SÖYLEM KARDEŞİZ, YA UYGULANAN

SÖYLEM KARDEŞİZ, YA UYGULANAN

Esas olan söylem değil, uygulamadır. Uygulamada adalet ve değerlere ters durumlarda, beraberinde tahmin etmediğin tiksintiler ortaya çıkar ve ruhi hastalıktan kaynaklı düşmanlı yaşam her şeye hakim olur.

Varlığın özü, kendini bilmek ve insanlara faydalı olmaktır. İnsanı insan yapan; empatidir. İlim ehli; insanlar şu dört şeyi yanından hiç ayırmaması gerekir; akıl, adalet, sabır ve haya.

İşinizin neden önemli olduğunu bilin. İşinizdeki katkılarınızın önemini anlamak, işinizle gurur duyma motivasyonunuzu ve yeteneğinizi artırmanıza yardımcı olur. İşinizle gurur duymanın faydaları arasında amaç duygusu, daha iyi ruh halleri, artan öz saygı ve artan verimlilik öne çıkar.

Sadece bir iyi vardır; “Bilgi-Bilim.” Her zamanın aydınlığıdır.

Sadece bir kötü vardır; “Bilmiyorsun-cehalet.” Her zaman köleliktir.

İnsanların bir arada yaşanması için, özü ve yürütmenin aynası adalete riayettir. Şüphesiz Adaletin denetim yeri de, yönetmek ve yürütmektir. Yürütme, açık ve berrak olduğunda, herkes kendini işin sahibi olarak görür. Tersi ise, söylem birliktelik, ancak davranım ben ve kavmiyetim olduğunda, Sureyi, Irak, Libya vs. ülkelerin geldiği durum bizlere örnektir. Çünkü yöneticiler, adaletten uzaklaştıklarında sonuç hüsrandır. Tarih, bu hususta bizleri uyarıyor.

Varlık, birilerinin yokluğu üzerine inşa edildiğinde, buna sebep olanlar rahatlık vermedikleri gibi rahatta olamazlar.  Düşmanlı yaşam devrededir ki her yönüyle ruhi hastalıktır. İnsanın bir organı hastalandığında yada acındığında, kişi ah vahalar içinde kıvranır ki, vicdanı sanki dikenler arasındadır. Yaşamı öğle bir hale gelir. Sistemlerini başkalarına dayatan, onların yokluğu üzerine bina edenlerde ahlak yok. Fakat bu durum umurlarında değil. Ruhi hastadırlar, ama farkında değiller.  Her şey ticarettir, maldır. Ticarette de günlük kazanca bakılır. Kayıp edilen ahlak, adalet ve gelecek görünmüyor, yada görmek istemiyorlar.

Kürdleri kendi aralarında pay eden devletler, insanlıktan ziyade, insanın hatırına gelmeyen yada düşünmek dahi istenilmeyen şeyleri öne çıkardılar. Ve halende bu yolda devam etmek uğraşındadırlar. Söylem, kardeşiz. Dinimiz, birdir. Ancak Allah’ın (cc) insanlara verdiği haklar; akıl, dil, din, mal ve namus/bedeni koruma konusunda riayetleri olmadığı gibi, hakka saygıda göstermiyorlar. Allah (cc), kim olursa olsun, bu hakların korunmasına vurgu yapmaktadır. Ve ne olursa olsun bunlara riayet edilmelidir. Dünyanın yetimi halk, özellikle Kürdleri kendi aralarında pay eden devletler, insan haklarına ne kadar riayet ediyorlar? Esas olan şey, Kürdleri nasıl tarihten yok ederler ve tamamen hayali duruma getirirler o yolda çapa sarf ediyorlar. Sadabat Paktı; (Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, 8 Temmuz 1937 tarihinde Tahran'da Sadabat Sarayı'nda kuruldu.)kendi aralarında kuran devletler, ne zaman isteseler, Kürdlere saldırmak için sınıra bakılmak sızın hareket etmişler. Halende bunu devam ettirme gayretindedirler.

Suriye ve Irak’ı görmüyorlar. Yada bu durumdan ders çıkarmak istemiyorlar.  Adil hareket eden devletler, dini ve milleti ne olursa olsun, insanlar tarafından benimsenip ve tercih ediliyor. Çünkü bu güzelim dünyayı daha da güzelleştirirsek, berzah alemin cennetini hak etmiş oluruz. Şartları da; adil, vicdan ve ahlaklı harekettir, yaşamaktır. Kürdleri kendi aralarında parçalayan devletler bu doğruların neresindeler!

Stefan Zweig (Günlükler); “Hitlerin en korkunç suçu, yalanı ve aldatmayı saygın bir konuma getirmiş olması ve binlerce yıldır suç olarak görülen şeylerin devlet sanatı ve yaşam sanatı olarak kabul edilmesidir.”

Ali Şeraiti; “Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiç bir söze inanmayın.” Ortadoğu’da yaşayan halkların yerlisi ve bu toprağın sahibi Kürdler, sebep sonuç ikileminde oluşan doğrulardan ziyade, bir birleriyle siyaset ve uğraş içindeler. Gel de “Bu eşeğe bu geçmişi ver.”

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler