BUDAPEŞTE: Tuna Nehri'nin Işık Cenneti
“ Tuna nehri akmam diyor, etrafımı yıkmam diyor. Şanı büyük Osman Paşa, Plevne’den çıkmam diyor.”
Tuna nehri denilince akla Osmanlı’nın meşhur Osman Paşası ve Paşanın da efsaneleşmiş Plevne savunması gelir. Bu yazıyı okumaya başlamadan önce iki dakikanızı ayırıp bu güzel türküyü, Plevne Mehter Marşı’nı bir kez daha dinlemenizi önerir ve sonrasında sizi ortasından Tuna geçen büyülü kent Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin güzellikleri arasında sayfalarda gezinmeye davet ederim.
Budapeşte aslında köprülü şehir olarak da biliniyor. Tuna nehrinin ortadan ikiye böldüğü şehir “Buddha” ve “Peşte” olarak ikiye ayrılıyor. Nehirin üzerinde birbirine paralel olarak tam 8 adet köprü yer alıyor ve bu köprülerin en meşhuru “Aslanlı Köprü” olarak da bilinen “Chain Bridge”. Şehrin ilk köprüsü olan “Aslanlı Köprü”ye, asma zincirleri bir gerdanlığı andırdığından, “Zincirli Köprü” de deniyor. 1839-1849 yılları arasında yapılmış ancak Tuna nehri üzerindeki tüm köprüler gibi bu köprü de, II.Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış ve 1949 yılında eski planlarına sadık bir şekilde tekrar inşa edilmiş.
Efsaneye göre; köprü ilk yapıldığında, mimarı İngiliz William Clark, eğer köprü bittiğinde bir hata olursa, kendini öldüreceğini söyler. Bu sözünün ağırlığı ile, köprüyü hatasız yapmaya gayret eder. Gün gelir, köprü biter ve tüm halk tarafından incelendiğinde, köprüde hiçbir mimari ve statik hata bulunmaz. Ancak, bir çocuk, en büyük hatayı, daha doğrusu eksikliği görür ve kendi üslubu ile söyler. Aslan heykellerini yapan bir heykeltıraş, aslanların dillerini yapmayı unutmuştur ve dolayısıyla köprüyü süsleyen aslanların dili yoktur. Çocuk, aslanların dillerini yutup yutmadıklarını sorar. Bunun üzerine, aslan heykellerinin dillerinin bulunmadığı görülür ve köprüyü yapan mimarın sözlerini hatırlayan heykeltraş, Tuna nehrine atlayarak, intihar eder.
Nehri ve köprüleri arkamızda bıraktığımızda karşımıza oldukça ihtişamlı bir meydan çıkıyor. Macarca “Hösök Tere” nam-ı diğer: “Kahramanlar Meydanı.” Kahramanlar Meydanı’nda bulunan Binyıl Anıtı Macaristan’ın bininci yılı anısına 1896 yılında dikilmeye başlanmış ancak tamamlanması zaman almış. Macarların Aziz ve muhterem Kral'ı İstvan zamanında Hristiyanlığa geçişi tasvir ediyormuş. Budapeşte’ye gittiğinizde uğramanız gereken olmazsa olmazlardan.
Budapeşte’de bizleri yakından ilgilendiren bir başka eser ise Gül Baba Türbesi. 1541’de Budin fethi sırasında şehit düşen Bektaşi dervişi Gül Baba’nın anısında yapılan türbe Tuna nehrinin sağ tarafında yükselen Rózsadomb (Gültepe) semtinde, tepe’nin doğuya bakan yamacında bulunuyor. Peşte’den Buda’ya Tuna üzerindeki Margit Köprüsünü geçtikten sonra köprübaşından batıya doğru yaklaşık 100 metre yürüyerek, anayoldan (Margit körút) ayrılıp sağa doğru Török utca (Türk Sokağı) başlıyor, küçük ve kısa sokak direk olarak Gül Baba türbesine çıkıyor.
Tuna kıyısında gezinirken terkedilmiş ayakkabılar görürseniz şaşırmayın. Bunlar Tuna ayakkabılarıdır. Yahudilerin 1. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı acılara atfen yapılan bu bronz ayakkabıların içlerine kondurulmuş taze çiçekler, yaşananların hâlâ hatırlandığını gösteriyor. Gyula Pauer ve Can Togay’ın demirden yapılmış 60 çift ayakkabıyla oluşturduğu yapıt, 2005 yılından bu yana Tuna Nehri kıyısında dolaşanları derin düşüncelere sürüklüyor.
Budapeşte’de ilk akla gelen nehir ve köprüler olsa bile şehrin heykelleri de her daim ön planda olmuş. Bu heykellerin en popülerinden biri ise “Küçük Prenses”. Asıl adı Kiskiralylany Szoboryani. Zincirli Köprü’ye yakın tramvay hattı üzerindeki bir durakta, demir tırabzana oturmuş sevimli bir kız çocuğu heykeli. 1989 yılında sokağa kazandırılan heykel son yirmi yılda ün kazanmış ve kısa zamanda şehrin mutlaka görülmesi gerekenlerinden biri haline gelmiş. Heykel ilk bakışta bir erkek çocuğunu andırsa da aslında heykeltıraş Laszlo Marton’un kızını tasvir ediyor.
Tüm bu güzelliklere en tepeden bakmalıyım diyenlerden iseniz, adres belli. Budapeşte’nin en yüksek tepesi “Cittadella” sizleri bekliyor. Şehrin her iki yakasını ve köprülerini aynı anda görebileceğiniz, muhteşem bir manzaraya sahip olan Cittadella Tepesi mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Heykellerden, köprülerden, tepelerden ve hatta nehirden bile sıkıldım ve alışveriş yapmam lazım diye düşünmeye başlamışsanız hiç vakit kaybetmeden “Vaci Sokağı”na gidin. Burası Budapeşte’nin ünlü ve turistik alışveriş/piyasa mekanı. Ünlü ve ünsüz giyim mağazalarından tutun, parfümeri, hediyelik eşya, restaurantlar, kafeler, kuyumcular, her türlü market ve mağazanın bulunabildiği ve bir kısmının araç trafiğine kapalı bir kısmının açık olduğu bir cadde.
Budapeşte şöhretini hak eden şehirlerden biri. Her gezgin kendi hikayesini yaratırmış. Budapeşte sonu güzel biten masallar gibi; okumayı her bitirdiğinizde bir kez daha okumak istediğiniz ve her okuduğunuzda daha önce fark etmediğiniz yeni şeyler öğrendiğiniz…