Yaratan Beyinler: Yaratılıcığın Anatomisi

1983’de yayınladığı Frames of Mind kitabıyla ‘Çoklu Zeka’ kavramını ortaya atan Howard Gardner ‘Yaratan Beyinler (Creating Minds)’ ile bu sefer yedi ünlü kişi üzerinden yaratıcılığı inceliyor. Söz konusu yedi kişi Freud, Einstein, Picasso, Stravinsky, T.S. Eliot, Martha Graham ve Gandhi çoklu zeka kavramının yedi kolunu temsil ediyor. İncelenen kişiler bilinçli olarak 20. yüzyılın başından seçilmiş ki yaşadıkları dönemlerin farklılıkları çalışmaya etkide bulunmasın.

Yaratıcı kişiyle Howard’ın kastettiği çalıştığı alanda yenilikçi kabul edilen ürünler veren, problemleri çözen ya da yeni sorulara cevap arayan ve sonunda bu yenilikleri diğerlerince de kabul edilen kişiler.

Benzerlikler:

Yazarın, yaratıcı kişilerle ilgili değindiği bir ortak özellik çocuksu olmaları. Çocuksuluk hem yaratıcılığın ön koşulu olan merakı hem de neden ve niçin sorularını da beraberinde getiriyor. Picasso ve Einstein gibileri ise çocuksuluğu sadece çalışmalarına değil kişiliklerine de yansıtıyor. Einstein’ın dil çıkartırken fotoğrafını kim hatırlamaz.


Yedi karakterin aileleri ile ilişkilerine bakılınca anne (Freud, Einstein, Eliot) ya da baba (Gandhi, Graham, Picasso) ile başarılı olma şartına dayalı sıkı bir ilişki göze çarpıyor. Belki de bu nedenle yaratıcılar çalışmalarını kendilerini gerçekleştirebilecekleri, ‘tam’ görebilecekleri tek yer olarak algılıyorlar. Aynı zamanda disiplinli ailelerde büyüyen bu yedi kişi sonunda otoriteye ve kontrole karşı çıkıyor: Eliot’un akademik hayat dışında bir yol seçerek ülkesini terk etmesi, Stravinsky’nin hukuk kariyerini reddederek Rimsky-Korsakov’u yeni baba figürü olarak kabul etmesi, vb. Bu şekilde başkaldırabilmelerinin temel sebebi ise kendilerine sunulanın ötesinde farklı bir yola çıkabilecek kadar yetenek ve beceriye sahip olmaları.


Aykırı olmaları hemen hepsinin ortak noktalarından bir diğeri: Einstein ve Freud’un Alman etkisindeki bir coğrafyada Yahudi olmaları, Gandhi’nin İngiltere’de, Rus Stravinsky’nin Batı Avrupa ve Amerika’da, Amerikalı Eliot’un İngiltere’de, İspanyol Picasso’nun Fransa’da yaşamaları. Hepsi bu demografik farklılık yanında işlerinde de marjinal olmayı seçmişlerdi: Picasso ve Stravinsky’nin daha önceki sanat mirasını kabul etmemeleri, Eliot’un aykırı politik ve sosyal düşünceleri, Gandhi’nin hep ihtilaflı grup ve amaçlar için çalışması gibi.
Her birinin aykırı olması ve bu aykırılığı ne pahasına olursa olsun korumaya çalışmaları yanında iki ayrı davranış kalıbı da önümüze çıkıyor. Birincisi, atılım aşamasında kendilerince inzivaya çekilmeleri ve daha sonra eskisinden daha da geniş ve belki kendilerini daha da çok kabul eden bir sosyal ortama geri dönmeleri. İkincisi ise inziva süresince desteğini aldıkları bir yakınlarının olması. Ancak bu destekçi kişi ile daha sonra ya sessizce ya da bazı durumlarda dramatik bir şekilde yolları ayrılıyor.
Yaratıcı kişilerin yaratma süreci boyunca aldığı desteği yakından inceleyen yazar, bu desteği onlara sevgi gösteren ya da yarattıkları yeniliği anlayacak kapasitede insanlardan aldıklarını saptıyor. Bazı durumlarda bu her iki destek de aynı kişiden gelebiliyor.
Diğer nokta ise her yedi kişinin de başarıya ulaşırken insan ilişkilerinde fedakarlık yapmak zorunda olmaları: ‘Faustvari bir alışveriş’ şeklinde tanımlamış yazar bunu. Kişinin kendi olağanüstü yeteneklerini ortaya çıkarırken vazgeçmek zorunda kaldığı şeyler: Mesela Einstein ve Gandhi’nin diğer insanlardan kaçarak münzevi olması, Picasso’nun etrafındakilere neredeyse sadistçe davranması.

Farklılıklar:
Farklılıklara gelince yaratıcılar en az beş farklı aktivite ile ilgileniyorlar:
1. Genellikle bilimsel bir problemin çözülmesi (Stravinsky’nin yeniden orkestrasyonu, Einstein ve Brown Hareketi)
2. Kavramsal bir kuram oluşturulması ( Psikoanaliz, Relativite Teorisi)
3. Bir ürün yaratılması (Eliot, Stravinsky ve Picasso’nun eserleri)
4. Bir gösteriye yeni bir stil verilmesi ( Graham )
5. Riskli bir icraat ( Gandhi)

Farklıların görüldüğü bir diğer alan da kullandıkları akıl hocaları. Burada hayatı boyunca güçlü mentorları olmuş Freud’dan kendisine yakın hiçbir akıl hocası olmayan Einstein’a kadar bir çizgiden bahsediyoruz.


Kitabın sonunda Gardner konuya yaklaşımıyla ilgili sık karşılaştığı sorulara açıklık da getirmiş. Bunlar kitaba konu olarak doğru kişileri, doğru alanları mı seçtim sorusundan bilişsel yaklaşıma çok mu önem verdim sorusuna dek gidiyor. Cevap olarak ise yedi zeka tipini temsil eden kişileri özellikle 20. yy başında yaşayanlardan ve hakkında en çok bilgi bulunabilen ve kişisel olarak en çok etkilendiği kişilerden seçtiğini öğreniyoruz. Bu nedenle kitabın yaratıcılıkla ilgili çıkarımları 20.yy dışındaki zaman dilimleri için geçerli olmayabilir. Yazarın kendi çalışmasının iyi-kötü taraflarını açıkça tartışması da alkışlanacak bir çaba.

Sabiha Bengi Sayhan

AVP, Regulatory Affairs at Peoples Group

8y

Cok basarili bir anlatim, Inci'cim, cok begendim! Tskler!

Beğen
Yanıtla

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın

Diğer görüntülenenler