YENİ BİR YIL, YENİ BİR DİL; HERKESE, YENİ BİR LÜGAT LAZIM

YENİ BİR YIL, YENİ BİR DİL; HERKESE, YENİ BİR LÜGAT LAZIM

Diplomaside “Havlama” dönemi. İnanılır gibi gözükmese de uluslararası ilişkilerin yeni modası direkt çeviriyle gevezelik, boş konuşmak, havlamak!...

Göreve başlayacak Başkan Donald Trump’ın üslubu böyle tanımlanıyor. Beyaz Saray’a geçmeden dünyadaki kavga ve gürültüden susturmak istediklerinin sesini bastırmak için bağırıp çağırıyor. Özeti bu olsa da geriye dönüşü olmayan bir üslup hediye ettiği ortada.

Güncel gelişmelere iletişim açısından baktığınızda yeni bir resim görüyorsunuz. Yeni iletişim dili. Yeni kelimeler, yeni kavramlar, yeni beden dili, mimik, renk ve tarz… ses tonu, konuşma tarzı.

Her gün çok sayıda haber, sayısız mesaj okuyoruz, kapasitemizin çok üzerinde görüntü ve sese maruz kalıyoruz. Buz üzerinden kayan gerçekler… oysa hepsi siz ben çevremiz ama durduramıyoruz, kelimenin tam anlamıyla hakimiyetimizi yitirdik. Dönüşüyoruz. Her gün dünden daha farklı fikirlerle uyanıyoruz. Her gün kullandığımız ifadelere yenisini ekliyoruz. Algımız kontrolsüz değişiyor. Dün, “tarih” olacak kadar uzakta kalıyor.

Bu bülten, şifreleri klasikleşmiş diplomasi dilinden örnekler sunuyor. Diyebilirsiniz ki, tam tersine diplomasi en kaygan zemin. Gözden kaçırmayalım; tarihi dönüştüren bu disiplin, klasik iletişimiyle övünmüştür… Görüntüsü, zamansız, yıkılmaz, güçlü ve steril olarak özetlenebilir(di). Artık öyle değil.

Liderlerin konuşmaları, cafe’de konuşan birkaç arkadaşın sohbetinden farksız hale geldi. Bu, bir zamanlar erişilmez görünen disiplini tek kelimeyle sıradanlaştırdı. Şimdi ne konuştuklarını anlıyoruz, ama ne olup bittiğini anlamıyoruz.

MONŞERLİĞE SIĞMAYAN İŞLER

“Azizim, dostum” anlamına geliyor gelmesine de Türk diplomasisinde bir ekol bağlamında geleneğe işaret ediyor. Tarihten bir kelime-kavram. Son 20 yıllık dönemde Batı özentisi olduğundan savaş ilan edilerek, kavramla neredeyse eş anlama gelen Dışişleri Bakanlığı dil anlamında da parçalandı. Bizde siyaset dili bu yüzden aslında uzun zaman önce değişmeye başlamış olsa da yeni dil bizi de gafil avlayacak kadar radikal. 

Geleneklere sığmayan bir prodüksiyon izliyoruz. Her şeyden önce uluslararası ilişkiler artık karşılıklı kurumsal diplomasi kanalları üzerinden değil, liderlerin kişisel tercihlerine ve çıkarlarına dayanıyor. Peki tam olarak ne oluyor?  Örneğin uzlaşma, diplomatik ilkeler üzerinden değil, liderlerin iç siyasi hesapları ve imaj kaygıları çerçevesinde şekilleniyor. Örneğin, resmî diplomatik protokoller yerine, “zamanlama”, “sembolik jestler”, “kamuoyu önünde yapılan çıkışlar”la görüşme şartları belirleniyor. Örneğin, ilişkiler, kısa vadeli taktik manevralara ve tek seferlik pazarlıklara indirgeniyor. Örneğin, ortak uzun vadeli stratejik vizyon ve değerler hayal oluyor, iletişimde menfaatler veya tehdit algıları belirleyici oluyor. Örneğin; diplomasi kanalları, medyatik şovlar, kişisel atışmalar ya da siyasi miting atmosferinde yapılan açıklamalara kadar iniyor. Bir bakmışsınız, ortada kurumsal ve çok taraflı iletişim yapıları kalmamış.

BIDEN’DAN TRUMP’A TÜRK ABD İLİŞKİLERİ

Dikkatinize sunmak istediğim kaynaklardan birini “Biden'dan Trump'a: Zayıflayan Türk-Amerikan İlişkileri Avrupa'nın Daha Fazla Katılımını Gerektiriyor” başlığıyla çevirebilirim.  Dr. Mehmet Yegin (SWP'nin Amerika Araştırma Bölümü'nde araştırmacı- Atlantik Araştırma Laboratuarı'nın Kurucu Direktörü) ile Dr. Salim Çevik (SWP'nin Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Merkezi'nde (CATS) Misafir Araştırmacı) ortak çalışması. Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Merkezi (CATS) Stiftung Mercator ve Alman Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse ediliyor.

Makale ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin “yakın dünü” ile “yakın geleceği”ni işliyor. Bana göre dikkat çeken en önemli yanı ele aldığı dönemin dili.

Diyor ki, “…iki ülke arasındaki ilişkilere bakıldığında, son yıllarda kurumsal diyalog ve geleneksel diplomatik kanallardan ziyade, liderler düzeyindeki kişisel temasların belirleyici olduğu bir dönem yaşanıyor. Kişisel temaslar, zamanla yerini karşılıklı güvensizlik, mesafeli tutum ve koşullu görüşmelere bıraktı. Bir taraf, diğerinin iç siyasi dinamiklerine ve demokratik standartlarına yönelik eleştirileriyle iletişimi sınırlandırırken, karşı taraf da uluslararası alanda görünürlük kazanmak için yüksek profilli buluşmalara önem verdi ancak beklediği düzenli ve yapıcı iletişimi bulamadı…

Devam ediyor; “…bu süreçte, doğrudan liderler arası görüşmeler azaldı; iki ülke arasındaki mesajlarda eski dönemde özel telefon görüşmeleri ve yakın temaslarla çözüm aranırken, yeni dönemde iletişimin soğuk ve mesafeli tonu, ilişkilerin geneline hakim oldu. İki taraf da stratejik konularda adım atmadan önce belirli koşullar dayatarak, iletişim önkoşulu olarak talep ve beklenti sıraladı. Karşılıklı güvensizlik, iletişim kanallarının daralmasına yol açtı.  Yeni iletişimde  taraflar yüksek düzeyli bir görüşmeyi kendi stratejik kazançları için kullanma eğilimine girdi, iletişimin ayarı zamanlama, içerik ve sembolik anlam üzerinden şekillendi.

Sonuçta, ülkeler arasındaki temas, “stratejik”, “yapıcı” ve “sabırlı” iletişim yöntemleri gerektiriyor.

“ENERJİMİZ TUTTU, KANIMIZ KAYNADI” İLETİŞİMİ

Liderler arası kişisel uyum, kimya ya da sempati artık önemli. İşle aşk – devletle din – bireysel çıkarla  kamusal yarar karıştırılmazdı… Her şey değişti. Enerjisi tutan lider diplomaside başarıyı göğüslüyor. Nasıl oluyor, örneklerle anımsayabiliriz.   

Bazı liderler, diplomatik ilişkileri kurumsal ilkelere ya da uzun vadeli stratejilere değil, kendi kişisel beğenilerine, sempati duydukları liderlere, aralarında oluşan “enerji”ye göre şekilleniyor. Örneğin, Trump’ın otoriter liderlere yaklaşımı! Kişisel düzeyde bu kişilerle iyi geçindiğini kendi ağzından duyduk. “Enerji tutması” diplomaside böyle bir şey. Biden’ın Türkiye’ye kanı bir türlü kaynamadı. Sempati yerine hayli kuvvetli negatif duygular hakimdi. Referansı CAST makalesinden Yeğin ve Çevik’in görüşlerine dayandırarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enerjisine bakmak isterim. Yorumda diyor ki, “…Erdoğan’ın küresel liderlerle, özellikle Amerikan Başkanlarıyla düzenlediği kişisel görüşmeler, iç siyasette konumunu güçlendirmeyi ve uluslararası tanınırlığını artırmayı amaçladı. “Enerji tutması” Erdoğan’ın da stratejisinde önemli rol oynuyor…”

DİKEN ÜSTÜ DİPLOMASİSİ

Kilit kelimeler; “akıllı” ve “sert”. Ama asla övgüye kanma.

Donald Trump, Florida Maro Lago diye anılan tatil beldesi mi yoksa malikane mi çözemediğimiz ikametgahında gerçekleştirdiği basın toplantısında, Suriye diktatörü Beşar Esad'ı deviren isyancı grubun arkasında Türkiye'nin olduğuna inandığını söyledi ve Ankara'nın komşusunu “dostça olmayan bir şekilde ele geçirdiğini” ileri sürdü. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “akıllı bir adam ve çok sert” olduğunu ve Esad'ın devrilmesinden bu yana Ankara'yı Suriye'deki en önemli dış aktör haline getirdiğini de ilave etti. “Uzun zamandır hayalini kuruyordu, sonunda elde etti. İsyancılar Türkiye tarafından kontrol ediliyor” diye devam etti; “Türkiye çok fazla can kaybı olmadan dostça olmayan bir devralma gerçekleştirdi.”

Seviyor mu dövüyor mu belli değil. Trump durmadı; “Türkiye'nin HTŞ ile ilişkileri karmaşık. Örgüte doğrudan destek vermedi ama yıldırım harekatında HTŞ ile iş birliği yapan diğer örgütleri destekledi. Bence, Türkiye Suriye'nin anahtarını elinde tutacak.”

Dinlediğinizde, ABD’nin sevdiği sert çocuğun sırtını sıvazladığını düşünebilirsiniz. Açıklamaları, cümleleri birbirinin peşi sıra dizerek okuduğunuzda, biraz da analistlere kulak verdiğinize  “diken üstünde tutma” iletişiminden başka bir şey olmadığı ortada.

YAPPING: HAVLAMAK MI, BOŞ KONUŞMAK MI? 

Trump: Yapping Yoluyla Barış mı?

Bu haber yorumun başlığını görünce tam olarak ne düşüneceğimi bilemedim diyemem ama “Bunu da gördük” diye başlayan popüler haberlere benzetmedim değil. Birkaç anlamı var kelimenin, sokak dilinde birbirlerine “boş yapma” diyen gençleri görmüş olabilirsiniz… Ne biçim şey derken, gevezelik yapma- kafamı şişirme-boş konuşma ve hatta havlama demek isterlermiş… Diplomasi de artık sokak diliyle konuştuğu için siz de kullanabileceksiniz.

Makale çok ilginç, Trump’ın, Ukrayna ve Orta Doğu’daki çatışmaları göreve gelmeden bitireceğini, bunu da “boş yaparak” kotaracağını söylüyor. Aslında dediği şu; taraflarla yoğun telefon diplomasisi - baskıcı söylemler hedef;  kısa sürede anlaşma zemini. Seçilir seçilmez Maro Lago’dan Ukrayna lideri Zelensky ve Rus lider Putin’le görüşen Orta Doğu’da İsrail’in dengesini, Türkiye’nin duruşunu, Esad’ın gidişini tesadüfe bağlayamayacağımızı ifade ediyor. Bağırış çağırış, boş konuşma…

VE O MEŞHUR (TALİHSİZ) SÖYLEŞİ

Ağzınızdan çıkanı kulağınız mutlaka duymalı. Bir kere söylersin ömür boyu silemezsin. Dünyanın lideri de olsanız, sözleriniz pranganız olabilir. ABD Başkanı Biden göreve gelmeden New York Times yayın yönetimiyle bir araya gelmiş, pek çok konuda merak edilen konuları tek tek anlatmış, başa geçtiğinde neler yapıp neler edeceğini söylemişti. Yapacakları arasında tabii ki, Türkiye ilişkileri de bulunuyordu. Biz o zaman böyle de “gaf” yapılmaz ki, demiştik. Eski ekolün temsilcisi olarak diplomasiye kendince bir soluk getirdi; öyle ki o nefesi bizim coğrafyamızda ensemizde çok hissettik. Kamuoyunda böylesine Amerikan karşıtlığı yaratabilmek tarihe geçen başarı oldu diyebilirim.

Gazeteciler uzun süren iç politika sorularından sonra sakıncası yoksa dış politikaya geçebilir miyiz? diye soruyorlar: “Erdoğan'ın davranışları göz önüne alındığında ABD'nin Türkiye'de hala nükleer silah bulundurması konusunda kendinizi rahat hissediyor musunuz?”

Biden’ın daha sonra toparlamak zorunda kaldığı ve görevi boyunca ne yapıp edip Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlamayacağına işaret eden sözlerinden alıntı yapacağım. Diplomasi ve dilin doğasında çözüm olmasına karşın yıkımla nasıl karıştığını anımsayalım yukarıdaki soruya verdiği yanıtla: “…Cevabım, rahatlık seviyemin büyük ölçüde azalmış olması. Onunla çok zaman geçirdim. O bir otokrat. Bence şu anda yapmamız gereken ona karşı çok farklı bir yaklaşım sergilemek, muhalif liderliği desteklediğimizi açıkça ifade etmek. Bir bedel ödemek zorunda. …Türk liderliğinin hala var olan unsurlarını destekleyebileceğimizi, onlardan daha fazlasını alabileceğimizi ve Erdoğan'ı yenebilmeleri için onları cesaretlendirebileceğimizi düşünüyorum. Darbeyle değil, seçim süreciyle…”

ÇEKİCİ OLMAYINCA SIKICI OLMAK

Angela Merkel, Avrupa’ya ruh, güç, direnç birlik ve karizma getiren lider olarak anılır. Görevi bıraktıktan sonra yerini doldurabilecek karizmatik, güçlü, sürdürülebilir bir lider olamadı. İlginçtir, estetik anlamda hiçbir zaman cazip değildi, ama Avrupalılar hatta bütün dünya ona bayıldı. Taa ki, güzel kadınları tercih ettiğini söyleyen Trump, kendisine engel olmasından mutlu olmayan Putin’in tuhaf davranışları aksini gösterene kadar… O ana kadar sakil giysileri, kötü saç stili, güzellik kalıplarına sığmayan  fiziki görüntüsü hiçbirimizi rahatsız etmediği gibi hepimiz iç güzelliğinin erdemine odaklanmıştık. Merkel istikrarı simgelemek için çabalarken diplomasiye tuhaf bir “beden dili” yerleştirmeyi başardı.

Merkel’in biyografisi yayınlandı; 700 sayfanın üzerinde.  Hakkında olumlu bir tek makale yorum haber yakalayamadım henüz. Herkes her şeyi söyledi ama ortak olarak herkes “sıkıcı” dedi geçti. Financial Times kitabı “uysal bir kitap” olarak değerlendirmiş. The Observer, “Siyasi konuşmalarının donukluğu sadakatle yeniden üretilmiş” diye yazmış. Foreign Policy: “Herhangi bir kırışıklığı gidermek için durmadan ütülenen ve böylece tutkuyu ortadan kaldıran gölge yazarlı bir anlatım” diyerek nitelemiş… Akıl alır gibi değil di mi, onca yıldan kalan bu mu olmalı: Sıkıcı! Yukarıdaki link okuduklarımdan yalnızca biri, özelliği neden biyografiler bu kadar sıradan olmak zorunda diye sorarken diğer örneklerden de söz ediyor, bu nedenle görece adil buldum. 

Anı kitapları arasında hitabetinin yanı sıra “tarihsel ve biyografik betimlemelerdeki ustalığı” nedeniyle Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmış olan biri var; Winston Churchill. Bugünkü diplomasinin “zarif” ve “zeki” hali diye bu iletişim penceresini şimdilik kapatıyorum.   

Ali Erkan Sokmen

Procurement & Supply Chain Consultant | Procurement Operations Lead | Strategic Sourcing | Direct & Indirect Procurement | Executive | Board Member | Cost Reduction | Supply Chain Management | Productivity

1g

Kıymetli analizlerini çok beğenerek okuyorum.Elinize ve emeğinize sağlık.

Beğen
Yanıtla
Efe Kayfeci

Social Media Specialist at Webtures

3h

💯

Beğen
Yanıtla
Ceren Aleyna Öz

Genel Müdür @ İnsan Kaynakları Yönetimi | Performans Yönetimi

3h

Teşekkürler 👏🏻

Beğen
Yanıtla
Eda Y.

Global Data Science & AI Executive at Exportial

3h

👏🏻💯

Beğen
Yanıtla

💯

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Yaprak Özer adlı yazarın diğer makaleleri

  • BİR KARİKATÜR NELERE KADİR?

    BİR KARİKATÜR NELERE KADİR?

    Washinton Post gazetesi yazar ve çizerlerinden Ann Telnaes, gazete sahibi Jeff Bezos ve üç teknoloji devi yöneticisini…

    3 Yorum
  • 2025 Usulü Medya ve Toplum

    2025 Usulü Medya ve Toplum

    ABD’de; UnitedHealthcare CEO’su Brian Thompson’ın vurulması ve zanlı olarak yargılanan Luigi Mangione etrafında gelişen…

  • Bir Koşu Gidip Göründük Geldik

    Bir Koşu Gidip Göründük Geldik

    Bazen çok hızlı, çoğu zaman çok hantal bir şekilde haber okuyorum. Her yer haber… Her an haber! Yalanı dolanı geçtim…

  • BLA BLA BLA

    BLA BLA BLA

    Dayanamayıp son kez Amerikan seçimlerini konu alıyorum. İsabetsiz yorumlar, iletişim krizleri, riskleri öngörmeyen…

  • Son Viraj Bülteni: Bu Bir Siyasi Seçim Değil – Bir İletişim Seçimi

    Son Viraj Bülteni: Bu Bir Siyasi Seçim Değil – Bir İletişim Seçimi

    2024 dünya üzerinde yaşanan en kalabalık seçim yılı ilan edilmişti… 2023 bir ön hazırlık gibiydi. Ne bizde ne dünyada…

  • Gündem ve İletişim

    Gündem ve İletişim

    HELENE VE MILTON Kasırga isimleri bunlar. Bu haberleri bizden çok uzak olmalarına karşın dikkatle izledim, iki temel…

    1 Yorum
  • Isdırap Arttıkça, Şans ve Kader Rol Çalıyor

    Isdırap Arttıkça, Şans ve Kader Rol Çalıyor

    Kaygı, endişe, korku, zihinlerde sis gibi hislerle yaşayan bireyler… her şey belirsiz çevik, dirençli ve esnek…

  • Dunning-Kruger Sendromu ve Güven Endeksi

    Dunning-Kruger Sendromu ve Güven Endeksi

    ABD Cornell Üniversitesi psikoloji profesörü David Dunning ile o dönem öğrencisi Justin Kruger, isimleriyle anılan…

    1 Yorum
  • Kalpsiz Dünyaya, Yeni İlişki Modeli

    Kalpsiz Dünyaya, Yeni İlişki Modeli

    İnsanlığa inancımızı, arkadaşlığı… bir yurttaşlık bağı olarak tekrar düşünebilir miyiz? Öfkemiz işe yarıyor mu?…

    1 Yorum
  • Mahkemeye Gitmek İstemeyeceğiniz Ülke

    Mahkemeye Gitmek İstemeyeceğiniz Ülke

    Mahkemeye gitmek istemeyeceğiniz ülke başlığı bir soru olsa, iki türlü yanıt hayal ettim; ilki ütopik ama hayal etmek…

Diğer görüntülenenler