Farabi'de Akıl Gelişimi
Farabi (872-951) der ki insan nefsini meydana getiren dört temel güç bulunur:
1- İstek (bir duyu nesnesini arzulama veya ondan nefret etme),
2- Duyu (maddî cevherleri duyuları aracılığıyla algılama),
3- Hayal (algılanmalarının ardından duyulur nesnelerin görüntülerini saklayıp ve bunları sonsuz sayıda farklı şekilde bir araya getirip ayırma)
4- Akıl.
Her varlık kendisine uygun olan mükemmelliğin peşinden koşma özelliğine sahiptir. Bu mükemmellik her bir durumda İlk Sebep’in sahip olduğu mükemmelliği, onun gibi olmayı arzulayarak yansıtmaktadır.
İnsanın mükemmelliğini ne oluşturur?
Aklî varlıkların hedefi devamlı ve bilfiil akletme olduğundan ve insan bir akla sahip bulunduğundan, insanın amaç veya nihaî mutluluğu, sürekli ve bilfiil akletme fiilidir.
Buradaki işleyiş anlatıldığı kadar basit değildir elbette. Kişi bilfiil akla sahip olarak doğmamaktadır ve şayet kendi varlığının mükemmelliğine ulaşacaksa aklını son derece hassas bir şekilde geliştirmesi gerekmektedir. İnsanların tümü akıllarını aynı şekilde veya aynı derecede geliştirememektedirler.
Peki akıl nasıl gelişir?
Akliyye ameliyye olarak adlandırdığı pratik akıl, erdemli davranışları ve bununla eşit derecede önemli olarak iyi davranışları oluşturan şeyler hakkında doğru düşünme tarzını alışkanlık haline getirmek suretiyle gelişir. Pratik akıl, insanın yapabileceği, etkileyebileceği veya üretebileceği şeylere yönlendirilmiş akıl türüdür.
LinkedIn tarafından öneriliyor
Akliyye ilmiyye olarak adlandırdığı teorik akıl, sadece faydalı şeylere, yani hareket ve düşünceler açısından erdemli olana değil, bunun ötesinde gerçek mutluluğu oluşturan şeylere yönlendirildiğinde (Farabi'de bu, varlığın bilgisi) gelişim sağlar.
Bu sınıflandırmanın ardından bilimlerin sınıflandırılması ile yukarıdaki yöntemler bir zemine oturur:
Pratik bilimler ahlak, ekonomi ve siyaseti kapsamaktadır ki bunların hepsi ferdî davranış ve sosyal etkileşim sahalarında mutluluğa sevk etmektedir.
Teorik bilimler ise matematik, fizik ve metafiziği içermektedir. Teorik bilimleri tahsil etmek, insanî mutluluğun en yükseğine ulaştırmaktadır: İnsan nefsinin mükemmelliği.
Bütün felsefenin en son geldiği noktada konu iyiliğe ve mutluluğa bağlanır. Bu, tüm filozofların mutlaka temas ettiği son nokta olur. Dolayısıyla yukarıda açıklamaya çalıştığım teori de sonucunda mutluluğa götürecek şekilde sistemleştirilmelidir. Farabi bunu aşağıdaki şekilde yapar:
"Herkes tek başına mutluluğu veya yapmasının iyi olacağı şeyleri bilme eğiliminde değildir, dolayısıyla bu amaç için bir öğretmen ve rehbere ihtiyaç duyar. Bazı insanlar çok az rehberliğe ihtiyaç duyarken bazılarının ihtiyacı hayli fazladır. Ayrıca bir insan ne zaman bu iki şey [yani mutluluk ve mutluluğa götüren fiiller] tarafından yönlendirilirse, haricî bir uyarıcının ve onu harekete geçirecek bir şeyin yokluğu durumunda, kendisine öğretilen ve yapması yönünde rehberlik edilen şeyleri zorunlu olarak yapacak değildir. İnsanların çoğunun durumu böyledir. Dolayısıyla bütün bunları kendilerine öğretecek ve kendilerini onu yapmak için harekete geçirecek birisine ihtiyaç duymaktadırlar.”
Buradaki "rehberlik", "harekete geçirecek birisi" nitelikleri günümüz koçluk, mentorluk, akıl hocası kavramları ile karşılık bulabilir.
Bugün içinde yaşadığımız dünyada birçok alanda bilgiye ulaşmanın kolay olduğunu söyleyebiliriz ancak asıl meselenin bu bilgiyi yorumlama kabiliyeti olduğunu da beraberinde ekleriz. Buradaki yorumlama düşünceyle ve davranışla ortaya çıkar. İletişimle de tamamlanır. Bunun iyi yapılmadığı durumlarda sorun çıktığını gözlemleriz. Sonra da o sorunu çözmek için ayrı bir çaba döngüsü içinde kalırız.
Çok farklı boyutları olan geniş bir konuyu Farabi üzerinden ele almaya çalıştım. Zaten kendisi de der ki "uzun konuşanı, kısa dinlemek lazım".
Üzerinde düşünülmesi ve çalışılması için faydalı bir özet olmasını umuyorum.
Ali Beydoğan