Normalleşme ve Delilik

Hepimiz deli doğarız, bazılarımız deli kalırız demiş Samuel Beckett. Az bile demiş. Bu haftanın konusu kapitalizm, delilik ve normalleşme üçgeninde insanın uyum gücü. Uyumlular, uyumsuzlar ve şartları değiştirenler olarak üç gruba ayırabiliriz deliler ve normalleri. Bir garip sınıflama oldu. Bir de diğer grup var az kişi de kalsa sevdayı savunanlar, begonviller arasında bizim gibi. (Ne güzel söylemiş Sezen Aksu gürültüsüz sadece piyano ile). İnsanın uyum gücü ne kadar güçlü bir yetenek olsa da, zamanın ruhuna uygun olarak her yeni döneme geçişin “uyum sancıları” o kadar zordur “mevcudu” koruma refleksi (Bknz: Statüko Sever) olanlar için. O zaman sitemsiz aforizma ile bu haftanın yazısına başlayalım; şöyle diyor Lichtenberg, “Bilgeliğin ilk adımı her şeyden şikâyet etmek, sonuncusu ise her şeyle uyuşmaktır.” İronikli ve begonvil melodili yazıya hoş geldiniz. Tabii, rotamız Roma ve İzmir-Erzurum-Çorum’daki fidanlardan geçecek.

İkinci paragraf prim yapan paragrafımız, zamanın ruhunun sahnede tiradını atıp alkışı aldığı yer. Virüs salgını nedeni ile de olsa evden çalışma disiplinin geliştiğini veya gelişmediğini tecrübe ettiğimiz, “on-line” toplantı adabı muaşeret kurallarının arkadaki “chat” odalarından eleştirildiği ve korsan toplantıların anlık oluşturulduğu, ekonomik krizin şirketlerin esneklik kapasitelerini çalışanlarının çabuk karar alabilme yeteneğiyle yüzleştirdiği, nakit akışının öneminin tüm bölümlerce yine kriz ortaya çıkınca anlaşıldığı, bahar güneşlerinin virüs nedeniyle henüz dünyaya yaklaşmaktan çekindiği, her şeyin anlamının gizli olduğu o sözlükle sadece bir kişi ile anlaşabildiğim için o sözlüğü de o kağıttan torba ile diğer kitapların yanında tutmaya devam ettiğim, virüs salgını rakamlarının deliliği bırakıp ne zaman normalleşeceğini izlediğimiz, tatil yörelerinin belediye başkanlarının ironik şekilde “bize gelmeyin” diye seslendiği, iletişimin müthiş hızlı ve teknolojik olduğu yüzyılda bir de insanların kendilerini izole etmesiyle yalnızlıkların katlandığı ve bireyselliklerin sivrildiği, sıradan hayat rutinlerinin marjinal olduğu zamanlardan geçiyoruz. 

Camenta Romalıların doğum Tanrıçası ve Dea Dia ise Roma’da büyüme ve gelişme Tanrıçası. Camenta ve Dea Dia bebeklerin sağlıklı doğmasını, büyümesini ve gelişmesini koordine ediyor bulutların üstünden. Birinin kaçırdığına diğeri destek oluyor. Aklı denge içinse bir tanrı yok Roma’da. Bunun için zamanın ruhu icat edilmiş. İçinden geçtiğimiz dönemde virüs salgının normalleşeceğini bekliyoruz. Kurallara uyulması, yeni tedavi ve ilacın bulunmasıyla insanlar sağlıklarına kavuşacaklar. Sağlığımız normalleşecek. Her ekonomik krizde olduğu gibi bu krizde de “yeni normal” yeniden konuşulmaya başlayacak ve kapitalizmin nasıl normalleşeceği- krizlerin nasıl önlenebileceği tartışılacak. Ne yazık ki kapitalizmin normalleşmesi beklenemez. Değişime karşı insanın ilk verdiği doğal tepki, çok delice de olsa, beklemek. Bekleyip görmek. Gördükten sonra izlemek ve “iş işten geçtiye hoş geldiniz”. İster yangın, ister ekonomik kriz, ister deprem, ister bir trafik kazası, ister böğür yanması olsun, insan doğasının ilk tepkisi beklemek. Bakınız burası çok beklemeli.

Kapitalizm piyasalarda denge yaratabilir ancak bu dengeyi bireyler için yaratmaz. Kapitalizmin özü ve dnası dengesizliklerin sürdürülebilirliğine dayanır. İster Adam Smith’ten ister Karl Marx’tan ister Milton Friedman’dan okuyun kapitalizmin özü, özel mülkiyet çevresinden çeşitlenen emeğin ücretli olduğu, fiyat sisteminin başatlığını kanıtladığı ve rekabetçi piyasalara dayanır. Dünya tarihinde ticaretin başlaması kapitalizm için de başlangıç sayılır. Dengesizlik üretim araçlarına sahip olanların getirisinin üretim araçlarına sahip olmayanlardan çok daha fazla olmasıdır. Doğru ve eksik önerme. Çünkü girişimci sermayeyi, çalışanı ve arazi (doğal kaynakları) bir araya getirir ve risk alır. Girişimcinin garanti olarak alacağı tek şey risktir. Bir şirkette işler yolunda gittiği sürece çalışan maaşını alır, kredi veren banka faiz ödemesi alır, tedarikçiler paralarını alır ve arsa sahibi de kirasını alır. Kar edip edemeyeceği belli olmayan tek kişi girişimcidir. Bu yüzden girişimci aldığı riske uygun bir “getiri beklentisine” sahiptir. Hah fırsat maliyetine hoş geldiniz. Girişimci işlerin devamı için de karını sermayeye dönüştürür ve yeni istihdam yaratır. Arthur Schopenhauer şöyle demiş, belki paragrafın kısa özeti olur, “Delilik acı çekmeyi hatırlamamak için bir yoldur”.

Kapitalizmin dengesizliğini sadece üretim araçlarından kaynaklanan gelir farkında açılan makasla açıklayamayız. Kapitalizmin her bir katılımcısı “kar” güdüsüyle hareket eder. Kim bu katılımcılar sorusunun cevabı bir başka yazıda. Her katılımcı her işlemde daha çok kar etmeyi hedefler. Bknz: Pazarlık. Çünkü sistemin özü daha çok karla büyütülen sermaye ve sermayenin getirisidir. İş gücü verimliliğini arttıran her şey sermaye malıdır. Sistem karı ençoklamaya çalışırken birisinin “ben daha az kar edeceğim, bozuyorum bu oyunu” dediği an sistemin diğer oyuncusu piyasaya bırakılmış karı gelip alacaktır. Kapitalizm rekabetçi piyasalarıyla etkin olmayan şirketleri tarihin sayfalarına yollar ve Pazar payını etkinler arasında yeniden paylaştırır. Aslında “yeni normal” dediğimiz şey piyasada ayakta kalan ve etkin yönetilen şirketlerin kuralları ve iş yapma kültürüdür. Kapitalizmi dengeyi fiyatlar için yaratır ancak bu fiyatlar şirketler ve bireyler için dengesizlik yaratacaktır. İş piyasasında şirketler şirketlerle ve emek piyasasında ise çalışanlar tüm çalışmak isteyenlerle rekabet eder. Dengenin bir tarafa doğru kayması rekabet edebilmek için şirketler ve bireyler mevcut statükolarından çıkıp değişmelerini neden olacaktır. Bunun bir manevi maliyeti vardı (Bknz: Değişmeye direnç) ve ikinci olarak da değişime ayak uydurmak için katlanmanız gereken maliyet ar-ge, eğitim-yeni makina ve teknoloji yatırımı gibi… Bu değişim, maliyet, kar, zarar ve piyasa sarmalında herkes dengenin kendi lehine bozulmasını isteyecektir. Rekabetin olmadığı piyasalarda herkes mutsuz olurken rekabetçi piyasalarda dengeyi bozanlar mutlu olur. Buna da kısaca kapitalizm deriz ve krizler bu dengenin en derinden değiştiği dönemlerdir. Kapitalizm kriz sever, statüko sevmez ve dengeyi bozmaya bayılır. Sistemi bilelim ve ona olmayan özellikleri atfetmeye çalışmayalım. Sistemdeki krizler önlemenin tek yolu “kar etmekten” vazgeçmektir ki o sistemin adı bambaşka. Sistem bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve mesajı A.N.Whitehead’a atıf yaparak duyalım, “Bir deli bir akıllıya çok şey öğretir ama bir akıllı bir deliye hiçbir şey öğretemez”. Kapitalizm ne yazık ki naif bir mutluluk sunmuyor katılımcılarına. Oyun kuralları sert ve zorlayıcı. Az az verdiklerini bazı adacıklarda “büyük şekilde” bir araya getiriyor. Ne yazık ki o adacıkların sayısı çok değil. Yevgeni İvanoviç Zamyatin de bu söylemeye çalıştığımı kapitalizm demeden benden daha iyi söylemiş, “İnsanlar birinin çıkıp onlara mutluluğun ne olduğunu söylemesini ve ardından onları bu mutluluğa zincirlemesini isterler. Peki, bugün yaptığımız bu değilse nedir?”. Gayet güzel, kapitalizm “normali” devamından ve sürekliliğinden gelir. Sistem devam ettikçe bizim kriz diye adlandırdığımız her dönem, zaten sistem içinde normaldir. Tıpkı Paulo Coelho’nun dediği gibi “İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır” ve “içinde kriz olmayan sistem eksik bir kapitalizmdir”. Ha sistemi seversiniz sevmezsiniz o apayrı bir konu. Tabi problem kesin sistemdedir.

Toparlıyorum. İzmir-Çorum-Erzurum’daki fidanlar delice zeytinler gibi büyüyor. Aşılanmamış şekilde ve birbirlerini biliyorlar. Ki şarkıları da var “Dert savurur, rüzgâr toplar çiçeğini” diye ve sistemi güzel edecek şey için harika bir çözüm öneriyorlar. İnsan sistemlerle ve doğayla beraber değişirken uyumlanıyor. Bu uyum bazılarına normal bazılarına ise delice geliyor. Herkesin normali ve delicesi farklı. Güneşin altında yeni bir şey söylemek istiyorsak kapitalizme kızmaktan vazgeçmek ilk adım olabilir. Çünkü aslında kızdığımız şey kendimizden başkası değil. Kendimizi değiştirmeden de sistemi değiştirmek çok delice değil mi? Bizim deliliğimiz ise azcık farklı, şarkıdaki gibi yenisin sen ve bildiklerin ezber değil diyen bir delilik. O zaman bu haftanın yazısını komşu’dan alarak bitirelim. Nikos Kazancakis şöyle demiş “Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır”, zaten bu yüzden de kaç kişiyiz savunan sevdayı; kapitalizmin yerine… 

Not: Bir önceki yazının okuyucularına çok teşekkürler. Çok mutluyuz okuduğunuz için…

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Dr. Emre Can adlı yazarın diğer makaleleri

  • La Semplicità è la Sofisticazione Finale* vs Simplicity is The Ultimate Sophistication**

    La Semplicità è la Sofisticazione Finale* vs Simplicity is The Ultimate Sophistication**

    Savaş karmaşık ve barış ise sadedir. Basitlik ile karmaşıklığın savaşıdır hayat.

  • METAFOR YAĞMURU VE SEMPTOMLAR

    METAFOR YAĞMURU VE SEMPTOMLAR

    * Doktor derdime bul bir çare, O’na doyamıyorum yaz bir reçete… “Gerçek cevaplar, hep dinleyenlerden gelir.” Dinlemek…

    1 Yorum
  • Sherwood

    Sherwood

    *Kalmışım kendi kendime ben harabe, aklım başıma geldi bir daha tövbe… Sherwood Ormanı İngiltere’de Nottinghamshire’da…

  • Zaman Sihirbazı ve Aklım Karıştı*

    Zaman Sihirbazı ve Aklım Karıştı*

    *Hangi rüzgâr attı seni? Niye döndün ki geri? Kimseler seni sevmedi mi? Umduğun gibi deli deli… Olaylar sürekli…

  • Dumanı Tüten İki Namlu Dahil Tam Takım vs Ateşten Kalbe Akıldan Dumana*

    Dumanı Tüten İki Namlu Dahil Tam Takım vs Ateşten Kalbe Akıldan Dumana*

    Hayat eylemleri ödüllendirir, sloganları değil! Orhan Veli’nin romantik zekasının yanında, sevdiğimiz bir dizesi “Bu…

  • Derunumuzda Neler Var?

    Derunumuzda Neler Var?

    *Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar… Çalıkuşu’nda Yusuf, Feride’ye söyler yazı içindeki şarkıyı. Hatta Feride’nin…

    1 Yorum
  • Entropi, Panzehir ve Greenwich

    Entropi, Panzehir ve Greenwich

    Konuyu entropiye getireceğiz baştan ilen edelim, ah bu birinci çoğullar ah, entropi başlatıp entropi kapatırlar ! Madem…

  • Alice ve Unutmak İyileştirir Mi?

    Alice ve Unutmak İyileştirir Mi?

    Farabi şöyle der, “Önce doğruyu bilmek gerekir. Doğru bilinirse yanlış da bilinir; ama önce yanlış bilinirse doğruya…

    1 Yorum
  • Levha vs Faiz

    Levha vs Faiz

    Türkiye’de yol levhaları dünyadaki örneklerinden farklıdır. Trafik levhası ile göz göze geldiğiniz o romantik anda;…

  • Zaman İlerledikçe

    Zaman İlerledikçe

    *Bunu hatırlamalısın, bir öpücük hala bir öpücük, bir iç çekme hala bir iç çekme… Hayali demiş “Ol mahiler ki derya…

Diğer görüntülenenler