Benim Dediğim Senin Dediğinle Bir Köprüde Karşılaşınca…
photo by: gazi mehmet emin ADANALI

Benim Dediğim Senin Dediğinle Bir Köprüde Karşılaşınca…

Normal olarak hayatımızın birçok alanında kendimizle alakalı kararları belli bir mantık ve sükunet çerçevesi içinde alabiliriz ama sıra ilişkiye gelince ortalık toz duman olabiliyor; bunun temel psikolojik çerçevesi şudur: Kim olduğumuzu ve değerimizi kendimizden mütevellit biçimde saptamamız gerekirken, bir ilişki sırasında bunun yorumunu diğer kişiye bırakırız; yani bir başka açıdan bakarsak, --bilinç düzeyinde çoğunlukla farkında olmadan ve baskın olanın kim olduğundan bağımsız biçimde--o kişinin hakkımızdaki hükümlerinin olumlu olması için kendimizi beklenti altına sokarız. Aynı zamanda da, kendi mutluluğumuzun ve tatminkar bir yaşamın çerçevesinin bu insanınkiyle illaki aynı öğelere sahip olmasının bir gereklilik olduğu tahayyülünü gerçek kılma peşine düşeriz. Bunun garip ama gerçek yükün altına girince--aslında bu durumun ortaya çıkmasının kökleri ilişkimizin başındaki eş seçiminde zaten çoğu insanın yaptığı hatalardayken--birçok insan ilişkinin ilerleyen safhalarında duygusal ve psikolojik açıdan genellikle kötü durumlara düşer.

Tabii bu sorunun temelinde bireyin kontrol arzusu yatmaktadır; bu kontrolü sağlayabildiğini--bilinç dışında ve/veya bilinç düzeyinde--hisseden kişi, aynı zamanda kendini güvende ve seviliyor hisseder ama bu da bir tahayyüldür: bir ilişkinin uzun soluklu sürecinde kişiler için tatminkar bir yapıya sahip olması ve mutluluklarla bezenmesinin altında yatan saptayıcı soru, belli bir fikir ayrılığı ve hatta çatışma anında kimin "haklı" olduğu değil, ilişkinin bu tür sorunlara çözüm getirebilecek bir iletişim yapısına ve kişilerin sağlıklı bir psikolojik yapıya sahip olup olmadığıdır.

Dolayısıyla, bu tür durumlarda birinin veya diğerinin çatışmadan kontrolü elden bırakmamış olarak çıkması, başka bir deyişle "tartışmayı kazanması" aslında ilişkiye zarar veren bir durum oluşturur; bu durumlar yeterince artar ve araları sıklaşırsa, ilişkinin sürdürülemeyeceği bir zaman--en azından kişilerden biri için--illaki gelecektir. Kısaca, sağlıklı, tatminkâr ve mutluluklar barındıran bir duygusal ilişkinin temelinde birinin öteki üzerinde kurduğu kontrol biçimlerinin yarattığı dar zihinsel alanlar değil, tam tersine beraber gelişime olanak veren geniş zihinsel ortamlar vardır.

Belli bir konuda herhangi bir tartışma ortamı oluştuğunda, istediğimizi elde edememenin, haksız duruma düşmenin, bize nasıl konuşulduğunun ve davranıldığının ne hissettirdiğini sakin ve sükunetli biçimde karşımızdakine aktarmanın yollarını--önce kendimizi tanıyıp anlayarak--keşfetmemiz gerekir; öbür türlü hiçbir zaman tam olarak bizi tatmin eden bir duygusal ilişki içine--en azından uzun soluklu olanına--giremeyiz.

Bu tarz sorunlarla yüz yüze kalınca, karşımızdakinin istek ve arzuları ile bizimkilerin nasıl ve niye çatıştığını açık, sade ve duru bir dille, duygularımızı açıkça dile getirerek açıklamak, iki taraf için de kabul edilebilir, hatta yapıcı bir çözüm bulmayı mümkün kılabilir; günün sonunda beraberlik belli bir ölçüde fedakarlığı gerektirir. Sonuçta kimse artık bir çocuk değil ve partnerimiz bizim ebeveynlerimizin yerine geçen insan değildir; tabii biz farkında olmadan çocukluktan kalma duygusal travmalar nezdinde eşimizi--bilinç dışımızda--bir ebeveyn gibi hissedip yaşamıyorsak.

Günün sonunda, kimse kimsenin efendisi olmadığı gibi, kimse kimseye zorla bir şey de yaptıramaz; bazı çatışmalar her şeye rağmen aşılmaz noktaya gelirse, arada sırada birinin diğerinin lehine--özellikle yaşamsal olarak önem taşımayan konularda--fikir değiştirmesi ilişkinin sağlığını olumlu yönde etkiler. Fakat iki kişi zaman içinde başka şekillerde değişim geçirmişse ve ayrı yönlere doğru büyümüşse, artık önemli olan, yaşanmış güzel zamanların da hatırasıyla, barışçıl bir şekilde birbirinin önünden çekilmek olmalıdır; partnerimizin artık ilişkiden tatmin almıyor olması bizi ne daha az sevilesi ne daha kötü ne de daha eksik bir insan yapar: sadece artık o kişi ile yollarımız ayrılma noktasındadır çünkü--şu veya bu nedenle, doğrusuyla yanlışıyla, diğeri için belli fedakarlık ve feragatlerde bulunmaktan vazgeçmişizdir ve aramızdaki uyum sona ermiştir.

Belki de uzun soluklu ve tatminkâr bir beraberlik yaşamakta işin püf noktası, birinin sevmenin, kendi duygularına önem vermek kadar onun duygularını da önemsemek olduğunu hatırlamaktan geçiyor; bunun için de kendini tanımak önem kazanıyor: tam olarak kim olduğumuzu bilmeden, bırakalım duygusal olarak bağlanmak istediğimiz kişiyle, herhangi biri ile sağlıklı bir ilişki kurmamız imkansızdır.

Bu ve benzeri konular ilginizi çekiyorsa, arayın, konuşalım ve çevrimiçi ya da karşılıklı görüşelim

Not: Zihnimizin ve vücudumuzun daha zinde ve sağlıklı olması ve daha tatminkâr bir hayat yaşamak için değişim imkanı --modern psikolojinin ışığı altında-- tabii ki mevcut fakat bunu sağlamanın yolu ne yazık ki sadece bir kaç saatlik ya da günlük kişisel gelişim kurslarına katılmakla veya birkaç ya da daha fazla kişisel gelişim kitabı okumakla değil, genellikle pek de kısa vadeli olmayan psikolojik terapi ve danışmanlık alanlarında işinin ehli kişilerle çalışmaktan geçiyor; bahis ettiğim diğer yöntemler, özellikle de gene işinin ehli ve psikoloji, terapi ve danışmanlık alanında uzun yıllar ve yüzlerce saat boyunca yoğun eğitimler almış, ilgili ve yan literatürü saygın akademik kuruluşların yayınları ışığında --tercihen orijinal lisanında-- takip eden kişiler tarafından veriliyorsa, ihtiyacınız olan değişimi tanımlayabilmeniz ve kabul etme cesaretini göstermeniz için --kendinizi tanımak açısından-- kesinlikle ve oldukça yararlı olabilir ama sonuçta bunlar ihtiyacınız olan kalıcı sonuçları size sağlamanın gerisinde kalan ve kesinlikle sınırları belli yöntemlerdir.

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler