KELEBEĞİN RÜYASI: RENE DESCARTES
(1596- 1650)

KELEBEĞİN RÜYASI: RENE DESCARTES (1596- 1650)

Her çözdüğüm matematik problemi, daha sonra başka bir problemi çözmeye yardım edecek bir kural koydu.
Rene Descartes 

Bir rüya görüyorsunuz, kötü adamlar sizi kovalıyor veya vahşi bir hayvandan kaçıyorsunuz… Uzaklaşmaya çalışıyorsunuz, ancak koşamıyorsunuz, çığlık atmak istiyorsunuz ama sesiniz çıkmıyor… (rüya dedim ama korkarım bir kâbus anlatmaya başladım🤦🏼♀️) Şimdi tam bu durumda sizlere iki seçenek sunuyorum 💭

a)    Ter içerisinde ve aynı korkuyla uyanıyorsunuz

b)   Bir şekilde fonda kaçmaya çalışırken, rüyada olduğunuzu fark edip rahatlıyorsunuz…  

Hangi seçeneğin yakın geldiğinden bağımsız devamında bazı meraklı sorular kaçınılmaz olarak aklımıza takılabilir. Mesela rüyada olduğumuzu nasıl bilebiliriz? Ya da tam tersinden bakarsak uyanık olduğumuzdan nasıl emin olabiliriz? Rüya haline ilişkin bu meraklı sorular size de yakın geliyorsa, 17. yüzyıldan Descartes ile belki ortak yönleriniz olabilir😎

Descartes da başlangıç noktası olarak benzer bir şüpheyle “bildiğimizi varsaydığımız her şeyi nasıl bildiğimizden emin olabiliriz” diye sorar. Belki de uyanık değiliz ve bir rüyanın içindeyiz, belki yaşamımız anlık bir kelebeğin rüyasından ibaret 🦋 Ya da değil, ancak nasıl bilebiliriz? 🤔 Bu meraklı sorular ve düşünce güzergahı bizleri devamında Modern Felsefenin ilk adımlarına davet eder.🌱

Modern Felsefe’ye Geçerken… Modern Felsefenin babası Descartes’ten Hegel’in “Nihayet eve vardık” diye bahsettiğini söyleyerek havalı bir giriş yapalım 🚀 Hukuk eğitimi almış, bilim insanı, matematikçi (Kartezyen koordinat sisteminin de babası), asker ve filozof Rene Descartes’ı tüm bu sıfatlarının ötesinde efsanevi “Düşünüyorum, öyleyse varım.” sözüyle tarihsel bir referansla selamlıyoruz. Bugünün zihin felsefesi dahil birçok alanda Descartes’in ortaya attığı yaklaşımların nasıl aşılabileceği, akıl-beden düalizmi karşısında nasıl bir konum alınabileceği tartışılmaya devam ediliyorsa belki de hala 17. yüzyıldan bir dehayı anlamaya çalışıyoruz.

Yaşam öyküsünden başlarsak Descartes, 1596’da La Haya’da Fransa’da dünyaya gelir. Doğumu sırasında annesi hayatını kaybettiği için, kendisini babaannesi ve büyük amcası büyütür.  Sonrasında 11 yaşında Cizvit okuluna yazılıp, parlamento üyesi babasının da isteğiyle hukuk eğitimi alır. Ancak hukuk kariyeri yerine seyahat etmeyi tercih eder ve orduya katılır. Bu dönemde Hollandalı düşünür ve bilim insanı Isaac Beeckman ile tanışması ise hayatının yönünü değiştirir.

Peki Descartes nasıl Modern Felsefe’nin babası oldu? Eğer sadece Descartes’i “Meditasyonlar” ve “Yöntem Üzerine Söylev” eserlerine bakarak izlediği felsefe güzergahına açıklama getirmeye çalışırsak, bir “mucize” ile karşı karşıya kaldığımız tuzağına düşebiliriz. Dolayısıyla biraz daha geniş bir bakış açısıyla 17. yüzyılın mega trendlerine bakmaya sizleri davet etmek isterim.

 Orta çağda kilisenin çok daha güçlü olduğunu, inancın bilimin önünde konumlandığını ve skolastik düşünce yaklaşımının hâkim olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte Descartes’in de sahneye çıkmaya başladığı bu dönemde bilim dünyasından sarsıcı haberler gelmekteydi. Mesela Macellan ile dünyanın yuvarlak olduğu kanıtlanmıştı, Kopernik ve Galileo önceki tüm doğruları sarsan yeni yaklaşımlar öne sürüyordu. Artık dünya evrenin merkezinde değildi, diğer gezegenlerle birlikte güneşin etrafında döndüğü biliniyordu. Aristoteles’in hediyesi kesin doğrular, yeniden sorgulanıyor, neyi bilip bilemeyeceğimiz, neyin kesin bilgi neyin daha şüpheli olduğu açık açık tartışılıyordu. Bilim tüm zorluklara rağmen yükselişini sürdürürken, eş zamanlı olarak kilise de güç kaybediyordu. 

Çocukken yığınla yanlışı doğru kabul ettiğimi fark ettim. Rene Descartes

Arka plandaki kurgu şüphecilik lehine hareketlilik kazanırken, Descartes hem aldığı Cizvit eğitiminin kısa kaldığı ile yüzleşir, hem de yirmili yaşların verdiği heyecanla “yeni bir bilim” keşfettiğini ve bunu bir kitap ile açıklayacağını ilan eder. Sepetteki elmaların çürük olduğu herkes tarafından fark edilse de, elmaların tümünün çürük olma olasılığı hala tartışılan bir detay olarak kalır. Tüm bu şüphelere yanıt bulma heyecanına karşın aradan yıllar geçmesine ve büyük vaatlerine rağmen Descartes “yeni bilime” dair bir şey yazamaz. Yarattığı beklentinin karşılıksız kalması doğal olarak dedikoduları da besler. Hatta kendisine bu nedenle “celebiris promissor” -böbürlenen ancak bir şey üretmeyen- dendiğini de farklı kaynaklarda görebiliriz. Bu söylentilere karşı arkadaşına (Marin Mersenne) yazdığı bir mektupta “daha önceki çalışmalarında vardığı sonuçları değiştirdiğini ve yeniden başladığını” söyleyerek biraz daha kredi almaya çalıştığını varsayabiliriz belki de. Descartes’in tarafından bakmaya çalışırsak çok daha büyük bir hayal ile karşılaşırız.  Ortaya koyacağı model bugün ve yarın tüm olası sorulara yanıt olacak, gelecekte hiçbir düşünür şüphe ile yeni bir bilgi arayışına girmek için bir ihtiyaç dahi hissetmeyecekti… Büyük hayallerin biraz zaman almasına anlayış göstermek gerekebilir 🚀

 Hayaller böyleyken aslında olan ise bugünden ve Jung’un referansıyla baktığımızda, çoğumuza tanıdık gelecek deneyimlediğimiz/ ya da deneyimleyeceğimiz bir gerçekti. Descartes 40’lı yaşlarına yaklaşıyordu, ilk 40 yıl deneme ise, artık doğrularını/ inançlarını daha da güçlü bir şekilde sorguluyordu. Birkaç yıl sonra da (1637) çalışmalarını Yöntem Üzerine Konuşma (Discourse on Method) kitabında paylaşır. Muhtemelen bu gecikmenin heyecanıyla kitabın önsözünde otobiyografik tatta keşif yolculuğunu birinci tekil kişi üzerinden aktarır. O dönemde örneği olmayan bu özgüvenli duruş, sonrasında “modern” döneme geçişin bir doğal yansıması olarak bile yorumlanır.

Eğer güvenilir olan bilimlerde herhangi bir şeyi tesis etmek istiyorsam, hayatımda ilk defa her şeyi tamamen yıkarak ta temelden yeniden başlamanın zorunlu olduğunu anladım. Rene Descartes

 Descartes’in tefekkürü 💭

Bilimin kredi kazandığı bu dönemde Descartes sorularının çerçevesini çok net çizer. “Evren var mıdır?” “Madde var mıdır?” gibi sorular kilisenin alanında kalıyorsa, tartışma ve derinleşme sorularının bir sonraki aşamadan başlayabileceğini kabul eder. Ve soruları içinde bulunduğumuz sistemin işleyişine doğru olur. Dünya evrenin merkezinde değilse, tüm gezegenler bizim etrafımızda dönmüyorsa “Acaba doğru sorulara mı odaklanıyoruz?” ve/ya “Herhangi bir bilgiden nasıl emin olabiliriz?” gibi sorularla ilerlemeyi seçer. “Tefekkür” süreci de tam olarak böyle başlar, sonrasında da meşhur altı günlük Meditasyonları ortaya çıkar. Meditasyonlara başlarken ilk gün her şeyi sorgulayan Descartes, üçüncü güne geldiğinde Tanrı vardır gibi bir netliğe kavuşur.  Ancak kendisini tutarsızlıkla yargılamadan önce lütfen hatırlayalım 17. yüzyıldayız🤔 Descartes geriye baktığında sadece Orta Çağ düşünürlerini görüyor ve aldığı dini eğitimin yansımaları da tabloya dahil… Ancak Descartes bu kesin yargısıyla değil,  ortaya attığı rasyonalizmi büyüten sorularıyla ve Modern Felsefenin babası olarak görülür 🌱 

Altı günden oluşan Meditasyonlarını merak ederseniz, tadımlık birkaç not…

📌 Birinci gün: Her şey bilinmez ve belirsiz ve hiçliğin dünyasına giriş – Çünkü bilimsel dünyadaki zeminin yer değiştirmesi şüpheci soruları da felsefeye taşır 

📌 İkinci gün: Ben neyim? Düşünen, kuşku duyan, anlayan, onaylayan, isteyen bir varlık. Ayrıca rüya görüp, hayal kurabilen ve duyusal algılara sahip bir varlık.

📌 Üçüncü gün: Tanrı kesinlikle vardır.

📌 Dördüncü gün: Hatalardan kaçınmanın bazı yolları

📌 Beşinci gün: Tanrının varlığına yönelik olağanüstü kanıtlar…

📌 Altıncı ve son gün: Tüm kuşkular bir kenara atılır ve yeni bir bilimle tanışmaya hazırlanılır.

Meraklısına önemli ek not: “Cogito ergo sum” Meditasyonların orijinal baskısında yer almaz, daha sonraları yapılan bir çeviride “Düşünüyorum, öyleyese varım.” ifadesine yer verilir. 

Zihinsel bu yolculukta Kartezyen yaklaşımı tanımlarken Descartes, zihin ve bedeni ayrı ayrı ele alır. Tüm övgüyü ise tahmin ettiğimiz gibi zihin alır, çünkü düşünen taraf zihnimiz. Düşünüyorsak nedense emin olabileceğimiz sadece düşüncenin varlığı demeden, düşünceyi üreten insanın varlığını kabul etmiş oluruz. -Bu eleştirinin referansı ise Pierre Gassendi’nin Descartes’e yazdığı mektuplar- Ancak bedenin varlığından emin olmak o kadar da kolay değil. Bedenimiz ve geriye kalan her şey belki de bizim düşüncelerimizin bir yansıması. Matrix filmiyle bu senaryoya ruhumuzu hazırladık sanırım, Neo’nun yeniden doğuşunu hep birlikte hatırlamış olabiliriz😎

No alt text provided for this image

Eğer sadece düşüncelerimizden emin olabiliyorsak ve Descartes’e göre bu durum bizim de düşünebildiğimizi ve var olduğumuzu kanıtlar. Döneminde ve sonrasında bu yaklaşım birçok eleştiri alsa da batı felsefesi yeni bir yol ayrımına böylece kavuşur. Küçük bir ek not bu platformda atladığım Orta Çağ düşünürlerinden Aziz Augustinus’dan gelebilir “Var olmayan biri aldatılamaz o halde aldatılmışsam varım.” cümlesinin izlerini Descartes’de yakalamak isterseniz.

Descartes düşünce ve düşünen kişi arasındaki geçişi derinleştirmese de dünyayı zihin ve madde olarak ikiye bölmeyi başarmıştı. Ancak yine de kilise öğretisinden hala çok uzakta değildi, ruh ölümsüz ve beden ise toprağa dönüşecekti. Akılcılığı öne çıkarması duygu ve merhameti dışlamakla olabilirdi ve modern dünyayı da bu şekilde müjdelemişti.

Descartes Meditasyonları yayınladığı zaman (1641) ünü bir deha olarak tüm Avrupa’da çok yaygınlaşır. İsveç kraliçesi de birkaç yıl sonra kendisini ülkesine davet eder, ancak bu kez felsefi bir tez değil, kraliçenin talebiyle bir komedi yazmak üzere.  İsveç Kraliçesi Descartes’ten felsefe dersleri vermesini talep eder, ancak derslerin sabahın erken saatlerinde başlamasında ısrar da eder. Haftanın üç günü 05:00’de başlayan dersler ve İsveç’in soğuğu Descartes’e ağır gelir, kendi ifadesiyle “Kayalar ve buzlar arasındaki ayılar diyarı İsveç’te” hayatını kaybeder.

🎯 Sabahın çok erken saatlerinde olmamasına özen göstererek Descartes’i bugüne ve Yönetim Kuruluna davet edersek…

Akılcı yaklaşıma verdiği krediyi çiçek benzetmesiyle hatırlarsak… Varsayalım bir çiçeği anlamaya çalışıyoruz, eğer çiçeği parçalara bölüp mikroskobun altında hücre yapısını tanımlayacaksak çiçeğin başına gelenlerden Descartes’i sorumlu tutabiliriz 🧐

Ancak bugün hepimiz deneyimliyoruz ki çiçek bütün olarak çok daha fazlası, güneşle ve arıyla kurduğu ilişkiyi akılcı cümlelerle ve laboratuvardaki deneylerle sınırlı kalarak açıklamakta başarılı olamayabiliriz. Akıl ve duyguları ayırmayı iş dünyasının yıllarca profesyonellik olarak tanımladığını biliyoruz, hatta sezgileri işin içine karıştırmayı neredeyse zayıflık olarak gördüğünü de ekleyebiliriz. Ancak tüm krediyi biraz payı olsa da, 17. yüzyıla ve Descartes’e vermek biraz haksızlık olabilir diye düşünüyorum🙋♀️

Yine de şüpheci tarafından ortak bir başlangıç noktası yakalamayı hayal edebiliyorum. Kendi eserlerini çıkardığı dönemde zeminin yer değiştirmesiyle bugünün dünyasındaki anlamlandırmakta zorlandığımız değişim süreci arasında belki de sandığımızdan çok daha fazla ortak nokta var. Bugün kurumsal dünyadaki oyunu şekillendiren kilit isimlerle bir araya geldiğimiz buluşmalarda hiç yıkılmaz dediğimiz büyük plazalardaki yeni dünyayı konuşuyoruz, yanıtlardan çok bol şüphe/ merak içeren sorular sormaya çalışıyoruz. Bazı elmaların çürük olduğunu birbirimize itiraf ediyoruz ancak tüm sepetten de vazgeçmeye gönlümüz ve nefesimiz olmadığını biliyoruz.

Descartes ile yeniden yetenekleri çekmeye ve iş modellerini tanımlamaya çalıştığımız bu dönemde meraklı sorularımız neler olurdu 🌱

📌 Sadece rakamlardan doğru değerlendirdiğiniz ancak içinize o kadar da sinmeyen bir başarı öykünüz var mı? Yönetim Kurulundaki arkadaşlarınızla paylaşmaya ruhunuz/ cesaretiniz de varsa nefis bir yerde olabiliriz… Tevazu diğerlerinin de cesaretini büyütecektir ne de olsa 🙏🏼

📌 Bugün iş yaşamınızda ilk gününüz olsa ne yapmayı seçerdiniz? Sepetinizdeki hangi elmaların çürük olduğunu düşünüyorsunuz/ ya da Descartes’den izin alarak küçük bir ek yapalım hangi elmaların çürük olduğunu seziyorsunuz?

📌 Bugün bir parçası olduğunuz bu kurumu yeniden kuracak olsanız, nasıl tasarlardınız? Son birkaç yılda asla değişmez dediğiniz nelerin değiştiğine şahit oldunuz? Mesela öne çıkan uzmanlıklar şir dediğiniz ancak değişmediğine şahit olduklarınızı da alabiliriz...

📌 Bildiklerimizin bir adım gerisine gidersek, hangi varsayımlarımıza, ön koşullarımıza şüphe ile yaklaşırdınız? Küçük bir ipucu isterseniz, bugünkü müşterilerinizi düşünün, hatta onların da müşterilerini düşünün, onların hayatı nasıl değişiyor, nasıl hissediyorlar diye sorun. Hatta gözlemleyin, biraz sohbet bile edebilirsiniz belki... Şimdi neler kesinlikle değişmez diyorsunuz oradaki cümlelerinize bir bakın ve biraz daha şüpheyle yaklaşsanız sanki hiç deneyiminiz yokmuş gibi neler sorardınız? Bu arada tüm Yönetim Kurulu olarak birlikteysek, o zaman birbirimizin varsayımlarını ve şüpheli sorularını da "dinleyelim"🌱

Burada Choluteca Köprüsünün gerçek hikayesini hatırlayabiliriz. Honduras kasırga bölgesi ve Choluteca nehrinin üzerine inşa edilecek köprü için ihaleye çıkılır. Yıl 1996 ve şartname koşulu kasırgaya dayanıklı olması tabii ki... Sonrasında bir Japon firması ihaleyi kazanır, iki yıl süren inşaat sonrasında köprü açılır. Buraya kadarki kısım hikayenin pembe kısmı, sonrasında aynı yıl Mitch Kasırgası'nda 7.000'den fazla kişi hayatını kaybeder ancak köprü sağlam kalır. Bununla birlikte nehir yatağını değiştirir ve köprüye gelen/ giden yollar yıkılır. Bugün Choluteca Köprüsü hiçbir yerden hiçbir yere giden bir köprü olarak öylesine duruyor, hikayesiyle birlikte 🔗 Ez cümle sarsılmaz gerçeklere değil, şüpheli sorulara ihtiyacımız var 🌱

No alt text provided for this image

Bugün belki de vardığı sonuçlardan daha çok, yola çıkışındaki şüpheci sorulardan ilham alabiliriz, ne de olsa bilmediklerimiz bildiklerimizden daha fazla… O zaman sorularımız ve merakımız bol olsun 🌱

Mine, Urla

Dr. Mahmut Demirkan

İK Profesyoneli, Eğitimci, Yazar

2y

Mine Hanım, düşündüm de, Descartes’ı bu haftaki YK toplantısına almasak mı? Zira YK’nun kafası bu aralar çok karışık. Dünya hali biliyorsunuz; piyasaların durumu ortada, krizler bir tarafta, savaş öte tarafta. Belirsizlik had safhada... Bir de üyelerin arsına Descartes’ı alırsak; o da üyeleri 6 günlük meditasyona ikna etse, belirsizliğin ve çevikliğin kol gezdiği bir dünyada nice olur halleri. Üstelik bu haldeyken elmaların hangilerinin çürük olduğuna nasıl karar verecekler? Sezgileriyle mi yoksa müşterilerinin ihtiyaç ve beklentilerine göre mi?   Zaten Descartes’in başarısız bir İsveç deneyimi var. Ortalığı karıştırmasak. Ne dersiniz? Emeklerinize sağlık, sevgiyle kalın.

Doğalgaz faturasının gelmesiyle son bulan daydream 🫥

Beğen
Yanıtla
Ece Süeren Ok

Wellbeing@work Leader , Strategic HR, PERYÖN Ege YK Başkanı

2y

Sorularına cevaben düşündüklerim var. Cesaretiniz olsaydı kısmı bana çok yakın geldi yine. Ama soruyu o şekilde sormamıza iten şeylerin ne zaman ortadan kalkacağını merak ettim, ya da belki de kalkmayacağını kabul etmenin neden bu kadar zor olduğunu. Aslında soruların, başka sorulara kapı açtı ve sevdim yine açılan kapıları🙏🏻Bir de Neden 6 gün diye merak ettim ben de? 🥰

Nermin Yaman

Organizasyonel Gelişim ve Eğitim Müdürü, AGS Medikal | Yüksek Lisans

2y

Harika bir yazı daha kaleminizesağlık👏🏻👏🏻

Aziz Uygar Kılınç MBA, SPK, CSM

Scrum Master at Turkiye Is Bankasi , Scrum & Agile Enthusiast, ICF-ACC, ICF-ATF, LeSS, PSM-II, PSPO-II, PAL-I, PAL-EBM, SPS, PSD I, PSK I, PSU I, CIIP-III, PSFS, PSPBMS, PSM-I, PSPO-I

2y

Her hafta olduğu gibi bu hafta da muhteşem 🙏🙏👏👏😊😊

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler