DİNLENİYOR MUYUZ?
Ya da dinlendiğimizi mi sanıyoruz? İlişki kurarken karşımızdakinin ne söylediğine değil de son cümlesine odaklanıyoruz. Dinlemiyoruz. Anlamak yerine haklı çıkmak için iletişim kuruyoruz. Eşzamanlı konuşma tarzını benimsiyor, taktir yerine tekdir tercihlerini, karından, arkadan ya da zihinden konuşup, soru sormadan hep anlatmayı seçiyor, yargılarımızı askıya almıyoruz. Dinlemeyi pek sevmiyor, iletişimi kuvvetlendirme yolunda pratikler yapmıyoruz.
Karşımızdakini dinlerken o kişi de kalmak ya da anda kalmaktan daha fazla onun ne söylediğinde kalıyoruz. Öze değil surete odaklanıyor ve bu nedenle gerçeği kaçırıyoruz. Bunun aksine iletişim karşımızdakine ne hissettirdiğimiz ve muhatabımızdan ne aldığımızdır. Bunun içinde sözcüklerimizin muhatabımıza ne hissettirdiğini atlıyor, birbirimizi anlamıyoruz.
Julian Treasure TEDx konuşmasında insan sesini bir enstrümana benzeterek şunları söylüyor; "insan sesi hepimizin çaldığı bir enstrüman. Muhtemelen dünyadaki en kuvvetli ses. Aynı zamanda savaş başlatan veya seni seviyorum diyen tek ses. Ama birçok insan konuştukları zaman insanların onları dinlemediğini tecrübe etmiştir.
Peki bunun sebebi nedir?
Dedikodu
Yargılamak
Olumsuzluk
Şikayet etmek
Mazeretler
Uydurmak, abartmak
Dogmalar gibi daha birçok sebebi var.
Bizler hem iş yerlerimizde hem de sosyal hayatlarımızda açık iletişim yerine genellikle dedikodu ve söylentiyi tercih ediyoruz. Ancak yoğun ve kontrolsüz kullanımının son derece yıkıcı etkileri olabileceğini ve karşılıklı güveni azalttığını, moral bozduğunu, gruplaşmayı beraberinde getirdiğini de unutabiliyoruz.
Bununla birlikte dinleme, kişiden kişiye değişiklik gösteren bir zihniyet meselesidir. Konuşurken yargılandığınızı düşünüyor ve karşımızdaki kişiye değer vermiyoruz. Ancak burada önemli olan kimi nasıl dinlediğimizdir.
Dikkatimiz çoğu zaman çok dağınık, dinleme ve iletişim ise "dikkat" ister. Aslında dinleme, "bildiğini unutma sanatıdır." Bu yüzden etkili dinleyebilmek için bildiğimizi unutuyor olmamız lazım. Bildiğimizi unutup gerçekten ben bu işten yeni bir şey ne öğrenebilirim ya da benim bildiğimin aksine yeni bir şey ne duyabilirim. İşte bu gözle dinlersek karşımızdaki kişinin neler anlatabileceğini merak ile dinlersek ancak o zaman iyi birer dinleyici olabiliriz.
Aksine ise sürekli bir şeylerden şikayet ediyoruz. Sürekli maazeretlerimiz var ve böylece erteleme alışkanlığını kazanıyoruz. Ve bu insanlar asla sorumluluk da almıyorlar. Örneğin spor hakkında şikayet ederiz, politika hakkında, hava hakkında, evde, işte her şey hakkında şikayet eder, zaman kazandığımızı sanırız. Aslında şikayet etmek bulaşıcı bir hastalık. Işık saçan bir güneş değil ve dünyaya hafiflik vermiyor.
Birini dinlerken karşımızdaki kişi bizi fikirleri ile bombalıyor öyle değil mi ? Sanki onlar doğruymuş gibi. Fikirlerini gerçekler ile karıştıranları dinlemek oldukça zordur. O halde tüm bu olumsuz yargıların aksine olumlu düşünmek var mı?
Elbette var! Julian Treasure konuşmasında;
- Sıcak bir selamlaşmanın
- Dürüstlük
- Doğruluk
- Ve sevginin ne olabileceğinin ve ne olması gerektiğinin farkına varabilen insanların birbirlerini dinlediğini fark ettirmenin iletişim sürecini ve sonuçlarını olumlu etkilediğine değiniyor.
Tüm bunlar aslında beraberinde birbirini besleyen kavramlar. Bir dürüstlük kavramı doğruluğa giden yolda, güven duygusunu aşılamak adına sağlıklı iletişim için zaruridir. Bu duygunun varlığının eksik olduğu ya da olmadığı ortamlarda iletişimde senkronizasyon maalesef olamıyor. Güvenin en fazla sarsıldığı yer ise "yalan" ile karşılaşmadır. Sözünün eri olmak, dediğini yapmak ve insanların güveneceği bir insan olmak iletişimin mihenk taşıdır.
Aynı zamanda, sevgi ile karışan doğruluk harika bir şey. Ama tabii ki birinin gerçekten iyi olmasını istiyorsan onu yargılamak da o kadar zorlaşır.
Viktor Emil Frankl, "İnsanın Anlam Arayışı" kitabında şöyle der: "Bir başka insanı, kişiliğinin en derinindeki çekirdeğinden kavramanın tek yolu sevgidir. Sevmediği sürece hiç kimse bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz. Sevgisi yoluyla insan, sevilen kişideki temel kişilik özelliklerini ve eğilimlerini görebilecek duruma gelir ve dahası, ondaki gerçekleşmemiş olan ancak gerçekleştirilmesi gereken potansiyelleri görür ve bu potansiyeli gerçekleştirmesini sağlar." Dolayısıyla sevmek ve sevdiğini ifade etmek veya sevdiğini samimi bir şekilde fark ettirmek iletişim sürecini, güven duygusunu tetikliyor ve sonuçlarını olumlu etkiliyor.
Özetle, hayatımız çok farklı insanlarla çevrili ama o insanların da hayatımızın bir parçası olduğunu bilmek çok önemli. Bizler her şeyi kendi gördüğümüz gibi sanmaya alışık insanlarız. Ama herkesin penceresi farklı. Duruma yaklaşırken ben olgusu ile yaklaşmadan, muhatabın seviyesine göre içeriği yukarı taşıyarak, yargılamadan birbirimizin hikayelerine yaklaşmak yönünde adım attığımızda; kendimizi muhatabımız ile ortak açlık ve yaralarımızın olduğunu göreceğiz. Bu yüzden beklentilerinizi ifade etmekten kaçınmayıp KONUŞALIM! Yargılamadan DİNLEYELİM!
Project Manager UCİM, HAYDER, TTKD, ÇEVKO, KADAV, MOR ÇATI, DUCODER, ÇOKMED
3y👏👏👏👏🌼🙋♂️