Bugün Dünle, Yeni Geçmişle Savaşta
Dünyanın en büyük dijital konferanslarından Web Summit’teyim. Portekiz’in başkenti Lizbon’da düzenleniyor. Bu değişik dünyayı keşfetmeye, öğrenmeye ve öğrendiklerimi hayata geçirmeye geldim desem yeridir. Bu kadar büyük ve görkemli bir konferansın neden Türkiye’de ve İstanbul’da düzenlenemediğine dair türlü fikirlerim olsa da kıskanmaktan kendimi alamıyorum doğrusu. Dünyanın en büyük web-dijital konferansına gelirken, bir süredir sakladığım röportajlarımdan birini günün anlam ve önemine uygun olarak sizinle paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin başarılı dijitalcilerinden Volkan Öge’yle sohbet ettik. Dijital projelerin Türkiye tarihçesi ve kapsamı görece yeni. Bu maceraya atılan öncülerden biri de Volkan Öge.
Volkan Öge Türkiye’nin ilk Youtuber’larından. İlk ve tabii ki, tuhaf sayılacak kadar değişik bir hikayesi var. Yüksek inşaat mühendisi. İnşaat kariyerine kendi deyimiyle 6 -7 sene asfalt kaplama, kanalizasyon, yağmur suyu giderleri, karla kışla mücadele gibi işlerde çalışıp kariyer yaparken kriz nedeniyle son vermiş, reklam yazarı olmuş. Kurucu ortak olduğu firması Batesmotelpro. Bir çırpıda söylemesi zor mu zor. Deneyin isterseniz… Hemen zamanlamayı dijital teknoloji ve iletişim fırtınası yaratan Web Summit’e çevirdim. Ben size oradan ilk yayınımı ortak temada Volkan Öge’nin hikayesi üzerinden yapıyorum.
Volkan Öge radikal değişiklik yapmayı başaranlardan olduğu gibi değişikliğe daldığı alanda da başaranlardan. Önce metin yazarı, ardından dijital reklam çalışmaları ve yazarlıkla başlamış. Amatör ruhla başladığı videolar profesyonel üretime dönüşmüş. Sinema projesi yapmak üzere farklı bir kulvara yelken açmaktan bile korkmamış. Yazarlığa oyunculuk eklemekten de geri durmamış. İlk filmin ismi “Patlak Sokaklar”. Hızını kesmemiş, Batesmotelpro’yu dijital video ajansına dönüştürmüş, markalara dijital video içeriği üretiyor. Bu yıl Volkan Öge Geliyor youtube kanalını da açtı, kişisel video ve müzik yayınlıyor ve çok izleniyor. Volkan Öge, İndeks Konuşmacı Ajansı’nda dijital dünyanın sırlarıyla birlikte “komedi” içerikle süslediği dijital projeleri aktarıyor.
Yaprak Özer: Mesleğiniz?
Volkan Öge: İnşaat Yüksek Mühendisi.
Yaprak Özer: Allah kurtarmış diyebilir miyim? Bugün inşaatçı deyince…
Volkan Öge: Öyle de denebilir. Zor bir meslekti. Beni de değiştiren bir meslekti Korkunç bir profil kötü bir dünya. Annem en son, “… sen artık kendini bozmaya başladın, inşaatta yaşaya yaşaya, kaba bir adam olmaya başladın, hoşlanmıyorum bu hallerinden…” dedi. Çok kaba bir meslek. Haftanın 7 günü çalışıyordum, hiçbir tatilim yoktu, sürekli araba sırtında sağda solda insanı yavaş yavaş değiştiriyor. Reklam ajansına girdiğimde o yüzden afallamıştım herkes gayet nazik falan…
Yaprak Özer: Kim bilir önceki hayatınızdan ne tiplemeler getirdiniz beraberinizde.
Volkan Öge: İnşaat mı? İnşaat bir karikatür dünyası. Herkes karikatür, olağanüstü bir yerdi. Çok komik şeyler de vardı, çok güzel anılarım da var tabi ama nispeten düşük.
Yaprak Özer: Mutlaka her meslek kendince güzel ama bu işin algısı da düşük.
Volkan Öge: Acıklı bir ortam
Yaprak Özer: Hayatınız reklamla devam etmiş olsanız da pazarlama konseptini içine alan farklı yaklaşımınız var nasıl tanımlarsınız?
Volkan Öge: Türkiye’nin ilk “youtuber”ı diyorlar. En eski youtube kanalı benim kurduğum kanal. Fakat bu ilk youtuber olmak aslında karanlıkta bırakan bir işti. Bugünün youtuberları sadece videoyu yayınlayarak para kazanabiliyorlar ve işlerini buna dönüştürüp devam edebiliyorlar hatta zaten birçoğu çok genç olduğu için işlerine böyle başlıyorlar. Bunun da tabi başka sıkıntısı var, herkes youtuber olmak istiyor, biz zamanında youtube’a bir sürü video yükledik fakat hiç para kazanamadık, öyle bir politika yoktu daha sonra da yaptığımız videoların izleniyor olması motivasyonuyla markalarla çalışmaya başladık ve reklamcı veya pazarlamacı tarafına doğru çekti.
Yaprak Özer: Dijital pazarlama mı demeliyiz?
Volkan Öge: Tabii çünkü dijitalin içerisinde yaşıyorduk yaptığımız her şey dijital. Televizyonda da şu ana kadar 3-4 tane filmim gösterilmiştir. Televizyona direkt olarak sadece 2 iş yaptım. Kısa reklam filmleri bunlar. Firmanın reklam bütçesinden karşılanan, prodüksiyonundan post prodüksiyonuna kadar finanse ettiği, içerisinde firma ya da ürün ya da markayla ilgili bölüm. 2-3 dakikalık filmler bunlar.
Yaprak Özer: Reklamdan daha uzun olmaları nedeniyle teknik anlamda ayrışan filmler olarak televizyon ya da dijital mecrada yayınlanıyor ve hızla yayılıyorlar, doğru mudur?
Volkan Öge: Evet yayılmasını beklediğimiz işler. Zaten viral kelimesi oradan geliyor. Virütik bir şekilde insanların birbirine bulaştırdığı virüsten esinlenerek koyulmuş bir isim ve aslında mecra maliyetini yok eden bir durum. Normalde bir reklamı Acun’un bir programının içerisine koyduğunuz zaman o sırada bütün Türkiye ayin gibi aynı anda aynı şeyi izlediği için o reklama da programın arasında ayrılmış sürede maruz kalıyorlar. Fakat internette insanların elinde bir tercih aparatı var mouse’la kapatabiliyorlar reklamı. O yüzden biz reklamı izlenebilir kılmak adına 3 dakika içine başka hikayelerle dolduruyoruz.
Yaprak Özer: Acun ya da Kanal D, Fox olabilir reytingi yüksek varsayılan programların önüne, arkasına, içine bir şeyler yerleştirmekten söz ediyorsunuz. Güzel günlerdi galiba insanları etkilemek adına yeterli değil artık.
Volkan Öge: Ben yok olduğunu düşünüyorum yavaş yavaş. Saf dışı kalacaklar. Memnuniyet duyuyorum bu durumdan yani şöyle söyleyeyim tabi bu işin şakası ama geleneksel medya sistemi o kadar kemikleşmiş ve o kadar oturmuş ki, kaybettikleri şeyleri bile kaybetmemişler gibi davranıyorlar. Dijital tarafa bütçe aktarımı gerçekten çok uzun sürdü.
Yaprak Özer: Hala mı?
Volkan Öge: Hala yok, hala burada sıkıntı var. Şimdi açıkçası geleneksel tarafı çok iyi tanımıyorum ama biliyorum diyeyim… Şunu biliyorum ki, üst mertebedeki yöneticiler hala gelenekselden gelen insanlar. Bir şeye bütçe ayırırken hala kafalarında televizyon ayrı. Oraya mesela yüzbinlerce lira prodüksiyon bütçesini uygun görüyorlar fakat aynı bütçeyi dijitale aktardıkları zaman; “…elli bin liramız var bunu ne yapabiliriz…” durumuna dönüşüyor ki, etkisel olarak kıyas kabul etmez şekilde dijitalinde daha güçlü durumdayız.
Yaprak Özer: Araştırmalarda etkisi hala yüksek, onun için tercih ediyor olabilirler mi? Türkiye’nin eğlence aracı. İnsanlar televizyonun karşısında 5 - 6 saat oturuyorlar.
Volkan Öge: Öncelikle bu etki alanlarını hesap eden kişilere bakmak lazım. Ne kadar samimi ve dürüst bir hesaplama yapıyorlar. Etrafımda, geniş bir çevrem var her türden insan tanıyorum insanları tür olarak ayrıştırmasam bile değişik tipler tanıyorum ve hepsinin alışkanlıkları yavaş yavaş dijitale kayıyor. Birincisi 2020’ye ramak kaldı televizyon hala bize; “ben bir dizi yapacağım sen benim belirlediğim saatte, benim istediğim kanalda evinde televizyon başında olacaksın ve bunu izleyeceksin, tekrarı yok” diyor bir marifetmiş gibi… Çünkü o saatte orada izlemeni istiyor senden çünkü o saatte o reklam kuşağını iyi bir fiyattan satmak istiyor. Bence bu artık çok demode kalmış, çok eski bir kafa ve mümkün olmadığını düşünüyorum ama tabii ki de araştırma yapıyorlar, belli kesim tabii ki de alışkanlıkları olan insanlar… evinde televizyon izlemeye alışmış bir sürü insan var ama yaşı aşağıya çektiğiniz zaman televizyonla asla ulaşamadığınız bir kitle olduğunu göreceksiniz. Onlara asla ulaşmayacaksınız ve bundan sonra da onlar, ana akım medya bir TV kanalını açıp da izlemeyecekler. Gazete okumuyorlar, dergi okumuyorlar. Ben mesela gazete okurum severim çok… Etrafımda gazete okuyan tek insan benim mesela. Satın aldığım zaman garip oluyor, tek gazete alan ben oluyorum mesela…
Yaprak Özer: Ben dijitalden okuyorum oysa geleneksel nesilden geldiğim söylenebilir.
Volkan Öge: Kağıt masrafı açısından da uygun bir şey bence, kağıda basmaya gerek yok. Buraya gittiğini görmek bir mecburiyet oldu. Televizyon bir aygıt olarak geçerli bir aygıt bence çünkü mesela Netflix var ve herkes deli gibi Netflix izliyor. Bu daha başlangıç bu işin devamı var.
Yaprak Özer: Amazon, Apple HBO… bir sürü şey var
Volkan Öge: Ki Youtube’dan da televizyondan izlenme talepleri artacak, mesela ben gelecekle alakalı kurduğum hayal, seni tanıyan algoritma akşam sana pıtır-pıtır öneri getirecek. Çünkü benim de bir akşam ritüelim var koltukta televizyonun başında geçiyor çocuk olursa eğer inşallah, çocuk uyuduktan sonra hani var olan azıcık enerjimi uyumadan evvel televizyonun karşısında yatmaya dönüştürüyorum ve çok zorlanıyorum bir şey bulmakta. Mesela ben televizyon çocuğuyumdur. Çok televizyon izlerim, ama şöyle geçiyorum televizyon kanallarını, hiçbir şey yok! Dönüyorum youtube’dan yansıtıyorum ya da abone olduğum kanallar ne “post” ettiyse onları seyrediyorum. Netflix’te dolanıyorum, bulabilirsem bir şey izliyorum.
Yaprak Özer: Dijitalin olmadığını düşünen herhâlde yoktur artık.
Volkan Öge: Çok şükür artık 10 yıl sonra bir şekilde öğrenildi.
Yaprak Özer: Diğer taraftan dijitalde çok kayıp var, fresi çok hedef kitleyle buluşmak açısından. Diğer taraftan kaliteli, kalitesiz çok sayıda olma hali söz konusu. Nokta atışı yapabilme açısından pazarlamacı olarak geri bildirim almak isterim.
Volkan Öge: Tabii fireli ve çok kirli bir alan. Çok içerik üretiliyor.
Yaprak Özer: Komediye gelecek olursak… Komedi yapmanıza karşın çok ciddi duruşunuz var!
Volkan Öge: Evet yani tabii vakit geçirmek lazım… çünkü benim hani bir anda çıkmıyor ortaya. Şu anda youtuber ile ilgili çok kötü bir algı var, çünkü çok sayıda kalitesiz içerik bir anda peydah oldu. Örneğin Batesmodelpro’daki ortağım Tansu, TED kolejine konuşma yapmaya gitti. Tansu sormuş “ne olmak istiyorsunuz büyüyünce” diye. Mühendis olmak isteyen, doktor olmak isteyen hiç kimseden ses yok. Youtuber olmak isteyen deyince, herkes el kaldırıyor.
Yaprak Özer: Bir zamanlar futbolcu olmak isteyenler vardı.
Volkan Öge: Gibi. Çok eğlenceli, çok tanınan ve ünlü bir insana dönüşme hayaliyle beraber, çok para kazanma ihtimali olan bir durum bu. Eskiden beri ünlü olmak cazip bir şeydi, ünlü olmak demek kolay para kazanmak demek o bilince göre. Ne kadar kolay olduğu tartışılır, ama ünlü olmayan bir insana göre ünlü olan insan çok kolay para kazanıyor. Ve herkes şu an eskiden ünlü olmak için bir yapımcı veya bir medya patronuna ihtiyaç duyarken, neden… çünkü; biri sizi görüp “…bunda bir ışık var…” diyerek bir yere koyacak, birey de ünlü olacak. Şimdi herkes kendi şansını yaratabiliyor. Herkes kendi videosunu ateşliyor, “…bakalım tutarsa tutar…” diyor. Herkesin hayalinde bu var, beraberinde bütün endüstriyel ortamlarda olduğu gibi bir şeyin sayısını arttırdığınız zaman kalite düşer. Yani Volkswagen Golf’ün de böyle, içerikte de bu iş böyle. Sayısı arttıkça kalite düşüyor. Ve işin güzeli artık herkes kendisi seçebiliyor açıkçası.