Kurumsal Kredilerdeki Bozulmanın Kısa Analizi

Kurumsal Kredilerdeki Bozulmanın Kısa Analizi


Son dönemde ekonomi yönetimi Keynesyen yöntemler ile ekonomiyi su üstünde tutmaya çalışırken, bankacılık sektörünün en az riskli iş kolu olarak değerlendirilen kurumsal bankacılık segmentine ait kredi portföyündeki hızlı bozulma gözden pek kaçmıyor. Nitekim bu bozulmanın bir bölümü artık basına düşen haberler ile de izlenebilir duruma gelmiş durumda. Hoş, Türkiye’de ekonomi basını deyince istisnalar dışında ekonomi magazini akla geliyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarındaki başarı öyküleri gerçek olsaydı, herhalde özel sektörümüz Japon özel sektörünü sollamıştı. Neyse bu yazı için bu kadar kara mizah herhalde yeterli. 

Tabii ekonomi (magazini) basınına düşen haberlerin, sadece buzdağının görünen kısmına işaret ettiğini unutmayalım. 

Banka genel müdürlerinin demeçlerinin cümle aralarında sık sık “yeniden yapılandırmalarda esnek yaklaşım gösteriyoruz.”, “her türlü şarta rağmen ekonomiye destek veriyoruz.”, “x,y,z sektörlerine banka olarak yapıcı olarak yaklaşıyoruz.” gibi sözler duyuyorsanız bilin ki bu sözler kredi portföylerinde hızlı bir bozulmanın kibarca dışa vurumudur. Serbest piyasa ekonomisinde bankalar ve diğer kurumların başlıca misyonu sürdürülebilir karı elde ederek, kurum değerlerini maksimize etmektir. Yoksa banka genel müdürleri yönettikleri kurumların, “Hilal-i Ahmer” kimliğinde olmadığını bizden daha iyi bilmektedir. Bu hoş sözlerin arkasında, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülke toplumlarının finansal kurumlara yönelik derin tepkiselliği yatıştırmak gibi bir amaç yatar. Ne de olsa sokaktaki bireylerden, küçük işletme sahiplerine; kurumsal firmaların CEO’larından kamudaki bürokratlara kadar, finansal kurumlar ölçüsüz ve haksız karın simgesi gibidir. Bu görüş zaman zaman haklı nedenlere dayansa da gerçeğin sadece bir kısmıdır. Bankacılık sektörü yüksek sermaye gereksinimi nedeni ile oligopol bir yapıda faaliyet gösterir. Sokaktaki birey, günlük tüketiminde özel sektördeki oligopol yapıların (mesela gıda sektörü) etkisini ölçebilseydi eminim bankacılık sektörüne gösterdiği reaksiyonun daha fazlasını bu kurum ve sektörlere de gösterirdi. Ama bankaların sokaktaki bireyin cebine olan etkisi, söz gelimi bir çimento ya da kuru gıda sektörünün etkisinden daha görünür haldedir.

Eğer ekonomiyi bir insan vücuduna benzetirsek, Merkez Bankası bir kalp, ekonomi yönetimi bir beyin, finansal sektör sistemi bir damar sistemi, özel sektör organlar, gerçek kişiler de vücut dokuları gibi görev görür. Finansal sektör atardamar ve toplar damarlar gibi ekonomideki kaynakların yani paranın dolaşımını sağlar. Genelde bankacılık krizlerinin ekonomilerde bir kalp krizi gibi etki yapması bu analojinin ne kadar doğru olduğunu gösterir. Nitekim bu analojiye verilecek en güzel örneklerden biri, 2000-2001 Ekonomik Krizinde bazı bankaların sorunlu hale gelmesi sonucunda IMF destekli ekonomik program ile sorunlu bankaların sistem dışına alınması ile fon akışının muhafaza edilmesine yönelik “by pass” operasyonu olarak verilebilir.

Bir ekonomik sistemde damar sisteminde başlayacak sorunun bütün vücudu etkileyebilir olduğu tezi evrensel bir gerçekliği olan bir teoridir. Bankacılık sektöründeki sorunlar genelde kredi portföyünde niteliksel bozulma ile başlar.

Türkiye’de kredi portföylerindeki bozulma daha 2008 Küresel Ekonomik Krizin hemen sonrasında başlamıştır. 2010-2012 döneminde yaşanmış olan yalancı bahar dönemi ardından, özel sektörde 2013 yılından başlayan hızlı bozulmanın kredi portföylerini etkilememesi kaçınılmaz olmuştur. Bu bozulmayı, iç ve dış siyasetteki türbülans ile 15 Temmuz menfur darbe girişimi süratlendirmiş ve derinleştirmiştir.

Bütün bu gelişmeler olurken, bankacılık sektörü de hatalar zincirinde yerini almıştır. Perakende ve bireysel bankacılıkta kısa vadeli kâr amaçlı yapılan bankacılık şekli, “Süpermarket Bankacılığı” , ticari ve kurumsal bankacılığa da sirayet etmiştir. Bir ülke ekonomisinde, ülkenin en büyük katma değerini oluşturan kurumsal nitelikteki firmalara ait kredi portföyünde niteliksel bozulma başlamışsa, bu son derece dikkat çekici bir göstergedir.

Bu etkiyi çeşitli faktörler altında analiz etmek doğru bir yaklaşım olacaktır.

  • Bankaların kredi süreçlerinde kullandıkları finansal veriler genel olarak çok sağlıklı değildir. Özel sektörün muhasebe esasları düzenlenirken, tüm düzen kamunun vergi tahsilatı yapması üzerine kurulmuştur. Yargı sistemi vergi kaçakçılığının sorumluluğunu hapis ile cezalandırırken, düzmece finansal veriler düzenleyerek bankaları dolandırmanın pratikte pek bir cezai sonucu yoktur. Üstelik makyajlı finansal tablolar genel anlamda vergi matrahını arttıracak bir şekilde düzenlendiği için (oluşan zararlara karşılık ayrılmadığı, gelirler yüksek gösterilip, giderler düşük gösterildiği vs. gibi) idare konuya sadece “tek düzen hesap planına uyumsuzluk” şeklinde yaklaşmaktadır.
  • Veriler IFRS veya tercümesi olan TMS/TFRS’ye göre düzenlendiği zaman dahi sonuç pek değişmemektedir. SPK ve KGK esaslarına tabi pek çok kurumda ortaya çıkmış olan sorun buradaki zayıflığı göstermektedir. Halka açılıp da batan veya tahvil ihraç edip de IFRS’e göre düzenlenmiş tabloların nasılsa gösteremediği bir nakit sıkışıklığına düşen örnekleri hatırlayınız. Zaten IFRS/TMS/TFRS işi de, bu esasa bağlı olarak kurumun sağına, soluna, arkasına, önüne bu esasa dayalı konsolidasyona tabi olmayan firmalar kurularak pek güzel aşılmaktadır. 
  • Finansal analiz ve kredi değerlendirme araçları yıllardan beri tam kalibre edilememiş oransal analizlere dayanan araçlardır. Bu şablonlar yöntemde zaman kazancı sağlar gibi görünse de bilgiyi ve analizi fazlaca özetlemeleri bu araçların zafiyetini oluşturur.
  • Geçmişte bankaların sektörel raporları ve izleme verilerini hazırlayan bölümleri, kurumsal müşteri-sektör-ekonomi ilişkisini analiz ederek kredi politikalarının ve pazarlama planının oluşmasını sağlayan önemli bölümlerden biri idi. Bu bölümlerin yarattığı katma değer ve banka içindeki nispi önemi 2000’li yıların başından itibaren giderek azaldı. 1990’lı yıllarda bankaların ihtisas bölümleri derinlik ve kapsam anlamında mükemmel sektörel raporlar hazırlarken, bu raporlar daha basit ve yönetici özeti şeklinde belgelere dönüştü. Yabancı ortakların girdiği bazı bankalarda bu raporlar ortadan kalktı. Bu eğilimle beraber genel ekonomik yapıyı, sektörel gelişmeler ve kurumsal müşterilerin faaliyetleri ile analiz ederek yorumlayan ve kredi süreçlerine aktaran önemli bir safha etki ve ağırlığını yitirdi. 
  • Kurumsal kredilerde kredi alan müşterinin faaliyeti ve finansal sağlığının nabzını tutabilen en önemli nokta olan şubelerin etkinliği, yapısı ve niteliği yıllar boyunca zayıfladı. Riskin kokusunu alarak çalışan bankacılar yerine, risk ve getiri dengesini kuramayan bankacılar yaygınlaştı.
  • Sektörün içindeki kısa vadeli performans bakışı, uzun vadeli bir performans yapısı ile dengelenemedi. Genel olarak kısa vadeli performans kriterlerinin bir bölümü uzun vadeli ve daha önemli performans kriterleri ile çelişir hale geldi. Bu da kısa vadeli kar maksimizasyonu için verilen kredi kararlarına yansıdı.
  • Yıllardan beri belli bir kurumsal geçmişe sahip olduğu düşünülen bankalarımızın şube-genel müdürlük bağlantısı ve iş paylaşımı tam kurulamadı. Bankaların içinde iyi işlemesi gereken gaz ve fren mekanizmalarının dengesi tam kurulamadı. Bu kültürü olgunlaştıramamış bankalarda hızlı ama niteliksiz kredi büyümesi ve ardından sert ve ani frenler gözlenir oldu.
  • Türkiye’de kurumsal krediler belli sektörlerde ezbere verilmeye başlandı. Halbuki her kredi özel olarak değerlendirilmesi gerekirken, perakende bankacılığı mantığı ile sektöre ve teminata verilen krediler, toplam kredilerin niteliğini bozmaya başladı. Doğru teknik ile tahsis edilmeyen kredilerin özellikle perakende, inşaat, turizm, enerji gibi sektörlerde sorunlu ya da yapılandırılmış kredilere dönüşme oranı çok arttı. Daha da kötüsü bu ezbere kredi arzı, bu sektörlerde kapasite, arz, talep, fiyatlama, maliyet yapısını bozdu. 1990’lı yıllarda önüne gelen kredi alarak nasıl tekstil konfeksiyon sektöründe büyük kapasiteler kurduysa, 2000’li yıllar ve ötesinde işi bilmeyenlerin borçlanma ile yarattıkları kapasiteler girdikleri sektörlerin yapısını bozdu.
  • Bankacılık sektörü, bireysel ve perakende bankacılık alanında yapmış olduğu temel hatayı kurumsal ve ticari bankacılıkta da yaptı. Bankacılık ürünlerinin penetrasyon oranını düşük olduğunu varsayarak, kurumsal kredi ürünlerini pazara ittirdiler. Halbuki Türkiye’de doğru dürüst finansal yönetimi olan firma sayısı bu kadar az iken, borçlanma araçlarına hakkettiğinden daha kolay ulaşan özel sektör, bu kaynakları doğru bir şekilde kullanamadı. Üstelik bankalar arası artan rekabet, riski yönetmeyi pazardan pay alma hedefinin arkasına itti. Bu rekabet kurumsal kredileri hak etmeyen pek çok kurumu kurumsal bankacılık müşterisi yaptı. Bankalar arası rekabet, aynı bankanın içindeki şubelerin birbiri ile rekabetine dönüşünce risk yönetimi daha da zorlaştı.     
  • Bankaların içindeki organizasyonel değişimlerin etkisi, kredi hafızasını zayıflattı. Bu da sektörel bazda ve kurumsal müşteri bazında analizi zorlaştırdı.

Unutmamak gerekir ki, büyük maliyetlerle güçlendirdiğimiz ve yapısı ile övündüğümüz bankacılık sektöründe, kredi portföyündeki zayıflama kurumsal kredilere kadar yansımış ise, bu eğilimi hafife almamak gerekir. Bugün son veriler ile görünür sorunlu kredi oranı %3.15 düzeyindedir. Bu oran çok makul görünebilir. Bu rakamın üzerine “yapılandırılmış” ve “yüzdürülen” kredileri de koyarak hesap yaparsak tablo değişecektir. O zaman bankaların “nominal” karlarındaki yüksek artışa rağmen, karlılıklarını arttırmak için süregelen reorganizasyon projelerinin, net faiz kar marjlarını korumak için ısrarlı çabalarının, faiz dışı gelirlerini faiz dışı giderlerini karşılama ısrarının ve ekonomi idaresine karşı “elimizden geleni yapıyoruz.” söylemlerinin temelini saptamış olacağız.   

Son söz:

Finansal tablo makyajı özel sektörde maliyet, gider ve stok kalemleri üzerinden, finansal sektörde ise kredi sınıflandırması üzerinden yapılır.

Burak Köylüoğlu

Ramazan Temel

ATA Freight Accounting & Finance Country Manager / Global Internal Control Manager/Americas & Mexico / Quloi Inc Accounting & Finance Country Manager

7y

Mükemmel Yorumlamışsınız.Kaleminize sağlık.Gerçekleri Ortaya koyunca hayatta bilmediğimiz riskleri de daha rahat görebiliyoruz.

Dogan Nuri D.

Owner, DND DANIŞMANLIK / DND CONSULTANCY

7y

Çok değerli bir analiz. Bir ufak teșbih ve son söz de benden olsun. Su an krediler aynen su öz mantığında dağıtılıyor."DOKTOR NE YERSE YESİN DEDİ..." Lütfen Netflix'te "Büyük açık" (2008 abd) belgeselini izleyin. Kaçıranlar zaten yakında ülkece başrolünü oynayacağımıza şahit olacaklar. Gerçekler kemoterapi gibidir. Zordur, gereklidir. sindirilmesi çok güçtür ama ZORUNLUDUR.

Murat Erciyes

Amateur Egyptologist, esoteric and occult sciences practitioner, student of philosophy, sailor, cook, excursionist.

7y

Olağanüstü net bir analiz. Tebrikler. Son yıllarda yapılan bu gerçekçi analizler ve "kral çıplak" yorumlar, makyajcı denetim kurumlarını ve bunların ne yaptığını pek iyi bilen ancak "sistem" içinde ses çıkartmayan regülatif unsurları dibe çekecek. Bugün sürdürülmeye çalışılan oyun, sonunda siyasetin de toptan değişmesine sebep olacak.

Burak Koyluoglu

Chief Financial Officer | Executive Board Member | Chief Strategy Officer | Civil Engineer| Author...

7y

Bu pazar yazmış olduğum yazımda, kurumsal kredilerdeki bozulma eğilimini analiz ettim.

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Burak Koyluoglu adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler