İYİ - KÖTÜ VE KÖTÜLÜK PROBLEMİ

                  İYİ - KÖTÜ VE KÖTÜLÜK PROBLEMİ

“Kötü” kavramını en kolay şekilde “iyi” nin karşıtı  olarak tanımlarız. “iyi” nin tanımını ise mutluluk veren, güzel, faydalı gibi kavramlarla yaparız. Hak ve adalet kavramlarını iyi , zulüm ve haksızlık kavramlarını kötü olarak kabul ederiz. İnsanlık tarihinde “ iyi” ve “ kötü” kavramı kadar etkili bir başka kavram yoktur. Ancak hayatımızın her alanında etkili olan bu iki kavramın genel kabul görmüş bir tanımı olmadığı gibi içeriği zaman ve zemine göre sürekli değişmiş ve değişmektedir.

Bu iki kavramın bir diğer önemi ise ahlak ve din ilkelerinin ana temalarını oluşturmuş olması ve Yaratıcının varlığı ve yokluğu konusunun dahi bu iki kavram üzerinden tartışılmasıdır. Yazıyı felsefecilerin anlaşılmaz ve çıkışı olmayan kelime ve mantık oyunları ile sıkıcı hale getirmeyeceğim. Ancak yaşamımız boyunca en çok kullandığımız bu iki kavram üzerinde 10 dakikalık okumanın ve düşünmenin faydalı olacağını düşünüyorum.

Tarihsel süreçte kötülük problemi üzerine muhtelif teoriler geliştirilmiştir. Hayat,  kötülük problemi üzerinden anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Dünya hayatında ağırlıklı olarak savaş, şiddet, acı ve sıkıntılar yaşanmıştır hala da yaşanmaktadır. Sekiz milyara yaklaşan dünya nüfusunun  büyük çoğunluğu şu veya bu nedenle acı çekmektedir. Hayvanlar aleminde de yaşamak için bir hayvan diğer hayvanı parçalamaktadır. Kötülüklerin önemli bir kısmı da beslenme sorunundan kaynaklanmaktadır. Yani yaratıcı nefes alırken beslenmemizi de sağlayacak şekilde canlıları yaratsa idi belki de bu acıların pek çoğu çekilmeyecekti. Kötülükler bir taraftan deprem gibi doğadan gelirken bir kısmı savaş gibi toplumsal bir kısmı ise tecavüz gibi bireysel olarak yapılmaktadır. Bu ve benzeri olaylar kötülük problemi olarak adlandırılan felsefi tartışmaları doğurmuştur.  İnsanlar bir taraftan bu kötülükleri önlemeye çalışırken diğer taraftan da kötülük kavramını açıklamaya çalışmıştır.

 En eski inanç olan Hinduizm; kötülüğü önlemek için amellere göre ruhun bir bedenden başka bir canlının bedenine geçtiği inancı üzerine temellenmiştir. Samsara ( Ruhgöçü)  ve Karma (Sebep-Sonuç ) bu inancın temel kavramlarıdır. Her canlının bir ruhu bulunduğuna, ruhların derecelerine göre farklılık gösterdiğine, insanlık aleminin diğer canlı ruhların kötüden iyiye doğru tekamülü sonucu oluştuğuna ve canlının iyi ve kötü davranışlarına göre ruhun bir bedene girdiğine inanılır. Örneğin kötülük yapan bir insanın ruhu öldükten sonra bir akrep vücuduna girebilir. .  

 Budizm inancı da ruh göçü kavramı temellidir. Hayatın acı ve ıstıraplarla dolu olduğuna ve bunların dünyevi var oluşun temel özelliği olduğuna ,acı ve sıkıntıların nedeninin arzular olduğuna ,acı ve sıkıntıları sona erdirmek için arzu ve isteklerden vazgeçmek gerektiğine bunun için de ''sekiz dilimli yol''u izlemek gerektiğine inanılır.  Kısaca bütün arzular kötüdür, kötüden kurtulmak için bu arzulardan kurtulmak gerekir.

 Zerdüştlük inancı da , temelinde iyi ile kötünün çatışmasına dayanır. İyi olan her şey Tanrı Ahura Mazda ile ilişkilendirilirken kötünün sembolü de Ahriman’dır. İkisi arasında ve insanlar üzerinden giden iyi -kötü savaşımı, hesap günü geldiğinde Ahura Mazda’nın galibiyeti ile son bulacaktır. O zamana dek yaşayan herkesin iyiliğin safında olması gerekir. Zerdüştlükte, dünyanın "dört evre" den oluştuğuna inanılır.Birinci dönemde iyilik ve kötülük ortaya çıkar. İkinci evrede Dünya karanlığa, felakete ve kötülüklere gömülür. Üçüncü evrede iyilik ve kötülük mücadelesinde iyilik kazanır, Zerdüşt halklara doğruyu, adaleti göstererek karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayrıştırır. Dördüncü evrede ise her tür kötülük ve karanlık kaybolacak, dünyaya barış ve kardeşlik hâkim olacaktır.

 Eski Yunanlıların inançlarına göre, insanlar yaratılmadan önce tanrılar mevcuttu. Tanrılar insan şeklinde ve  İnsanlar gibi yaşar, kötülükler ve iyilikler yaparlardı. İnsanı da Prometheus (bir tanrı) diğer tanrılardan intikam için kendi göz yaşlarını katarak balçıktan yaratmıştır. İyilik ve kötülük,  tanrılardan gelen bir realite  olarak görülür. Ancak kötülükler cezalandırılır örneğin Blaykaon adında bir kral çok kan döktüğü için kurda çevrilmiştir. Bu yüzden kurt kan dökücüdür.

 Yunan düşünürü Platon’a göre sadece ideler gerçektir. Tanrı, mutlak İde ve mutlak İyi olarak en üstün idedir. Onun sisteminde duyulur âlemi, idelerin birer kopyasıdır. Platon, kötülüğü, Tanrı’ya değil de yaratmanın kendisi üzerinde gerçekleşen ezelî olan maddeye atfetmektedir. Madde, onun açısından, Tanrı’nın bu âlem üzerindeki etkilerini sınırlayan en temel unsurdur.

St.Augustine göre “mutlak anlamda kötülük yoktur”. Ona göre Tanrı mutlak iyi olduğu için O’nun meydana getirdiği şeyler de iyidir. Esasında “yaratılmış olmak”, iyi olmanın kendisidir. Tanrı’nın düzeninde kötülüğe yer yoktur. Ancak Tanrı, bazı kötülüklerden iyiliği çıkarabilir. Orta Çağ Hıristiyan düşüncesi önderi St Thomas da , varlık alanında iyilik-kötülük zıtlığını kabul etmez. O, kötülüğün bir amaç olarak varlığını reddeder ve nasıl ki karanlık, ışığın yokluğu anlamında bir varlığa sahipse aynı şekilde kötülüğün de “iyiliğin yokluğu” anlamında bir varlığa sahip olduğunu belirtir.

İyiliğin ve kötülüğün Allah tarafından yaratıldığı ancak Allah ın iyiliğe rızası olup mükâfatlandırdığı, kötülüğe ise rızası olmayıp cezalandırdığı genel kabul gören İslam inancıdır.  Dünyanın İmtihan yeri olduğu, İnsanın yaratılışı ve ölümünün “İYİ İŞLER” yapanları ayırt etmek için olduğu inancımızın temelini oluşturur.

“ Herkes ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülüklerle ve iyiliklerle deneyeceğiz Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 21/35)

Derken kullarımızdan bir kulu buldular ki biz, katımızdan ona rahmet ihsan etmiştik ve katımızdan ilim belletmiştik. Musa, ona, sana öğretilen gerçek bilgiden bana da öğretmen şartıyla sana uyayım mı dedi. O, sen dedi, benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. İç yüzünü kavramana imkan olmayan birşeye nasıl sabredebilirsin ki? Musa, Allah dilerse dedi, görürsün, sabredeceğim ve hiçbir hususta sana isyan etmeyeceğim. O, bana uyarsan dedi, sana ona ait bir söz söyleyinceye dek hiçbir şey sorma bana. Derken kalkıp yola düştüler, nihayet bir gemiye bindiler, o zat, gemiyi deldi. Musa, içindekileri boğmak için mi gemiyi deldin dedi, andolsun ki pek kötü bir iş yaptın. O zat, demedim mi dedi, gerçekten de sen, benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Musa, unuttum dedi, bu yüzden azarlama beni ve şu arkadaşlığımızda ağır bir yük yükleme bana. Gene yola düştüler, derken bir erkek çocuğa rastladılar, o zat, çocuğu öldürdü. Musa, bir cana kıymamışken tuttun tertemiz birisini öldürdün, andolsun ki pek kötü ve menedilmiş bir şey yaptın sen, dedi. O, demedim miydi sana dedi, gerçekten de sen, benimle beraber bulunmaya dayanamazsın. Musa, bundan sonra dedi, sana bir şey sorarsam benimle arkadaş olma artık, bir daha bir şey sorarsam benden ayrılmada gerçekten de mazursun. Gene yola düştüler. Bir şehre geldiler, oranın halkından yemek istedilerse de onları konuklayıp doyuran bir tek kişi bile çıkmadı. Orada bir duvar buldular, yıkılmak üzereydi. O zat, duvarı doğrulttu. Musa, dileseydin dedi, bu hizmete karşılık bir ücret alırdın. O zat, işte dedi, seninle benim aramda artık ayrılık bu. Sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereyim sana. Gemi, denizde çalışan yoksul kimselerindi, onu kusurlu bir hale getirmek istedim, çünkü ilerde bir padişah var, bütün gemileri zaptetmede. Çocuğa gelince: Anası, babası inanmış kimseler. Bu çocuğun, onları azgınlığa ve kafirliğe sevketmesinden korktukda öldürdük. Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine temizlikte daha ileri, merhametçe daha duygulu bir çocuğu vermesini diledik. Duvarsa, şehirdeki iki yetim çocuğundu ve altında, onlara ait bir define vardı, babaları da temiz bir adamdı. Rabbin, onların ergenlik çağına gelmelerini ve definelerini çıkarıp elde etmelerini diledi. Bunları kendiliğimden yapmadım. İşte sabredemediğin şeylerin iç yüzü.’     (kehf 65-82)

Kulumuz Eyyub'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu." (Sad, 41)

Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. (Sad,  44)

Kuran’ın genel anlatısı içerisinde iyilik ve kötülüğün ; geçici ve sadece dünya hayatında ölünceye kadar geçerli imtihan araçları olduğu belirtilir. Mutlak iyilik ve kötülüğün olmadığı,  iyilik olarak algılanan şeylerin kötülük, kötülük olarak algılanan şeylerin iyilik sonucunu doğurabileceği anlatılır. Çünkü gerçek hayat ahiret hayatı olup dünya hayatı geçici ve kısa süreli bir imtihan alanıdır. Geleceği dolayısı ile resmin bütününü göremeyen insanoğlunun olaylar hakkında tam ve doğru  kanaat sahibi olmasının mümkün olamayacağı vurgulanır.

 “Mutlak İyi” olan bir Tanrı nın,  kötülüğü yaratamayacağı dolayısı ile Tanrı nın gerçekte var olmadığı inancını da yani Ataizm in kaynaklığını da kötülük problemi oluşturmuştur. 

Kötülüğün kaynağının ne olduğu ve kötülüğü kimin yarattığı soruları bütün tarih boyunca sorgulanıp fikirler yürütülmüştür. Tarihin bir bölümünde yaşayanlar olarak bizim de bu konuyu sorgulayıp fikir yürütmemiz gerekir. 3000 yıl öncesine göre varlık, evren ve doğa hakkında çok daha fazla bilgiye sahibiz.

Aslında geçmişten gelen yanlış bilgi birikimleri bizleri doğru düşünmekten alıkoymaktadır. Olaya temelden başlamak gerekiyor.

Evrende meydana gelen büyük patlamaları, çekim kuvvetlerini, kara delikleri veya enerji çıkışlarını iyilik yahut kötülük olarak sınıflandıramayız. Bilgi sınırlarımız dışında olan alanları iyi ve kötü olarak sınıflandıramaz isek de güneş in dünya için iyi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü güneş olmasa dünyada yaşam olmayacaktı. Fakat  güneşin  dünyaya mesafesini 150 milyon km den 75 milyon km ye düşürdüğünüzde dünyada canlı kalmayacak hepsi yanacaktır. Gezegenler kara deliklere girmeden önce vardır. Kara deliklere girdiğinde yok olduğu düşünülür, kara deliklerden çıktığında farklı şekilde yine vardırlar. Güneş sistemimiz bir kara deliğe girdiğinde bütün hayat yok olacağından kötüdür. Ancak güneş sistemi kara delikte çıkıp yeni bir hayatın başlangıcına neden olursa, yeni hayat sürecekler için iyidir. Yani evrendeki olaylar hem iyi hem kötüdür. İnsan kendine odaklı olarak iyi ve kötü sınıflandırması yaptığından mutlak iyi ve mutlak kötüyü bulması mümkün değildir.

Kötülüğün ezelden var olduğu ve ebedi olarak da var olacağı düşüncesi her şeyin sonradan yaratıldığı düşüncesi ile bağdaşmayacaktır. Ancak cehennemin ebediliği kabul edilirse kötülüğünde ebedi olacağı sonucuna ulaşılır. Cehennem bir kötülük müdür? Yüksek ateşte kristale dönüşmek için yanan kum tanesi kötülük mü görmektedir? Hayata bakışınıza göre cevap değişmektedir. Kötülük sonradan yaratıldı ise neden yaratılmıştır ? Buna ilişkin yüzlerce fikir geliştirilmiştir. Kuran’ dan anladığımız;  insan yaratılmadan önce melekler vardı ve kötülük problemi yoktu. Melekler zaten  dünyada kan dökecek ve kötülük yapacak insanın neden yaratıldığını sorgulamışlardı. Yani insanla birlikte sonradan  kötülük yaratılmıştı. Kötülüğün ezeli ve ebedi olmadığını düşünüyorum.

Kötülüğü hissedecek olan canlı varlıklardır. Ancak bilimsel gelişmeler cansız varlık teorisinin doğru olmadığını göstermektedir. Varlıkların temel yapı taşının atom olduğu düşüncesi atomdan daha küçük yapıların bulunması ile sarsılmıştır. Atomun ne olduğu tam olarak çözülememişken daha küçük yapıların varlığı, bilimsel düşüncemizde yeni gelişmelere neden olacaktır. Atomların da  canlı olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak canlının temel yapı taşının karbon atomu olduğu düşünülürse,  cansız olma ihtimali azdır. Üstelik atom yapısının bozulması halinde çok büyük enerjiler ortaya çıkmakta kötü olarak sınıflandırdığımız atom bombası milyonlarca canlıyı bir anda yok edebilmektedir. Daha ilginç olanı ise yeni bir atomun oluşmasında da büyük enerjiler oluşmaktadır. Nükleer santraller bu mantıkla çalışmaktadır. 50 atom birleşip bir molekül oluşturabilmektedir. Bu organik moleküller bir araya gelerek aminoasitleri oluşturmakta, 20 çeşit aminoasidin birleşerek zincir oluşturması sonucu proteinler meydana gelmektedir. Hücrenin yapısı proteinler tarafından meydana getirilmektedir. Bir hücre zarı dahi  milyarlarca proteinden oluşmaktadır. Trilyonlarca hücreden oluşan insan vücudundaki her hücrenin içerisinde , milyonlarca farklı biyolojik olay gerçekleşmekte, trilyonlarca hücreden her biri canlı varlık  gibi özellik göstermekte, vakti geldiğinde bölünüp ve yeni hücreler meydana gelmektedir.  Konuyla alakasız gözüken bu biyolojik bilgi;  kökenimizi belirleyip süreç hakkında fikir sahibi olmak içindir. Canlılığın ve cansızlığın iç içe geçtiği trilyonlarca atomlar,  bilinmeyen bir iç güdüyle yahut bir parçacıkla bir araya gelip inanılmaz organlar ve cisimler meydana getirebilmektedir. Sonunda da atomlar bir şekilde kalmakta ancak cisimler şekil değiştirmektedir. Yani ruhla atom yahut daha küçük parçacık  arasındaki bağlantı kurulabilse,  belki de iyi ve kötü hakkındaki düşüncelerimiz tamamen değişecektir.  

Kütlenin, enerjiden meydana geldiği bulgusu bir çok teorinin de çökmesine neden olmuştur. Çünkü ağırlığı ve hacmi olmayan bir enerji trilyonlarca ton kütleyi meydana getirmekteydi. Sonuçta insan da bir kütle sahibidir. İnsan bedeni sağken vardır. Öldükten sonra toprak yahut kül olur, maddi varlığı şekil değiştirmiştir. Yani maddi varlıklar hem var hem yokturlar. Bu gün için kabul edilen teori her şeyin kaynağının saf enerji olduğu yönündedir. Saf enerjinin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu bilemiyoruz. Ancak akıl almaz bir gücün varlığı "Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi" tarafından yapılan deneyle kanıtlanmıştır. İnsan,   saf enerjinin kütleye dönüştürdüğü bir varlıksa ve sonuçta kütle de enerjiye dönüşüp aslına rücu ediyorsa iyilik ve kötülük kavramını anlamsız kalmaktadır. Dünya hayatındaki acılarımız rüya alemindeki acılarımız gibi olmakta, sadece algılardan ibaret kalmaktadır.

Yaratıcının , dünyayı en mükemmel şekilde ve insan için yarattığı fikri de bilimsel gelişmelerle çürütüldü. Dünya,  insan için mükemmel olmadığı gibi sadece insan için de yaratılmamıştı. Çöller, dağlar, volkanlar, fırtınalar gibi dünyada binlerce olumsuz etmen vardı. Milyonlarca canlı türü de dünyayı insanla paylaşıyordu.  Evrenin dünya etrafında döndüğü fikri de ; sayısız sistemler ve galaksiler karşısında dünyanın büyüklüğünün  kum tanesi kadar dahi olmadığı anlaşılınca çöktü. İnsanın kendisi de mükemmel değildi. Açlığa ve susuzluğa karşı dayanıksız olduğu gibi binlerce sakat insan vardı. İnsan aklı da mükemmel değildi. Kendi yarattığı sanal zekalar dahi insandan milyonlarca kat daha bilgili ve akıllıydı.

Kötülük probleminin hayvanlar ve diğer canlılar için ne anlama geldiği bilimsel olarak henüz tam olarak ölçümlenmemiş olmakla birlikte evcil hayvanların kaba ve sert davrananlara tepkisi ile iyi davrananlara tepkisi çok farklı olmaktadır. Kesilen bir hayvanın verdiği tepki de acı çektiğini açık bir şekilde göstermektedir. Bitkiler için de benzer gözlemler yapılmıştır. Örneğin orkide düşkünleri her gün çiçekleri ile konuşup onların daha gür ve canlı çiçekler verdiklerini söylerler.

Günlük yaşantımızda karşılaştığımız ve yaşadığımız kötülükleri nasıl anlamlandıracağız? Her gün dünyanın her bir köşesinde birileri birilerini öldürüyor ve kötülük yapıyor. Kötülük genelde yapanın yanında kar kalıyor. Mazlum sürekli mazlum zalim sürekli zalim kalıyor. Yaratıcı neden müdahil olup kötülüğü engellemiyor? Kötülük niçin var oldu?  Kötüyü yaratmasa idi ne olurdu? gibi yüzlerce sorunun cevabı da esasen binlerce yıldır tartışılmasına rağmen halen bulunmuş değil. Kimilerine göre “kötü” olmasa idi “iyi” nin anlamı kalmazdı. Sadece iyilik meleklerinin yer aldığı bir evren,  can sıkıcı ve gelişmeye açık olmazdı. Vahşi hayatta iken kötülük problemi daha az sorun teşkil ederken medenileşme ile birlikte kötülük problemi üzerine düşünceler ve eleştiriler artmaktadır. Medeniyetten uzaklaştıkça kötülük bir realite olarak kabul edilmekte bunun değiştirilmesi için herhangi bir düşünce ve çaba sarf edilmemektedir. O halde kötülük problemi esasen medeniyetin ve insan aklının gelişmesine bağlı olarak gelişmekte ve değişmektedir. Zamana, zemine, kültüre ve kişilere bağlı olarak değişen ve  duygusal faaliyetlerden çok etkilenen kötülük probleminde,   iyiyi ve kötüyü nasıl ve niçin ayırt edip tanımlayacağız?

Esasen konu bu kadar karmaşık değil. Öncelikle “iyi” ve “kötü” nün mutlak tanımlamasını yapmamız mümkün değildir. Çünkü evren,  bizim dahlimiz olmadan ve bilgimiz dışında yaratılmış ve halende yaratılışı devam etmektedir, evrenin genişlemesi de bunun kanıtıdır.  Yaratıcıyı, yaratılışı, evreni, dünyayı, hayatı, varlıkları ve ilişkileri küçücük beyin hücrelerimizle ve çok sınırlı bilgilerimizle, faydacı bir zihniyetle açıklamaya çalışmak doğru sonuçlar vermeyecektir. İnsan beyni tanımlamakta güçlük çektiği kavramları,  karşıtları ile anlamlandırmaya çalışır. “Her şey zıddı ile kaimdir “ mantığı  düalist bir düşünceyi önyargı olarak kabul eder. Halbuki düalist yapı Tevrat ın getirdiği mesajla yıkılıp yerine “TEK ” liğin hakim olduğu bir düşünce sistemi kurulmuştur. Düalist sistem sürekli çatışmayı doğururken tekliğin hakim olduğu sistemde birlik ve düzen hakimdir. Bu yüzden evrensel anlamda kötü ve iyi yoktur.

Dünya üzerindeki iyi ve kötü kavramlarında ise; deprem, fırtına  gibi doğal olayları bu günkü teknoloji ile önlememiz mümkün olmadığından bu olayları iyi yahut kötü olarak adlandırmaktan yerine bu tehlikelerden korunmak için gerekli önlemleri almak gerekiyor. Doğal olaylar sebep- sonuç döngüsü üzerine kurulu bir sistemdir. Sistemin kurgusu insan tarafından yapılmadığı gibi çevrenin kirletilmesi gibi insan tarafından yapılan tahrifatın olumsuz sonuçları da kötü olarak insana doğrudan yansımaktadır. Sosyal ve bireysel ilişkilerden kaynaklanan iyi ve kötü olaylar  ise;  insan olarak değiştirebileceğimiz ve müdahalede bulunabileceğimiz alanlardır. İyi yasalar ve iyi yönetimle  sosyal ve bireysel kötülükleri önleyebiliriz. Eğitim seviyesi yükseldikçe bireysel kötülükler azalmaktadır. Şeffaflık ve denetim sağlandığında kötülüklerin oranı düşmektedir. Yani sosyal ve bireysel kötülükler; insan davranışlarının sebep ve sonuç ilişkisinden doğmaktadır. Savaşlar devletlerin ekonomik çıkarına dayalıdır. Devletler yahut ekonomik çıkarlar ortadan kalktığında savaşta olmayacaktır. Yaratıcının sosyal ve bireysel kötülüklere hiç müdahale etmediği söylenemez. Çünkü hepimiz, kötülük yapan bir çok kişinin daha  dünyada iken bir takım cezalara uğradığına şahit oluyoruz. Hatta yaptığımız iyiliklerin karşılığında beklemediğimiz mükâfatlarla da karşılaşıyoruz. Ancak yaratıcının sosyal ve bireysel kötülüklere müdahalesinin başlangıç ve sınırını bilemiyoruz. Asıl canımızı sıkan da bu belirsizliktir.  

İnsanoğlu, önce Yunan düşüncesinin etkisi ile yaratıcıyı insan gibi düşünüyor, O’ nun insan gibi davranmasını bekliyor, O ‘na  ne yapması gerektiğini söylüyor, sonra istediği olmayınca bu nasıl yaratıcı deyip inkar ediyor. İslam inancı bu düşünceyi yıkmıştır.

“ De ki: O, Allah'tır, bir tektir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamıştır.  Kendisi de doğmamıştır "Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir." (ihlas suresi)

 Allah göklerin ve yerin nuru(nun kaynağı)dır. O'nun nurunun sembolü, içinde kandil bulunan bir ışık mahalli gibidir. O kandil kristal bir fanus içindedir. Öyle bir fanus ki, sanki inci gibi (parıldayan) bir gezegen. O kandil, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından elde edilmiş bir yakıtla tutuşturulur. Öyle ışıltılı bir yağ ki, neredeyse ateş değmeden bile ışık saçacak: nur üstüne nurdur! Allah, isteyeni nurunun (peşine takarak) doğru yola iletmeyi diler. İşte Allah insanlara böyle misaller vermektedir: zira her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen yalnızca Allah'tır. (nur 35)

 Bu ayetlerde, Yaratıcının bütün maddi ve bedensel  benzetmelerden uzak olduğu belirtilmiştir. Ayetlerin hiçbir bilimsel gelişmenin olmadığı enerjinin ve metafiziğin bilinmediği 1500 yıl önceki  Arabistan da kabile hayatı yaşayan insanlara hitap ettiğini de hatırdan çıkarmamak gerekir. Yani insanın kötülük gördüğünde kötülüğü  kendisinin düzeltmesi gerekirken yaratıcısını çağırıp müdahalesini istemesi O’ nun kendisine benzediği yanlış inancına dayalıdır. Yukarda meallerini yazdığım, Enbiya, Kehf ve Sad surelerindeki ayetler ; olayların bizim baktığımız boyutların dışında da bir boyutları olduğunu ve o boyutun insanların bilgisine  kapalı olduğunu belirtmektedir.  

Sevgilisinin ihanetine uğramış bir kişi dahi o anda dünyayı ateşe vermek ister. Çocuğu öldürülmüş, tecavüze uğramış, evi yağmalanmış veya yaralanmış bir annenin duyguları, o anda bütün evreni yok etmeye yetecek büyüklüktedir. Her dakika milyarlarca insan milyarlarca ilişki nedeniyle iyilik yahut kötülük duygusuna kapılmaktadır. İyilik ve kötülükle ilgili genel bir sınıflandırma yapılabilirse de bunlar zaman , zemin ve kültüre göre de değişebilmektedir. Örneğin insanın ışınlanması yahut başka gezegenden gelecek canlılarla ilişkileri esnasında oluşacak iyi ve kötü kavramları da bu günkünden farklılık arz edecektir. Bu yüzden kötülük problemi;  irademizi ortadan kaldıracak yahut sorumluluğumuzu değiştirecek nitelikte bir  konu değildir. Fikir jimnastiği bakımından faydalı ancak pratik yaşamda herhangi bir yararı yoktur.

Kötülük probleminden hareketle yaratıcıyı inkar da sorunu çözmemekte daha karmaşık hale getirmektedir. Çünkü bu defa yaratıcıya yüklenen bütün suçlar, tesadüfen var olduğu iddia edilen doğaya yüklenecektir. Tesadüfen var olan bir yaratıcıyı sorgulamak aklen muhal ve daha zor bir durumdur.  İnkar halinde , bütün kötülükler sineye çekilip kabullenmek  zorunda kalınacaktır. Haksızlığa, tecavüze ve binlerce kötülüğe uğramış bir kişinin bu kötülükleri yapanla hiçbir zaman hesaplaşamaması , böyle bir ümidinin de olmaması çok acı ve kötü bir durumdur. Yani faydacı bir felsefe ile dahi , inkar yerine kabul insan için daha tatminkar sonuçlar doğurmaktadır.

İnsan vücudunda, kötülük duygusunu sınırlandırıp kontrol edebilen ciplerin takılı olduğu bir medeniyete doğru ilerliyoruz. Gelecekte muhtemelen GDO ları değiştirilmiş laboratuvar insanları yaşayacak dünyada. Kötülük dürtüsünü,  kontrol edebilen insan,  daha huzurlu ve mutlu olacaktır. İyi ve Kötü dahil bildiğimiz bütün kavramların da anlamları değişecektir gelecek medeniyette. 50.000 yıl önce yaşamış insanla bu günkü insanın iyi ve kötü anlayışları  aynı olmadığı gibi gelecekte de aynı olmayacaktır. Ancak iyi ve kötüden birisini seçme hakkı elinden alınmış insanı, bu günkü anlamda bir insan olarak tanımlamak mümkün müdür?

27.03.2022

 

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler