Geçmişten Günümüze: AVUKATLIĞIN ETİK KODLARI

Geçmişten Günümüze: AVUKATLIĞIN ETİK KODLARI

Tarihini Eski Yunan ve Roma’ya kadar götürebileceğimiz savunma mesleğini icra eden kişiyi, günümüzde Avukatlık Kanununun 2. Maddesi lafzı ile şöyle tanımlamak mümkündür:

"Avukat, her türlü hukuki sorun ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi ve genellikle hukuk kurallarının tam olarak uygulanması hususunda, yargı organları ve hakemlerle resmi ve özel kurul ve kurumlara yardım etmek amaçlarıyla hukuki bilgi ve tecrübelerini, adaletin hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis ederek kamu hizmeti gören serbest meslek mensubu kişidir"[1].

Tarihsel gelişimi boyunca sürekli onur, erdem, namus ve dürüstlük gibi kavramlarla doğrudan ilişkilendirilen bu meslek[2], uzun süre şövalyeler tarafından sadece danışma ve tavsiye biçiminde yürütüldü. Danışmanlık faaliyetleri duruşmaya da girerek sürdürülmeye başlayınca müvekkiller tatmin edildikleri ölçüde avukatlarına hediyeler verir oldular. Zamanla hediyeler yerini paraya bıraktı. İşin içine para girince de etik problemler ortaya çıkmaya başladı. Eski Roma’da esas olarak avukatlarla yapılan akitler vekâlet (mandatum) akdi sayılır ve karşılığında bir ücret ödenmezdi. Ancak, yine de vekâlet akdinde vekile emeğine karşılık bir ücret verilebiliyordu. Fakat Eski Roma'da bu, yine alelade bir ücret olmayıp buna Honorarium (şeref) ücreti denirdi.[3]

Yine Eski Roma’da dönemin ehliyet anlayışı ile yalnızca erkekler avukatlık yapmaya ehil görülüyor; Eski Yunan’da kölelerin, vatan savunmasına veya bazı kanuni görevlere katılmayı reddedenlerin, anne ve babalarına saygısızlıktan ceza alanların, ahlaka aykırı işlerle uğraşanların, sefahat yerlerinde görülenlerin ve miras yolu ile kendilerine intikal eden serveti lüks içinde yiyip bitirenlerin böyle asil bir görevi yapmasına izin verilmiyordu. Bu kurallar Eski Yunan’da Solon tarafından (İ.Ö 630- İ.Ö 560) düzenlenmiş olup, savunma mesleğinin ilk yazılı kurallarını teşkil etmektedirler. Bu da Eski Yunan’dan bu yana avukatlık mesleğinin toplum gözündeki değerinin ne olduğunu gösteren ilginç bir örnektir. Bunun yanında günümüzde Avukatlık Yasasında yazılı kurallar uyarınca meslek hizmetlerini görmek, mesleki erdemlilik ve dayanışmayı korumak, avukatlığın genel yararlara uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulan, tüzel kişiliğe sahip, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olan Baroların[4] ilk örneğine Atina’da rastlıyor olmamız da kulağa hiç şaşırtıcı gelmeyecektir.

Yüz, hatta bin yılların pişirdiği bu mesleğin kullandığı hukuki içeriğin yanında, başından beri mesleğin nasıl icra edileceğine ilişkin koyulan kuralları da gelişmiş, önemli yazılı hukuk kuralları olarak günümüz hukuk dünyasında yerlerini almışlardır.

Örneğin Türk Hukuku’nda cumhuriyetin ilanından itibaren avukatlığın önem kazanması avukatlık mevzuatının iyi bir şekilde düzenlenmesi ihtiyacını ve zaruretini göstermiş, dolayısıyla avukatlıkla ilgili ilk düzenleme olan 460 sayılı Mahamat Kanunu’ndan (1924) sonra en kuvvetli ve esaslı hükümleri ihtiva etmek üzere 27.06.1938 tarih ve 3499 Sayılı Avukatlık Kanunu (AVK) kabul edilmiştir. Günümüzde ise 19.3.1969 kabul tarihli 1136 sayılı Avukatlık Kanunu yürürlüktedir. Bu kanunda düzenlenen çeşitli yükümlülüklere: “Avukatlığın amacı, her türlü hukuki mesele ve uyuşmazlığın adalet ve hakkaniyete göre çözümlenmesine katkıda bulunmaktır. Avukatlar işin alınması, yürütülmesi ve sona ermesi safhalarında bağımsızdırlar. Aldıkları bir işi yürütürken ise müvekkile karşı özen ve sadakatle ifa, müvekkilin sırlarını saklama ve menfaatlerini gözetme gibi yükümlülükler altındadırlar. Avukat ile müvekkil arasındaki ilişkide karşılıklı güven esastır. Savunma ve iddiada bulunmanın sınırları yasal olanaklar ve vicdani kanaattir.” hükümleri örnek gösterilebilir.[5]

İlgili mevzuatın avukatlık etiğini sağlamaya ve korumaya elverişli olup olmadığı tartışmaya açıktır. Bu konuda bir çıkmaza girdiğimizde danışabileceğimiz ahlak felsefesi, bizlere -normatif önermeler sunmamakla birlikte- şeffaflık, adillik, sorumluluk ve hesap verilebilirlik gibi evrensel iş etiği ilkelerini işaret edebilir.[6] Nitekim Kant’ın “ahlaksal akıl”ından yola çıkarak avukatlık meslek etiğini somutlaştırmak gerekirse şunları ifade etmek olanaklıdır:

  •  Kimseye doğrudan zarar vermemek,
  • Başkalarının haklarına saygılı olmak,
  • Kimseye yalan söylememek ve kimseyi kandırmamak,
  •  Verilen sözleri tutmak ve sözleşmelere sadık kalmak,
  • Yasalara saygılı olmak,
  • Rüşvet vermemek,
  • Başkalarını tehlikelerden korumak,
  • İhtiyacı olanlara yardım etmek,
  • Adil ve kibar olmak,
  • Bu buyruklara uygun yaşayabilmeleri için insanları yüreklendirmek.[7]

Kural koymadan, yalnızca yürünmesi gereken yola ışık tutan bu prensiplerin yanında, Türkiye'nin de taraf olduğu ve yine evrensel ölçekte kabul görmüş ve hatta bazıları yaptırıma bağlanmış hukuk kuralları mevcuttur.

Örneğin, Avrupa Konseyi Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı II Numaralı Prensibinin 2. ve 3. Maddelerine göre: Hükümetler, avukatlık meslek örgütleri ve öğretim kurumları tarafından mesleki girişin ön şartı olan ahlak ve yüksek standartta eğitim almış olma şartlarının ve avukatların devam eden eğitiminin sağlanması için gereken tüm tedbirler alınmalıdır ve hukuk eğitimi, devam eden eğitim programları da dahil olmak üzere, hukuki beceriyi güçlendirmeye çabalamalı, ahlaki konuların ve insan hakları ile ilgili konuların farkına varılmasını sağlamalı ve avukatları müvekkillerinin haklarının korumaları, temin etmeleri ve müvekkillerinin haklarına saygı duymaları için eğitmeli ve bunun yanında adaletin uygun bir şekilde sağlanmasını desteklemelidir.

Yine aynı Tavsiye Kararı’nın III Numaralı Prensibinde avukatların görevleri ve rolleri dört madde ile düzenlenmiştir:

1. Barolar ve avukatların diğer birlikleri, mesleki standartları ve diğer davranış kurallarını hazırlamalı ve avukatların müvekkillerinin meşru haklarını savunurken adil, dikkatli ve bağımsız olmalarını sağlamalıdır. 

2. Meslek sırlarına, iç hukuka, yönetmeliklere ve meslek standartlarına uygun olmaksızın açığa vurulması durumunda uygun yaptırımlar uygulanmalıdır.

3. Avukatların müvekkillerine karşı görevleri aşağıdakileri de kapsar: 

a. Müvekkillerinin hak ve yükümlülüklerini ve bunun yanında mali giderler de dahil olmak üzere davanın olası sonuçlarını bildirmek, 

b. Davayı öncelikle barışçı yollardan çözmek,

c. Davayı müvekkillerinin haklarının yerine getirilmesi ve korunması için almak, 

d. Menfaatlerin çatışmasını önlemek, 

e. Makul bir şekilde üstesinden gelebileceklerinden daha fazla iş almamak. 

4. Avukatlar yargıya saygı göstermeli ve mahkemelere karşı olan görevlerini mesleki standartlara ve iç hukuk kurallarına uygun olarak yerine getirmelidirler. Herhangi bir durumda avukatların yargısal faaliyetten çekilmesi söz konusu olursa bu hal belirli bir süre ile sınırlı ve müvekkillerinin ya da hizmetlerinden yararlananların zarar görmeyeceği şekilde olmalıdır. 

Aynı zamanda, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin de özünü oluşturan ve “İnsan Hakları”, “Çalışma Standartları”, “Çevre” ve “Yolsuzlukla Mücadele” adlı dört ayrı başlık altında toplanan 10 Temel İlke’yi de meslek etiği bağlamında göz ardı etmemek gerekir. Zira bu belge, 145 ülkede 12,000 imzacısı ile dünyanın en geniş gönüllü kurumsal sürdürülebilirlik girişimi niteliğini taşımaktadır. 

27 Ağustos- 7 Eylül 1990 tarihleri arasında Havana’da toplanan Suçların Önlenmesine ve Suçların Islahı üzerine Sekizinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi (Havana Kuralları), Avukatların Nitelikleri ve Eğitimi hakkında daha çok hükümetlere, avukatlık meslek örgütlerine ve öğretim kurumlarına pozitif yükümlülükler getiren bir bildirgedir. Avukatların Görev ve Sorumluluklarına ilişkin olarak ise avukatların adalet dağıtımında temel bir unsur olarak, her zaman mesleklerinin şeref ve itibarını koruyacaklarını ifade ederken müvekkillerine karşı yerine getirilmesi gereken görevlerini şu şekilde sıralar:

  • Müvekkillerine sahip oldukları haklar ve yükümlülükler ile müvekkillerinin haklarını ve yükümlülüklerini ilgilendirdiği ölçüde hukuk sisteminin işleyişi konusunda kendilerine bilgi vermek;
  • Müvekkillerine uygun yoldan her türlü yardımda bulunmak ve onların haklarını korumak için hukuki muamelede bulunmak;
  • Müvekkillerine mahkemeler, yargı yerleri ve eğer uygunsa idari makamlar önünde yardım etmek.
  • Avukatlar, müvekkillerinin haklarını korurken ve adaletin gerçekleşmesine çalışırken, ulusal ve uluslararası hukukun tanıdığı insan haklarını ve temel özgürlükleri yüceltmeye çalışırlar ve hukuka ve hukukçuluk mesleğinin kabul görmüş standartlarına ve ahlaki kurallarına uygun biçimde serbestçe ve özenle hareket ederler.
  • Avukatlar her zaman müvekkillerinin menfaatlerine saygı gösterirler.

Morelia (Meksika)’da 2 Ağustos 1991 tarihinde düzenlenen Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA) Genel Kurulu tarafından kabul edilen Uluslararası Avukatlar Birliği Morelia Şartı’nı imzalayan devletler de avukatlarının mesleki kurum ve örgütleri açıklanan ilkelere riayet edilmesini sağlamayı taahhüt ederler. Bu amaçla, Şart’a iç hukuk normu değerinin verilmesi için kendi devlet makamları nezdinde her türlü girişimde bulunma yükümlülüğünü üstlenmektedirler.

Son olarak, 27 Ekim 2002 tarihinde Sydney’de toplanan Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA) Genel Kurulu’nca kabul edilen 21. Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair Turin İlkeleri’nden bahsetmek yerinde olacaktır. Bu ilkelerin gerekçelerinin bir kısmını: “Avukat mesleğini, özellikle avukat-müvekkil ilişkisinin ayrıcalığı söz konusu olduğunda, meslek ahlakı kurallarına ve mesleki sorumluluk kavramına uygun şekilde, hizmet ve hümanizm ruhuyla icra etmelidir. Avukatlık meslek kuruluşlarının temel görevi ise avukatlık mesleğinin icra edilmesine ilişkin bütün standartlara ve normlara uyulmasını sağlamak, mensuplarını yersiz müdahale veya kısıtlamalara karşı savunmak, avukatlık hizmetlerinden herkesin serbestçe yararlanmasını sağlamak ve adaletin tecellisine hizmet eden diğer kurumlarla işbirliği yapmaktır.” ifadeleri teşkil eder. İlkeler ise “Avukatın rolü”, “Avukatın Rolünün Kabul Görmesi”, “Bağımsızlık”, “Dokunulmazlık ve Adil Yargılanma Hakkı”, “Yargıçlarla İlişkiler”, “Müvekkil Seçme Özgürlüğü”, “Avukat-Müvekkil İlişkisinin Ayrıcalığı”, “Bilgi Açıklama Yükümlülüğünün Olmaması”, “Baroların Rolü ve Baro Tarafından Temsil”, “Kural Koyma ve Avukatlık Mesleğinin İcrası”, “İnternet ve Diğer İletişim Teknolojileri[8], “Ücretler”, “Ücretsiz Vekâlet”, “İşbirliği” başlıkları altında, yalın ve yol gösterici bir dille toplanmıştır.

Fikrimce, yukarıda ayrımına gitmiş olduğum iki farklı olgunun (felsefi önermelerin ve yazılı meslek kurallarının) ancak yan yana gelerek birbirlerini tamamlamasıyla gerçek bir meslek etiğinin sağlanması mümkün olacaktır. Bu sayede bir taraf salt ahlaki/iyi ve kötüyü işaret eden önermeler olmaktan; bir diğer taraf ise meslek etiğini sağlamaya elverişli olmayan veya onunla örtüşmeyen yazılı meslek kuralları olmaktan öteye geçebilecektir. İlk aşamada, bu iki nosyonun özellikle hukuk fakültelerinde iç içe geçmiş bir biçimde aşılanmasıyla etik bir formasyon kazanımından söz edilebilir. Fakat sadece bunun sağlanması meslek etiğinin oturması için yeterli değildir. Öğrencilerin teoriden uygulamaya ve iş hayatına geçiş yaptığı zorunlu staj süreci de etik avukatlık bağlamında kilit taşı görevini üstlenmektedir. Genç stajyer avukatlar için bir hayli zorlu geçen bu dönemde, kişi karşılaştığı sorunların ve zorlukların da etkisiyle kendi değer yargılarına ve meslek etiğinin gereklerine kolaylıkla yabancılaşabilmektedir. Bu durumda alınan en nitelikli hukuk eğitimi bile stajyer avukat için teknik bilgiyi ifade eden bir etiket olmaktan öteye geçemeyecektir. Tam da bu noktada avukatlara düşen, üzerilerindeki cübbenin mehabetini ve kendilerini diğer serbest mesleklerden nasıl ayırdığını düşünmektir. Avukatlık ancak bu şekilde, öncelikle yozlaşmaktan kurtulmayı; ardından tarihine yaraşır biçimde gelişmeyi başarabilecektir.


[1] Kürşad DEMİRBAŞ, Meslek Etiği Bağlamında Avukatlık, Nisan 2014, Ankara.

[2] i) Caton'a göre avukat; konuşmasını, inandırmasını bilen namuslu adamdı. Erem, Faruk (1995), Meslek Kuralları Şerhi, Ankara Barosu Yayınları 4. Baskı, Ümit Yayıncılık, Ankara.

ii)Kendisi de bir avukat olan Marcus Tullius Cicero ise avukatı; söz söylemekte tecrübeli ve iffetli bir şahıs diye nitelendirmektedir. Tanju, Fahrettin (1955), Bugünkü Tatbikatı Bakımından Avukatlık ve Vekâlet, Demokrat Matbaa, Adana.

[3] Bu tabir halen Fransızca’da avukatlara, doktorlara verilen ücret için kullanılan honoraires kelimesi ile kullanılmaktadır. Rado, Türkan (1987), Roma Hukuku Dersleri, Borçlar Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul.

[4] Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Yetkin Hukuk Yayınları, Hukuk Sözlüğü.

[5] Kürşad DEMİRBAŞ, Meslek Etiği Bağlamında Avukatlık, Nisan 2014, Ankara.

[6] “Kim erdemli ve adil ise mutludur. Adil olmadan mutlu olunamaz. Ama diğer erdemler gibi adalet de ancak bilgiyle ya da bilgelikle mümkündür. Ya yöneticiler filozof ya da filozoflar yönetici olmalıdır.” Platon, Gorgias, Menon, Protagoras diyalogları ile Devlet ( Politeia) adlı yapıtından.

[7] Kürşad DEMİRBAŞ, Meslek Etiği Bağlamında Avukatlık, Nisan 2014, Ankara.

[8] “Bir Avukatın web sitesi, bürosunun bir parçasını teşkil eder. Firmanın web sitesinin içeriği, avukatlık mesleğini düzenleyen temel prensipler gözetilmek kaydıyla serbestçe oluşturulabilir...” Bu hüküm doğrultusunda, Türk Hukuku’nda yer alan avukatın reklam yasağının, avukatların web siteleri için de geçerli olduğunu vurgulamadan geçmemek gerekir. Bu yasak, mesleğin ticarileşmesini, itibar kaybetmesini, haksız rekabetin oluşmasını ve kamu menfaatinin zarar görmesini engellemeyi amaçlar ve meslek etiği açısından önemli bir yer tutar.

KAYNAKÇA





Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Dila Küçükali adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler