Altın Heykelimizi Ararken
Bangkok’un Wat Traimit Manastırı, 1957 yılında inşaatı başlayan yeni yola yer açılabilmesi için, taşınma hazırlıklarına başlar. Beş buçuk tonluk dev Buda heykeli de taşınacaklar arasındadır.
Taşınma hazırlıkları sırasında ağır Buda heykeli küçük bir darbe alır. Darbe sonucu oluşan çatlaklar arasından ortaya çıkan parlak sarı madde, taşınmadan bir gece önce manastırda nöbet tutan rahiplerden birinin dikkatini çeker. Önce ne olduğunu anlayamayan Rahip çekiç ve keski ile heykelin beton kaplamasını biraz daha kaldırdığında karşısına dünyanın en büyük Altın Buda Heykeli çıkar.
Bugün Bangkok Çin Mahallesi yakınlarında yer alan yeni Wat Traimit manastırında sergilenen beş buçuk tonluk Altın Buda Heykeli’nin, temsil ettiği dönemsel özellikler nedeni ile, 13. yüzyılda yapılmış olduğu düşünülüyor.
Tarihçilerin öngörüsü uzun süren savaşlarda çalınmaması ve zarar görmemesi için altın heykelin üzerinin betonla kaplandığını yönünde. Tahminen savaşlar sonucunda dev heykelin sırrını bilen kimsenin sağ kalmaması nedeni ile som Altın Buda Heykeli, 1957 yılında tesadüfen altın olduğu keşfedilinceye kadar, yüzlerce yıl saklı kalıyor.
Altın Buda Heykeli ile ilgili bu hikaye yirmi beş yıllık kurumsal hayatın ardından tamamladığım koçluk eğitimi ile tam da eş zamanlı olarak karşıma çıktı. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını hatırlatırcasına sayfaların arasından bana göz kırptı.
Farkına vardım ki, beton kaplı Altın Buda Heykeli aslında hepimizin içinde var olan değerli hazinelerimize ait derin anlamları olan bir metafor…
Hepimiz içimizdeki bu hazineler ile başlıyoruz hayata.
Meraklı, cesur, neşeli ve yaratıcı…
Doğumumuzla eş zamanlı başlıyoruz bu hazinelerin üzerini kapamaya.
Önce cinsiyetimiz ilk katı vuruyor; sonrasında dünyanın hangi bölgesinde, hangi hakim dine, kültürel ortama misafir geldiğimiz gerçeği sıvamızı kat kat kalınlaştırıyor. Okuduğumuz okullar, arkadaşlarımız, çalışma ortamlarımız, popüler medya titizlikle devam ediyor Sosyal Yazılım'ımızı güçlendirip kuvvetlendirmeye.
Ama en kalın katı bizzat kendimiz atıyoruz. Evrimin bir hediyesi olarak rahat ve kolayı seçen beynimiz, farkına bile varmadığımız bilinçaltı şartlanmalarımız, korku ve endişelerimizin gölgesinde huzur bulduğumuz konforun sıcak kucağında yaşayıp gidiyoruz.
Sırtımızda tüm yaratıcı, meraklı, cesur ve neşeli parıltılarımızı örten bir kaplamanın ağırlığıyla korku dolu, renksiz, birbirine benzeyen, donuk insanlara dönüşüyoruz.
Bir de bakmışız ki, daha yolun yarısına bile yaklaşmadan, hayallerimizden vazgeçmişiz.
Nihai noktada, kime ait olduğu tartışmalı alıntının dediği gibi fark ediyoruz ki; İNANÇLARIMIZ KADERİMİZ OLMUŞ.
“İNANÇLARINIZ düşüncelerinize,
Düşünceleriniz sözcüklerinize,
Sözcükleriniz hareketlerinize
Hareketleriniz alışkanlıklarınıza,
Alışkanlıklarınız değerlerinize,
Değerleriniz de sonunda KADERİNİZ haline dönüşür.”
Sonra bir gün, çoğunlukla da derin bir sarsıntı ile, sıvamız çatlıyor bir yerden. Aniden.
“Yeni yollara çık artık” çağrısı kulağımızın dibinde bağırmaya başlıyor.
Ve yolumuza çıkan bilge kişiler yardımcı oluyor içimizde saklı kalan hazinemizle buluşup bu hazineyi tekrar parlatmaya başlamamıza.
İşte insanın kendine verebileceği en güzel hediye bu çağrıyla tekrar tekrar, cesaretle yola çıkmak.
Zira hayat aslında çıktığımız yolculukların oluşturduğu bir spiral... Yollarda düşe kalka büyüyor, hırpalanıyor, gölge ve ışıklarımızla tanışıp gelişiyor, öğrenip daha başka insanlar haline dönüşüyoruz.
Altın heykelimize, bu dünyada aradığımız anlama yakınlaşıyoruz her bir yolculuğun sonunda. Bize, neden burada olduğumuza dair, ipuçları verecek anlama.
Bu hikaye benim kendi yolculuğumda da beni cesaretlendirdi. Yıllar içinde farkına varmadan beni saran beton kaplamamı hafif çekiç darbeleriyle kırıp, bana bugüne ait gerçek beni bulmada yardımcı olan özel insanlara karşı minnet duygumu güçlendirdi.
Ertelemelerimi, bahanelerle kaçışlarımı hatta vazgeçme noktalarına yaklaşmalarımı sorgulattı.
Umut verdi.
Şimdi gemiyle evrimin gizlerine doğru uzun bir yola çıkan Charles Darwin gibi macera ve keşiflerle dolacak yeni bir hayata atılmanın heyecanı ile dolu içim.
Ve çok iyi biliyorum ki; varılacak nokta kadar değerli olan yolculuğun kendisi ve benzeri yolculuklara hevesli başka kaşiflere eşlik edebilmek.
Gelecekte yaptıklarımızdan değil yapmadıklarımızdan pişman olacaksak eğer; üzeri betonla kaplanmış altın heykelleri ortaya çıkarabilmek için yola koyulanların yanında yürümenin tam da iklimi ve zamanı.
Hemen şimdi ve burada.
Sevgi ve cesaretle...
Selma Yalaman Serger
İstihale Müzayedecilik şirketinde Independent Consultant
7yÇok güzel bir yazı ♥️🎯