DUYGULARINI İŞ YERİNE GETİR GÜNÜ
Duygularını işe gelirken kapıda bırakan liderlerden duygularını iş hayatında öncü olmak için doğru ve samimi kullanmayı bilen liderlere...
Deneyimlediğimiz pandemi ile daha da yükselişe geçen bir “HR Trendi” olarak bir süredir çoğumuz kurum kültürü başlığına odaklandık. Ekiplerimizdeki herkesin kurum kültürümüze uyması için nelere ihtiyaç duyduğumuz konusunda eski fikirlere o kadar kilitlenmiş durumdayız ki, yeni düşünce veya yeni bakış açıları için her türlü olasılığı süzgeçten geçiriyoruz. Liderler, ekipler ve organizasyonlar olarak yenilik yapma yeteneğimizi bastırıyoruz, çünkü düşünce çeşitliliği istediğimizi söylerken aslında düşünce uygunluğunu işe alıyor ve ödüllendiriyoruz. Bunun adına da “Culture Fit” diyoruz (:
Bu yaklaşım, içinde bulunduğu organizasyonun bireyi tanımladığı ve bize verilen kutunun içindeki normlara uygun olarak bize söyleneni yaptığımızda en iyi şekilde çalıştığı standardizasyon çağından kalmadır. Ancak içinde bulunduğumuz kişiselleştirme çağında artık bu iyi bir strateji değil gibi görünüyor.
İnsanların gerçekte ne düşündüğünü liderlerine söylemediklerine çok kez şahit oldum. Aramızda kim iş ve yaşam tarafından hırpalandığını hissetmedi ve yargılanma, zayıf görünme veya kovulma korkusuyla bunu patronundan / yöneticisinden saklamadı?
“We are not thinking machines that feel, we are feeling machines that think.”
Bu, bir sinirbilimci olan Thomas Damasio' dan bir alıntı ve standardizasyon çağındaki liderlik ile kişiselleştirme çağındaki liderlik arasındaki farkı çok güzel açıklıyor. Standardizasyon zihniyetinde doğamıza karşı hareket ediyoruz. Kişisel duygularımızı saklamak için şartlandırılmış olarak düşünen makineler haline geliyoruz.
Bu aşamada şu soruyu sormak istiyorum: Kimin değerlerini yaşıyorsunuz? Bir birey olarak sizinki mi yoksa içinde bulunduğunuz sosyal ortamınızın size yüklediği siz mi? Ve karşı taraftakileri veya değerlerinizi temsil etmeyenleri nasıl görüyor ve onlara nasıl davranıyorsunuz? Hikâyenin diğer tarafına takılıp kalmış fikirleri değiştirebilecek bir ilişkiye ne dersiniz?
LinkedIn tarafından öneriliyor
Çoğumuz uzmanlık, teknik ve analitik becerilerimiz üzerine eğitildik. Duygularımızı anlamak ve doğru yönlendirmek, başkalarında duygular yaratan ve onları içine çeken insan becerileri daha değişkendir. Öğretilmesi, kontrol edilmesi, otomatikleştirilmesi, özümsenmesi ve ölçülmesi zordur. Bu nedenle, yanlış anlaşılırlar ve çoğu zaman manipüle edilirler.
Duygular bizi birleştirdikleri kadar bölmek için de kullanılabilirler. Politikacıların, uzmanların hatta markaların veya duygularımızı yönlendiren herhangi birinin duygularımızı manipüle edebileceğini ve böylece eylemlerimize ve inançlarımıza yön verebileceği yeni bir konu değil.
Kendimizi bu standardizasyon tuzağından nasıl çekip alırız? Kendi duygularımızı ve başkalarının duygularını kabul ederiz.
Kendinize şu soruyu sorarak başlayın: Kime refleks olarak olumsuz tepki veriyorsunuz? Belirli bir kişi olması gerekmez geniş bir kategori olabilir: liderler, saha çalışanları, finans, İK, sizinkinden farklı dini ya da politik düşüncelere sahip gruplar, kişiler daha bir çok grup olabilir.
O gruptan herhangi biriyle aktif olarak etkileşime giriyor musunuz? Yoksa mümkün olduğunca o gruptan insanlardan kaçınıyor musunuz? Kendi alışkanlıklarınızın ve eylemlerinizin dürüst bir envanterini çıkarın. Önderlik ettiğiniz kişilere gidip herhangi bir insan grubuna karşı refleksif bir olumsuz tepkiniz olup olmadığını fark edip etmediklerini sorsanız ne derler? İyi sakladığınızı düşünebilirsiniz, ama muhtemelen yapamıyorsunuz. Duygularla tetiklenen davranışları gizlemek gerçekten zordur.
Kendi açınızdan bu refleksif tepkinin ve bunun başkaları üzerindeki siz karşı açık olma olasılıklarını , diğer insanların çevrenizdeki davranışlarını veya onların konuşma, fikir paylaşma ve hatta sadece kendileri olma isteklerini etkileyip etkilemediğini düşünün.
Herkes kendine bu şekilde dürüstçe bakarsa, bu kişiselleştirme çağında lider olmak için büyük bir adım olur. Kişiselleştirme çağında liderlik etmeye ne kadar hazır olduğunuzu anlamak için dürüst değerlendirmeler yapmak, ilk adımı atarak kendinizden başlamak anlamına gelir ki bu hepimizin bildiği Mahatma Gandhi'nin "Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla." sözünü hatırlatır.