2025 Usulü Medya ve Toplum

2025 Usulü Medya ve Toplum

ABD’de; UnitedHealthcare CEO’su Brian Thompson’ın vurulması ve zanlı olarak yargılanan Luigi Mangione etrafında gelişen tepki ve tartışmaların boyutu 2025 model toplum ve medya konusunda iyi bir örnek. Kamuoyunun bir kısmı, suçu onaylamasa bile “neden bu noktaya gelindiğini anlıyorum” diyor; bir kesim bizzat Mangione’yi “halk kahramanı” gibi görüp destekliyor. ABD mi garip zaman mı çarpık akıyor… Yoksa Mangione ve CEO Thompson yerlerine bizden de figürler koysanız olay aynı mı ilerliyor? Küresel hikaye, küresel sorun…

Olay “suikast” boyutunu aştı, genç Mangione toplumun sistemik hayal kırıklıklarını ifşa eden fenomene dönüştü. Bugün sağlık sistemi yarın kim bilir hangi sistem… Toplum kendi adeletini mi aramaya başladı? Bir soru… Verilecek cezaya etki edecek kadar yükselen tepkiler yeni lider arayışı mı? Bu ikinci soru. Bu münferit olayı enine boyuna yukarıdan aşağıya inceleyen ve gerekçe geliştirmeye çalışan medya neden bu konuyla bu kadar zaman harcadı? Üçüncü soru da bu. Son bir soru daha öfkenin yakın gelecekte de süreceğini ve daha geniş bir toplumsal kopuşu tetikleyebileceğini mi anlıyoruz?

Geleneksel kurumlara duyulan güvensizlik, vatandaşın “öc alma” hikâyelerine karşı duyduğu ilgiyle mi birleşti? Mangione’ye yönelik abartılı sempatinin nedeni eğitimli olması mı, yakışıklı olması mı, haklı olması mı?

Aralarında bir Türk bilim insanının da bulunduğu The New York Times’ın üç köşe yazarı oturdular derin bir yorum yaptılar, gazete tek bir makale olarak yayınladı.


Michelle Goldberg, The New York Times’ ın Pulitzer ödüllü siyaset, din ve kadın hakları üzerine içerikleri bulunan yazarı. Tressie McMillan Cottom, University of North Carolina at Chapel Hill’de (School of Information and Library Science) profesör. MacArthur “Dâhi” Ödülü’nün sahibi. Ve Zeynep Tüfekçi, Princeton Üniversitesi’nde sosyoloji ve kamu politikası profesörü. Türkiye’de Gezi Olayları’nı sosyal ve toplumsal çalışmalarında bilimsel olarak değerlendirmesiyle dikkat çekti, “Twitter and Tear Gas: The Power and Fragility of Networked Protest” adlı kitabın yazarı. Teknoloji, toplum ve politika konularına odaklanıyor.

Goldberg, insanların sigorta şirketlerine karşı derin öfkesini anladığını, ancak Mangione’ye “kahraman” gözüyle bakılmasını korkunç ve distopik bulduğunu belirtiyor. Sağlık sigortası sektörünün “hiçbir değer katmadığı, tam tersine insanların sağlığı üzerinden kâr elde ettiği” görüşünde. Mangione’ye olan bu “kült” benzeri sevginin, toplumsal çaresizlik ve kahraman arayışının karanlık bir yansıması olduğunu düşünüyor.

Cottom, olayın bir “sınıf savaşı” boyutu taşıdığını ve kurumsal düzene duyulan öfkenin bireysel bir suikast eylemi üzerinden dışa vurulduğunu söylüyor. Halkın “hizmet etmesi gereken” sistemin kendisine ihanet ettiğini hissettiğini, bu nedenle de Mangione gibi “yasa dışı” eylemlerin bile bir tür “temsil” olarak görülebileceğini anlatıyor. “Vigilante” adalet veya “popülist şiddet” gibi eğilimler, bu toplumsal uçurumun ve çaresizliğin sonucu. Sistemi düzeltmek yerine, en tepedekilerin güvenlik önlemlerini artıracağını ve popülist öfkeyi bastırma yoluna gideceğini öngörüyor.

Tüfekçi, sağlık sigortası sistemine duyulan öfkenin anlaşılır olduğunu, ancak bu “öfke patlamasının” toplumsal veya politik olarak yapıcı bir sonuca varamayabileceğini vurguluyor. Tarihsel örneklerde de (1. ve 2. Dünya Savaşı arası dönemi hatırlatıyor) “kurumlara duyulan güvensizlik” ve “popülist öfke”nin her zaman olumlu yönde sonuçlanmadığını söylüyor. İnsanların, özellikle en savunmasız oldukları hastalık dönemlerinde “kâr odaklı ve otomatik kararlar veren bir sistemle” muhatap olmalarının büyük bir çaresizlik yarattığını belirtiyor. Bu düzene karşı çıkma isteğinin, internette ve sosyal medyada “vigilante” romantizmini beslediğini görüyor. Zengin ve güçlü kesimin kendilerini daha da izole ederek koruma altına alacağını, bunun da toplumsal kutuplaşmayı derinleştireceğini düşünüyor.

Gazetecilik Açısından Bu Olay Ne diyor?

Mangione gibi isimlere yönelik “kahramanlaştırma”, sadece sansasyon peşinde koşan medyanın değil, aynı zamanda halkın çaresizlik hissinin sonucu. Gazeteciler, bu duygusal patlamaları “kamu yararına politik ve ekonomik reformlara” kanalize edebilecek şekilde haberleştirmeyi başaracak mı? Doğru analiz üretebilecekler mi?

Unutmayalım; teknoloji ve iletişim alanındaki gelişmeler, toplumsal yapıların değişimine büyük katkı sağlıyor. İki önemli çalışmanın detaylı analizini sunmak istiyorum; “Simülasyon Ajanları” ve “Techlash”.

 Simülasyon Ajanları ve Yapay Zeka (YZ)

Çalışma Yeri ve Yöntem: Simülasyon ajanları konusundaki çalışma, Stanford Üniversitesi ve Google DeepMind iş birliğiyle yürütülmüş bir araştırma. Yapay zekanın insan davranışlarını ve kişilik özelliklerini taklit edebilme potansiyelini incelemişler. Bin kişiden alınan niteliksel veriler ve kişilik testleriyle, bu bireylerin dijital kopyalarını (simülasyon ajanlarını) oluşturmuşlar.

Amaç: Gerçek insan davranışlarını taklit edebilen yapay zeka ajanları oluşturmak ve bu ajanları sosyal bilimlerdeki araştırmalarda kullanmak. Bu ajanları kullanarak sosyal medya müdahaleleri gibi uygulamaları test etmeyi ve araştırmaları daha etik ve ekonomik hale getirmeyi hedeflemişlerdir. Ancak bu gelişmenin etik sorumlulukları da beraberinde getirdiği unutmayacağız herhalde?

YZ’nin insanları taklit etme kapasitesi, bireylerin dijital ortamdaki etkileşim biçimlerini anlamamıza yeni bir bakış açısı kazandırıyor. İletişim stratejilerinde, bu tür dijital temsilcilerin kullanımı, hedef kitlelerin daha doğru bir şekilde analiz edilmesini mi sağlayacak yoksa yeni nesil adalet arayışlarını körükleme kapasitesi mi olacak?

Techlash ve Büyük Teknoloji Şirketlerinin Eleştirisi:

Çalışma Yeri ve Yöntem: Techlash çalışması, Rob Lalka’nın The Venture Alchemists ve Marietje Schaake’in The Tech Coup kitapları üzerinden yapılan bir analizle şekillenmiş. Lalka, Tulane Üniversitesi'nde iş dünyası profesörü olarak görev yaparken, Schaake ise Avrupa Parlamentosu eski üyesi ve şu anda Stanford Üniversitesi Cyber Policy Center’da uluslararası politika direktörü. Her iki yazar da Silicon Valley ve büyük teknoloji şirketlerinin büyüyen gücünü eleştiriyor ve bu şirketlerin toplumsal etkilerini sorguluyor.

Amaç: Büyük teknoloji şirketlerinin, demokratik süreçler üzerindeki etkisini tartışmak. Bu şirketlerin liderlerinin değerlerini ve iş yapış biçimlerini detaylı bir şekilde ele alarak, bu değerlerin toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiğini incelemek.

Teknoloji devlerinin büyüyen etkisi, toplumun her alanında hissedilmeye devam edecek. Bu şirketlerin kararları, hükümet politikalarından bireylerin günlük yaşamlarına kadar geniş bir etki alanına sahip. Ekonomik sosyal eşitsizlikleri ve demokratik değerlerin zayıflamasını da beraberinde getirebilir. Toplumda yeni bir güç birikimi! Başka ne denir?

Nasıl Değerlendirelim?

Toplumsal sosyal olayların yani bireyin teknolojiyle buluşması teknik olarak kolay olabilir ama hiçbir yan disiplin buna hazır değil. Yalnızca medya değil, adalet, insan kaynakları, sağlık… Kendi konumla toparlamam gerekirse iletişimin dijitalleşmesi de önemli tartışmalara yol açacak. Dijital iletişimin geleceği, sadece teknolojik yeniliklerle değil, aynı zamanda bu teknolojilerin etik kullanımı ve toplumsal sorumluluklarıyla şekillenecek.

Nieman Lab’in “Predictions for Journalism, 2025”  derlemesine bakıldığında, gazeteciliğin geleceğinde pek çok kavşak ve geçiş noktası olduğu görülüyor. Hem yapısal hem de teknolojik anlamda önemli dönüşümler yaşanıyor, bu da beraberinde hem sorunlar hem de fırsatlar getiriyor. Öne çıkan değişiklikler ve çıkarılabilecek temel dersler şöyle sıralanabilir:

İçerik kalitesi ve güven sorunu: AI destekli haber üretimi hızlanıyor; ancak makine kaynaklı hatalar, kaynağı belirsiz bilgi sızıntıları ve doğruluk kontrolü eksikliği, yanlış bilginin yayılma riskini artırıyor.

Ekonomik getiri belirsizliği: AI teknolojilerine yönelik yüksek beklentiler var ama yaygın kanaat, bunun “oyun değiştirici” seviyede kârlılık yaratmayacağı yönünde. Bazı kuruluşlar AI’ya büyük yatırımlar yaparken, beklenen gelir artışı hayal kırıklığına yol açabilir.

Fırsatlara odaklanacak olursak

Yeni iş modelleri: Rutin haberler veya istatistik temelli içerikler AI tarafından üretilirken, gazeteciler daha yaratıcı, araştırmacı ve analiz odaklı alanlarda uzmanlaşacak mı? Eskiden “maliyetli” görülerek vazgeçilen uzun soluklu projeler, yeni teknolojiyle yeniden gündeme gelebilecek mi? Otomasyon, veri toplama ve analiz süreçlerini hızlandırarak yenilikçi haber formatlarına imkân tanıyabilecek mi? Muhtemelen “evet”; okuyucu “tam bana göre hazırlanmış” bir içerik derken, yanlı haber okuma girdabına girebilecek mi?

Farklı ideolojilerden kitleler, ana akım medyaya karşı güvensizliğini toparlayabielecek mi? Kutuplaşma körüklenecek mi yoksa eriyebilecek mi? Uzun kısa, farklı formatlarda haber çeşitlemesi yeni medyalar gerçekten bizi bulabilecek mi ya da şöyle sorayım; biz onları nerede bulup ayıklayacağız? Özlediğimiz katılımcı habercilik mümkün olacak mı? Haber tüketicisi, artık yalnızca pasif bir “okur” değil; katılmak, duyulmak ve içerik üretim sürecinde söz sahibi olmak istiyor. Gazeteci “bilgi aktarıcısı” rolünden “topluluk kurucusu” rolüne evrilebilecek mi? Mangione’ye geri dönecek olursak, bizi daha kaç kahraman bekliyor acaba?...

Ya otoriter rejimlerin “bilgiyi bastırma” çabaları… yeni teknolojiler belli ki elinde imkanı olan onlara satacak bilgilerini. Döndük mü başa? Bireyin kitle gücünden başka bir şeyi var mı? Her birey bir diğerinin gözünü oymaya hazırken… gücünün farkında bile değil. 

Bu hikayenin sonu mutlu biter mi? 

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın