KUTSAL KİTAPLARIN KARŞILIKLI MEALLERİ

       KUTSAL KİTAPLARIN  KARŞILIKLI  MEALLERİ  

Din; dünya tarihi boyunca insanlığın kaderi konusunda belirleyici olmuştur. Din bazen iyi bazen kötüye kullanılmış ancak her zaman insanları yönlendirmek için kullanılmıştır.   

İslam inancına göre; ilk insan Hz. Adem’den bu yana çok sayıda peygamber gelerek Allah’a inanmak ve doğruluk için insanları uyarmıştır. Bu zincirlerden sonuncuları Hz. Musa, Hz İsa ve Hz. Muhammed’dir.

Mısır’da yaşayan Yahudiler; köle statüsünde çalıştırılmaktadır. Mısır kralı; gördüğü bir rüya üzerine bütün Yahudi erkek çocuklarının öldürülmesi emrini vermiştir.  Musa doğduğu zaman annesi , öldürülmemesi için onu bir sandala koyup Nil nehrine bırakır. Sandal ;Nil kıyısında olan Mısır Kralının sarayına yanaşınca çocuğu olmayan kraliçe bu çocuğu sahiplenip büyütmek ister. Böylece Musa; Mısır kralının sarayında büyür. Delikanlılığı döneminde sokakta bir Mısırlı ile Yahudi’nin kavgasını ayırmak isterken haksız gördüğü Mısırlı’ya vurup ölümüne sebep olur. Bu olay üzerine korkup Mısır’dan kaçar. Daha sonra kendisine peygamberlik verilir ve vahiy alır. Mısır kralına gidip kendisini uyarması ve Yahudileri serbest bırakması için görevlendirilir. Uzun mücadeleler ve mucizeler sonucu Yahudileri, Mısır kralının zulmünden kurtarır. Ancak bu defa da Yahudilerin , Allah’a ve Hz.Musa’ya isyanları ile uğraşmak zorunda kalır. Tevrat, Yahudilerin tarihini adeta bir tarih kitabı gibi en ince ayrıntılarına kadar anlatır. Hz. Musa döneminden kalma Tevrat’ın orijinal metinlerini içeren herhangi bir tarihi belge yoktur. En eski Tevrat’ın M.Ö. 4. Y.Y. Azra isimli din adamınca ilhamla yazıldığı iddia edilmiştir. Hz. Musa nın M.Ö. 1500- 1300 lü yıllarda yaşadığı düşünülürse en eski Tevrat nüshası 1000 yıl sonra yazılmış demektir. Ancak elimizde MS 7 Y.Y. ait İbranice metin en eski metin olarak kabul edilmektedir. Tevrat; 39 kitap, 928 bölüm ve 23.143 ayetten oluşmaktadır. Tevrat’ın genel anlatış tarzı; peygamberin yahut Allah ın ağzından değil üçüncü bir kişinin olayları anlatışı şeklindedir. Kutsal metinleri yorumlamak, dini emir ve yasakları bildirmek, dini merasimleri yerine getirmek, Tanrı ile İnsanlar arasında aracılık yapmak ve  dini konularda önderlik yapmak üzere din adamları sınıfının , tıpkı Hinduizm’de olduğu gibi Yahudilikte de çok büyük ve tartışılmaz üstünlüğü vardır. Muhtelif görevleri olan Yahudi din adamları kohen, rabbi, haham, hazan, baal keria ve gabay olmak üzere çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Bunların içinde Kohenler tanrı tarafından seçildiklerine inanılması , Tanrı ile kul arasında aracılık yapabilmesi ve babadan oğula Harun soyunda gelmeleri nedeni ile diğerlerinden ayrıcalıklıdır. Ayrıca uzun yıllar yargıçlık görevi de Kohenler tarafından yerine getirilmiştir.  Din adamları sınıfı, Tevrat (Tora) da yer almayan yahut yoruma muhtaç hükümleri yine kutsal sayılan Talmud ismiyle dini yorum ve kurallar koyarak yazılı metinler haline getirmişlerdir. Sıradan Yahudilerin dini kuralları ve kitapları anlayıp ibadeti doğru olarak yapması mümkün görülmediğinden din adamlarının yorum ve açıklamalarına zorunlu olarak ihtiyaç duyulduğuna inanılmıştır. İnanca göre ; Hz. Musa ; Sina’da Tanrıdan aldığı Tora (Tevrat) ’yı Yeşu’ya (Hz. Musa döneminde yaşayan din bilgini) nakletmiş, Yeşu ise ; Bilgelere (Yaşlılara) vermiştir. Bilgelerde Peygamberlere bildirmiş, Peygamberlerde Tora’yı, Büyük Asamble’nin ( 120 kişilik dini yüksek kurul) mensuplarına iletmiştir. Büyük Asamble’nin başında bulunan Ezra ( Hz. Musa 2dan sonra gelen peygamberlerden birisi) ve yardımcıları olan yazıcılar (soferim), Tora’yı İsrailoğullarına ulaştırmışlardır.Sözlü Tora’nın varlığı, Tora’nın öğrenimine ve öğretimine büyük önem veren bir geleneğin yerleşmesine yol açmış ve Tora’nın yorumu yahut Tora’da olmayan konularda hüküm oluşturmak da din adamları sınıfının doğal hakkı olduğu düşünülmüştür. Kısaca Yahudilik inancı esasen Yahudi din adamlarınca oluşturulup, kurumsallaştırılmıştır.

Yahudiliğe, siyasilerin etkisi dış etkenlerle olmuştur. Babil sürgünü ve Roma’nın, Yahudi kutsal tapınağını yıkması Yahudi inancının toplumda sarsılmasına ve sorgulanmasına neden olmuştur. Toplumsal kargaşa ve uzun sürgün ve saldırılara rağmen Yahudi din adamlarının büyük mücadeleleri sonucu, yahudi toplumu din ekseni etrafında toparlanmıştır. Yahudi inancı, din adamlarının yoğun mücadelesi ile ayakta kalmış ,doğal olarak da din adamlarının dini kurallar konusunda yetkileri çok geniş olmuştur. Yahudi din adamlarının din üzerindeki geniş yetkileri, Yahudi inancının evrensel din olmasını engellemiştir. Tevrat hükümlerine çok sayıta atıfta bulunan Hristiyanlık ve İslam evrensel dinler olmasına rağmen Yahudiliğin çok az sayıda bir ırkın milli dini olmasının sebebi de Yahudi din adamları olmuştur. Tanrı’yı ve dini kuralları Yahudilere hasreden din adamları,  kendi kutsiyetlerini korumuşlar ancak dinin gelişmesini ve büyümesini engellemişlerdir.

 

Hristiyanlık, dünyada en yaygın inançtır. Milattan önce 4 te doğmuş ve milattan sonra 30 yılında çarmıha gerilmiş olan Hz. İsa’ Yahudi kökenli idi ve Roma ya bağlı Kudüs civarında tebliğini yapmıştır. 3 sene kadar tebliğ yaptıktan sonra Yahudi Kahinleri Yüksek Kurulunca suçlu bulunarak ölüm cezası verilmiş ve cezalandırılması için Roma valisine teslim edilmiştir. Romalı askerler Hz. İsa’yı çarmıha gererek öldürürler. İnananları; öldürülmesinden sonra Hz. İsa nın yeniden dirildiğini belirterek , mucizelerini toplumda yaymaya başlarlar. Zaman içerisinde Hristiyan felsefe; ilk günahtan insanlığı kurtarmak için Tanrı , “Oğul” olarak bedenleşmiş ve çarmıhta kendini feda etmiştir, şeklinde gelişmiştir. İlk günah Adem’le Havva’nın yasak meyveden yemesi ile oluşmuş ve ondan sonra doğan her insan günahkar doğmuştur. Tanrı’nın insanı kendi suretinde yaratması inancı , İncil’ de de kabul edilir. (İslam inancı ; Yaratıcıyı, eşi ve benzeri olmayan, tek, doğmamış , doğurulmamış hiçbir dengi olmayan olarak tanımlayarak fiziki şekil vermekten kaçınır). Tanrıyı insan suretinde kabul etmekle aslında, Hz. İsa’nın da Tanrı olarak kabulünün önü açılmış olmaktadır. Tanrının insan suretinde olması düşüncesi eski Mezopotamya , Yunan ve Mısır inançlarında da var olan bir düşünceydi. Hz. İsa’nın babasız yaratılmış olması ile tarihte kadın, ilk defa kutsallaştırılmış ve erkek olmadan da neslin ve hayatın devam edebileceği gösterilmiştir. Hatta bazı Hristiyan mezheplerinde Anne yani Meryem Tanrı olarak kabul edilir ve teslis inancı Baba- Oğul- Kutsal Ruh yerine Baba- Oğul- Anne olarak kabul edilir. Teslis inancı tam olarak açıklanamayan bir sır olarak devam etmektedir. Bir taraftan her şeyin başlangıcı ve yaratıcısı olan ve Baba olarak adlandırılan bir ruh, diğer taraftan bu ruhtan çıkan ve yine Tanrı kabul edilen Oğul ve bütün işleri gerçekleştiren Kutsal Ruh, inanılması zorunlu tutulmuş ancak mantıken açıklanamayan bir Hristiyanlık iman sistemidir. Gerçi Hz. İsa’yı sadece Peygamber ve insan olarak kabul eden Hristiyanlar da vardı ancak bunlar zamanla kaybolmuş ve M.S. 325 tarihindeki İznik Konsülü ile tek tanrı yerine üçlü ancak sonuçta teklenmiş bir tanrı inancı kabul edilmiştir. Aslında bunda çok tanrılı Roma- Yunan inancı etkili olduğu gibi halkın Hristiyanlığı kabulü de daha kolaylaşma amacı da vardır. Çünkü Roma halkında yarı tanrısal insan inancı zaten mevcuttu. Krallar yarı tanrısal olduğu gibi pagan tanrılarda genelde insan suretindeydi. İnsan suretinde İsa’nın tanrı olması ve üçlü tanrı sistemi de doğal karşılanıp hemen kabul edildi.

Hz. İsa ; 30 yaşlarında tebliğe başlamış 33 yaşlarında çarmıha gerilmiştir. 3 yıllık bir tebliğ sürecinde dünyanın en yaygın dini haline gelmesi çok ilginçtir. Hz. İsa inancını yaymaya fırsat bulamadı ancak 12 (birisi ihanet ettiğinden kendini asmış ve 11 e düşmüş birisi de inkar etmiştir) havarisi yoluyla  Hristiyan inancı tüm dünyaya yayılmıştır. Özellikle Pavlus, M.S. 65 yılında başı kesilinceye kadar , Hristiyan inancını Roma da çok hızlı bir şekilde yaymaya çalışmıştır.  MS 300 yılına kadar Roma İmparatorluğunun  bütün işkencelerine rağmen Hristiyan inancı hızla yayıldı ve tahminen 5 milyonu geçti. 313 yılında İmparator Konstantin Hristiyanlara dini özgürlüklerini tanıdı. M.S. 380 yılında İse Hristiyanlık Roma İmparatorluğunun resmi dini oldu. Kudüs’te başlayan Hristiyan inancı Ortadoğu da değil batıda yayıldı. Batıda iç karışıklıklar, kral ve derebeylerin keyfi ve baskıcı yönetimleri , Hristiyanlığın bir kurtarıcı olarak görülmesi ve hızla yayılmasının ana nedeni olmuştur. Çünkü Mesih, Kurtarıcı inancı , insanlık için daima ümit ışığı olmuştur. Derebeylere karşı kendini güçlendirmek isteyen Roma İmparatorları kiliseyi yanlarına çekmek istemeleri de Hristiyan din adamlarının siyasi otorite üzerinde hakimiyet kurmasının yolunu açmıştır. Ortaçağ boyunca (500-1500) Hristiyan din adamları siyasi otorite üzerinde güçlü bir hakimiyet kurmuşlar ve bu hakimiyet, muhtelif Hristiyan mezheplerinin de kuruluşuna neden olmuştur. Halkın ümit ışığı olarak gördüğü kilise kısa sürede güçlenerek halktan vergi toplamaya (mahsülün %10 u ) ve dini krallıklar kurmaya başlamıştır. Kiliseye karşı çıkanlar aforoz edilmiş, diri diri yakılarak cezalandırılmıştır. Cezadan kurtulmak isteyenlerden büyük meblağlı kefaretler alınmış, . siyasi iktidar gücünü ele geçiren papalar bütün kralların da üstünde olduklarını, kralların kendilerine bağlı hareket etmesi gerektiği dini inanışını yaymaya başlamışlardır. Alman İmparatoru IV. Heinrich, papadan özür dileyip aforozu kaldırması için kışın çıplak ayakla papanın sarayının önünde günlerce beklemiştir.   1096-1272 yılları arasında din adamlarının talimatları ile çok sayıda haçlı seferleri düzenlenmiş yüzbinlerce kişi ölmüştür. Papalık 30.000 çocuktan oluşan çocuk haçlı seferleri dahi tertip ederek , gücünü devam ettirmek için hiçbir sınır tanımadığını göstermiştir.

İncil, sözlü olarak intikal etmiştir. En eski olduğu iddia edilen ve Mısır da bulunduğu belirtilen İncil ; M.S. ikinci yüzyıla aittir. Çok sayıda İncil nüshaları, İznik Konsülünde dörde indirilerek kabul edilmiştir. İncil’in içeriği halen tartışmalıdır. Kendi içerisinde çelişkiler ve farklılıklar mevcuttur. Genel anlamda; Tevrat ve Kuran gibi insan hayatını ayrıntılı düzenleyecek kurallar yoktur. Matta İncil’i , İbrahim oğlu Davut oğlu İsa Mesih’in nesebinin kitabıdır şeklinde başlar. Tanrı sözünün neseple başlaması mantıklı değildir. Luka İncili; Teofilos isminde bir kişiye mektup olarak yazılmıştır. Yuhanna İncili, kutsal metinlere daha uygun bir dil ve anlatı kullanır. 16 Baptan oluşan Markos İncil’i ; Hz. İsa’nın kısa peygamberlik hikayesi gibidir.

İncil’de hukuki hükümler olmamasına rağmen Kilise Hukuku doğmuş ve bir dönem topluma hakim olmuştur. Gelişmiş ve uygulanan Roma Hukuku karşısında başlangıçta Kilise yeni bir hukuk oluşturma çabasına girmemiş 325 tarihli İznik konsülü ve müteakip konsüllerde alınan kararlar genelde kilise iç işleyişine ilişkin kurallar getirilmiştir.  Papalar önceleri siyasi otoriteye karışmamış imani ve ahlaki meselelerle uğraşırken sonraları Hz. İsa’nın yeryüzündeki vekilleri olarak ruhani lider olmuşlar daha sonra kralları da kendilerine bağlı olmasını istemişlerdir. Ruhban sınıfının sivil mahkemelerde yargılanamaması nedeniyle din adamları yargısal korunmayı da sağlamışlardır. İtalya dışında adli mekanizma okuma yazma bilen din adamları yoluyla yürütülür hale gelmiştir. Yüksek okullar kiliseler tarafından kurulmuştur. Örneğin Paris Üniversitesi piskoposun emri altında rahip hocalarla hukuk, ilahiyat, tıp ve edebiyat eğitimi vermiştir. Roma İmparatorluğunun çöküşe geçtiği 5. Y.Y. dan sonra hukukta da kargaşa yaşanmıştır. Bu dönem Kilise hukukunun tatbiki için uygun bir zemin hazırlamıştır. 1000 yıl kadar süre ile Avrupa da Roma Hukuku + Kilise Hukuku+ Feodal hukuk birlikte gelişmiştir. Kilise hukuku , ağırlıklı olarak Papalık Emirnameleri ve kardinal meclis kararları ile oluşturulmuştur. Ancak yoğun kilise baskısına karşı hem din adamları hem de diğer kesimlerde direnç başlamış 15. Y.Y. dan sonra, yeni mezhepler kurulurken bir taraftan da Rönesansla birlikte  sekülerizm Avrupa da hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. Batı’da kilisenin katı Hristiyan öğretilerinden ve dini ritüellerden ziyade Hz. İsa’ya imanı esas alan ahlaki öğretisi daha yaygın hale gelmiştir. Bir dönem sonra Hristiyanlık inancı, vicdanlarda kalması gereken öğreti olarak genel kabul görmüştür. 

Siyasi iktidarların dine müdahalesi farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Roma’nın siyasi olarak ikiye bölünmesi Hristiyan Kilisesinin de ikiye ayrılmasına neden olmuştur. 1054 yılında ise Kiliseler karşılıklı aforozlaşarak fiilen de Roma Katolik ve Doğu Ortodoks Kilisesi olarak ikiye ayrılmıştır. Önemli müdahalelerden birisi ; 15. Y.Y. da VIII.Henry tarafından bir türlü anlaşamadığı eşinden boşanmak istemesi ve kilisenin bunu kabul etmemesi üzerine yeni bir mezhep olan Anglikan Kilisesini kurmuştur. Martin Luther in öncülük ettiği Protestanlık ise din adamları sınıfının otoritesine karşı çıkışla 15. Y.Y da başlamış ve hızla yayılmıştır. Prenslerin siyasi güç kazanma istekleri mezhep savaşlarını da beraberinde getirmiştir. Din adamlarının daha fazla güç edinmek için siyasi alanı da kontrol etmek istemesi, kilisenin de doğrudan siyasi olaylardan etkilenmesine neden olmuştur. Başlangıçta; Pavlus’la Kudüs Kilisesi arasında başlayan güç savaşları yüzlerce yıl devam etmiş, yüzbinlerce insanın ölümü ile sonuçlanmış ve Hristiyan inancının zayıflamasına neden olmuştur.

M.S. 571 yılında Arabistan ın Mekke şehrinde doğan Peygamberimiz 40 yaşında yani 611 yılında tebliğe başlamış 632 senesinde vefatına kadar tebliğ görevini ifa etmiştir. 23 yıl boyunca 6236 ayet tebliğ etmiş bu ayetler 114 sure olarak Kuran’da toplanmıştır. Peygamberimiz yaşadığı süre içerisinde ayetleri bir kitap halinde toplamamıştır. Kendisinin okuma yazması olmadığından,   İnen ayetleri sahabesine söyler, sahabesinden okuma yazma bilen bazı kişiler de ayetleri kendine göre hurma ağaçlarından, yassı taşlara yahut kağıda kadar muhtelif yazılma kabiliyeti olan şeyler üzerine yazarlar ve ezberlemeye çalışırlardı. Bir kısım ashap ise Kuran ayetlerini ezberlemeyi kendilerine meslek edinmiş olup bunlara Suffe ashabı denmiştir. Hz Peygamberimizin vefatını müteakip yalancı peygamberler ve dinden dönmeler karşısında ilk halife Hz. Ebubekir ‘in halifeliği döneminde bir komisyon kurularak bütün sahabeden yazılı nüshalar toplatılmış ve ayetler tek bir kitapta yani Kuran’da toplanmıştır. Bu kuran Hz. Ömer’e ondan kızı Hafsa’ya intikal etmiş, Hz. Osman döneminde ise İslam’ın Mısır’dan İran a kadar pek çok bölgeye yayılması nedeniyle fazla sayıda kuran nüshasına ihtiyaç olmuş özel mushaflarda farklı okunuşlar oluşmuştur. Hz. Osman özel nüshaları toplatıp Hz. Ebubekir dönemindeki Kuranı esas alarak 5 yahut 7 adet Kuran nüshası yazdırarak bunları önemli merkezlere göndermiştir.  Özel nüshalar ise ortak görüşle yakılmıştır. Çünkü bir çok özel nüshada ayetlerin içerisinde açıklama ve şerhler yazılmıştı. İlerde karışıklığa yol açmamak bakımından özel nüshaların yakılması ortak görüşle uygun bulunmuştu. Bu gün elimizde; özel nüshalardan yahut peygamberimizin yazdırdığı orijinal bir metin mevcut olmayıp, Hz. Osman ın halifeliği döneminde çoğaltılan Kuran bulunmaktadır. Müslümanlar arasında kuran ayetleri konusunda farklılık mevcut olmayıp hemen hemen ittifakla bu gün elimizdeki Kuran bütün Müslümanlarca kutsal metin olarak kabul edilir. Kuran İslam inancının temel ve birinci kaynağıdır. Kuran’da yer alan ayetler 23 yılda ve çoğunlukla bir olay üzerine nazil olmuştur. Bu yüzden ayetleri anlayıp yorumlamada ayetlerin iniş sebebini ve olayları bilmemiz büyük önem arz etmektedir. Ancak sözlü gelenekle intikal eden ayetlerin nüzul sebepleri, çoğunlukla unutulmuş yahut farklı rivayetlerle gelmiştir.

İslam; 630 yılına kadar, ağırlıklı olarak Medine şehri çevresinde 630 yılında Mekke’nin fethi ile Mekke ve Medine ve yakın çevresinde kabul edilen din olmuştur. Peygamberimizin 632 yılında vefatından sonra dört halife dönemi başlamıştır. Hz. Ömer döneminde, Suriye, Filistin, Kudüs, Mısır ve İran’ın fethi ile İslam , çok geniş bir alanda tanınmaya başlamıştır. Düzenli bir devlet teşkilatı’da İslam’ın yayılması ile birlikte kurulmaya başlanıldı. Eyaletler kurulmaya ; valiler ve kadılar atanmaya başlamıştır. İslam orduları o dönemin en büyük iki İmparatorluğu Bizans ve İran’a karşı savaştığından savaş sonucu ele geçirilen topraklarda sürdürülen yönetim şekli de doğal olarak yeni sistemin kuruluşundan dikkate alınmıştır. Diğer dinlerden farklı olarak İslam, hem yeni bir dinin yayılmasını hem de yeni bir devletin kurulmasını eş zamanlı olarak sağlamıştır. Esasen farklı kültür ve inançtaki insanları yönetme süreci Hz. Ömer’le başlamıştır. Hz. Osman’ın halifeliği, kendi kabilesine ayrımcılık yaptığı iddiaları ile tartışmalı geçmiş akabinde Hz. Ali’nin halifeliği döneminde ise tam bir ayrışma yaşanarak iç çatışma yaşanmıştır. Binlerce sahabinin ve Hz. Ali’nin de suikast sonucu ölümü ile sonuçlanan bu iç çatışma , İslam aleminin kalıcı olarak ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Sünni ve Şii olmak üzere ikiye ayrılan İslam alemi, Hristiyan aleminin mezhep bölünmelerine paralel bir yol izlemiştir. Olayın esası ; Hz. Osman döneminde başlayan siyasi iktidarı kimin kullanacağı tartışmasıdır. Kabilecilik anlayışı çok kuvvetli olan Arap kabileler arasında , siyasi erke sahip olma mücadelesi kanlı çatışmalara paralel olarak dini inanç bakımından da çatışmalara dönüşmüştür. İslami inançta; din adamı sınıfı ayrı olmadığından halife, hem siyasi hem de dini otoritedir. Bu yüzden siyasi çatışmalar aynı zamanda doğrudan dini çatışma haline dönmekte ve taraflar birbirlerini dine aykırı davranmakla suçlamışlardır. Dört halife dönemi Hz. Osman’ın kabilesi olan Ümeyye Oğullarının zaferi ile sonuçlanmış ve Emevi Saltanat dönemi başlamıştır. Emevi halifelerinden Yezid’in Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in ve yakınlarını öldürmesi ile İslam dünyası kesin olarak ikiye ayrılmış Hz. Ali taraftarlarına Şii, geri kalanlarına Sünni ismi verilmiş olup bu gün de aynı bölünmüşlük devam etmektedir. Emevi Hanedanını yıkmak için başlatılan mücadele sonucu Abbasoğulları başarılı olmuş ve Abbasiler Hanedanlığı dönemi başlamıştır. Emeviler döneminde de Abbasiler döneminde de pek çok ülke fethedilmiştir. İspanya, Emeviler tarafından fethedilerek Endülüs Emevi devleti kurulmuş ve 1492 yılına kadar ayakta kalmıştır. Abbasi Hanedanlığı ise Cengiz İmparatorluğu devamı olan İlhanlılar tarafından 1258 yılında yıkılmıştır. Moğol istilasından kaçarak Mısır’da iktidarı ele geçiren Memluklular’ a sığınan Abbasi halifesi, Memluk sultanlarının koruması altına girmiştir. 1517 Yılında Yavuz Sultan Selim’in Memluklular’ı yenmesi ile halifelik Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ancak bütün siyasi iktidar çatışmaları İslam’ın yayılmasını önlememiş tam aksine Cengiz İmparatorluğu’nun devamı olan imparatorlukların dahi İslam’ı kabul etmesi ile sonuçlanmıştır. Asya ve Afrika’da onlarca İslam devleti kurulmuştur. İslam, toplumu birleştirici bir rol oynamış ve siyasi iktidarlar için tehdit unsuru olarak görülmemiştir. Tam aksine İslam sayesinde, siyasi iktidarlar daha güçlü hale gelmiştir. Örneğin İran’da Safevi Hanedanlığı ; Şii’ lik sayesinde iktidarını pekiştirmiştir.

İslam’ın çok geniş alanlara yayılması ile çok sayıda dini sorunlarla da karşılaşılmıştır. Hicaz bölgesinde benzer yaşayış ve kültüre sahip olanların sorunlarını çözmek kolay iken başka yaşayış ve kültüre sahip olanların sorunları çözmek kolay olmamıştır. Kuran’da dini sorunlara cevap bulamayanlar, Hz. Peygamberin söz ve uygulamalarından çözüm arayışına girmişlerdir. Ancak bu arada milyonla ifade edilen uydurma hadisler ortaya çıkmıştır. Sorunları kendince çözmek isteyenler, Kuran’a ayet ekleyip çıkaramayınca, uydurma hadislerle fikirlerini kabul ettirmeye çalışmışlardır. Çok fazla sayıda uydurma hadis olunca bunları ayıklamak zor olmuş ve hadisler üzerinde sürekli şüphelerin doğmasına neden olmuştur. Hadisleri ayıklama çalışmaları da Peygamberimizin vefatından yaklaşık 100 yıl sonra başlayınca, doğru hadise ulaşmak oldukça zorlaşmıştır. Ayrıca Şii ve Sünni mezheplerle diğer mezhepler kendilerini kabul ettirmek için sürekli hadis uydurma yarışına girince işin içinde çıkılması daha da imkansız hale gelmiştir. Gerek Peygamberimiz gerekse dört halife döneminde hadislerin yazılmasına sıcak bakılmadığından geçmişten yazılı bir kaynak bulmak da mümkün olmamıştır. Kuran ve Hadisle çözümlenemeyen olaylara din bilginlerinin ittifakı anlamında İcma, benzer uygulama anlamında kıyas, istidlal, önceki semavi dinlere ait hükümler, örf ve adet, istihsan, istislah gibi metotlarla dini sorunlar çözümlenmeye çalışılmıştır. İslam dünyasında Kilise hakimiyeti gibi din adamlarının tam hakimiyet kurduğu bir dönem olmamıştır. Genelde siyasi otorite; dini otorite olarak da kabul edildiğinden ,din adamları sınıfı genelde siyasi otoritenin denetimi altında olmuştur. Esasen İslam’da din adamı sınıfı şeklinde ayrı bir sınıf yoktur. Yani Allah ile insanlar arasında aracılık yapacak bir din adamı anlayışı İslam’da yasaktır. Bu yasak; uzak doğu dinlerindeki mistik akımların İslam’a da adapte edilmesi ve Yahudilikten gelen İsrailiyat ile aşılmış, din adamlarına kutsal vasıflar addedilip, din adamlarına uymakla kurtuluşun mümkün olduğu inancı yayılmıştır. Çok ilginç bir şekilde Müslümanlar arasında diğer tüm dinlerde mevcut olan inanışlar hızlı bir şekilde yayılmıştır. Bunun sebebi geçmiş inançlardan gelen alışkanlıklar olabileceği gibi diğer inançların Müslümanları etkilemesi de olabilir. Din adamlarının kutsallaştırılması ve Allah ile insan arasında bağlantı kurmada görev yapması inancı , binlerce yıldır insanların vazgeçemediği inançtır. Bu inanç sayesinde din adamları sınıfı daima ayrıcalıklı konumlarını korumuşlardır.

Bütün dinler, tebliğ edildikleri dönemdeki sosyal ve kültürel duruma göre genel çözümler üretmiş ve insanlara iyilik yapıp kötülükten sakınmalarını tavsiye etmiştir. Hiçbir din, geldiği dönemden binlerce yıl sonraki sosyal ve kültürel değişimleri haber verip geleceğe ilişkin çözümler üretmiş değildir. Sınırlı sayıdaki ayetle, sınırsız sayıdaki insan sorunlarına somut çözüm üretmek aklen mümkün değildir. Din kavramı esasen insanların geleceklerini sınırlayıp kayıt altına almak gibi bir misyonu da yoktur. Din geçmiş ve gelecek genel insan davranışlarında olması gereken genel ilkeleri ortaya koyar ve bu yaparken de kıssalar yolu ile davranışların iyilik yönünde olmasını sağlamaya çalışır. Kuran’da 2636 ayetin 220 kadarı hüküm ayeti niteliğindedir. Hiçbir kutsal kitabın kanunlaştırma amacı yoktur. Hiçbir din sistematik kurallar bütünü ile insanlara emir ve talimatlar yağdırmazlar. Hiçbir din, kurumsal bir niteliğe sahip olarak tebliğe çıkmamıştır. Ancak din adamları sınıfı ayrıcalıklı konumlarını korumak ve daha fazla güç elde etmek için kutsal kitaplarda olmayan konularda kendileri hüküm kurarak hem kendilerini kutsal hale getirmişler hem de kanun koyucu olmuşlardır. Kanun koymak siyasi iktidara da ortak olmak demektir. Bu yüzden din adamları ile siyasi iktidarlar daima iç içe olmuşlar ve birbirlerini etkilemişlerdir.Genelde dinlerin geri kalmış toplumların düşüncesi olduğu fikri de din adamlarının bu niteliklerinden kaynaklanmaktadır. Siyasi otorite ise daima dini ve din adamlarını kullanarak siyasi otoritesini güçlendirmeyi amaçlamıştır. Kaldı ki Roma kralının Hristiyanlığı kabulü de , siyasi birliği sağlayıp güç kazanması içindi ve bunu bir rüya ile topluma açıklamıştı. Bu kutsal rüya ile hem kendini kutsal hale getirmiş hem de savaştan zaferle çıkmıştır.

 Kutsal kitaplar olarak adlandırdığımız Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran ayetlerinin meallerini karşılıklı yazarak fikir sahibi olmak belki kutsal kitaplar hakkında daha yakın bilgi edinmemizi sağlayabilir. Çünkü her dinin mensubu kendi dini hakkında az çok bilgi sahibi olmakta ancak diğer dinler hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı gibi diğer dinlerin yanlış yahut tahrif edildiğini iddia ederek ondan uzak durmaktadır. Elimizde hiçbir dinin orijinal kutsal kitabı olmadığı gibi nesilden nesile aktarılırken de hem kavramların içerikleri, hem dil, hem örf ve adet değişmektedir. Yani 3500 yıl önceki baba kavramı ile bugünkü baba kavramı içeriği aynı değildir. Binlerce kavram ve deyim de benzer şekilde içerik değişikliğine yahut anlam kaymasına uğramıştır. Bu yüzden kutsal kitapların mealleri arasında bazen çok ciddi anlam farklılıkları ortaya çıkabilmektedir. Tevrat ve İncil ise orijinal dilleri ile değil başka diller ile yayılmıştır. Bu yüzden eski ve yeni ahitte anlam kaymaları ve meal farklılıkları daha fazladır. Din adamlarının dil bilginleri ile birlikte mealler konusunda çok ciddi araştırmalar yaparak bu boşluğu doldurmaları gerekir. Karşılaştırmalı kutsal kitap ayetleri meal çalışmasında onlarca değişik metot uygulanabilirdi. Ben daha aşina olduğum Kuran ayetlerini mevcut sıralaması ile alıp diğer kutsal kitaplarda benzer ayetleri altına yazarak karşılaştırmayı uygun buldum. Belki daha yetkin birisi farklı metotlarla ve daha bilimsel ve teknik bir çalışma yapabilir. Kuran meallerinde de birbirinden ciddi farklılıklar vardır. Hiçbir dil diğer dille aynı anlamlı kelimelere ve deyimlere sahip değildir. Bu yüzden bunu doğal karşılamak gerekir. Ancak mümkün olduğu kadar mealler arasında en doğruya yakın bulduğumuzu kullanacağız. Her bir ayet için tek bir meal değil birden çok mealin farklılıklarını dikkate alacağız.  Bilemiyorum bu çalışma ;  dinden uzaklaşmanın ve şüphelerin hızlandığı bir dönemde belki düşünce ufkumuzda yeni fikirlerin ortaya çıkmasına vesile olabilir.

 KUTSAL KİTAPLARIN KARŞILAŞTIRMALI AYETLERİ

FATİHA SÜRESİ :

KURAN:

1: Bütün yaratılmışlara iyilik eden merhameti her şeyi kuşatmış Allâh'ın ismiyle başlarım.

2: Şükür ve hamd , evrenin  sahibi  olan Allah'a mahsustur.

3: O, Bütün yaratılmışlara iyilik eden merhameti her şeyi kuşatmış olandır.

4: O, Yapılan her şeyin karşılığını bulacağı hesap  günün tek yetki sahibidir.

5: Yalnız sana boyun eğer l ve yalnız senden yardım dileriz.

6: Bizi doğru yola ilet,

7: Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil


TEVRAT :

Mezmurlar

8:1 Ey Egemenimiz RAB, Ne yüce adın var yeryüzünün tümünde! Gökyüzünü görkeminle kapladın.

8:2 Çocukların, hatta emziktekilerin sesiyle Set çektin hasımlarına, Düşmanı, öç alanı yok etmek için.

8:3 Seyrederken ellerinin eseri olan gökleri, Oraya koyduğun ayı ve yıldızları,

8:4 Soruyorum kendi kendime: «İnsan ne ki, onu anasın, Ya da insanoğlu ne ki, ona ilgi gösteresin?»

8:5 Onu meleklerden biraz aşağı kıldın, Başına yücelik ve onur tacını koydun.

 8:6 Ellerinin yapıtları üzerine onu egemen kıldın, Her şeyi ayaklarının altına serdin;

8:7 Davarları, sığırları, Yabanıl hayvanları,

8:8 Gökteki kuşları, denizdeki balıkları, Denizde kıpırdaşan bütün canlıları.

 8:9 Ey Egemenimiz RAB, Ne yüce adın var yeryüzünün tümünde

18:1 Seni seviyorum, gücüm sensin, ya RAB!

18:2 RAB benim kayam, sığınağım, kurtarıcımdır, Tanrım, kayam, sığınacak yerimdir, Kalkanım, güçlü kurtarıcım, korunağımdır!

18:3 Övgüye değer RAB'be seslenir, Kurtulurum düşmanlarımdan.

25:4 Ya RAB, yollarını bana öğret, Yönlerini bildir.

25:5 Bana gerçek yolunda öncülük et, eğit beni; Çünkü beni kurtaran Tanrı sensin. Bütün gün umudum sende.

26:1 Bana hükmet , ya RAB, Çünkü dürüst bir yaşam sürdüm; Sarsılmadan RAB'be güvendim.

26:2 Dene beni, ya RAB, sına; Duygularımı, düşüncelerimi yokla.

26:3 Çünkü sevgini hep göz önünde tutuyor, Senin gerçeğini yaşıyorum ben.

26:4 Yalancılarla oturmam, İkiyüzlülerin suyuna gitmem.

26:5 Kötülük yapanlar topluluğundan nefret ederim, Fesatçıların arasına girmem…

26:9 Günahkârların, Eli kanlı adamların yanısıra canımı alma.

34:1 Her zaman RAB'be övgüler sunacağım, Övgüsü dilimden düşmeyecek.

34:2 RAB'le övünürüm, Mazlumlar işitip sevinsin!

34:3 Benimle birlikte RAB'bin büyüklüğünü duyurun, Adını birlikte yüceltelim.

145:1 Ey Tanrım, ey Kral, seni yücelteceğim, Adını sonsuza dek öveceğim.

145:2 Seni her gün övecek, Adını sonsuza dek yücelteceğim.

145:3 RAB büyüktür, yalnız O övgüye yaraşıktır, Akıl ermez büyüklüğüne.


İNCİL  Pavlus'tan ROMALILAR'A MEKTUP

11: 33 Tanrı'nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!

11: 34 "Rab'bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O'nun öğütçüsü olabildi?"

11: 35 "Kim Tanrı'ya bir şey verdi ki, Karşılığını O'ndan isteyebilsin?"

11: 36 Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin görülenlerle arkadaşlık edin. Bilgiçlik taslamayın.

12: 17 Kötülüğe kötülükle karşılık vermeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya dikkat edin.

12: 18 Mümkünse, elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın.

12: 19 Sevgili kardeşler, kimseden öç almayın; bunu Tanrı'nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: "Rab diyor ki, ‘Öç benimdir, ben karşılık vereceğim.’"

12: 20 Ama, "Düşmanın acıkmışsa doyur, Susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın.

12: 21 Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen.

 







Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler