Muhsin Adil Binal

Muhsin Adil Binal

Muhsin Adil Binal 1905 Konya doğumlu 42 yıl Millî Eğitim Bakanlığı'na özveri ile hizmet vermiş Türk Siyasetçi 1972 yılında İstanbul' da vefat ederek Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. Türkiye’nin bir çok yerinde adına okullar açılmış, örnek; İstanbul / Yeşilköy Muhsin Adil Binal Ortaokulu ve İstanbul Kadıköy Muhsin Adil Binal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bunlardan sadece iki tanesi. 24.11.2019 Öğretmenler gününde böyle bir makaleye yer vermek istedim, bir Muhsin Adil Binal Ortaokulu mezunu olarak.

Yıllar 1982, 83 ve 84 Türkiye’nin 12 Eylül Askeri Müdahelesi ve Turgut Özal’lı ekonomik açılım yılları, vatandaşların fazla alternatife sahip olmadığı, toplumun eşitlik içinde hızlı tüketime geçmediği bir dönem. Her sabah aynı takım elbise ile evden çıktığımız, florya ile Yeşilköy arasında banliyö hattını kullandığımız, nerde ise herkesin birbirini tanıdığı, istasyon ve caddelerde karşılaştığımız komşularımız ve arkadaşlarımız. Her hafta sonu Bakırköy’ çarşısına bir kere uğranılır ve hemen hemen yine aynı kişiler ile karşılaşılır ayaküstü konuşulur. Hafta sonları büyüklere kapı ziyareti yapılır, saat 5 çayı ve fırına sürülmüş dünden kalan ekmek dilimleri üstünde maydanoz peynir ve yoğurtlu ev atıştırmları ile bugün hatırlanan zamanlar.

Muhsin Adil Binal yine Yeşliköy’de okuduğum Hamdullah Suphi Tanrıöver (eski Milli Eğitim Bakanı adı verilmiş) İlkokulunda çıkan ve yine İstanbul Banliyö hattında oturan gidip gelen çevre semtlerin çocuklarına eğitim yuvası olmuştu. İyi görünümlü ve disiplinli bir okuldu. Annem ile kayıt için gittiğim ilk günü hatırlarım, okulun yanında bir ek bina ve kapısında kayıt için bekleyen işlemlerini tamamlayan 20-30 kişiyi geçmeyen insanlar. Ağabeylerim de yine aynı okuldaydı ve son olarak onlara katılan ben. Bugün bile hatırladığım öğretmenler – okul kadrosundan hiçbir eser kalmadı, ama verdikleri eğitim yaşadıklarım hayatımı etkilemiştir. Öğretmen gibi öğretmenler; idealist, disiplinli ve bilgili, yani boş ver canım – yüzlerce öğrenci hangi biri ile uğraşıcam diye bir yaklaşım yoktu.

Bir Türkçe öğretmenim vardı Nergiz Kura, her sabah okula girmek için tüm sınıflar sıraya girdiğinde okulun bahçesinin sol tarafından, idari bina’dan okul avlusuna bir çıkışı vardı, kendisi asker eşi’ydi – eşi “Yeşilköy Hava Harp Akademisi”nde askerdi, bütün öğrenciler o yöne döner o öğretmenin yürüyüşüne kitlenirdi, sanki askeri bir akademiyiz hissini verirdi. Almanca öğretmenimiz Emel Yıldırım, sanki Almanya’dan gelmiş gibi kıyafeti ve davranışı ile size Almanya’yı yaşatırdı. Fen Öğretmenimiz Ülkü Barlas, aksi bir kadın, gerçekten Fen ciddiyetini yaşatır, ciddi bir insandı, soru sormaya 2.kez bir şeyi anlatmasını isteyemezdiniz. Müzik öğretmeni Süleyman Bey, balkan göçmeni bir ailenin müzisyen bir siması, müziği ve özünü size öğretir sevdiridi, yürümesi bile melodikti. Sosyal Bilgiler öğretmeni Bilgi Dinler sınav zamanları topuklu pabuçları üstünde hem yürüyen hem dönebilen gördüğüm nadir insanlardandı. Matematik öğretmeni Altuğ Altay akademi’den çıkmış bir hali ve tatar yüzü ile uzun uzun ders anlatırdı, o kadar uzun ki dersi dinlerken kopmalar olurdu, anlık toparlanır ve geri dönerdiniz. El işi öğretmenimiz Buket Evirgan ve bodrum katta’ki atölyemiz, neler neler yaptık düşünüyorum, acaba şu anda bizim çocuklarımız bunları biliyor mu – sanırım hayır. Rehberlik derslerimiz vardı, belli konularda Çarşamba öğleden sonraları sınıflar oluşturulmuş; Yeşilay, fotoğrafçılık, vb. gibi sosyal içerikli konuları çalışırdık. Okulumuzun bahçesini kendimiz temizlerdik, sınıfları kova ve bez ile temizlediğimizi bile hatırlıyorum, okulumuzun hademe / görevlileri okul yaşantımızın bir parçasıydı, okul ev gibi hayatımızın bir parçasıydı. Öğretmenler ve öğrenci velileri yakın temas halindelerdi, ama bunlar beşeri /medeni ilişkilerdi. İkmale kalmak, öğretmen den azar ve tokat yemek okul sürecinin bir parçasıydı. Milli bayram / günlerde öğretmenler ve bir grup öğrenci Yeşilyurt tren istasyonun önünde yer alan semt merkezi Atatürk büstüne çelenk bırakmak için okuldan büste kadar yürür, 5 dakika gibi, kendi arasında tören yapar saygı duruşunda bulunurduk. Evimizdeki gazete ve eski kağıtları toplar okula getirir geri dönüşüm ve okula gelir sağlardık. Bir de kantinimiz vardı, evden bir şey getirmediğimiz zaman kantinden 1 tost ve 1 gazlı içecek tükettiğimiz hatırlarım.

Sanırım 90ların sonu ve 2000lerin başı, okul doğal sebeplerden dolayı tadilata alındı, epey dikkat çekiciydi. Usul olarak restorasyonu yapan kurum veya hayırsever kişi bu iş karşılığında okulun ismini değiştirmeye de hak kazanıyor. Muhsin Adil Binal oldu Yeşilköy Anadolu Lisesi, tıpkı yine Yeşilköy’de yer alan Arif Şenel Ortaokulunun Adile… Adalet Lisesi olması gibi. Değer mi böyle bir isim değişkliğine, kusura bakmayın, değmez ve ayıptır beyler/bayanlar, kurulumundan bu yana yıllarca hizmet vermiş olan bir eğitim ocağının adının değişmesi büyük bir ayıptır, bu artık demode olarak kabul edilen ve lanse edilen artık bunun ismini değiştirelim diyen o insanların büyük ayıbıdır. Benim okuduğum ortaokul artık yok, bunda kasıt mı ararsınız yoksa cahillik mi, düşünün ki o kıymetli öğretmenlerin bir zamanlar çalıştığı o okul yok. İngiltere, Almanya, Fransa gibi eski geleneklere sahip Oxford, Cambridge, Heidelberg gibi eğitim kurumlarının isimlerini değiştirmeye cesaret edebilir mi, hayır.

Tüm öğretmenlerimi, okul, sınıf ve sıra arkadaşlarımı hayatta olan ve olmayanlar ile burdan sevgi ve saygı ile anıyorum, gelecek nesiller için “okuduğunuz okullar sadace bir başlangıç ve hayat okulunun bir parçası, o son ölüm anına kadar dünyevi eğitim devam etmektedir, herkes bir yaşam sürecini yaşar kendi eğitimini kendi yaşar, kendi öğrenir kendi bilir aynı demokrasi kavramı gibi başkası’nın eğitim ve bilgi alanına değene kadar ne olduğunuzu ve bildiğinizi bu hayatta anlar devam edersiniz” diyerek tamamlamak istiyorum.

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler