ÜST YÖNETİMİN SESSİZLİĞİ: RAWLS'IN CEHALET PERDESİ
Sandım ki insanlar soru sormayı dinlemeyi hatırlarlarsa, sağlıklı tartışmalara alan açılabilir.
Biraz filozoflardan ilham alarak o ilk kıvılcımı ortaya çıkarabilirsek devamı gelir, ama pek de öyle olmadı
Psikolojik güvenlik çok önemli diye bol bol paylaşılsa da, soru sormak güzellenlese de hala bir çok üst düzey için pozisyonunu korumak, makamında biraz daha kalabilmek çok daha değerli; ancak ben burayı romantik gözlüklerimle atlamışım
Hatta tabloyu biraz daha büyütebilirim; kurum lensi ile baktığımızda pazar payını ya da hisse senedi değerini korumak, kısa vadeli karlılığa çarpmamak adına eski kavramlarla yeni dünyanın belirsizliğinde tutunmaya çalışıyoruz. Bugünden yarına bir şey değişmiş olmayacak olsa da; yarın bizim yerimize yapay zeka toplantılara girmeyecek, kapımıza kargomuzu dronelar da getirmeyecek, bir yıl sonra dinamikler bambaşka olacak, çok iyi biliyoruz. Her sabah kalktığımda aynaya baktığımda bir önceki günden çok farklı bir Mine görmüyorum, ancak geçen yılın, iki yıl öncesinin fotoğraflarını telefonum bana hatırlattığında o kırılmalardan kaçamayacağımı anlayabiliyorum.
Buradan konuyu taşımak istediğim yer üst yönetim son dönemin göreceli rahat paketlerini kaçırmamak adına pozisyondan aldıkları gücü uzatmaya çalıştıkça, yeni gelenler ve gelecek olanların kızgınlığının artması. Hatta belki de daha kötüsü kayıtsızlığa doğru çekilmesi…
Sonrasında gelen cümlelerle hepimiz karşılaşıyoruz, “yeni nesil sorumluluk almıyor” Bir nedenden çok daha geniş bir çıkarıma varmadan, bırakmak istediğim soru “Birbirimizi suçlamak yerine, yeni neslin sorumluluk almamasındaki kendi sorumluluğumuzun ne kadar farkındayız?”
Yeni neslin bakış açısını cımbızla çektiğimizde “kurumsal dünyayı katılaşmış, eski moda ve bol pırıltısı içinde kaybolmuş bir amaca hizmet etmeden koşturan insanlar topluluğu” cümlelerine rastlıyorsak, “Sizce bu algıda bizim payımıza neler düşüyor?”
Etiketlemek hiç istemiyorum, bu dönemin insanı veya dünyası diye baktığımızda hepimiz birlikteyiz, günün sonunda. Birbirimizin sorumluluğunu almaya gönlümüz olduğu sürece…
Hazırsanız, tam bu noktada “Pozisyondan bağımsız ne yapılabilir?” sorusuna hizmet edecek, iddialı bir düşünce deneyine katılmak üzere sizi John Rawls ile tanışmaya davet etmek istiyorum.
Cehalet Perdesinin Ardında Liderlik
Daha önce kendisiyle karışılaşmadıysanız bir iki cümle arka plan notunu merak edebilirsiniz. John Rawls (1921-2002) siyaset felsefesi alanında Harvard Ünivesitesinde profesör olarak çalışan Amerikalı bir düşünür. En tanınmış eseri Bir Adalet Teorisi (1971) ile birlikte, Wikipedia notu olarak düşünce güzergahını İkinci Dünya Savaşı sonrasında toplumsal adaletin gündemde olduğu dönemde geliştirdiğini de ekleyebiliriz. Büyük sorusu ise “Kendi konumunuzu bilmeden, toplumda adaleti sağlayacak ilkeleri nasıl tanımlardık?”
Sorusunu geriye dönüp ikinci kez okuma ihtiyacı duyduysanız, sizi hiç yormadan bir düşünce deneyiyle “cehalet perdesi” kavramına yaklaşıyorum.
Kendinizi yeni bir toplumun kurallarını tasarlamakla görevlendirilmiş bir grubun üyesi olarak hayal edin. Ancak düşünce deneyinin bir ek şartı var, siz de bu toplumun bir parçası olarak yaşamaya devam edeceksiniz ve bu toplumda nasıl bir konumunuz olduğunu kuralları belirleyen grup üyesi olarak bilemiyorsunuz. Ayrıcalıklı bir ailede de doğmuş olabilirsiniz, ya da sistemik dezavantajlarla mücadele etmek zorunda da kalabilirsiniz. Biraz bilgisayar oyunu tadında bir düşünce deneyi… (Platform filminin senaristleri John Rawls’dan bolca ilham almış olabilirler)
Rawls’ın inancını, birey olarak önyargılarımızdan ve kendi çıkarlarımızdan bağımsız bir sistem kurabilirsek, fırsat eşitliği ya da daha dezavantajlı bu hayata başlayanlar için güvence ağı da oluşturabileceğimiz olarak özetleyebiliriz.
Yönetim Kurulunda John Rawls’ın Cehalet Perdesi…
Görünürde sağlıklı tartışan bir Yönetim Kurulu tablosu olsa da, odadaki filden gerçekten bahsedilebiliyor mu?
LinkedIn tarafından öneriliyor
Herkes kendi rollerinden doğru, birbirinin ayağına da çok basmadan güvenli alanda kalıp kısa vadede parlak başarılar mı elde etmeye çalışıyor, yoksa ezber bozacak riskler alabiliyor mu? Tabii ki geçerli veya kağıt üzerinde sarılabileceğimiz çok iyi savunma cümleleri var, ancak hepimiz biliyoruz ki genç nesile, fonksiyonlarımızın gerekliliklerinden öte bir sorumluluğumuz da var.
John Rawls’un kredisiyle yeni sorular sormayı denersek…
1. Kendi konumunuzu bilmeden organizasyonunuzdaki politikaları adil bulur muydunuz?
Bu soruyu “evet-hayır” sorusundan daha derin bir yere taşıyacaksak, devamında somut örnekler isteyebiliriz. Giriş düzeyinde çalışan, ya da organizasyona yeni katılan biriyle ne kadar zaman geçirdiniz? Onlarda birlikte ne kadar sahada oldunuz? (Üst düzeyin saha ziyareti gibi pırıltılı bir sahneden bahsetmiyorum)
Ya da kendi çocuğunuzun o rolde olmasını ne ölçüde desteklerseniz? (Arkadaki varsayım donanımı ve motivasyonun olduğu yönünde)
2. Düşünce deneyi ne de olsa, biraz zor sulara bulaşalım. Hangi pozisyonda olacağınızı bilmiyorsunuz, hala… Maaş, yan hakları ve/ya prim sistemini nasıl tasarlarsınız?
Ödüllendirmeye çalıştığınız elde edilen geçmiş performans mı olur sadece, yoksa potansiyeli ortaya çıkaracak öğrenme deneyimlerinin de bir karşılığı olur mu? Farklı rollerin orantısız şekilde öne çıkarılmadığından nasıl emin olabilirsiniz?
Kendi maaş paketinizi de şeffaflıkla bu durumda tüm organizasyonla paylaşabilir misiniz?
3. Aynı organizasyonda kalmaya devam ediyoruz, ancak bu kez Yönetim Kurulunun bir üyesi olmadığınızı, olası giriş düzeyinde ya da daha dezavantajlı bir roldesiniz. Hangi koruma paketleri ya da fırsatları gündeme getirirdiniz?
Bu soruyu çeşitlilik/ kapsayıcılık lensi ile de açabilirsiniz. Tüm meseleleri çözebilmenin mümkün olmadığını bilsek de, odaklanmak ve çaba göstermek de çok değerli… İyi niyetle anlamaya çalışmak, elinden geleni yapmak…
Ez cümle; adalet, eşitlik, şeffaflık çok büyük kavramlar, dünyanın hiç bir zaman diliminde veya coğrafyasında kusursuz bir örneği olamamış kavramlar… Buradaki seçim de tam burası, ya herkes rolünün keyfini nasıl biraz daha uzatabileceğinin derdine düşer, ya da yapacak çok işimiz, alacak çok yolumuz var diyerek “büyük ve sorulmamış soruları” sormaya başlar.
Konunun soru sormayı bilmemekten çok daha derin olduğuyla sanırım yeni yüzleşiyorum. Kendimize yarattığımız kurumsal baloncuklar içinde mutluluk ve başarı hikayeleri saçabiliriz, ya da dünyanın/ memleketin/ kurumun dertleri için yeni sorular sorma cesaretini gösteririz.
Hatırlayalım, daha önce de sıklıkla tekrarladığımız yerdeyim “Biz yeni sorular sormazsak, başkalarının yanıtlarını yaşamaya devam edeceğiz…”
Mine, Göktürk
Senior Leadership & High Performance Culture Consultant / PCC
2aySevgili Mine Kobal Ok Her satırına katıldığım paylaşımınız için teşekkürler. Üst yönetimin odadaki fili görmezden gelerek, sadece kendi konumlarından gördükleri kadarıyla kendi ünvan, statü veya kimliklerinden arınmadan verdikleri kararlar ne kadar adil, şeffaf, empatiyi teşvik eden veya kapsayıcı olabilir? Ne kadar bolca psikolojik güvenlik ihtiyacını işaret etsek de genellikle Rawls'ın cehalet perdesinin arkasına girmeden tam olarak yeterince adil, demokratik, şeffaf bir şirket kültürü sağlanamıyor. Bilinçli bir şekilde kimlikten bağımsız bakış açıları için Rawls'ın Cehalet Perdesi'nin Altından Liderlik için varsayımsal bakış açıları ile güçlü sorular sorabilmek 'varsayalım bu şirketin üst yönetim ekibinde değilim, şirkete yeni gelmiş bir uzmanım, o halde.... şunun nasıl olmasını isterim? gibi güçlü sorular sormak, objektif olmak, gerektiğinde çuvaldızı kendine batırmak ve bazen de içinde bulundukları sisteme gerektiğinde zoom in yapıp gerektiğinde zoom out yapabilmek çok çok önemli. Liderlerle yaptığımı çalışmalarda onlara kazandıracağımız bilinçli farkındalıkla seçimlerini yapmalarına ve seçimlerinin gerektirdiği sorumluluklarını yerine getirmelerine yardımcı olurken bu bakış açısı liderlere güç katacak.
HEAD of INTERNAL CONTROL UNIT HSBC Türkiye
2ayMine Kobal Ok belki de bu yazınızdaki öneriyi şöyle de ifade edebilir miyiz? Basit olarak. Üst ve orta düzey çalışanlar dışında diğer çalışanlar toplanıp bir organizasyonu yeniden tasarlasa idi, hedefler verse idi (stratejik ve taktik), kurum değerlerini belirlese ve temel ilke ve kuralları koysa idi; ve de Yönetim ve İcra Kurulları yeniden tasarlanan organizasyonda sadece operasyonel ve icra faaliyetlerini yürütse idi kurumsal adelet, şeffaflık ve etkinlik nasıl olurdu. Merak ediyorum. Belki de hayal ediyorum. Yazı için teşekkürler.
Category Procurement Specialist (Sr.) | Project Leader
2ayMine Kobal Ok çok güzel bir yazı olmuş. Bahsettiğiniz değerler üzerine sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olmak bir organizasyonda değişimi mümkün kılabilecek en önemli adımlardan biri. Herkes kişisel başarı hikayelerinin ötesine geçip bu kavramlara hizmet eden somut adımlar atmaya başlarsa asıl soruları sormaktan çekinmeyen bir kurumsal kültür oluşmaya başlayabilir. Tabi bu da biraz cesaret işi. O zaman belki başarı bile yeniden tanımlanabilir.
Teoride en alt tabakadaki bireylerin durumunu iyileştirmeyi hedefleyen "farklılık ilkesi," pratikte en üst tabakadakilerin ekonomik avantajlarını korumasına izin verir. Böylece, toplumun en zengin kesimleri, küçük iyileştirmeler karşılığında ekonomik üstünlüklerini sürdürebilir (Bence gayet makul bir durum) . Bu durum, toplumsal adalet adına yapılmış gibi görünen değişikliklerin yüzeysel kalmasına ve mevcut sistemin yeniden üretilmesine yol açar. Rawls’un yaklaşımı, adaletin yalnızca sınırlı iyileştirmelerle mümkün olabileceğini varsayarak, bireylerin özgürlüğünü hiçe sayar ve toplumsal yapıyı dönüştürme potansiyelini kısıtlar.
Owner, Denge merkezi training and consultancy
2aySevgili Mine Kobal Ok her zaman olduğu gibi incelikli v eher satırı kıymetli, bilgi dolu ve derin düşündüren yazılarınız esin kaynağı, dimağınıza sağlık. Üst yönetimlerle yoğun etkileşimde dile getirmekte zorlandığım bir alana ışık oldunuz. Teşekkürler