Cogito, ergo sum!
İnsanları iletişimlerindeki genel yaklaşım boyutu bakımından ikiye ayıracak olsak benim için şöyle bir ayrım yapmak mümkün olurdu: İkna olmaya meyyal olanlar ve ikna edilmesi zor olanlar.
İkna olmaya meyyal olanlar kategorisi altında geniş bir yelpaze oluşturulabilir. Hangi durumların bu sonuca yol açtığı ayrıca öğelerine ayrılabilir. Örneğin; diyebiliriz ki "Falan şahıs sonucunda para kazanacağını biliyorsa ikna olması kolaydır." Bir başkası için daha soyut bir kavram olan merakını giderme arzusu ikna edici olabilir. Bir başkası sağlığı konusunda başka her şeyden daha hassastır ve bu konu onun ikna olması için belirleyici unsur olabilir. Bunlar çoğaltılabilir. Tabi bunların kendi içinde dereceleri de vardır.
İkna olması zor olanlar kategorisine geldiğimizde iki kavramla tanışırız. Bunlardan birincisi şüphe, ikincisi ise bunun bir sonucu olarak eleştiridir. Bu yazıda bir duygu olarak değil ancak bir yöntem olarak şüpheye bakacağız.
Şüphe, getireceği birçok olumlu sonucu olmakla beraber bireyin hem kendisine hem de çevresine farkında olarak ya da olmayarak zahmet çektirmesidir. Böyle bir kavramla yaşam felsefesi oluşturmak son derece zahmetlidir. Bununla hareket eden insanların anlamada, algılamada ya da karar vermede kullandığı enstürüman(lar) her neyse on(lar)a yatkın olmadıkça herhangi bir şeyi kabul etmeleri mümkün değildir. Bu enstrümanlar; akıl, mantık ilkeleri, sezgi, duygu durumları, duyular ve deneyimler olarak sıralanabilir. "Hiç aklıma yatmıyor", "sana mı inanayım yoksa gördüğüme mi?", "yaşamadan bilemezsin", "hislerim bana tam tersini söylüyor" gibi cümleler duyduğumuzda bunlarla, iletişimde olduğunuz kişinin o anda kullandığı enstrüman hakkında fikir sahibi oluruz.
Sözlükte “benzemek ve benzerlik sebebiyle başka şeyle karışmak” anlamındaki “şbh” kökünden türeyen şübhe (çoğulu şübühât) “benzer ve denk olmak, birbirine benzemesinden dolayı iki şeyi birbirine karıştırmak; belirsizlik, karışıklık ve kuşku” gibi mânalara gelir.
Şüphe denildiğinde felsefe tarihi açısından en önemli isim olarak Descartes'ı görürüz.
Şimdi adım adım bu müthiş zihnin felsefesini nasıl oluşturduğuna bakalım:
Descartes, felsefesine en küçük bir kuşku bile içermeyecek bir temel arayarak başlar. Bunun için ilkin, fikirleri sıralayacak, ardından herhangi bir şekilde şüphe içerip içermediklerine bakacaktır ve şüphe içermeyen bir nokta bulduğu anda duracak, onu felsefesinin temeline koyacaktır. Bu yaklaşım, daha sonraları kartezyen şüphecilik adını alacak yöntemin de başlangıcını oluşturacaktır. Descartes, ilkin algıladığı şeylerin gerçekten bir mevcudiyeti olup olmadığından kuşku duyar.
"Uykuda rüya görürken, gerçekten mevcut olmayan şeyler üzerine söylediklerimi gerçekten mevcut olanlar üzerine söylediğimi sanabilirim. Uyuyor ya da uyanık olduğumu ayırt edemem, dolayısıyla dış dünyaya atfettiğim algılarımın dışsal bir kaynağı olduğunu söyleyemem. Dahası, dış dünyada tüm duyu algılarımın ilkesel olarak birliğini kuracak bir doğanın olduğu bile söyleyemem."
Descartes, oluşturduğu bu argüman ile doğaya dair kuşku duyabileceği bir alan açmış olur ve aradığı şüphe edilemez noktanın doğada bulunamayacağını anlar.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Kuşku adımlarından ikincisi, doğrulanmak için doğaya ihtiyaç duyulmayan matematiktir. Bunların bağlı oldukları ilkeler, onların rüyada bile aynı sonuçları vermelerine sebep olur.
2+2 rüyalarda bile 4’tür. Sadece bunların bağlı oldukları ilkelerin bilincine sahip olan özneden daha güçlü biri, (yanıltıcı bir tanrı veya mutlak güçlü bir kötü) bu ilkeleri yanıltıcı bir biçimde kurabilir ve sürekli değişen ve dolayısıyla hataya sebep olabilecek bir matematik söz konusu olabilir. 2+2=4 işlemi, ilkesel bir değişim ile birlikte yanlış hale gelerek 2+2=5 halini alabilir. Dolayısıyla aritmetik ve geometri gibi alanlar kuşku duyulamaz alanlar değildirler.
Artık Descartes için doğal ve matematiksel bilimler, ilkelerinin sağlamlığını yitirmiştir. Descartes’in elinde mevcut kuşkusundan başka bir şey kalmaz ve tam da bu noktada kuşku duyamadığı bir yer bulur: Kendisi. Tüm bu düşüncelerinde duyduğu kuşku, tüm bu süreç içerisinde tüm bu kuşkusunun yani düşüncesinin mevcudiyetini gösterir ve bundan kuşku duyamaz. Bu noktada ulaşmış olduğu 'ben', onun sağlam temeli olacaktır.
Ortaya çıkmış olan 'ben', insan bedeni değildir, onun düşünmesidir. 'Ben', düşündüğü sürece vardır. Hata yapan, yanılan, kuşkulanan, bunların hepsi 'ben'dir ve tüm bunların olabilmesi için öncelikle 'ben'in olması gerekir. Buradan yola çıkarak, "düşünüyorum öyleyse varım" yargısına ulaşır.
Araç olarak şüpheyi kullanarak ve bunu her adımda yaparak ulaşılmış harika bir sonuç. Cogito, ergo sum. Descartes, düşünen ben üzerindeki şüphe ortadan kalktığına göre diğer alanlara uzanabilirim diye düşünmüş olmalı ki anlama, hata, irade, Tanrı ve daha çok sayıda kavram üzerinde aynı metotla tespitlerde bulunur.
Bu şüpheci yaklaşımı hayatınızda ne kadar fazla uygularsanız o oranda ikna olması zor birisi olma olasılığınız artar. Ancak bu arttıkça memnun olma / etme hali azalır. Burada bir matematik vardır. Örneğin eşinize şüphe ile yaklaşmakla kendinize şüphe ile yaklaşmak arasındaki fark birinde eşinizi diğerinde kendinizi mutsuz edersiniz. Eşinizi mutsuz ettiğinizde bunu toparlamak her zaman kolay olmayabilir. O nedenle kendinizi mutsuz etmeyi tercih edin derim.
Yani;
Bu ikna olma meselesini sadece başkaları tarafından ikna edilme anlamında düşünmemek gerekir. En temel ikna olma(ma) durumu kişi kendisi ile baş başa kaldığında, eğer kendisi ile sohbet edebilecek olgunluğa erişmişse ortaya çıkar. Muhasebe burada başlar. İlerleme ve gelişme böyle gerçekleşir. Kaybetmek istemediğimiz bir kelime olarak "tekamül" demek lazım belki de.
Ali Beydoğan
ESG Professional & SUSTAINABILITY Management
3ay“Ruhsal tekamül; bildiğimiz bir şeyi bilinçli çabayla hayata geçirmek, farklı düşünme ve hareket etme yolları deneyimlerken, saygıya, kabule, hoşgörüye meyletmekle olur. Tekamül için acı çekmek gerekmez.” Bu tanımlamayı kendime göre yontarak vardığım noktada size inmail olarak göndermiş olduğum mesajı okumanızı ve kendi ruhsal tekamül yolculuğum dahilinde, sizin bu cesaretime hoşgörüyle yaklaşmanızı temenni ediyorum.