YABANCILAŞMANIN ÇEHRESİ: TOPLUM, ÇELİŞKİLER VE HİYERARŞİ
Modern hayat, bireylerin ruhlarındaki yabancılaşmayı derinleştiren bir labirent gibi karşımıza çıkıyor. Toplum, varoluşumuzu anlamlandırabileceğimiz bir liman sunmak yerine giderek daha da sıkıştığımız bir hapishaneye dönüşüyor. Bu hapishanede yalnızlık, en sadık dostumuz haline gelirken ilişkiler, kaygılar ve haksızlıklar arasında kaybolmuş bireyler olarak etrafımızda cereyan eden olayları izlemekten öteye gidemiyoruz.
Toplumun sosyolojik çürümesi adeta bir virüs gibi, tüm çehremizi sarmalamış durumda. Kendi içimizdeki çatlakları görebiliyor muyuz? Haksızlıklar öyle bir sıradanlıkla yerleşmiş ki çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Arkadaşlarımızdan ve en yakınlarımızdan destek beklerken yalnızlığın soğuk rüzgârlarında savruluyoruz. Destek görmek bir yana sıkça yalnız bırakıldığımızı hissediyoruz. "Ben de varım!" diye haykırmak istesek de sesimiz, riyakarlığın yankıları arasında boğuluyor.
Kurumsal hiyerarşinin bozulması bu yalnızlığın bir başka boyutunu oluşturuyor. İşini gerçekten iyi yapanlar değil "mış gibi" yapanlar zirveye tırmanıyor. Birçok kurum yetenek ve emek yerine, yalnızca görünürlük ve teatral performansı ödüllendiriyor. Düşünmek, sorgulamak ve gerçekten çalışmak artık tehlikeli bir eylem haline gelmiş durumda. Zira düşünen insan, bir tehdit unsuru olarak görülüyor. "Sen düşünme, biz düşündük!" diyen bir üst kademe, merak eden zihinleri boğuyor.
LinkedIn tarafından öneriliyor
İronik değil mi? Herkes başarılı olmak isterken aslında birbirimizi boğuyoruz. Sosyal medya, toplumun gerçekliğini sanal bir hapiste tutarken bireyler kendilerini "mükemmel" bir yaşam sunmaya zorlanıyor. Gerçekten mutlu olmadığımızı biliyoruz ama "güzel bir fotoğraf" paylaşmak, gerçek hislerden çok daha fazla değer görüyor. O fotoğrafların ardında yatan yalnızlık, kaybolmuşluk ve tükenmişlik, kimsenin umurunda değil.
Sonuç olarak toplumda yaşanan bu yabancılaşma hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir patlama noktası yaratabilir. Belki de bir gün bu riyakarlık zincirini kırmak için harekete geçeceğiz. Düşünme cesaretini gösterecek, gerçek ilişkiler kuracak ve gerçekten çalışmayı ön plana çıkaracağız. Ancak şu an en büyük mücadelemiz, bu çürümüş yapının içindeki yalnızlığımızla yüzleşmek. Yalnızca bir birey olarak değil aynı zamanda bir toplum olarak kendimizi yeniden bulmak zorundayız.
Elbette, tüm bunları yaparken riyakarlığın ve "müşteri memnuniyetinin" zirve yaptığı bir dünyada en önemli şeyin “görünürlük” olduğunu unutmamak gerek; sonuçta kimse yalnız kalmak istemez ama bir sosyal medya paylaşımında yalnızlıkla nasıl başa çıkıldığını gösteren o harika filtreyi bulmak hiç de zor değil! Düşünmeden atılan her adımda, sahte gülümsemelerle dolu bir dünyada, asıl kaybolan belki de kendimizdir.