yeniden ormanlaştırma çalışmaları gibi doğa temelli çözümler, sürdürülebilir kalkınmada görünür farkındalık yaratan ve milyarlarca insanın hayatını iyileştiren projelere dönüşebilir.
Su kaynaklarımızın etrafındaki toprağı korumak, su kaynaklarının korunması, su havzalarının bozulmaması, hızla şehirleşmeye başlayan ülkemizde ciddiyetle özen gösterilmesi gereken ve hatta devlet politikaları ile korumaya alınması gerektiriyor.
Ormanların korunması, yeniden ormanlaştırma ve tarımsal üretimde yüzey örtücü bitkilerle toprağın kaplanması önlemlerinin, sediment kaybının azaltılmasında ve su kirliliğinin azaltılmasında önemli olduğunu araştırmalar gösteriyor. Ve deniyor ki; suyla gelen sediment miktarındaki artış su dağıtımı ve hidroelektrik üretiminde kısıtlayıcı faktördür. Doğa temelli çözümler bir çok ortak avantajı bir arada getiriyor. Özellikle, CO2 emisyonlarını yakalamak, depolamak, kuraklık, sel, yangınlar ve toprak erozyonu dahil iklim değişikliği etkilerini azaltmanın yoksulluğun azaltılmasıyla doğru orantılı olduğunu unutmamak gerekir.
Hem doğanın korunmasını hem de toplumsal gelişimi doğa temelli önlemler bir arada sağlar. Yoksa ormanların yok olması, betonlaşma ile oluşan erozyonlar hem suya hem insana dönüşü olmayan zararlar vermeye devam edecektir. Aman dikkat...
What I do is Citius, Fortius, Altius!
6ySudan işler deyip geçmemek lazım!