Koçluk Gözüyle Filmler: “Ters Yüz – Inside Out”
IK Blogger’ı Ali Cevat Ünsal ile birlikte 2015 yılı başından itibaren bazı filmleri koçluk gözüyle değerlendirip blogumuzda ortak olarak paylaşmaya başladık. Bir müddet ara verdiğimiz koçluk gözüyle filmler serisine güzel bir animasyon filmle devam ediyoruz: Ters Yüz
Bir olaya bakışımızı ve davranışlarımızı nelerin etkilediğini biliyor muyuz? Bu filmde fantastik bir şekilde duygularımızın, aldığımız kararlarda ne kadar ve nasıl etkili olduğunu izliyoruz. “Kafamız karışık, duygularımız darmadağın” dediğimiz durumlarda aslında filmde olduğu gibi duyguların olayı kontrol altına almak için yarıştığını görüyoruz.
“Duygu yüklü büyük film” sloganı olan filmde çok önemli bir detay var; Kaptan köşkü yalnızca bir duyguya ait değil. Mesela duyguların bulunduğu departmanda kaptan köşkünde oturan neşe her olaya ve her duruma eğlenceli yaklaşılması gerektiğini düşünüyor. Bir çocuk için olması gereken en önemli duygu neşedir diye sürekli hâkimiyeti elinde bulunduruyor. Peki, bir çocuk sadece neşe ile büyüyebilir mi? Hayır. Zaten filmin adı da ters-yüz. Her duygu önemli. Mesela neşe duygusunun korkuyu kullanması gerektiği, üzüntü duygusunun yaşamın temel nedenlerinden biri olduğunu filmin ilerleyen sürecinde görüyoruz.
Filmden çıkardığım en önemli ders: Duyguların arasında ayrım yapmamalıyız. Sürekli neşeli veya sürekli üzüntülü olmamız gerekmiyor. Bu süreklilik bize bazı şeyleri kaybettirebiliyor. Filmde bu durum aile adası, muziplik adası gibi sabit anılarla anlatılmış. Eğer siz zorlama olarak neşeyi takınırsanız işte o zaman kaybedeceğiniz şeyler olabiliyor. Filmde neşe duygusuna ağırlık verilmiş. Ama biz çevremizde üzüntü veya öfke duygusuna ağırlık veren insanları görüyoruz. Peki ya gerçekten sürekli üzüntülü olan bir melankolik olmalı mıyız? Veya sürekli öfke saçan bir saldırgan? Zihnimizde çalışan duyguların en önemli görevi orada olup bazı durumlarda kontrolü ele almalarıdır. Yani biz sürekli aynı duyguda olamayız.
Koçluk eğitimimin başında benim için çok akılda kalıcı bir egzersiz yapmıştık. Egzersiz, kendimize en “ters” gelen, bizimle en az örtüştüğüne inandığımız bir karakter özelliği seçmekle başlıyordu. (Şımarık, kendini beğenmiş, bencil, içe kapanık, vs.) Sonra yaklaşık 1-2 saat kadar bu yabancı ruh hali ve davranış biçimine bürünüp, ona dönüşmemiz gerekiyordu. Benimki “primadonna” yani kendini beğenmiş/kaprisli idi. İlk başlarda ne kadar zorlandığımı ama 2 saatin sonunda o ruh halini kendimden beklemediğim kadar kusursuz yansıttığımı gördükten sonra “içimizdeki kaynaklar” derken neden bahsettiklerini anlamıştım.
Her birimizin içinde çeşitli sesler, yönler, kaynaklar var. Koçluk, bazı unuttuğumuz kaynakları ortaya çıkarmak için harika bir araç.
Pixar’ın 2015 anime filmi “Ters Yüz” bana bu deneyimimi hatırlattı. Film içimizdeki kaynakları keşfetmek, tüm duygularımızı tanımlamak ve dinlemek üzerine birçok ders barındırıyor.
Her duygu önemli ve faydalı: Duyguları iyi ve kötü diye ayırdığımız zaman (neşe iyi, hüzün kötü gibi) olumsuz olarak nitelendirdiklerimizi bastırma ve onların bize verdiği mesajı görmezden gelme eğiliminde oluyoruz. Oysa anda olmak ve farkındalık; var olan duygu, düşünce ve onların bedenimizdeki yansımasının ne olduğunu tanımlamak ve onları dinlemektir.
Koçluğun genellikle “iyi” ve “mutlu” hissetmek üzerine olduğuna dair bir yanılgı var. Koçlukta aslında tüm duygularımızla kabulde olmak var. Onları bastırmak yerine dinlemek… Çünkü bastırdığımız duygular bir noktada tekrar ve daha güçlü bir şekilde kendilerini ortaya çıkaracaklardır.
Duygular bedende kodlu. Dolayısıyla zaman zaman bedenimiz bize ağrılar ve rahatsızlıklarla bir mesaj veriyor. Ne kadar yok saysak da yok olmayacak mesajlar üstelik. Filmde de öfkenin, hüznün, hatta tiksinme de içimizdeki kaynaklar olduğunu ve zaman zaman onlara da kulak vermenin en bütüncül yaklaşım olduğunu görüyoruz. Duygularımızı sahiplendiğimizde her şey daha akışkan.
Bir anda birden fazla duygu gizli olabilir: Filmde Riley’nin iç seslerinden Neşe ve Hüzün, aynı anda var olduklarında ve birbirlerini dinlediklerinde Riley’nin farkındalığı artıyor. Aynı anın içinde genellikle birden fazla duygu gizlidir. Örneğin sizin için önemli bir sunuma çıkmadan önce heyecan ve stres duyguları ağır basıyor olabilir. Ancak aynı zamanda merak, keyif, gurur gibi duygular da hissediyor ve onların farkına varmıyor olabilirsiniz.
Siz de kendinize günün belli anlarında kısa bir checkup yapabilirsiniz. “Şu an bedenimde neler oluyor? Zihnimde neler var? Neler hissediyorum?” diye sorup dinlemeniz yeterli. Bunu gün içinde başkalarıyla deneyimlemek isterseniz de sıklıkla sorulan “Nasılsın?” sorularına “İyiyim” gibi genel cevaplar yerine bilinçli farkındalıkla, hatta dilerseniz kendinize bir duygu listesi yaparak daha kapsamlı cevaplar vermeye çalışabilirsiniz.
Duygular gelir ve geçer: Duygusal anlamda sağlıklı insanlar için duygular kalıcı değildir. Duygular da düşünceler gibi gelip geçicidir. Duygu halimizi değiştirmeyi seçebiliriz. Genellikle öfke gibi duyguları kendimize hak görüp bizi kızdıran hikayeleri zihnimizde tekrar ederek duygunun etkisini uzatırız. Bu filmde, tıpkı hayatta olduğu gibi diğer duyguları dahil ederek, genel ruh halimizi değiştirebileceğini görüyoruz.
Başkalarının duygularına tepki veriyor olabilirsiniz: Riley ve babasının sabotajcıları (koçlukta bizi geride tutan, eleştiren iç seslere verdiğimiz isimdir sabotajcı) birbirleriyle konuştuklarında, baba-kız açık bir iletişim kuramıyorlar. Bazen bir duygumuz, iletişimde olduğumuz kişinin duygusuna bir cevap olabilir. Bunu fark etmek ve yönetmeyi öğrenmek ise deneyimleyerek mümkün.
Tüm duygularınızı, iç seslerinizi kaynak olarak kullanmak için neye ihtiyacınız var?
Sevgiler,
Deniz