TARİH
TARİH
Teorik ve uygulama üzerinden öğrenilen yaşam, objektif ve herkesin yararınadır. Sorumluluk gereği yüklenen misyon ve yerine getirilmesi hususundaki vizyonu çok önemlidir. Söylemin değil, uygulamanın tutarlılığı esastır. Hadis; “Kişi sevdiği ile beraberdir” diye uyarılmaktadır.
Hiçbir şekilde Müslümanlığı kabul etmeyen ve her şartta Hz. Muhammed’e (sav) karşı çirkinliklerde bulunan Ebu Süfyan, Mekke savaşında Müslüman oldu. İslamiyetli yaşamadı. Zoraki tercih sonucunda İslami seçti. Müslümanlığın paylaşım ve empati nimetini yaşamadı.
Ebu Süfyanın oğlu Maviye, Hz. Ali (kv) ile savaşarak tarih boyunca İslam alemine nifak tohumları soktu. Muaviyenin oğlu Yezid ise Hz. Hüseyin’i şehit ederek Müslümanların unutamayacağı bir yara açtı. Bu örnek; bizlere bir şeyi yaşayarak inanmak ve zoraki tercihte inanmak arasındaki farkı çok güzel bir şekilde sunuyor. Yani İslam’ın empati ve paylaşım olduğu gerçeğinden uzak, güç ve ben merkezli şekle getirildiğinin bariz halidir. Halen bu durumun sıkıntılarını çekmekteyiz. İslam ülkelerinin bulunduğu durumun başka izahatı var mı?
Beyin tok iken, mide açtır. Mide tokken, beyin açtır. Tespiti doğrultusunda, ilim ile bağlılık ters orantılıdır. Bilim insanı, ilimin ve insanların hizmetinde olmalıdır. Hz. Ömer (ra); “Alimleri zenginlerle sıkı-fıkı görürseniz onların dünya ehli olduğuna hükmedin.” Gerçeğin bilincinde olduğumuzda özlü kalırız.
İnanç; vicdanı harekete geçiriyorsa, sahibini sorgulayabiliyor sa, empati kurduruyor sa, vicdani muhasebe yaptırabiliyorsa, değeri vardır. Yoksa Elhamdülillah Müslümanım deyip, hiç bir haksızlıktan, zulümden, vicdansızlıktan ve kısacası kula kul olmaktan kaçınmıyorsa inanç değil, kendi kendini kandırmadır.
Hepimiz; Allah'ın kulları ve dünyada onun mülküdür. Mülkün üzerinde vekiliz. Vekilliğimizi unuttuğumuz zaman, Firavunlaşıyoruz. Zulüm ve zalimlikten Allah'a sığınırız. Allah hepimize yeterdir. Menfaat önde olduğu zaman, söylemle ile uygulama arasında fark çoktur.
“İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (Eş-Şura, 183)
Bazen kendi kendime düşünüyorum; İnsan nedir? Hesap verilmesi gereken yaşamın, mutlaka zorlukları ve zaman zaman karamsarlığı ve mesut olunan vakitler de olur. Bu karamsarlık döneminde sabır gösterebilene insan derim. Çünkü metanetli olmak, işi çözmek demektir. Hatanın asgariye inmesini sağlamaktır. Ne mutlu ona ki musibetlere karşı sabırlı olanlara. İnsan olan ve empatili hareket edenler, insan kalır. Ahlaklı ve vicdanlı hareket ederek, ani oluşumlara karşı sabırlı davranır. Kendi hayatı baz alarak, başkasının hayatına hüküm etmek, olumsuzluktur.
Bu dünyaya gelişimizin farkında ve yüklenen misyon ve vizyonun bilincinde olanlara ne mutlu.
İnsan hayatının değersizliği artıkça, sistemin varlığı da o kadar anlamsızlaşır. Ne mutlu sorunları diyalog yöntemi ile çözenlere, insanlara değer verenlere ve ölümlerin önüne geçenlere!
KARANLIK
İnsan olmaktan kaynaklı sorumluluklarımız vardır. Bu güzelim dünyayı, huzursuz ve geçimsiz kılarken, öbür dediğimiz berzah alemindeki dünyanın cennetini talep etmek, vicdani ve ahlaki olmadığı gibi, mümkünde değildir. Gerçeklerden kaçındığın müddetçe inkara dayalı vücut bulan sorunlar çözülemez, derinleşir. Bukalemun gibi hal değiştirir.
İlim ile kin; birbirlerine zıt kavramlardır. Bizler kin ile uğraşırken, elin insanı bilim ve ilim ile zaman geçiriyorlar. İnsanlara rehber ve karanlığı aydınlığa çeviriyorlar. Adaletten uzak kontrolsüz güç, güç değildir. Dizginleri, gemi başkasının elinde olan rahvan ata benzer. Biz olalım, birlik ve beraberliğimizi koruyalım.
ÖN YARGI
Hayat üzerinden, insan ve insani değerlere yaklaşım göstermeliyiz. Kavim ve ırkla bakıldığında, baştan yanılgıya düşmüş olunur. Örneğin; Salih, taze, Veli vs. gibi isimler, dini açıdan en güzel isimlerdir. Ancak isim sahibi insan değilse, suçu isimde değilde, ismi taşıyandan aramalıyız. Meseleye agresif yaklaşmamalıyız. Ruhi hastalıktan kurtulmalıyız.
Gerçekler, yaşadıklarımız ve insan olmaktan kaynaklı sorumluluklarımız gereği hayatın ta kendisidir. Eğer hayatı inkâr edersek, insanların yeryüzünde yaşayan diğer canlı varlıklardan farkı kalır mı? İnsan; düşünen ve diyalogla sorunu kimsenin zarar göremeyeceği şekilde çözen dehadır. Bunun dışında hareket eden ise sadece canlı varlıktır. Dünya hayalden ibaret, umutla menzile ulaşmak için ümit in peşinden gidiyoruz.
Her kesim, topluluk, kavmi kendi değerleri üzerinden kabul edilmelidir. Empati ve paylaşımın temel alındığı insanların rengi öz değerlerle kabul edildiğinde renk cümbüşü oluşur ve mozaik kültür vücuda gelir. Herkes mutlu, emin ve adalet içinde yaşar.
HATADA ISRAR
Hataya ve zulme sebep olanlar, hatalarını kabul edip, maddi ve manevi zararının tazmininden sonra ancak işler rayına oturur. Aksi durum; hata var, yalnız sebebi sensin denildiğinde, mevcudun devamı ve katlanarak sürmesidir. Düşmanlı yaşamda ısrar ve egonun hakim gelmesidir. Herkes için kayıptır, tükeniştir.
Biz olmanın gereğini yerine getirmek için, bu günü nasıl başarıya ulaştırırırımın üzerinde durmalıyız. O zaman gelecek bizim olacak. Birlikte huzuru buluruz.
İhtiyaç olan ve sunulanın tutarlılığı, vicdani muhasebeye tabi tutup, empatili yaklaşınca, huzur ve gelecek aydınlık olur. Zoraki tercihe na.
Huzur ve adaletin hâkim olması için, sorumluluklarımızı hatırlayalım ve egodan kaçınalım.
FİKİR
İnsana ait olmayan fikir ve düşünceye ne kadar hizmet edersen de et, o düşünce başarıya ulaştığı zaman, oluşturulan sistemin hizmetini yerine getiriyorsan değerlisin. Aksi takdirde yoksun. Esas olan sistem adına hareket edenlerin çıkarıdır. Ben veya bizde varız dediğin vakit, yok olmaya mahkumsun ve her türlü cezai işlemi hak ediyorsundur.
Avrupalılar II. Dünya savaşından sonra çatışmanın ve öldürmenin yanlışlığını anladılar, kıtalarına barış ve huzuru hakim kılarak dünyaya yön veriyorlar. Çünkü oluşturulan sistemde her kavim ve fikir kendini ifade etme serbesti sine kavuştuğu gibi diyaloğu merkeze koydular. Şura meclisi şeklini benimsediler.
"Ev kurmasını bilmiyorsan, komşulara bak." (Kürt Atasözü) "Tu nezanbî mala, birine hevala."
Duyguların paylaşımı, var olduğunun alametidir. Ahlaklı yaşam; vicdan ile cüzdan arasında ki dengenin korunmasıdır. Varlığın esası, dünyanın geçiciliği ve sorumlulukların yerine getirilmesine aynadır. Çabalarımızın ödülüdür. Kar veya zarar.