Ölümüne Aşk
Aşkın ne olduğunu bilmek için Halime ve Hasan'ın destansı hikayesini mutlaka okuyun

Ölümüne Aşk

Yıllar boyu memleketinden uzakta yaşamıştı Hasan. Ömrünün çoğunu yabancı diyarlarda geçirmiş, İstanbul’un kokusunu, sokaklarını, denizini özlemle anmıştı. Artık yaşlanmış, yüzündeki çizgiler hayatın zorlu yolculuklarının izlerini taşır olmuştu. Bir gün, yılların özlemiyle döndü memleketine, İstanbul’a. Adım attığı her sokakta anıları canlanıyor, yıllar önce bıraktığı izleri arıyordu.

Gözleri, gençliğinde sık sık uğradığı eski kahvehaneyi aradı. Ayakları onu tanıdık sokaklara götürüyordu. O sırada, yıllar önceki sevdiği, Halime’yi gördü. İlk anda gözlerine inanamadı. Yıllar onu da eskitmiş, zamanın acımasızlığıyla yıpranmıştı. Yaşlı gözleriyle etrafı süzerken, küçük bir kız çocuğunun elini tutmuş yürüyordu.

Hasan, yüreğinde bir sızı hissetti. Narin, hastalıklı görünüşüyle Halime’yi izledi bir süre. Sessizce onu takip etti, adımları ağırlaştıkça kalbi hızlanıyordu. Sonunda cesaretini topladı, öne geçti ve Halime’nin karşısına dikildi.

"Merhaba," dedi Hasan, gözleri yaşlı kadının gözlerinde. Halime, karşısındaki adamın kim olduğunu hemen anladı. Gözlerindeki şaşkınlık ve sevinç birbirine karıştı.

Hasan'ın gözlerine bakarken, Halime'nin yüzü bir anda soldu. Yılların özlemi ve şaşkınlığı iç içe geçmişti. Gözleri etrafta oturacak bir yer aradı. Sağ tarafında küçük bir banko gördü ve hemen oraya çöktü, ayakta duramayacak haldeydi.

Yanındaki küçük kız çocuğu da endişeyle Halime'nin yanına yaklaştı. Hasan, bu sahneyi izlerken geçmişe döndü. Halime'nin titreyen elleriyle bankoya tutunarak oturması, Hasan'a yıllar öncesini anımsattı. Gençliğinde de Halime, her defasında onu gördüğünde aynı şekilde içi içine sığmaz, bayılacak gibi hissederdi. Şimdi ise aynı duygularla, yorgun bedeni onu oturmaya zorluyordu. Hasan, Halime'nin gözlerinde geçmişin izlerini gördü ve o an her şeyin ne kadar değiştiğini ama bir yandan da hiç değişmediğini fark etti.

Halime, birkaç derin nefes alarak kendini toparladı. Titreyen elleriyle saçlarını düzeltti ve Hasan'ın yüzüne baktı. Hasan, onun önünde diz çökmüş, gözlerinin içine bakıyordu. Yıllar önceki bakışı, sevgisi ve sadakati hala gözlerinde parlıyordu.

"Beni öylece bırakıp gittin, başın göğe erdi mi?" diye sordu Halime, sesi titrek ama içtenlikle.

Hasan, gözleri dolu dolu Halime'ye baktı. Bu beklenmedik soru, yüreğine dokunmuştu. "Yıllarca seni bekledim. Sen olmadan hiçbir şeyin benim için tadı yoktu," diye devam etti Halime.

Hasan, Halime'nin ellerini nazikçe tuttu. "Ben de seni hiç unutmadım, Halime. Yıllar geçti ama sevgim hep aynı kaldı. İstanbul'a döndüm ve seni burada bulmak... Bu bir mucize."

Halime'nin gözleri doldu. "Seni her zaman düşündüm, dualarımda hep sen vardın."

Yanlarındaki küçük kız çocuğu merakla ikisinin arasında gidip geliyordu. İkisi de o anın büyüsüne kapılmıştı. Yılların özlemi ve sevgisi, gözlerinden ve sözlerinden dökülüyordu. İstanbul'un serin rüzgarı etraflarında eserken, birbirlerine sarılmadan, sadece bakışlarıyla tüm sevgilerini ifade ediyorlardı.

Halime, Hasan'ın gözlerine bakarak derin bir nefes aldı ve manalı bir şekilde sordu, "Neredeydin bugüne kadar, Hasan? Neredeydin bugüne kadar?"

Hasan, gözlerini Halime'nin gözlerinden ayırmadan cevap verdi, "Bildiğin gibi değil, Halime. Buradan ayrıldıktan sonra, yurt dışında yaşamaya başladım. Hiç beklemediğim şeyler oldu. Politika ve siyasetle uğraşmaya başladım ve bu yüzden bazı problemler yaşadım. Uzun süre Avrupa'da seyahat edemez hale geldim. İşlerimle ilgili büyük sıkıntılar yaşadım. Dolayısıyla, uzun süredir bu problemler nedeniyle ülkeme dönemedim. Ama seni çok özledim. Gelmiş olsaydım mutlaka seni arar bulurdum. Ama gelemedim. Hep aklımdaydın, Halime."

Hasan, derin bir iç çekerek devam etti, "Ah, keşke sana bir şekilde ulaşabilseydim. Sana ulaşabilmek için çok kontak aradım. Tanıdık kişilere sordum ama hiç kimseden seninle ilgili bilgi alamadım. Ama çok şükür buraya geldiğim zaman seni yolda gördüm. Ne kadar sevinçliyim anlatamam. Nerede yaşıyorsun? Gel, seni yaşadığın yere götüreyim."

Halime, gözlerinde hafif bir gülümsemeyle Hasan'a baktı. "Şimdi Kadıköy'de yaşıyorum. Torunumla birlikte küçük bir evde hayatımı sürdürüyorum. Eger sana zahmet olmazsa"

Hasan, Halime'nin elini nazikçe tutarak, "Tabii ki, Halime. Hem biraz daha konuşuruz, yılların özlemini gideririz," dedi.

Hasan, diz çöküp Ayşe'nin boy hizasına geldi. Gülümseyerek, "Merhaba küçük hanım, benim ismim Hasan. Eve giderken size eşlik etmemi ister misiniz?" diye sordu. Ayşe, biraz utangaç ama meraklı bir şekilde başını sallayarak, "Tamam," dedi.

Hasan'ın arabasına binip Kadıköy'e doğru yola çıktılar. Yol boyunca Halime ve Hasan, geçmişi anarak, yılların özlemiyle dolu sohbetler ettiler.

Kadıköy'e vardıklarında, Halime'nin evinin önüne geldiler. Ev, çok da düzgün bir yerde değildi. Küçük ve eski bir bodrum katıydı. Kapının önünde, dışarıdan kilitlenmiş ve bir not bırakılmıştı. Hasan, notu okuyunca yüzü ciddileşti. Notta, kirayı ödemediği takdirde eşyalarının dışarı atılacağı yazıyordu.

Halime'nin yüzü kızardı, mahcup bir şekilde, "Affedersin" dedi.

Hasan, "Hiç önemli değil, Halime. Müsaade edersen bunu ben halledeyim," diyerek kağıdı aldı. Halime, "Kesinlikle hayır, bunu kabul etmem," dese de Hasan kararlıydı. "Lütfen bana müsaade et," diyerek ev sahibine doğru gitti.

Halime ve Ayşe dışarıda beklerken, Hasan ev sahibinin kapısını çaldı ve durumu öğrendi. Ev sahibi, kiranın sadece son bir ay değil, altı aydan fazla ödenmediğini söyledi. Hasan, altı aylık kirayı ödedi ve önümüzdeki altı ay için de peşin ödeme yaptı. "Lütfen bir daha Halime Hanım'ı rahatsız etmeyin. Bu da benim kartım. Eğer herhangi bir şey olursa benimle iletişime geçin ama kirayla alakalı lütfen Halime Hanım'ı rahatsız etmeyin," dedi.

Ev sahibi şaşkınlıkla, "Siz de kimsiniz?" diye sordu.

Hasan, "Eski bir dost," diye yanıtladı ve ayrılmak üzereyken, ev sahibi bir dakika beklemesini istedi. "Yalnız benden size söylemesi Halime Hanım çok rahatsız. İlaçlar konusunda da bildiğim kadarıyla problemi var. Geceleri çok öksürüyor. Onunla da ilgilenmenizi tavsiye ederim," dedi.

Hasan, gözünün ucuyla ev sahibine bakarak, "Anladım," dedi ve oradan ayrıldı.

Hasan, kirayı ödedikten sonra Halime ve Ayşe'nin yanına döndü. Halime, misafirperverliğini göstermek istiyordu ama evde hazırlayacak pek bir şey yoktu. Buzdolabı bomboştu. Yine de bir çay hazırladı. Çay, tam çaya benzemiyor, oldukça açıktı. Hasan, durumu anladığı için hiçbir şey söylemedi ve teşekkür etti.

Çaylarını yudumlarken, Hasan aralarındaki sessizliği bozdu. "Ben duyduğuma göre, evlendiğin insan zengin birisiymiş. Ne oldu başınıza ne geldi, anlatır mısın?"

Halime, gözlerini kaçırarak, "Ya boş ver" dedi. Hasan, Halime'nin bu tür konularda ısrar edilmesini sevmediğini biliyordu. Bu yüzden daha fazla üstelemedi ve sohbet başka konulara kaydı. Bir süre sonra, Hasan ayrıldı.

Hasan, Halime'nin durumunu öğrenmek için araştırma yapmaya karar verdi. İlk durağı mahallenin muhtarı oldu. "Merhaba, ben şu sokak koşesindeki bodrum katta torunuyla yasayan Halime hanimin durumunu öğrenmek istiyorum. Buraya yeni taşındıklarını duydum," dedi Hasan.

Muhtar, "Evet, Halime ve torunu buraya başka bir şehirden taşındılar. Sadece son bir yıldır burada yaşıyorlar. Geçmişleri hakkında çok bilgim yok ama geldikleri yeri öğrenebilirim," dedi. Muhtarın verdiği bilgilerle Hasan, Halime'nin önceki yaşadığı mahalleye doğru yola çıktı.

Yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra, Halime'nin daha önce yaşadığı bölgeye ulaştı. Birkaç kişiye sorular sordu. Sonunda, onu tanıyan yaşlı bir adamla tanıştı.

"Merhaba, ben eski bir arkadaşıyım. Burada Halime adında birisi yaşıyormuş. Ona ne oldu?" diye sordu Hasan.

Yaşlı adam, derin bir iç çekti ve kısa bir sessizlikten sonra, "Halime'nin kocası çok zengin bir adamdı. Hatta firmalarında on bin kişinin üzerinde kişi çalışıyordu. Firmanın ismi de Doru idi. Çok büyük bir firmaydı. Halime'nin iki kızı vardı," dedi.

Bir gün, evde büyük bir yangın çıktı. Bu yangından sadece iki kişi kurtuldu: Halime ve torunu Ayşe. Diğer herkes uykuda yakalandı çünkü ev çok büyük bir şato gibiydi. Yangın olduğunda kapıların arka taraftan kilitlendiği, içeridekilerin kasıtlı bir şekilde yakıldığı tespit edildi. Herkes bu olayı Halime'nin tezgahladığını ve onun yaptığını düşündü, Son dönemlerde kocasıyla çok fazla kavga sesleri çevreden duyuluyor bir birlerini tehdit ettiklerine de şahitler vardı. Bu yüzden polis, suç delili bulamasa da, Halime'yi mahkemeye çıkardı. Halime, üç sene kadar hapiste yattı. Bu sürede ciğerleri su topladı ve hastalandı. Hapisten çıktıktan sonra ilk işi torununu bulmak oldu. Torunu da o sürede çocuk bakım evindeydi. Torununu yanına alıp yeniden bir yaşam kurmaya çalıştı."

Hasan, adamın anlattıklarını dinlerken içi burkuldu. Halime'nin ne kadar zor zamanlar geçirdiğini öğrenmek, onu derinden etkiledi. Hasan, Halime'ye nasıl yardımcı olabileceğini düşünerek, yavaşça bölgeden ayrıldı.

Hasan, yaşlı adamın anlattıklarını dinlerken kulaklarına inanamadı. Halime'yi çok iyi tanıyordu; o asla bir karıncayı bile incitmezdi. Kendi kendine mırıldandı, "Bu işte bir iş var. Halime asla hoşuna gitmese dahi bir karıncayı bile incitmez. Kesinlikle bu işte bir iş var," diyerek oradan ayrıldı.

Hasan, yaşlı adamın bahsettiği firmayla ilgili araştırmalara başladı. İnternette yaptığı araştırmalarda, firmanın eski sahibinin evinde yakılarak öldürüldüğünü öğrendi. Hikaye, yaşlı adamın anlattıklarıyla birebir örtüşüyordu. Ancak şirkete daha yakından baktığında, bugünkü sahibinin eskiden orada çalışan genel müdür olduğunu gördü. Bu durum, Hasan'ı daha da şüphelendirdi.

"Bu nasıl olabilir?" diye kendi kendine düşünerek araştırmalarına devam etti. Hasan, firmanın eski ve yeni sahipleriyle ilgili daha fazla bilgi toplamak için farklı kaynaklara başvurdu. Her yeni bilgi, onu daha da meraklandırdı ve Halime'nin suçsuz olduğunu kanıtlama isteğiyle doldu.

Hasan, Halime'nin durumunu aydınlatmak için eski tanıdıklarına müracaat etti. Kapsamlı bağlantıları sayesinde, Doru isimli firmada bir eleman olarak işe başlamayı başardı. Eskiden siyasetle uğraştığı için geniş bir ağı vardı ve bu ağını kullanarak şirkete sızmayı başardı. Firma içinde, eski genel müdür ve şimdiki şirket sahibi olan kişiye yakın bölgede temizlikçi olarak çalışmaya başladı.

Hasan, firmada yaklaşık altı ay çalışarak işleri gözlemledi. Genel müdürün aslında çok hain birisi olduğunu, eski mal sahibinin ölümünden önce hisselerini satın aldığını ve her şeyi yasal yollarla hallettiğini öğrendi. Ancak bu yasal süreçlerin ardında büyük bir aldatmaca yatıyordu. Mal sahibi öldükten sonra, şirketin devri tamamen yasal görünüyordu ama aslında olayın iç yüzü çok farklıydı. Halime'nin çocukları ve kocası vefat ettikten sonra, Halime'nin suçlu ilan edilmesi ve kimsenin bu konuda bir şey iddia edememesi, genel müdürün planlarının bir parçasıydı. Ayşe de küçük olduğu için haklarını savunamıyordu. Böylece şirketteki kontrolü tamamen eline almıştı.

Hasan, araştırmalarını sürdürdü ve bu hain planların tüm detaylarını öğrenmeye çalıştı. Bu süreçte Halime'ye hiçbir şey söylemedi. Araştırmalarını sonuca ulaştırmak için elinden geleni yaparken, Halime'yi de düzenli olarak hastaneye götürdü. Halime'nin sağlığı için gereken tüm önlemleri aldı ve ona en iyi şekilde bakmaya çalıştı.

Bu süreçte Hasan, Halime'nin yanında olmayı hiç bırakmadı. Zaman zaman Halime'yi ziyaret ediyor, onunla ilgileniyor ve Ayşe'yle de vakit geçiriyordu. Halime'nin durumunu iyileştirmek ve hakkını savunmak için çaba sarf ediyordu.

Halime, Hasan'ın düzenli ziyaretleri sayesinde kendini daha iyi hissetmeye başladı. Hasan geldiğinde, Halime'nin gözlerinin içine bakarak onun varlığından güç almaya çalışıyordu. Yıllarca Hasan'ın yokluğu Halime için büyük bir dert olmuştu, ancak Hasan'ın yanında olması, onun için en büyük şifaydı. Hasan, Halime'yi parklara götürüyor, birlikte yürüyüş yapıyor ve hastane ziyaretlerini aksatmadan sürdürüyor, Halime'nin bakımını yakından takip ediyordu.

Hasan, bir yandan Halime ile ilgilenirken diğer yandan da işine devam ediyordu. Firmada temizlikçi olarak çalışıyor ve orada kimse onun gerçek kimliğini bilmiyordu. Çalıştığı ortamda Hasan'a kötü davrananlar da vardı, ancak Hasan mütevazi bir şekilde tüm bunlara katlanıyor ve Halime'nin geçmişindeki olayları çözmek için elinden geleni yapıyordu.

Hasan, yaşının ilerlemesine rağmen Halime'nin durumunu aydınlatmak için kararlılıkla çalışmaya devam etti. Firmada karşılaştığı zorbalıklara aldırmadan, sabırla ve azimle araştırmalarını sürdürdü. Onun için en önemli şey, Halime'nin hakkını savunmak ve gerçekleri gün yüzüne çıkarmaktı. Hasan, Halime'nin gözlerinde gördüğü umut ve mutluluğun gücüyle motive oluyordu.

Halime, Hasan'ın kendisiyle ilgilendiği bir gün, bileğindeki ipten örülmüş bilekliği çıkarıp Hasan'ın bileğine taktı. "Bunu lütfen tak," dedi Halime. Hasan, bu hediyeyi büyük bir mutlulukla kabul etti. Halime'den aldığı bu hatıra, onun için çok değerliydi ve onu bileğinde taşımaktan büyük mutluluk duydu.

Hasan, Halime'yi iyileştirmek için elinden geleni yapmaya devam etti. Bazen onu su kenarına, bazen parklara götürüyor, Halime'nin toparlanması için gayret ediyordu.

Bir gün, Hasan abdest alırken bilekliğini ıslanmasın diye yanına koymuştu. Ancak dikkat etmeden bileklik ızgaradan aşağıya düştü. Hasan, bu değerli hatırayı kaybetmemek için hemen harekete geçti. Izgarayı açmaya çalıştı, fakat çok ağırdı. Bilekliği takip ederek kanalın gittiği tarafa doğru ilerledi.

Bileklik, üzerinde takılı plastik boncuklar sayesinde tamamen suyun içine batmıyordu. Hasan, bilekliği takip ederek kanal boyunca ilerledi. Kanal onu çok ücra bir köşeye doğru götürdü. Bilekliği almak için dar ve lağım dolu kanaldan içeriye geçip tam bilekliği alacakken, kendisini farklı bir pozisyonda buldu. Gizli kanallarda ilerlerken, yer altı dünyasında iş yapan bir grubun toplantısına istemeden kulak misafiri oldu. Karanlık işler döndüğünü fark ettiğinde oradan çıkmak istedi, fakat çıkarttığı bir sesle görevliler onu fark ettiler.

Hasan, kaçmaya çalıştı ama başarılı olamadı ve onu yakaladılar. İçeriye zorla götürdüler ve bir sandalyeye oturttular. Onu patronlarına, "Bizi dinliyordu" diyerek takdim ettiler.

Mafya üyeleri, Hasan'ı sorgulamaya başladılar. Hasan, "Kesinlikle sizi dinlemek için gelmedim. Buraya bir eşyamı düşürdüm, onu takip ediyordum," diye açıklamaya çalıştı. Ancak mafya grupları onu dinlemek istemedi ve konuşmalardan ne kadar duyduğundan emin olmak istediler. "Söyle bakalım kimsin, seni buraya kim gönderdi?" diye sormaya devam ettiler. Hasan, kim olduğunu ispat etmeye çalışsa da bu kolay olmadı. Mafya üyeleri onu hırpaladı, aldığı darbelerle ağzının kenarından kan geldi.

Sorgulama süreci uzadı ve Hasan'ı günlerce alıkoydular, ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Onu bir hücreye attılar ve işkence yaptılar. İçlerinden birinin “Eğer dedikleri doğruysa bu ihtiyardan sağlam para çıkar” deyip öldürmektense işkence ile konuşturmayı tercih ettiler.

Bu sırada Halime yalnız kaldı. Hasan, Halime'yi düzenli olarak ziyaret edip hastaneye götürüyordu. Hasan gelmemeye başlayınca Halime, "Yine çekip gittin ha," diye yeniden dertlenmeye başladı ve üzüldü. Tam düzelmeye başlayan sağlığı yeniden kötüleşti. Öksürükleri başladı ve ciğerlerinden kötü sesler gelmeye başladı. Halime, Ayşe'den bu durumu gizlemeye çalışsa da durumu gittikçe kötüleşti ve hastaneye gidemez hale geldi.

Bu arada, Hasan hala mafyanın elinde işkence görüyordu ve hücrede tutuluyordu. Sorgular devam ediyordu. Hasan, kendisinin ne olduğunu anlatmak için bazı bilgi ve belgeler verdi. Bu belgeler incelenirken biraz zaman kazanmaya çalıştı ve tekrar hücreye atıldı. Hasan, mafyadan rica ederek, "Benim böyle bir hastam var. Onun için burada bulunuyorum, onun bana verdiği hediyeyi kaybetmemek için. Bu benim için çok önemli. Lütfen beni bırakın, size ne isterseniz vereyim" dedi. Ancak mafya bunu dinlemedi ve süreç devam etti. Bu arada Halime'nin sağlığı giderek kötüleşti.

Hasan, mafyanın elinden kurtulamayacağını ve sürecin uzayacağını düşündüğü için kaçmaya karar verdi. Sorgulama anlarından birinde, içeriye giren görevlerden birinden fark ettirmeden küçük bir metal parça aldı. Aldığı metal parçayla, hücresindeki zincirleri ve kilidi açmaya çalıştı. Ancak bilekliğin çok küçük olması nedeniyle bu iş çok zordu. Hasan, büyük bir acıyla kendi baş parmağını yerinden çıkardı ve bu şekilde bağlı olduğu zincirden elini kurtardı. Bir elini kurtardıktan sonra diğer bağlı elini de açtı.

Daha sonra hücreye ilk yemek getiren görevli her zamanki gibi sanki bir köpeğe yemek atar gibi elindeki yemeği öylesine Hasan'ın önüne doğru attı. Hasan'dan bir önceki yemek kabını kapıya doğru uzatmasını istedi, ama Hasan daha önceden hücrenin en sonuna doğru iteklediği yemek kabına doğru zayıf gözleriyle yavaşça döndü ama yine de onu alıp görevliye uzatmadı. Görevli onun ölmeye yakın duran bedeniyle bir tehlike oluşturmayacağını düşünerek kapının yakınında duran Hasan'ın üzerine basıp geçip tabağı almak için köşeye doğru ilerlediğinde kapının kilit sesini duyup hemen o tarafa baktı. Yerde cansız gibi yatan Hasan kalkmış dışarıda görevlinin unuttuğu anahtar ile kapıyı çoktan üzerine kilitlemişti bile.

Görevli küfürlü ve tehdit dolu sözlerle Hasan’a bağırsa da Hasan çoktan ordan uzaklaşmış, hücredeki kilitli görevlinin sesini kimse duymuyordu.

Tünelleri ve gizli geçitleri kullanarak, kimsenin dikkatini çekmeden dışarı çıkmayı başardı. Artık özgürdü, fakat hemen Halime'ye ulaşmalı ve onun durumunu kontrol etmeliydi.

Yol boyunca bazı araçlar geçiyordu yanından ama kimse durmuyordu. Ama Hasan yılmadan tekrar koşmaya devam ediyordu. Bir araç sesi duyunca hemen duruyor, ümitleniyor, yola doğru çıkıyor, iki elini havaya doğru kaldırıyor, "Lütfen durun" diye bağırıyordu. Ama yanından araçlar hızlı bir şekilde geçiyordu, Hasan'ı almıyorlardı. Hasan koşmaya devam etti, koşmaya devam etti. Çok yorgun, perişan bir şekilde ileride bir benzinliğe kadar geldi. Benzinliğe geldiğinde benzinlikçi ilk Hasan'ı görünce yüzündeki ifadeden çok endişelendi. Çünkü yüzünden kan akıyordu ve üstü başı çok dağınıktı. Benzinlik görevlisi endişeyle ona baktı. "Hemşerim iyi misin?" diye sordu.

Hasan, zorlanarak, "İyiyim, iyiyim. Bana telefonu versene," dedi.

Görevli, Hasan'ın halinden şüphelense de ona bir telefon verdi. Hasan, titreyen elleriyle telefonu aldı ve Halime'yi aramaya başladı. Ancak ona türlü ulaşamıyordu. Hasan, telefonla uğraşırken, bir yandan da Halime'nin durumu için endişeleniyordu.

Sonunda, Halime'ye ulaşamadığını fark edince, benzinlik görevlisinden yardım istemeye karar verdi. "Lütfen, beni şehre götürmen gerekiyor. Çok önemli, acil bir durum var," dedi.

Hasan, benzinlik görevlisine tekrar döndü. "Acilen bana bir araç lazım, lütfen yardımcı ol," dedi.

Görevli, "Burada herhangi bir araç yok ama kapıda bir bisiklet var," dedi.

Hasan, "Söz veriyorum, bisikleti geri getireceğim," dedi ve bisikleti aldı. Hemen yola koyuldu, bisikletle şehre doğru ilerlemeye başladı. Ancak yolculuk hiç de kolay değildi. Yorgun ve bitkin haliyle pedal çevirmekte zorlanıyordu, ama Halime'ye ulaşma isteği ona güç veriyordu.

Bisikletle ilerlerken, etrafına dikkat etmeye çalıştı. Şehrin ışıkları uzakta belirmişti ve bu ona biraz olsun umut veriyordu. Hasan, yol boyunca Halime'nin durumunu düşündü ve ona bir an önce ulaşmak için daha da hızlandı.

Hasan, sabaha kadar süren zorlu yolculukta, bisikletle çaresizce ilerledi. Cebinde parası olmadığı için taksiye binmeyi denese de kabul edilmedi. Yolculuk gerçekten çok zor geçti; yorgun ve bitkin halde pedal çevirdi. Ancak sabah olduğunda, Halime'nin evini uzaktan gördüğünde derin bir nefes aldı. "Çok şükür, sonunda gelebildim," diye mırıldandı.

Hasan, büyük bir umutla Halime'nin evine doğru ilerledi. Evine vardığında kapıyı çaldı, ancak kimse açmadı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Kapıyı tekrar çaldı ve Halime'nin sesini duymayı umdu. Kapıyı çalmaya devam etti, ama hala hiçbir yanıt alamadı. Hasan, endişeyle kapıyı açmaya çalıştı ve içeri girdi.

Hasan kapıyı ısrarla çalarken, yandaki komşu kapıyı açtı ve "Kime bakıyorsun arkadaş?" diye sordu.

Hasan, nefes nefese, "Halime Hanım'a bakıyorum. Yok mu evde?" dedi.

Komşu, "Bir saat kadar önce torununun peşinden alelacele çıktı," dedi.

Hasan, "Ne tarafa gitti?" diye sordu.

Komşu, eliyle bir yönü işaret etti. Hasan, yönü öğrenir öğrenmez o tarafa doğru yola koyuldu. Zaten yorgun ve bitkin haldeydi, ama Halime'yi bulma isteği ona güç veriyordu.

Hasan, yorgun ve yüzündeki kanları aldırmadan, Halime'nin gittiği tarafa doğru ilerlemeye çalıştı. İçinde büyük bir endişe vardı; yokluğunda neler olduğunu bilmiyordu. Torunu neden sabah erkenden dışarıya gitmişti, Halime neden onun peşinden koşmuştu? Bu sorular kafasında dönüp duruyordu.

Adımlarını hızlandırarak, komşunun işaret ettiği yöne doğru ilerledi. Yol boyunca Halime ve torunuyla ilgili düşünceler onu daha da kaygılandırıyordu. Gözlerini dört açarak etrafa bakındı, her köşeyi kontrol etti. Ancak henüz Halime'yi bulamamıştı.

Hasan, ilerledikten sonra Halime'yi bir yokuştan yukarı çıkmaya çalışırken gördü. İstanbul'un dik yokuşlarından birinde, Halime birkaç adım atıyor, yere yığılıyor ama tekrar kalkıp yürümeye çalışıyordu. Hasan, Halime'nin bu halde olduğunu görünce sağlığının ne kadar kötüleştiğini anladı. Arkasından bağırdı, "Halime, lütfen olduğun yerde kal, sakın kalkma!"

Halime, Hasan'ın sesini duymuyordu. Tekrar kalkıyor, birkaç adım atıyor ve yeniden yere düşüyordu. Hasan, daha da endişelenerek bağırmaya devam etti, "Halime, lütfen dur, geliyorum!" Kendi yüzündeki kanlara ve yorgun haline aldırmadan, Halime'ye doğru koşturuyordu.

Halime, yere düştüğünde tekrar kalkmaya çalışıyor, adeta bir yere yetişme mecburiyeti varmış gibi hareket ediyordu. Hasan, ona ulaşmak için tüm gücünü kullanarak hızlandı, "Halime, lütfen dur!" diye bağırmaya devam etti.

Hasan, sonunda Halime'ye ulaştığında, onu yere düşmekten son anda kurtardı. Halime, bitkin bir haldeydi ve nefes almakta zorlanıyordu. Hasan, endişeyle onun yanına çömeldi ve "Halime, ne oldu? Neden böyle koşuyorsun?" diye sordu.

Halime, çok zayıf bir ses tonuyla, "Geldin mi?" dedi.

Hasan, gözleri dolarak, "Geldim," dedi ve Halime'ye sıkıca sarıldı. İkisi de birbirine sarılmış vaziyette bir süre öyle kaldılar. Bu an, ikisi için de derin bir huzur ve güven veriyordu.

Hasan, Halime'nin başını okşayarak, "Şimdi dinlenmen lazım, seni hastaneye götüreceğim," dedi. Halime'nin sağlığı için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıydı.

Hasan ve Halime birbirine sarılmış haldeyken, Halime sessizce "torunum, torunum" diye sayıklayarak kendinden geçiverdi.

Hasan, büyük bir panikle etrafına bakınarak başına toplanan birkaç kişiden acilen ambulans çağırmalarını istiyor. Oradakiler hemen yardımcı olup ambulans çağırıyorlar.

Ambulans hızla geliyor ve Halime ile Hasan'ı ambulansa alıyorlar. Acilen hastaneye yetiştirmeye çalışıyorlar. Hastaneye vardıklarında, Halime acilen tedavi altına alınıyor. Hasan, hastane koridorunda beklerken büyük bir endişeyle Halime'nin durumunu düşünüyor. Halime'nin sağlığı için her şeyin yapılması gerektiğini biliyor ve ona bir an önce kavuşmayı umut ediyor.

Doktor içeriden çıktığında Hasan kapıda hazır bekliyordu. “Ne oldu doktor? Ne olur güzel haberler verin.” dedi Hasan. Ama doktor “Üzgünüm, her şeye hazır olsanız iyi olur, durumu çok kritik” dedi. "Ne kadar vaktimiz kaldi doktor?" diye hemen tekrar sordu Hasan. "En fazla iki gün, üzgünüm," dedi doktor.

Hasan tam anlamıyla yıkılmıştı. Yıllardır aradığı sevdiğini bulmuş ama çaresizce onun ölümünü izlemek zorunda kaliyordu. Kaldi öylece, ne kadar geçtiğini bilmeden. Birden yerinden hızla toparlanıp, hastaneden hızlıca çıktı.

Daha önce elde ettiği bilgilerle, torununun bulunması için arkadaşlarından yardım istedi. Geniş çaplı bir arama başlattılar ve kısa süre içinde torun Ayşe'yi bulmayı başardılar.

Aynı zamanda, Halime'ye atılan iftirayı çözmek için topladığı tüm bilgileri polise teslim etti. Bu bilgiler, şirketin şu anki sahibi ve eski genel müdürün suçlarını ortaya çıkarıyordu. Polis, hızlıca harekete geçerek genel müdürü tutukladı ve onun yapmış olduğu bütün suçları belgeledi.

Şirketin tek varisi olarak Halime'nin torunu Ayşe'ye kalan şirketin devri için işlemlerin başlamasını sağladı. Hasan, tüm bu işlemleri hallettikten sonra, elinde belgelerle birlikte hastaneye koştu.

Hasan, tüm sorunları çözüp Halime'nin yanına geldiğinde, doktordan sadece bir dakikalığına Halime ile görüşmek için izin alabildi. İceriye girdiğinde, Halime tamamen baygın bir halde solunum  ve birçok cihaza bağlıydı. Hasan, Halime'nin elini nazikçe tutarak göğsüne koydu ve ona yavaşça konuşmaya başladı.

"Halime, sana atılan iftiraların hepsini çözdüm. Artık bunların hiçbirisi geçerli değil. Torunun Ayşe, şirketin yasal varisi oldu. Sen de bu iftiralardan dolayı artık sorumlu değilsin," dedi.

Halime, Hasan'ın söylediklerine tepki vermiyordu. Hasan, "Beni anlıyor musun, Halime?" diye sordu ama Halime yine cevap vermedi. Ancak, gençken birlikte yaptıkları bir hareketi hatırladı. İki baş parmağını birbirine getirip tekerlek şeklinde çevirirlerdi. Halime'nin baş parmağını hafifçe daire şeklinde çevirmeye çalıştığını görünce, Hasan onun söylediklerini duyduğunu anladı.

Hasan, Halime'nin diğer elini kıpırdatamadığını fark edince, kendi elini getirip onun baş parmağıyla aynı hareketi yaptı. Bu an, ikisi için de derin bir anlam taşıyordu. Hasan, Halime'nin yanında olduğunu ve her şeyin yoluna girdiğini hissettirdi.

Ancak o sırada, Halime'ye bağlı kalp monitöründen gelen ses değişti. Nabız ateşinin artık atmadığını fark eden Hasan, monitöre doğru endişeyle baktı.

Ağzından sadece, "Görüşmek üzere ahiretligim," diye bir kelime çıktı. O an, öylece kalakaldı. Doktorlar ve hemşireler hızla odaya koştular, Halime'yi kurtarmak için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Ancak Hasan, yerinden kıpırdamıyordu.

"Beyefendi, beyefendi lütfen odadan çıkın," dediler, ama Hasan'dan hiçbir tepki gelmiyordu. Hemşireler çevresinde koştururken, bir tanesi Hasan'a yaklaşıp, "Beyefendi lütfen odadan çıkar mısınız? Çok acil," dedi.

Doktorlardan biri, Hasan'ın duruşunda bir gariplik fark etti ve ona doğru elini uzattı. Hasan'ın zorla tutmaya çalıştığı eli pat diye düştü. Meğer Hasan da o anda ruhunu teslim etmişti; Halime'yle aynı anda vefat etmişti.

O an, odadaki herkes donup kaldı. Doktorlar ve hemşireler ne yapacaklarını şaşırdılar. Gençlik dönemlerinde aşkları dillere destan olan bu iki aşık, bitiş şekliyle de yine dillere destan bir şekilde vefat etmişlerdi.

 

Irfan Turkel

CEO at Axiland Co.,ltd.

4ay

Bir çok istek aldım bu hikâyenin filminin çekilmesi konusunda, aslında bu kısa hikaye ana temaları anlatıyor ama hikâyenin içinde çok başka ve dokunaklı hikayeler de var.

Beğen
Yanıtla

Bu hikaye gerçekten çok dokunaklı. İki sevgilinin birbirleri için yaptıkları fedakarlıklar ve sadakatleri gerçekten de aşkın ne demek olduğunu gösteriyor.

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Irfan Turkel adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler