ÜÇ KAFADAR

ÜÇ KAFADAR

28.10.2024/PAZARTESİ/13:25

***Bunlar kim?! Hemen tanıştırayım. Akıl, Kalp ve Beden. Nasıl olur? Şöyle açıklayayım.. İnsanın varlığında en çok ihmal edilen, yanlış anlaşılan hatta saldırıya uğrayan iki bilinç merkezi vardır. Akıl ve Beden... Akıl, aslında Rahmanidir, insanı doğruya, iyiye yönlendiren bilinçtir. İnsana yanlış fikirler sunan akıl değildir. Öyle olsaydı Allah, Kur'an'ın bir çok yerinde aklı kullanmanın önemine vurgu yapar mıydı? Aklın bambaşka bir değeri, konumu, statüsü vardır. Acaba aklı hakkıyla anlayabilseydik ve tam anlamıyla kullanabilseydik ne olurdu? Beden ise, bizim tüm varlığımızın aynası, nihai durağıdır. Çok ihmal edilmiştir, hâlâ ihmal edilmeye devam etmektedir. Hor görülmüştür, küçümsenmiştir, dikkate alınmamıştır ve bunlar devam etmektedir. Son zamanlarda bedenin kendi değeri ve aslında akıl ve kalbinde en önemli yoldaşı olduğu fark edilmiştir. Bedenimizin mükemmel bir sistemi, adeta kendi aklı vardır. Aslında sürekli bizimle konuşur ama biz onu duymayız, duysak da duymamazlıktan geliriz ya da bilinçsizliğimiz oranında ne dediğini anlamayız. Ama son zamanlarda insanlık bilinçli farkındalığa ilgi duymaya başladıkça, bedenlerimizin de değerini ve muhteşemliğini fark etmeye başladık.

Kalp, insanlık tarihinde en çok sempati toplayan, korunan ama yine de kıymeti pek bilinmeyen varlığımızdır. Öyle ki insanlık onu eleştirmeye bile çekinmiştir ancak onu her şekilde yormuş, kirletmiş, karartmıştır. Üzerine toz kondurmak istememiştir ancak zararı en çok kendi vermiştir.

***Peki bu birbirinden tamamen farklı olarak algıladığımız varlıklarımız nasıl oluyor da aslında üç kafadar gibi hareket ediyorlar?! Aklımızın, kalbimizin ve bedenimizin hedefi tektir. O da insanı, bütün olarak sağlıklı ve tam insan olmasını sağlamak.

Burada lider akıldır. Kalple iletişime geçer, duyguları, hisleri, sezgileri alır işler. Bunu yaparken, sanıldığı gibi kısıtlamaz, sansürlemez, bastırmaz, değiştirmez, sadece doğru şekilde ifade edilmesini sağlar. Üçüncü gözümüzle, beynimizle, bedenimizle iletişime geçer onlardan gelen mesajları, insanın bütünsel sağlığına faydalı olacak şekilde yönetir. Yine burada kısıtlama yoktur. Örneğin, imgeleme merkezimiz olan üçüncü gözümüzün imgelediği hayali, sanıldığı gibi, ''bu ne saçma bir hayal, bu imkânsız'' deyip reddetmez. O hayali, insanın en mükemmel şekilde sonuç almasını sağlayacak şekilde düzenleyip, harekete geçilmesini sağlar.

Aklın ürettiği fikirler, düşünceler, önseziler doğrudur, iyilikten, güzellikten, akla gelebilecek tüm olumlu şeylerden yanadır, başta da belirttiğim gibi. Birine kötülük yapmak isteyen birinin ürettiği fikirler aslında aklın eseri değildir.

Kalp, duygusal zekâmızı temsil eder ve diğer insanlarla, varlıklarla, evrenle olan ilişkilerimizi, bağımızı yönetir. Bunu yaparken korunmaya ihtiyacı vardır. İşte bu korumayı akıl sağlar. Ben aklı ve kalbi iki sevgiliye benzetirim. Akıl erkek, kalp de kadın.. Kadın duygu üretir, eser üretir, yaratır, akıl da ona kol kanat gerer, yarattıklarını en iyi şekilde değerlendirmesini sağlar. Beden de zaman ve mekân sağlar. Muhteşem sistemiyle çalışarak bu iki üreticiyi barındırır. Onlara kaynak sağlar.

Akıl, kalp ve bedeni şu şekilde de betimleyebiliriz. Akıl güneş, kalp ay, beden de yeryüzü... Eğer bu gezegenimizde, yaşam varlığı için bunlar gerekiyorsa ve bunların herhangi biri olmadığında yaşam son bulacaksa, o zaman akıl, kalp ve bedenimizi birbirinden ayırmak, birini, ikisini yok saymak ya da birbirleriyle kıyaslayarak birini diğerinden üstün saymak doğru olur mu?

Acaba insanlık, bu ayrımı yaptığı için mi bu kaoslar yaşanıyor?

***Başta sorduğum soruyu bir daha sormak istiyorum.

Acaba aklımızı hakkıyla anlasaydık ve onu hakkıyla ve tamamıyla kullansaydık ne olurdu?

Acaba nasıl insanlar olurduk?

Kalbimiz nasıl olurdu?

Bedenimiz nasıl olurdu?

Üçüncü gözümüz açık olur muydu?



Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Pınar Genç adlı yazarın diğer makaleleri

Diğer görüntülenenler