Mükemmeliyetçilik bir yanılsama mı?
Özellikle iş hayatına girdikten sonra yıllarca ne kadar mükemmeliyetçi olduğunu anlatan, zaman zaman bununla övünen, zaman zaman sızlanan bir sürü insanla karşılaştım. Gün geldi ben de herşeyin ne kadar “tam”, “yerli yerinde” olmasını önemsediğimi, hayatımda, yaptığım işlerde sıfır eksik, sıfır hata olmasının ne kadar önemli ve temel bir şey olduğunu söyledim, uygulamaya çalıştım durdum.Ve bunun adına herkesle birlikte “mükemmeliyetçilik”dedim. Fakat insan zaman içinde olgunlaştıkça, değişik insanları gözlemleyip tanıdıkça, kendisinin ve çevresindekilerin hayatlarındaki kontrol dışı olayları gördükçe oturup düşünme ihtiyacı duruyor.
Ben de duygusal olarak yorgun düştüğüm bir noktada oturdum düşündüm. Ve bugüne kadar tanımlanan ve benim de kafamda bu şekilde oturttuğum “ mükemmeliyetçiliğin” bir başka deyişle “herşey yerli yerinde olsun”un, gerçekten bir yanılsama olabileceği düşüncesi oluştu kafamda. Dünyanın değişimi, sınırların kalmayışı, mesafelerin kısalması, herşeyin takip edilemez bir hızla gelişimi, bilgi kavramının bugüne kadar ki tanımının tamamen değişmiş olması gibi hepimizin içinde sürüklendiği gerçekler de bu düşüncemi destekledi. Ve anladım ki bugüne kadar tanımlanan hayatın bütününde uygulanmaya çalışılan mükemmeliyetçilik aslında bir çeşit obsesiflikten başka birşey değil. Çünkü hayatı sadece kendi kapasitemizle sınırladığımız çerçevelere, kendi limitli dünya görüşümüzün belirlediği kurallara uydurmaya çalışmaktan birşey yapmıyoruz aslında. Obsesifçe herşeyi bu sınırlı oranda belirlediğimiz şablonların içine sığdırmak için debelenip duruyoruz. Üstelik hayatın içinde beklenmeyen, kontrol edilemeyen, ön görülemeyen o kadar iyi ya da kötü sürpriz varken... Bu boşa gayret bizi ve bizimle etrafımızdaki herkesi hem gereksiz bir çabaya, hem de günün sonunda sadece kendi görüşümüzle kısıtladığımız bir “mükemmelik”le kendimizi kandırmaya doğru itiyor. Kendimizi kandırmaya diyorum çünkü herşeyin mükemmel olmasını istemek demek, bilinçaltında yeni ve kontrol dışı alanlara ve fırsatlara girmekten kaçınmak demek. Mükemmelliğini sağlayamayacağını hissettiğimiz hiçbir girişime sıcak bakamıyoruz, çünkü eksiklerle, hatalarla ya da kafamıza şablonlarımıza uymayan konularla mücadele etmekten korkuyoruz.
Bu düşünce sürecinin sonunda vardığım nokta ise şu; alıştığımız anlamdaki mükemmelliyetçilik, sıfır hata, sıfır yanlış kuralı, sadece üretilen ürünlerde, mesleğimizde, süreçlerde, spesifik, tanımlı konularda uygulanabilir. Fakat yaşamın bütününe uyarlanmaya çalışılan herşey yerli yerinde, eksiksiz olsun düşüncesi ve yaşam biçimi genellikle başarısızlıkla ya da en iyi ihtimalle mutsuzlukla sonuçlanmaya mahkumdur.. Ki “mutsuzluk”ta olabilecek en başarısız sonuç değilmidir? Bana göre, özellikle günümüzde asıl mükemmeliyetçilik; adaptasyon, değişime mükemmel uyum sağlayabilme, zaman zaman daha iyi ve gelişmişe ulaşabilmek için bazı hataları yapmayı göze alma, risk alma ve bunun sonunda yaşamın dalgaları içinde suya batmadan hayatta kalabilme yeteneğidir. Ve asıl başarı, tüm bunları “kendi olarak, özünü kaybetmeyerek, her süreçte ve zorlukta kendinin daha iyi bir versiyonunu ortaya çıkararak” ilerlemektir. En derininizde mutlu, huzurlu, komplekssiz ve dengede olarak hatta çevrenizdekileri de bu denge ve huzurunuzla aydınlatıp rehber olarak hayatın akışıyla ne kadar paralel hareket edebiliyorsanız, gelişip öğrenerek ilerleyebiliyorsanız bence “mükemmelliği yakalamışsınız” demektir.
Biokey Gıda, Tarım ve Hayvancılık/ Pastoral Gıda şirketinde Strategic Marketing Manager
8yMelih Maldar teşekkür ederim Melih Bey
Biokey Gıda, Tarım ve Hayvancılık/ Pastoral Gıda şirketinde Strategic Marketing Manager
8yErşan Öncel yorumlarınız ve katkıniz için ben teşekkür ederim.