Agile & Self-Organize
Şirketinizde bugüne kadar kritik görevlerde bulunmuş yetkili ve önemli isimlerden birisiniz. Üst yönetim sizden geleceğe etki edecek önemli bir projeyi başlatmanızı istiyor. Görevi ve bütçeyi size teslim ediyor.
Proje daha önce denenmemiş bir servis ortaya çıkaracak. Proje ekibini oluşturmaya başlıyorsunuz. Beş kişiden oluşacak bir ekip oluşturacaksınız. Mevcut ekibinizden başarılarını yakından bildiğiniz iki kişiyi seçiyorsunuz.
İlk takım üyesi 7 senedir sizinle beraber çalışıyor. Başlıca özellikleri; çalışkan, zeki ve alçakgönüllü.
Diğer arkadaş iki senedir sizinle beraber. Henüz zorlayıcı bir proje karşısında hangi tepkileri veriyor gözlem şansınız olmadı. Ancak çok çalışkan.
Dışarıdan ekibe dahil olacak üçüncü üye farklı bir departmandan. Başlıca özellikleri işine hakim, organizasyon yanı güçlü, azimli.
Dördüncü takım üyesi; şirket dışından ve işe yeni başlayacak, yeni mezun ancak öğrenciyken; Türkiye çapında bir projeyi ortaya çıkarmış.
Son takım üyesi beş yıldır tecrübeli, işe yeni başlayacak ve eşi dolayısıyla sizin lokasyonunda iş arayan ve tesadüfen yolları sizin şirketiniz ile kesişmiş. Başlıca özellikleri; iş hayat dengesini çok önemsiyor, fedakar, çalışkan, duygusal.
Üst yönetim ekibin hemen hazırlanıp bir an önce projenin başladığını duymak için sabırsızlanıyor. Proje ile ilgili haftalık ilerleme raporunu görmeyi dört gözle bekliyorlar.
Proje geleceğin projesi olacağı için kariyerinizde önemli bir etkisi olacak. Çok farklı kültürlerden gelen beş kişilik bir ekip, daha önce çalıştıkları projeler, yaklaşımları, yaşamları, problem çözme yetenek ve yöntemleri farklı. Birlikte çalışacaklar. Nasıl bir yöntem olmalı ki orkestra gibi uyumlu bir sonuç ortaya çıksın?
Keşke sizdeki bilgi, tecrübe ve iş yapma stilinizi (bugüne kadar sizi başarılı yapan) hemen onlara aktarabilmenin mucizevi bir yolu olsa. En kolay yol bu olurdu. Ancak o zaman bir orkestra ortaya çıkmazdı. Hepsi aynı olan müzik aletlerinden bir küme olurdu. Davullar ya da kemanlar kümesi gibi. Bu gruptan çıkan sesi kimse duymak istemezdi.
Acaba çok iyi bir orkestra şefi olsa nasıl olurdu? orkestralar uyumu yakalamak için çok kurallı çalışıyorlardı. Notalar, şeflerin el hareketleri, kurallar evrenseldi. Ancak bu takımın daha önce üzerinde anlaştığı kuralları yoktu. Dışarıdan şef getirerek bu konuyu çözmek mümkün değildi.
Her takım yeni bir iletişim tasarımı demektir. Bu yüzden eski iletişim kalıplarına bağlılıktan kaçınıp, unutkan (unlearn) olmak faydalıdır. Peki nasıl çözeceğiz? Cevap basit; dışarıdan bir aktör olarak böyle bir konuyu bizim çözmemiz mümkün değil. Biz çözmeyerek, takımın kendisine bırakarak bu konuyu çözeceğiz.
En iyi orkestra şefi takımın kendisidir. Takımdaki her üye orkestradaki bir müzik aleti kadar birbirinden farklı, her sprint bir prova, her retrospective kuralların yeniden gözden geçirilmesi ve ekibin kendi uyumunu kendinin değerlendirmesidir. Evrensel kurallar; taahhüt, cesaret, odak, açıklık ve saygı’dır.
Gerçek yaratıcılık burada başlar, yetenekli takımlar önce kendi iletişimlerini tasarlar ve adım adım geliştirirler. Ortaya çıkan iletişim ekibin problemleri çözmede ortaya çıkacağı kolektif zeka ve yaratıcılığı tetikler. Sinerjiye dönüşür. Nasıl ki iki canlı performans aynı olmazsa, takımında koştuğu her sprint farklı bir iletişim üzerinden gerçekleşir.
Ekibin bu konudaki tüm çabasına self-organize olma denir. Başarılı filmleri (kült) çekmenin karmaşıklığı, başarılı projelerin karmaşıklığı ile her zaman bana benzer gelmiştir. Stanley Kubrick’ten bir söz ile yazımı bitirmek istiyorum:
“Yaratıcı bir zekaya sahip gerçekten özgün bir kişi eski üslupla çalışamaz, değişik bir şey yapar. Diğerleri üslubu daha ziyade yerleşmiş adetler olarak düşünür ve bu adetler dahilinde çalışmaya uğraşırlar.”
İyi haftalar :)